Kötülük Yapmak Kolay
KÖTÜLÜK YAPMAK KOLAY
Kar taneleri tek başına ne kadar da yumuşak ve hoş değil mi? Ama sert bir kartopuna dönüştüğünde veya çığ adıyla zirvelerden kaymaya başladığında, nasıl da beyaz bir ölüme dönüşüyor. İnsani fakat kötü eylemlerimizi birer kar tanesi varsayarsak, bizi sarıp kuşatmadığı sürece donmayız diyerek avunsak yahut biri yaptığımız kötülüklerin altında kalıp ölmedikçe sorun yok desem, hata etmiş olmaz mıyız?
Kötülük eşittir ölüm yahut katletmek diyebilir miyiz? Ya öldürmemeyi ama aynı zamanda güldürmemeyi de hedefliyorsa birileri yani işkence ediyorsa, kendince “Rahmet say öldürmüyorum ya!” diyorsa? İşte bu zulmü bir çeken bilir, bir de çektiren, bir de her şeyi bilen!
Gökten üç elma düşse, biri iyilerin başına, ikincisi kötülerin, üçüncüsü kötülüğün yayılmasını isteyenlerin başına. Birinciler hariç, son ikisi bu elma ile zehirlense desem o zaman cenneti dünyada istemiş ve haddi aşmış olurum değil mi? Dünya kurulalı beri iyiler ve kötüler hep oldu, hep olacak biliyorum. İçimi acıtan gerçekleri, bir kez daha belleğimin gün yüzüne çıkmasına neden olan nefsim, nefsimi körükleyen şeytan, biliyorum. Üzülüyorum insanca ama çaresiz olmadığımı çok iyi bilmenin kuvveti ile yönümü Allah’a dönüyorum. Dua frekansında kalıp o en özel anı yakalamaya gayret ediyorum.
Ne olur şu andan itibaren tatil planları, düğün, bayram, gezi, üniversite, kariyer, davet, yarışma, v.b gibi dünya zevklerine yatırım yapmaktan çok daha fazlasını, ahiret için yapsak. İçimizdeki kötülüğe teşvik eden sinsi şeytana değil vicdanın müşfik ellerine bıraksak merkezi kontrol sistemimizi. Nefsimiz doludizgin koşmaktan yorulmadan, dünya adına ve yaşlanıp iş işten geçmeden, bir yatağa hareketsiz mahkûm olmadan ya da ansızın ölümle burun buruna gelmeden, artık kendi varoluşuna adasa kendini, hepimiz…
Başkalarının ne yaptığı ya da ne yapmadığından çok kendi yaptıklarımızı gözden geçirip kötülük adına ne varsa listeden silmek için çabalasak. Bugün farklı bir ben olma yolunda, bir adım atsak. Öldüğümüz gün, en büyük ödülü yani cenneti kazandığımız gün olsa. Kötülerle yollarımızı bu dünyada ayırmanın hazzını, tüm hücrelerimizde hissetsek. Herkese söz geçirme çabamızı bırakıp kendi cennetimizin kaskosunu kendi irademizle imzalasak. Kaybetmeye değil, kazanmaya ayarlasak tüm gayretimizi. İyilerden olup iyilerle haşrolsak.
Ne güzel olurdu değil mi? Öyleyse bugün kendinize bir hediye alın, Adı Kur’ân olsun. Çünkü bilin ki o, iyilerin kitabı! En iyinin, tüm iyilere çağlar öncesinden gönderdiği hediyedir o. İyilerin destansı kıssaları sizi tutuştursun.
Kötülerin kötülüklerinin nasılını, niçinini, iyilerin asil mücadelesini ve zafere giden yolun kilometre taşlarını bir bir yüreğinize koyun. Asrın bir iyisinin de siz olduğunuzu ispatlamanın en iyi yolunu bulmak için yorulun. En az kötüler kadar yorulmuyorsak iyiyim demeye utanmayı bilenlere, kardeşçe bir tavsiye.
HATİCE DİLEK ÖZTÜRK
- Published in Makalelerim
İNCE FİKİRLİ MİSİNİZ? KALIN FİKİRLİ Mİ?
İNCE FİKİRLİ MİSİNİZ? KALIN FİKİRLİ Mİ?
Olaylara nereden bakarsınız? İçeriden mi? Dışarıdan mı? İnce eleyip sık dokuyanlardan mısınız? Kafa göz yarıp sapı samana karıştırıp “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye” denecek kadar umarsız davranıp sonra da kimseye pabuç bırakmayayım dercesine doludizgin, ağzınıza geleni kurşun gibi yağdıranlardan mı?
Vaktinde bir şeyi hazır edenlerden mi? Nasıl olsa yetişir deyip ipe un serenlerden misiniz?
Konuşmadan önce düşünenlerden mi, düşünmeden konuşmayı sanat haline getirdiği ile övünenlerden mi?
Ser vermeye gerek olmasa da, sır vermeyi bir ihanet algılayanlardan mı, yoksa her ağzınız boş kaldığında, yemeden içmeden, bildiğini, bilmediğini, duyduğunu ama görmediğini, yumurtlamayı sevenlerden misiniz?..
Başkalarının haklarına saygılı mısınız? Yoksa hepimiz kardeşiz kolaycılığına kaçıp hak ihlal ederlerken bile, pişkinliği elden bırakmayıp kabalaşan, itip kakanlardan mı? “Evdeki hesap çarşıya uymayabilir” deyip tedbiri elden bırakmayanlardan mısınız? Yoksa iş olacağına varır diyerek, çarpık bir kadercilikle işi oluruna bırakıp sıkışınca, vaveyla koparıp ya da tozu dumana katıp “Nereden bilebilirdim kardeşim?” diyerek sabun köpüğü misali üste çıkanlardan mısınız?
Leb demeden leblebiyi hatta Çorum’u kastettiklerini anlayanlardan mısınız? Yoksa gözüne sokmadıkça görmeyen, yeter denmedikçe ısrar etmeye devam eden, sus denene kadar konuşanlardan, defol denene kadar, karşınızdakinin sizden zevk aldığını sananlardan mısınız?
Bakışından, duruşundan, ses tonundan ne demek istendiğini çözenlerden misiniz? Karşınızdakinin sözünü, haddinizi bilmeksizin, saçma sapan, incir çekirdeğini doldurmayan açıklamalarla keserek, muhatabınızı çılgına çevirenlerden misiniz?
İstetmeden verenlerden misiniz? Yoksa başınıza dikilmedikçe alacaklınız, borcunuza sahip çıkmayanlardan mısınız?
Biz bizce kıyasladık. Siz sizce değerlendirip en doğruyu bulacak fakat eğri oturup doğru konuşmadan yana tavır alacak mısınız yoksa hem doğru oturup hem de doğru konuşacak mısınız bilmiyoruz! Sizleri nefsinizle baş başa bırakırken, şeytandan uzak, Rahmân’a yakın bir ömür geçirmenizi diliyoruz. Çünkü biz dostuz! Fikrimize rejim yaptırıp ince fikirli olmaya gayret ederken sizi de bu anlamlı davete icabet etmeye çağırıyorum.
HATİCE DİLEK ÖZTÜRK
- Published in Makalelerim
Empati Nedir?
Empati Nedir?
Kişinin ben merkezli olmaktan çıkıp, biz, siz, onları düşünebildiğini belgeler şekilde özeni, önemi ve özveriyi gösterebilmesidir.
Karşısındakine dikkat etme, ciddiye alma, dinleme, anlama çabasıdır.
Etrafında olup bitenlere duyarsız kalmayarak taşın altına elini, başını, yüreğini hatta tüm bedenini koyabilmek için hazır olmanın adıdır.
Egonun, hırsın, bencilliğin, art niyetin, menfaatin olmadığı sağlam, nitelikli, sağlıklı ilişkiler kurmayı erdem bilenlerin işidir.
Bir denge, tutarlılık, seviye, kalite, istikrar gösterebilme halidir.
Sıcak, derin, içten diyaloğun olmazsa olmazıdır.
Bir parça yetenek, çaba, hatta eğitim gerektirdiğini kabul eden, fakat en temelinde insan sevmeyi ve sevilir insan olmayı hedefleyen insanların vasfıdır.
Bazen bir boşluğun dolması, bazen bir ihtiyacın zorlaması, bazen bir nezaket tezahürü, bazense insani bir halin insanca yansımasıdır.
Bir talebe, bir beklentiye, bir hizmete, bir hürmete hazır oluşun yahut duyarsız kalmayışın ispatıdır.
Özgüvenin, cesaretin, fedakarlığın, anlayışın, sosyalliğin, kültürlülüğün, karakterli oluşun, karizmanın gerekleri arasında mutlaka anılmalıdır.
Anlayışsızlığa, sorumsuzluğa, baş kaldırmaya, yanlış alışkanlıklarla mücadele de, eksik bilgiye, önyargıya, düşüncesizliğe neşter atmanın adıdır.
İçten gelenlerin dışa vurumunun zarafetle süslenmiş halinin, doyumsuz lezzetler hissettirmesi, sıcacık bir gülümseyiş, hoş bir dokunuş, yapmacıksız bir davranışın sonucunda, yüreklere hatır, sevgi, iyilik ekildiğinin işaretidir.
Şuurlu, olgun, dingin, bilge, asil olmayı başarabilen faziletli insanların hallerinden bir haldir.
Mevsimleri kıştan yaza, duyguları dipten yüzeye, çehreleri gerginlikten dinginliğe çevirebilen, inanılması zor işleri kolay kılan bir güçtür.
Uzakları yakın, dargınları barışık, anlaşmazlıkları huzurla noktalayabilen bir enstantanedir.
Almadan vermeyi, istenmeden fark etmeyi, sevilmeyi beklemeden sevebilmeyi, ihtiyaç olunduğunda davet beklememeyi başaranların meziyetidir.
Açlığı, yorgunluğu, acıyı, stresi, yokluğu, zulmü yaşamış, rağmen insanlığını kaybetmemiş olanların tecrübeleriyle zorun kolaylaşmasıdır.
Kalp kırmanın, küs kalmanın, can yakmanın, bozgunculuk çıkartmanın aksine, hoşgörüyü, sempatiyi, paylaşıma açık olmayı tercih edebilmektir.
Bomboş bırakılmış bir tarla da bile, en iyi nasıl mahsül alırımın derdini taşımak ve vazgeçmeden işe koyulmaktır.
Durmayı, susmayı, konuşmayı, bakmayı, dokunmayı, işitmeyi, görmeyi, bilmeyi, anlamayı başarmak isteyenlerin hassasiyetlerinde gizli olan bir yetidir.
Farklılıklara, kültürlere, geleneklere, değerlere yepyeni ve ölçülü bir kıvam verebilmektir.
Empati Kuramayışın Nedenleri?
Görmezden, duymazdan, bilmezden gelerek, sorunları örtbas etmeyi marifet saymaktandır.
Basmakalıp, dışa kapalı bir duygu durumuna girip, taassup sahibi olmaktandır.
Kin duymanın, öfke seline kapılmanın, boş yaşamayı dolu sanmanın, gelir geçer şeylere demirbaşları harcamayı, hiçe saymanın neticesidir.
Kabalığın, seviyesizliğin, görgü eksikliğinin, maneviyat yoksunluğunun tezahürüdür.
Kültür farklarını, inanç farklarını, ihtiyaç farklarını görmezden gelmektendir.
İnsafsızlığın, nemelazımcılığın, katılaşmış bir kalbin tipik belirtisidir.
Kötülüğe kötülükle karşılık verilirin dozunu kaçırmanın sonucudur.
Abartmanın, çığırtkanlık yapmanın, alınganlığın, sabırsız ve fevri davranışların kör kuyusudur.
Kötü yetiştirilmekten, kötü bir çevre de yaşamayı terk etmemekten, kötülük yapmayı ya da düşünmeyi hafife almaktandır.
Güzel davranışları yapmacık, iyi niyetli olmayı ahmaklık, bir başına da kalsa doğruluktan ayrılmamayı imkansız saymaktandır.
Yalnızlaşmaktan, katılaşmaktan, donuklaşmaktan, hırçınlaşmaktan, bencilleşmektendir.
Böyle gelmiş böyle gidere, bir böyle de ben eklesem ne olur dercesine; kendini, gücünü, varlığını hiçe saymaktandır.
Hayatın anlamını keşfetme çabasından vazgeçip, bir ömrü ipek böceği gibi kendi etrafında ördüğü kozasında kalarak geçirmeyi yeğlemekten, uçmaktansa tırtıl kalıp sürünmeyi tercih etmektendir.
Ne tarihten, ne kitaptan, ne yaşanandan, ne atlatılandan ders almayı istemeyip, bildiğini okumayı tercih etmektendir.
Kendini bulunmaz Hint kumaşı sanmakla kalmayıp, ne göze, ne dişe dokunur bir iş yapmadığını veya yapamadığını bir türlü kabul etmemektendir.
Kepenkleri indirmişçesine yaşarken, uçuk kaçık sanal hayatlara dalıp, batıp, bulaşıp çıkıyor olmayı yaşamak sanmaktandır.
Sevgiyi, şefkati, saygıyı, adaleti tatmamış olmanın neticesin de karalar bağlayıp, beyaza adanmayı boş saymaktandır.
Hilekara, dalkavuğa, ahlaksıza, inançsıza değer vermenin neticesinde, tüm değerlerini kaybetmiş olmanın bıkkınlığı, yılgınlığı, ümitsizliği ile, kendine iyi ve faydalı olacak her kişiden kaçmaktandır.
Küçükle küçük, büyükle büyük, gençle genç, yaşlıyla yaşlıymışçasına olamamaktandır.
Olmazsa olmazlar listesini hazırlarken, kimsenin aklına ihtiyacım yok dercesine nefsini ilahlaştırmış olduğunun bile farkına varmamaktandır.
Ben kim onlar kim dercesine, bir türlü kendine yeteri kadar değer vermeyişin yalnızlığında boğulmaktandır.
Gözünde gerçek büyükleri küçük, küçükleri büyük görmekten kaynaklanan algı bozukluğunun acı sonucunu tatmaktandır.
Özlenesi, sevilesi, görülesi kişi ve yerleri yok sayıp, vur patlasın çal oynasını yaşam tarzı olarak benimsemiş olmaktandır.
Yaşanandan, öğrenilenden, öğretilenden, duyulandan, bilinenden, görülendense, her şeyi en iyi ben bilir, ben yaparım dercesine davranmaktandır.
Sığ bir çevre de kalıp, kalmayı bile isteye seçip, sonra da karanlığa taş atmaktan hiç yorulmamaktandır.
Zamanı, emeği, insanı, nimeti har vurup harman saymaktandır.
Günü, ömrü, ahireti düşünüp neyi nasıl yapmalıyı dert etmek yerine, yiyip içip, yatıp kalkıp, gezip tozmayı marifet saymaktandır.
Peygamberleri, ‘o peygamber bense sıradan insan’ diyerek örnek almak yerine kutsamayı ya da ‘onlar da benim gibi insan işte’ diyerek hafife almaktandır.
İnsan gibi düşünerek yaşamayı seçmek yerine, insanlıktan çıkmayı bile insanca bir hak sayar olup, aşağıların en aşağısı olmaktan hiç arlanmamaktandır.
Rabbim bizi, sevdiklerimizi, sevenlerimizi ve soyumuzu, has kullarına empati yapabilenlerden eyle! Amin
Hatice Dilek Cengiz
Yaşam Koçu- Gıda Müh.- Yazar
- Published in Makalelerim
İnsan Sarrafı Olmak İster misiniz?
Kardeşlerim!
İnsan Sarrafı Olmak İster misiniz?
İnsanı tanımak ve onunla olması gereken sınırları belirlemek ve artık hata yapıp yıkılmak istemiyor musunuz?
Size Kuran’ı gereği gibi okumayı tavsiye ediyorum!
Neden mi?
Çünkü Kur’an bir kişisel gelişim kitabı değildir ki yap boz tahtası gibi sizi farklı farklı doğrulara yöneltsin!
Çünkü Kur’an bir insan sözü değildir ki sadece bir asra ,bir kesime , bir kültüre hitap etsin ve eksikleri olsun!
Çünkü Kur’an bir felsefe kitabı ya da bilim kurgu senaryosu değildir ki sizi ucu açık fikirlerin ortasında kararsız ve başıboş bıraksın!
Çünkü Kur’an bir bilim kitabı değildir ki, dünden farklı bir bilgiye ulaşıldığında: ‘bilim de son nokta veya henüz nedeni bilinmeyen bir sebeple ‘gibi acziyetini itiraf etmek zorunda kalarak bize ancak insani ve sınırlı bir bilgi sunsun!
Çünkü Kur’an
Bir masal , hikaye yahut roman değildir ki! Anlatılanların bir kısmı hayal bir kısmı kurgu, bir kısmı gerçek olsun!
Çünkü Kur’an bir ekonomi kitabı değildir ki! Sizin dünya hayatınızı abad etmeye soyunsun!
Çünkü Kur’an bir münzevi yahut guru kitabı, yahut eski bir kitabe değildir ki!
Sizi yalnızca ötelerle yahut hayatın gerçeklerinden kopuk mistik düşünce kalıplarıyla yorsun!
…
Sözü daha fazla uzatmaya gerek duymadan arife tarif gerekmez deyip,
Artık siz siz olun;
Karşılarına melekler, ölüler ve hatta her şeyi dikip konuştursak ‘ onlar yine inanmazlar!’ denilen TAŞ’ larla uğraşmaktan kurtulun!
Niye mi?
Onlar sapmış ve saptırmaya adanmış şeytanın kulu olmuşlar da ondan!
Niye mi?
Cehaletleri paçalarından akarken ve ahirete gereği gibi inanmazlarken iki dünyalı bizleri aydınlatamazlar, çünkü kendileri henüz ışığı bulamamışlar da ondan!
İlmi Allah’tan almayan ve kendisini öldüğünde yok olacak sanandan daha ahmak kim olabilir Kardeşler!
Öyle ise haydi!
Kur’anla insan sarrafı olmaya var mısınız?
Varım diyenler ‘ varım’ desinler!
Diğerleri mi ?
Onlar önce Kuran’la dirilsinler !
Doğrusu biliyorum ki sözlerimi ölüler işitmezler!…
Yaşam Koçu
Hatice Dilek Öztürk
- Published in Makalelerim
Minik Bir Hatırlatma!
Minik Bir Hatırlatma!
Hayat tek setlik masa tenisi oynar gibi… Bakışlarınız hedefe ayarlı, dikkatli, planlı ve tam zamanında yapılan vuruşlarla sayı almanızı sağlayıp, son gülüşünüze hazır olabilmek için, sonun vaktini bilemediğinize göre, dingince, her anın hakkını vermenin mutmainliği ile, rağmen gülümseyebilmelisiniz! Varsın birileri bir yerlerde bir şeylerle meşgul oladursun. Siz ‘vakit bitti’denilene dek bir an bile yorgunum, açım, üzgünüm, çaresizim, korkuyorum, ümitsizim, yahutta ‘boşver’ diyerek raketinizi elinizden bırakmayın yeter!
Her şey elinizde! Yapabileceğiniz ve yapmanız gereken her şeyi yapın! Yapamıyacaklarınızdan size hesap soracak bir Rabb’iniz yok ki!
Yaşam Koçu
Hatice Dilek Öztürk
- Published in Makalelerim
Kuran’ da Allah Dostu Formulü!
1-Yılmayanlar! (Y)
2-Boyun Eğmeyenler! (BY)
3-Zaaflarına yenilmeyenler! (ZY)
4-Sabredenler! (S)
AD=Y+BY+ZY+S
Ey Mucib, Ey Kerim, Ey Latif,
Ey Berr, Ey Rafi, Ey Macid,
Ey Vedud, Ey Tevvab,
Ey Afüv, Ey Bedi, Ey Raşid
Ey Veliyy, Ey Vekil, Ey Muiz olan Rabbim bize ve sevdiklerimize bu şerefi nasip eyle….
Amin!
Hatice Dilek Öztürk
Yaşam Koçu-Gıda Mühendisi-Yazar
e-mail:hdilek.huzur@gmail.com
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Makalelerim
Bir Varmış Bir Yokmuş…
Hayat bir masal mı gerçekten?
İçinde iyilerin ve kötülerin,
devlerin ve cücelerin,
cadıların yahut meleklerin,
dipsiz kuyuların,
göz kamaştıran sarayların var olduğu ve odalarına hapsedildiğimiz, çağdaş yaşam iğnesinde, hep şeytani projeleri üretenlerin laboratuarlarında özel olarak tasarlanmış
‘Ölene kadar uyusun’ niyeti ile aşılanmış, hiç kalkmayan kollarımız,
hiç tutmayan ayaklarımız, ve bir türlü odaklanamayan zihnimiz,
sanki Azrail’i görmeye ayarlı gözlerimiz var bizim.
Habibullah’ın ifadesi ile ‘İnsanlar uykudadır ancak öldükleri zaman uyanırlar!’
Uyku dinlenmek içinse Ey Rabbim biz hiç yorulmadık ki!
İnsan nisyandan türeyen bir kelime ise yani unutkansa, biz seni hatırlatan vahyine hiç kulak, göz ve kalp vermedik ki!
Sen bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık derken, biz hiç tenefüsten derse girmedik ki!
Sen kalemle yazmayı öğrettim derken, biz bizi eğiten olarak seni seçmedik ki!
Sen bir dil ve iki dudak verdim derken, biz adınla, adına, adını yani seni anlatıp sana davet etmedik ki!
Sen arıdan, kutan, sinekten misaller verip uyarırken, biz kayadan deve çıksa, deniz yarılsa, ateş suya dönse, bıçak kesmese, çöl çağlasa zemzemle, gök gürleyerek seni ansa, ‘Ey yer suyunu yut. Ey gök sende tut!’ dediğin andan beri bizi adalarına yerleştirdiğin yeryüzünde sana hakkı ile tabi olamadık ki!
Korkular sardığında benliğimizi duaya sığınmadık ki!
Kötü kopyaları olduk birbirimizin,
asırlar öncesinde bize sunduğun insan-kul-peygamber üçlüsünü nefislerimize sindiremedik ki!
Sen acıkmadan yemeyin, doymadan kalkın derken sofradan, biz genişlemiş midelerimizi azla
tatmin edemedik ki!
Sen harama yaklaşmayın, bataklığın etrafı bile tehlikelidir derken biz keloğlanın dev anası gibi ayağımıza bir de taş bağlayıp düştük günah bataklığına,bir türlü çıkamadık ki!
Sen her duyduğunuza, her gördüğünüze, hissettiğinize inanmayın, kulak göz ve kalp sorumlu
derken, biz haberi fasıktan dinlemekten ,okumaktan vazgeçmedik ki!
Evlerimiz ölüler evine döndü, Kur’an okunan, namaz kılınan mekanlar haline sokamadık ki!
Ne işimizde, ne aşımızda, ne düğünümüzde, ne cenazemizde, ne sevdiğimizde,ne nefretimizde, ne itaatimizde,ne isyanımızda, ne gülmemizde, ne ağlamamızda,ne kazanmamızda, ne harcamamızda bir türlü dengeyi yakalayamadık ki!
Biliyorum tüm bu yolların, kaybolmuşlukların, boşlukların, bitmişliklerin, taşkınlıkların ve yalnızlıkların arasında, sen bizi yardımsız bırakmazsın!
Biliyorum Sen merhametlilerin en merhametlisi!
Sahipsizlerin sahibisin…
Tuzak kuranların en hayırlısısın!
Üzerimize oynanan tüm tuzaklarını sen boz, onların tuzaklarında onları boğ, gırtlaklarından mü’min kanı geçirmeye alışmış vampirleri,sen yerin dibine geçir, onların mallarını yok et!
İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme, bizi katından bir güçle destekle, bize indireceğin her türlü hayra muhtacız.
Biliyorum Sen bizi terk etmez ve darılmazsın ki!
Hatice Dilek Öztürk
Yaşam Koçu-Gıda Mühendisi-Yazar
e-mail:hdilek.huzur@gmail.com
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Makalelerim
Kendinizi sevin!
Hem öyle sevin ki!
Ne sizi doğuran anneniz,
Ne neslinizin atası babanız,
Ne doğurduğunuz evladınız,
Ne eşiniz,
Ne kardeşiniz,
Ne dostunuz,
Ne arkadaşınız,
Ne soyunuz sopunuz,
Kimse sizinle O’nun arasına girmesin!
Herkese olması gerektiği kadar değer verin. Allah’ın, “Hürmetler karşılıklıdır” dediğini; “Size düşman olana dostluk yapın, bir de bakmışsınız ki dostunuz oluvermiş” diyerek barışa davet ettiğini, “Eşleriniz ve çocuklarınız imtihan sebebidir, sabredenleri müjdele” dediğini (yani ailenin imtihan olduğunu) bilin. Eğer Allah’a ve Rasûlü’ne düşmansa, en yakınımız da olsa sevmememiz gerektiğini bilin. Peygamber’in, “En çok kime hürmet edeyim?” diye sorana, “Annene, annene, annene sonra babana” dediğini hatırlayın. Ama en önemlisi kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Şirk en büyük zulüm, unutmayın! Ellerimizle işlediklerimiz yüzünden gelecek, başımıza gelenler. Kendinize bakım yapın. Kırılan, dökülen, yıpranan neyiniz varsa onarın. Ve ayağa kalkın. Gözünüzün içine aynada bakın. Sonra kendinize “O senden razı mı?” diye sorun. Cevap hayırsa, artık hiç değilse siz, kimse bilmiyorsa, bilmediyse, siz kendi kıymetinizi bilin. Ölüler şehrinde dirilin, Kur’ân’ın hakkını vererek okuyun. Canı canana emanet edin!
Hatice Dilek Öztürk
Yaşam Koçu-Gıda Mühendisi-Yazar
e-mail:hdilek.huzur@gmail.com
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Makalelerim
Bu Yürekçe!
BU YÜREKÇE
Güven verilir ve hissettirilir, telkinle güvendirmek mümkün değildir!
Bekletmek yüreğe ağır geleceğinden, insaf ehlinin işi değildir!
Dinlemek erdemin, susturmak nezaketsizin işidir!
İnanmak kalbi, ispatı kavli değil sadece, bedeni de bir duruş sergileyebilmektir!
Sevgi Rahmani bir ayettir gökten iner lakin, samimiyet toprağında ancak sürgün verir!
Kimin gerçekte ne istediği elbet sözünden değil, özündekine rağbetinden bellidir!
Hatice Dilek Cengiz
26.04.2017
- Published in Makalelerim
Kardeşçe Bir Tavsiye!
Taktir etmeyi bilenler, takdir edilenlerdir!
Velev ki hiç takdir görmeyen biri iseniz İbrahimi bir misyon yüklenme vaktiniz gelmiş demektir.
Haydi gördüğünüz ya da duyduğunuz her hayırlı işi taktir etmeye başlayın!
Gülümsemek sadaka ise gülümsetmek değil midir sizce?
Hatice Dilek Öztürk
Yaşam Koçu-Gıda Mühendisi-Yazar
e-mail:hdilek.huzur@gmail.com
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Makalelerim