Ben Kimim?

BEN KİMİM?

Benlik sahibi olmakla yani içinizdeki “Ben”i bulmaya çalışmakla geçer bir ömür. Ama bilirsiniz ki, arayanlar bulur. Öyleyse sevgili gençler, belki de ilk yapmamız gereken “beni,” içimizdeki bize ait o en özel şifreyi bulmaktır. Ve sonra kozmik bilinçte ne ifade ettiğimizi anlamaya çalışmaktır.

Aslıda hepimiz biriz, biriciğiz. Tıpkı matematiksel işlemlerde “elde var bir” dediğimiz gibi önce “elde var ben” diyebilmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü beni bana yar etmek için önce beni keşfetmeli sonra sıfırlar veya daha büyük rakamlar eklemeliyiz sağına. Fakat ille de sağına. Çünkü sola eklenen sıfır ya da diğer rakamların ne anlamı olabilir ki; eğer ortada izzetle duran bir ben yoksa. Sonra bir hedef belirlemeli ki, aslında genetik kodlarımız o hedefe kitlenmiş durumda. O şifreyi çözmeli, şifre bu, zor, çözemem dememek için bir rehberden yardım almalıyız.

İşte biz, işte dünya; Hodri Meydan. Küçücük bir dünyadan, ana rahminden, kocaman bir dünyaya bırakılan türünün biricikleriyiz hepimiz. Ağlayarak doğduğumuz, baş aşağı başlayan serüvenimizde, ayaklarımız üzerinde doğrulmayı ve “Ben O’na gidiyorum, mutluyum, hoşnudum, siz de ardımdan gelin!” demeyi bilmeliyiz. Biz iz bırakmalıyız ardımızda. Gölge hayatlarla değil, gerçek kanıtlarla “görev tamamlandı” diyebilmeliyiz. Ve yepyeni bir âleme, bu kez pırıl pırıl parlayan bir çehre ile “Ben geldim, ben zaten sana geleceğimi biliyordum Rabbim” diyebilmeliyiz dimdik ayakta.

Öyleyse işte size uzun gibi görünen kısa hayat yolculuğunda temel ihtiyaç listesi;

  1. Rabbim; beni bana veren.
  2. Peygamberim; benim biricik rol modelim, örneğim, rehberim, eğitmenim, öğretmenim, liderim.
  3. Kitabım; tüm sınırlı aklımın sınırlarına indirgenmiş dosdoğru bilgiler.

Vizyondan kalkması mümkün olmayan, kesin yaşanmış ispatlanmış ilahî kanunlar.

4. Ve ben!

HATİCE DİLEK ÖZTÜRK

Bir Kurban Arifesi Öncesinde
Kardeşlerime Kardeşçe Tavsiyelerim

Rahman bize kitabımız Kuran’da yarışı emrediyor.
Yalnız bir şartı var:’Hayırlı olan işler de yarışmak.’
Peki ya biz ne yapıyoruz çoğu zaman kardeşler;
Para da, makam da, mal da, evlatta, eşte, dünya sınavlarında, güzellik veya yakışıklılıkta, soyda, kavmiyetçilikte, sayımızın çokluğunda, cemaatçilikte, gösterişte, laf ebeliğinde,
dedikoduda,
batıl alışkanlıklar ya da zevkleri tatmış olmakta…
Bu listeyi yazmaya kalksam uzar gider.
Fakat ben artık bu gidişe dur diyecek ve bozgunculuk yapmadığı gibi bozgunculara da meydanı bırakmayacak Allah erleri arıyorum.
Var mısınız kardeşler?
Bu geceden itibaren;
Önce kendimizi tanıyıp eksiklerimizin farkına varalım.
Sonra tek tek bunları tespit ettikten sonra ‘Rabbimizin sizin için O’nda güzel bir örnek vardır!’ ‘O’na itaat eden Allah’a itaat etmiştir’ ayetleri ile her bir davranışı İslamcası ile yeniden ele alıp,Peygamber nerede nasıl davranmışı araştırıp değişimi başlatalım.
Örneğin: İşte sizin için seçtiğim ilk yedi prensip:
Günde 4-6 saat uyuyalım.
Gece mutlaka bir parça Kuran,dua ve zikir( tefekkür ve Allah’ı isimleri
ile anma) için kalkalım.
Beden de detoks yapmak için beyaz un ve şekeri (hazır gıdaların çoğunu) hayatımızdan çıkaralım.
Ya doğruyu söyleyelim ya da yalan söylemeden gerçeği söylememeyi peygamber nasıl başarmış öğrenelim.
Ailenin en yumuşak, bilgili, edepli ve çalışkan ferdi olmayı seçelim.
Boş iş ve kişilere değil zaman an bile ayırmayalım.
Her işimizde ahiret öncelikli davranmayı bilip önce niyetimizde ki sonra amelimizde ki şirk pisliğinden kurtulalım.
Tüm bunlara ben de varım diyen güzel yürekli kardeşlerimi Bir Kurban Bayramı arifesin de arınmaya, dirilmeye, adanmaya davet ediyorum!
Rabbim bizi kurtuluş yollarına ilet!
Beni ve sana yürekten teslim olmuş kardeşlerimi bağışla!
Kalplerimizi, eylemlerimizi ve saflarımızı birleştir!
Bizi dinin üzere yaşat ve salihler arasında
dirilt!
Amin
Hatice Dilek Öztürk

Şeytan Kimlerin Görünmeyen KANKASI?

Şeytan Kimlerin Görünmeyen KANKASI?

1-Allah’ şirk koşanların ve gereği gibi inanmayanların! (Hayatının her anını O’nun razı olacağı şekilde düzenlemeyi seçmeyenlerin.)
2- Kur’an’ a gereği gibi inanmayanların! ( Kitabı sorgulayan, şüphe duyan, kitapta ki hükümler yerine insan kaynaklı hükümleri yüceltip uygulayanların.)
3-Ahirete gereği gibi inanmayanların! ( İnandığını iddia ettiği hayata hiç ya da yetersiz hazırlık yapanların.)
4-Namazı gereği gibi kılmayanların! ( Namazda okuduğu ayetlerin bile anlamını bilmeden, rastgele bir şeyler giyerek, yatıp kalkan fakat tilki gibi etrafı seyre dalan, huzurda olduğuna aldırmayıp namaz da günlük plan yapan, görünüşte kılar gibi yapıp baştan savanların.)
5-Şeytan’ a tapanların! (Satanist olan veya Satanist olduğunu itiraf etmese bile ‘ne yapayım şeytan diyor ki’ deyip bir ömür Rabbi yerine Şeytanı uyanların.)

Ya Rahman bizi şeytandan ve şeytanlaşmış insanların şerrinden koru!
Onların yanımızda, yakınımızda, yuvamızda, yüreğimizde olmasından senin sayısız kelimelerine sığınırız!
Sen bizi en şerefli yaratmışken, yaratılmışların en aşağısının yar ve yardımcısı olmaktan koru!
Muhakkak ki sen sana hakkıyla sığınan kullarını koruyansın!
Bizi kendi aralarında şefkatli, senin ve bizim düşmanlarımıza karşı izzetli kıl!
Bizi bir an olsun nefsimizle başbaşa bırakma!
Bizi Cumartesi haddi aşanlardan ( Yahudiler ),
Pazar haddi aşanlarından ( Hıristiyanlar )
Vesair günlerde şirk koşan sapkınlardan ve onları dost tutanlardan eyleme…
Bizi razı olduğun Cuma ehlinin yolunda sabitle…
Amin
Yaşam Koçu
Hatice Dilek Öztürk

Kaybolmuş Bir Sünneti Diriltmek

Kaybolmuş Bir Sünneti Diriltmek

Kardeşlerim hepimiz insan olarak değer görmek isteriz.
Değerli olanın kıymetini bilmek er kişinin işidir elbet ama ben size kıymet bilinir olmayı seçin diyeceğim bu gün.
Nasıl mı?
Önce hepimiz ben kimim neyim ve ne olmak istiyorum desin kendine.
Sonra da cevapları kulum ve iyi bir kul olmak istiyorum ise, başlasın kendinden işe.
Lütfen acil ihtiyaç var duyurusu ile bu davetimi yayın!
Çok ihyiyaç var kardeşler işin ehline.
Hepimiz yaptığımız her işi en güzel, en özel, en özgün şekli ile yapalım ama tam yapalım lütfen!
İnanın nerde ne zaman işinin ehli, işini zevkle, dürüstçe, özveri ile yapan birini görsem ta yürekten en özel Cennetleri hak etmesi için dua ediyorum gıyabın da.
Bayansa yüzüne söylediğim de oldu ve yüzü adeta nurlandı karşımdakinin. Belli ki kimse o güne dek takdir etmemiş hiç o
kişiyi.
Bu kişi bazen bir inşaat işçisi, bazen yol işçisi, bazen otobüs şoförü, bazen taksi, bazen müdür, bazen tezgahtar, bazen genç, bazen ihtiyar olabiliyor. Mesleği, cinsiyeti, gücü, konumu değil, insanlığı beni coşturan.
Değil mi ki hala güzel insanlar var, umutlanıyorum gelecek adına.
Haydi kardeşler şu güzel yaz gününde ağustos böcekleri eğlenedursun, biz çok özel karıncalar olup Cennete varmak için yola düzülelim.
Varım diyen tüm güzel yüreklere, yürek dolusu selam olsun!
Yaşam Koçu
Hatice Dilek Öztürk

İnsan İnsanın Kurdu Mu?

İNSAN İNSANIN KURDU MU?

Yok, yok asla değil!

Elbette kurt postuna bürünüp de,

İnsan görünmek bile istemeyenler var.

Yahut kurda taş çıkartacak kadar vahşileşip,

Metropol sapığı olmaya kalkanı da.

Yahut her bulduğunu kuzu sanıp,

Postuyla korkutmaya kalkanı da.

Kurtlara bol reklam filmi çekip,

Bilbordlara kanacağımızı sananı da.

Parçalanmış kuzu cesetlerini sürekli seyrettirip,

Toplumsal bir karabasanı, sürekli üzerimizde hissettirmeye çalışanı da.

Kurtlarla yaşamaktan, kuzuların varlığını bile yok saymayı hak görüp,

Tüm kuzulara ölüm fermanı çıkaranı da.

Kuzular dünyasının arasına sızıp,

Zaaflarını sonuna kadar kullananı da.

Kurdun kuzuyla dost olamayacağını unutan kuzular sayesinde,

Her bulduğunu dost sanmadığımızı sananı da.

Kurtların postuna bürünmekle, kurt olunamayacağını anlamak için,

Kuzulardan geçtiği,

‘Nasıl kendin olunur?’ dersinden sınıfta kalanı da.

İnsan olmanın kuzu olmaktan farkını unutup,

Aklını peynir ekmek gibi yiyeni de.

 

Bu kadar kuzu kurt hikâyesinden sonra,

Sadede gelmem gerekirse kardeşler,

Biz insanız ve insan kalmalıyız değil mi?

Birileri bize maskeli balodaymışız gibi, sürekli kostüm biçe dursun.

Biz rolümüzü ta ruhlar âleminde seçmiştik düşünsenize.

Unutanlar varsa hatırlasın!

Orada soruyu soran Allah,

Cevaplayan ise biz kullardı.

Ve biz O’nun bize vereceği ilâhî eğitimi almak üzere,

Kaydolduk hayat üniversitesine.

Hem de gönüllüce.

Şimdi ne mi oldu?

Dünya cazip geldi!

Öğrencilikse meşakkatli.

Ama gelin siz bence, bu dünya da biraz,

Biraz zoru seçmeyi başarın ki

Sözünde duranlardan ve umduklarını değil,

Ummadıklarını bile bulanlardan olabilin!

Şimdi bir karar verin!

Ya başarılı öğrenci olup, diploma töreninde kep fırlatabileceksiniz,

Ya da sorumlu değilmiş gibi yaşamaya devam edeceksiniz.

Ne o ağır mı geldi söylediklerim?

Sahi siz sorumlu gibi davranıyor musunuz ki?

Bunu iddia ederken aslında söylediğinize, siz bile inanmadınız değil mi?

Ama bilin ki yaşadığınız bu hayat, hayat değil, hayatımsı.

İyi ama mış gibi yapmak için gelmediniz ki.

Doğrusu ölümünde mış gibisi yok değil mi?

Peki, siz böyle yaşayarak,

Yalancı, hain yahut zevkine düşkün bir tablo çizdiğinizin, farkında değil misiniz?

Oysa her şey ne kadar da gerçek.

Doğum kadar ölümünde gerçek olduğunu,

Bilmeyeniniz var mı aranızda?

‘Yok’ dediğinizi duymasam da yok olduğunu biliyorum.

Siz ne derseniz deyin,

Beni hiç tanımasanız da dost olduğumu,

İnsanlıkta eşiniz olduğumu,

Size gerçekleri, apaçık gerçekleri söylemekle mükellef olduğum için,

Kafanızı şişirmek,

Lafla peynir gemisi yürütmek,

Size muhalefet etmek gibi,

Basit dertlerim olmadığını bilmenizi istiyorum.

Ve sizi yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşle uyarmak istiyorum.

Gelin ateşten değil,

Cennetten gelen davetiyenin kıymetini bilelim.

Orada bu satırlar dile gelecek.

Okumuştunuz diyecek size birileri,

Söylemiştin diyecek bana da.

Siz duyduklarınızdan,

Ben söylediklerimi yapıp yapmadığımdan,

Hesap vereceğimi adım gibi biliyorum!

Ve o gün,

O bana gelmeden önce, ben iyilerdendim.

O geldikten sonra saptım diyerek, birbirini suçlayanlardan değil,

İyi ki o gün bu satırları yazmışsınız,

İyi ki bizi uyarmışsınız!

Aslında hiç duymamış da değildim.

‘O gün var ya o gün, bir milat oldu benim için!’

Demenizi tüm kalbimle diliyorum.

İnanın bu benim ve benim gibi Rabbine kul olmayı seçenler için,

Dünya ve içindeki her şeyden daha sevimli.

Birinin ahiretine dünyadan ışık tutmuş olmak,

İnanılmaz derecede mutluluk verici.

Ne kadar başardığımızı orada göreceğiz.

Dilerim oynamış ve oyalanmışlardan farkımızı her halimizle belgeliyoruzdur değil mi?

Çünkü Allah bizi,

İnsanlık ailesi içinden çıkarılmış,

En hayırlı ümmet’ olarak tanımlıyor.

Öyle ise hep bu bilinçle davranabilmeliyiz.

‘Böl, parçala, yut!’ diyen kurtlara inat,

‘Sev, paylaş ve mutlu ol!’ diyerek insanlığımızı göstermeliyiz.

Hatice Dilek Öztürk

Şikayeti Kesin!

ŞİKÂYETİ KESİN!

Biraz edep ya hu! Yaz gelir sıcaktan, kış gelir soğuktan şikâyet ederiz. Biraz sıcak bassa, “ah biraz esse, yaprak kımıldamıyor” diyen bizler, rüzgâr esmeye başlasa bu kez de rüzgârla kavgaya gireriz. Hele yağmur dile gelse pek bir dertli. İyi ki insanın elinde değil doğanın ipleri. Biraz öfkelensek düşmanlarımızı yakar kavurur, kinlendi isek saçıp savurur, sözlerimizle ortama buz kestirir, küfürleri belki sağanak sağanak yağdırırız diye düşünüyorum. Nereden mi biliyorum bunları? Tecrübe desem inanır mısınız?

İyi ki rızık kapısı elimizde değil, kapıya geleni kovar, çelik kilit taktırır, kıyamet saatine kadar bencilce, yapayalnız tıkınırdık. Bize verilen onca nimete ihanet eder sonra da obez oldum der hayıflanır, bu kez de bunun için harcamaya sızlanırız. Hiç bıkmadık dırdırdan, vırvırdan, zırzırdan, gırgırdan, mırmırdan, hırhırdan… Ne zaman barış içinde, kardeşçe yaşayabilecek, “Hoş geldin. Gel, bu dünya sana da bana da yeter. Zaten ne sana ne bana kalacak” demeyi bilebilip başarabilip durumu kotarabileceğiz biliyor musunuz? Biz susup O ve elçisi konuştuğu zaman. Şikâyeti kesip şükrü artırdığımız, yerden ve gökten rızıklandırılmayı hak etmek için, edepsizliğin her türünden kaçıp edeple yoğrulduğumuz zaman. Edep ya hu! Edep ey kul!

Hatice Dilek Cengiz

Can Sahiplerine Duyurulur

CAN SAHİPLERİNE DUYURULUR

Eviniz, arabanız, paranız var mı diye sormuyorum?

Varsa mübarek olsun,

Sizi mübarek kılmakta rahmet olsun,

Yoksa Rahman en hayırlı ve en kolay şekilde,

Size ihsan buyursun diyorum.

Fakat bugün konumuz o ya da bu değil.

Ben, sen, o yani biz kardeşler!

Canınız var değil mi?

Öyleyse elinizi vicdanınıza koyun,

Şunları bir düşünün istiyorum.

 

Yokken var kılındığımız şu âlemde,

Varlığımızın ne ifade ettiğini hiç düşündünüz mü diye,

Sormak istiyorum!

Ben benim, ‘doğru!’

Ama ‘Ben kimim?’ sorusunu hiç kendinize sordunuz mu?

Beni ben yapan ne?

Ya da beni ondan ayıran ne?

Ben ne zamandan beri,

Ben olmam gerektiğini fark ettim?

Ya da gerçekten ben bu muyum?

Ben bende ki bene, ne kadar vakıfım?

Ben onunla neyi, ne kadar ve ne zaman yapmalıyım?

Ne kadarını yaptım?

Veya yapabildim?

O veya ben neyi ifade ediyoruz?

Ya neyi ifade etmeliyiz?

Onun ya da benim kim olduğumun önemi var mı?

Mesele ben miyim?

Olması gereken mi?

Sahi olması gereken ne ki?

Kim biliyor?

Ben bileni biliyor muyum?

Bilmem bana yetiyor mu?

Katıksızca teslim oluyor muyum?

Yaşıyorsam, ‘yaşama’ hakkını,

Olması gerektiği şekilde veriyor muyum?

Kimi günleri hiç yaşanmamış saymak istercesine mi?

Yoksa ‘İyi ki yaşadım!’ dercesine mi yaşıyorum?

Yaşamı, yaşama alanımı, yaşadıklarımı sahipleniyor muyum?

Yoksa iğreti bir hayat mı yaşadıklarım?

Sırf yaşıyor olduğum için mi yaşıyorum?

Yaşamam gerektiğinin kaçta kaçında başarılıyım?

Başarmak elimde de ben mi kaçıyorum?

Sahi ben ne istiyorum?

İstediklerimi elde etmek için ne yaptım?

Yaparken ne kadar candandım?

Canımın sıkıntısı, niye hep bana bir şeylerin ters gittiğini hissettiriyor?

Nere de ve ne zaman sınıfta kalmış gibi ağlıyorum?

Sınıfı geçme ihtimalimin olması bile, niye beni şevkle tutuşturmuyor?

Neden bu kadar çabuk yıkılıyorum?

Gücümün gücü nereden beslenmeli?

Ben neden güç kaybederken bile ders almıyorum?

Onu bunu değil,

Beni nerede kaybetmişsem,

Niçin orada aramıyorum?

Kaçtığım kim ve ne?

Kaçışım neden?

Kaçmakta olmaktan bile şikâyetçi iken ben,

Niye kırmızı ışıkta bile durmuyorum?

Neden sürekli kaza yapıp,

Kazazedeyi oynuyorum?

Çığa dönüşmüş duygularımın esiri olmamak için,

Güneşin eritmesini beklemem, hiç inandırıcı değil!

Ya da kurtarıcı prenslerin olmadığı,

Devlerin masallarda kaldığı,

Yaşananların apaçık gerçekler olduğu,

Acının, zulmün, korkunun, açlığın her yanı sardığı şu âlemde,

Ben neyle ve neden oyalanıyorum!

İşim ne benim?

İşimin adı ne?

İşlerimi niye bir türlü yola koyamıyorum?

Sahi yol ne?

Yöntem ne?

Yolda kalmak adına mı bütün bu yaptıklarım?

Yoksa yoldan çıkmanın ne olduğunu da mı bilmiyorum?

Öyle ise neden yola mayın döşeyenlerle,

Yolcuyu yolundan etmek isteyenlerle,

Yolu yol kılanı terke edip, sefa sürenlerleyim!

Ne işim var benim bu tip insanlarla?

Kime? Neden? Nasıl bu kadar çok kez kanıyorum.

Kandırılmadığımı,

Aslında kanabilmek için bile,

Neleri yok saydığımı,

Ne zaman itiraf edeceğim?

Etsem ne yazar ki düzelmedikten sonra ben!

Beni ne zaman kulağından tutup, dize getireceğim?

Benim işte bu ben?

Senin ya da onun bana,

Ben istemediğim sürece ne faydası olabilir ki?

Öyle dik ki burnum?

Öyle çılgın ki benliğim?

Öyle nankör ki nefsim?

Ben bile bana söz geçiremiyorum?

Ben benle bile geçinemiyorum?

Ben beni bensiz bırakmak uğruna,

Ben benden çoğu zaman vazgeçiyorum!

Ben niye benim için uğraşmıyorum?

Ben, beni hâlâ yeteri kadar tanımıyorum demek ki diyorsanız,

İzin verin ben cevap vereyim.

Belli ki evet tanımıyorsunuz!

Can bu oyuna gelmez.

Hele ihmale hiç gelmez.

Bilirsiniz yarım doktor candan,

Yarım imam dinden eder ya,

Siz ‘tam canla Canan’a kavuşmak istiyorsanız.

Siz bari canınıza kıymet verin.

Hem öyle bir kıymet verin ki

Bedeli Cennet olsun kardeşler.

Canımızı can pazarına düşürerek,

Kendimize yazık etmeyelim!

Yazık ama sizce de değil mi?

Hem de çok yazık!

Haydi, öyleyse hatamızdan dönmeyi bilelim.

Ve gerçekten canımızın kıymetini bilelim!

 Hatice Dilek Cengiz

Sevmek

SEVMEK

Kimi? Nasıl? Ne kadar? derseniz;

Üzerinde uzun uzun düşünülmeli derim kardeşler!

Önce Yaratanı sevmeli insan.

İnsan olma şerefini kuşanmış olmak istiyorsa.

Yaratanını sevmeyen,

Yaratılmışı ne kadar ve nasıl sever ki?

Hem sevgisine ne kadar inanılır ki?

Sahi sevgi ölçülebilir mi ki derseniz,

Evet, ölçülür ya kardeşler diyeceğim?

Nasıl ve nerede mi?

Kalple elbette!

Hadi öyle ise sevgi terazimizi bir güzel kuralım kalbimizin ortasına,

Sonra da başlayalım tartmaya.

Komik, hata değil mi?

İyi ama kimi, nasıl ve neye göre tartacağız değil mi?

Sevgi bu, soyut bir kavram!

Nasıl ölçülebilir ki?

Öyle ise biraz kafa yoralım bu işe ne dersiniz kardeşler?

Birinin birini sevdiğini,

Hem de çok sevdiğini,

Nasıl anlarsınız kardeşler?

Çok basit aslında!

Hâlinden, tavrından, bakışından, duruşundan, sözünden, sesinden,

İlgisinden, iletişiminden, merhametinden, muhabbetinden,

Saygısından, hürmetinden, özeninden, dikkatinden,

Sabrından, koruyup kollamasından, ihtiyaçlarını önemsemesinden,

İnce fikirli davranmasından, kırmayışından, terk etmeyişinden,

Bekletmeyişinden, kükremeyişinden, incitmemeye gösterdiği özenden

Falan filan kardeşler.

Öyle çok şey söylenebilir ki değil mi?

Gelin size çok şey söylemeden öz şeyler söyleyeyim.

Hayat bu,

Ne yöne akacağı belli değil gibi görünse de,

Emin olun akışı biz belirliyoruz irademizle kardeşler!

İradesini kontrol etmeyi başaranlar,

Çok şey kazanacak ileride.

İlerisini sakın uzak sanmayın.

Emin olun uzak değil.

Ölüm kadar yakın!

Adeta ensemizde.

Öyle ise gelin bir plan yapalım hep birlikte.

Bugünden sonra kendimizi iyi hissettirenleri sevelim öncelikle.

Niye mi?

Sevginin iyileştirici etkisi var da ondan kardeşler.

Bakın bakalım bugüne kadar kim,

Ya da kimler size iyi geldi diye,

Bir teste sokun kendinizi.

Kim size ne kattı?

Kim sizden almadan da verdi?

Kim sizinle hep vardı?

Ya da var olmanız için ne gerekiyorsa yaptı?

Kimin varlığı olmazsa olmazınızdı?

Kimsizken kendinizi yalnız, yaralı, eksik hissettiniz?

Kiminle yeşerdiğinizi,

Yeni umutlara,

Güzelliklere yelken açtığınızı,

Ya da açacağınızı hissettiniz?

Kim size gerçekten yakındı?

Kim tüm ihtiyaçlarını hiç sızlanmadan karşıladı?

Kim sırdaşınız, gönüldaşınız, kalp komşunuz olabildi?

Kim sizi hiçbir zaman veya şartta terk etmedi?

Düşünüp buldunuz mu?

Yoksa daha okurken sıralayıp durdunuz mu isimleri?

Peki, cevabınız Allah olabildi mi?

Kardeşler!

Biraz insaflı olup düşünmeniz,

Düşünmekle kalmayıp inanmanız,

İnandığınızı iddia ediyorsanız ispatlamanız gerekmez mi?

Bu nasıl bir sevgi ki,

Sahi sevmeyen sevilmeyi hak eder mi?

Siz Allah’ı sevdiniz mi ki?

Onun sevgisini hissedebildiniz mi ki?

Ona olan sevginizi ne zaman, nerede, nasıl gösterdiniz ki?

Oysa söz konusu insan ise sevdiğimiz,

Her şey ne kadar da netleşiyor değil mi?

Hani çocuk olsa anlar kimin kimi sevdiğini.

Kimin gerçekten sevdiğini,

Kimin ‘mış gibi’ yaptığını.

Kimin sevmeyi bile beceremeyecek kadar taşlaştığını!

Böyle işte kardeşler.

Aslında her şey ne kadar da şeffaf,

Bizler ne kadar da kolay, sanki çocuk kandırır gibi,

Yaşayıp gittiğimizi sanıyorduk bugüne dek!

İyi ama sormazlar mı, ya da söylemezler mi adama?

Artık çocuk değiliz ki?

Ne ben çocuğum ne de sizler öyle değil mi?

Hadi öyle ise mademki koca koca insan olduk,

Bugünden sonra önce Rabbimizi,

Sonra da birbirimizi sevelim kardeşler.

Bir şartla yalnız,

Birbirimizi severken de O’nun adına ve O’nun adıyla sevelim kardeşler!

Gerisi masal,

Gerisi hikâye kardeşler.

Gerisi inanın başı hoş bir melodi gibi geliyorsa da kulağa,

Sonunun çığlıkla bitmemesi, hani nerede ise imkânsız gibi.

Neden mi?

Çünkü sonuç ekseriyetle trajedi.

Bugüne kadar hangi seven,

Sevdiğini koşulsuz mutlu edebilmiş ki?

Mümkün değil!

Değil mi kardeşler?

Öyle ise sınırsız mutluluğa koşabilecek yarışçılar olmak lazım.

Yarışmak için tutuşanları bulmak lazım.

Aynı anda aynı yöne dönüp, hiç durmaksızın koşmak lazım.

Zaman bu öyle hızlı akıp gidiyor ki?

Sakın ha boş laflara kanmayın!

Dedim ya artık hiçbirimiz çocuk değiliz değil mi?

Selâm olsun birbirini Allah için sevip,

Sevgileriyle ebede göçmek için tüm samimiyetini ortaya koyanlara.

Arşın gölgesinde gölgelenebilecek kadar kaliteli bir sevgiyi,

Yüreklerinde hissedebilenlere ve hissettirebilenlere.

Âmin!

 Hatice Dilek Cengiz

İnsan Neden Pişman Olur?

İNSAN NEDEN PİŞMAN OLUR?

Ey insan!

Her şeyi mükemmel planlayan,

Kâinatın içindeki bildiğimiz ve bilmediğimiz her şeyin,

En ince ayrıntısına kadar tasarımını yapan,

Yaratan, yöneten, düzenleyen O.

Sanıyor musunuz ki, sizde bir eksik veya yanlış yapılmış olsun?

Hayır, hayır insanın eşrefi mahlûkat olduğunu unutmamalısınız.

Öyle ise sizi Rabbiniz hakkında şüpheye düşüren ne?

O sizi mükemmel yarattığı halde,

Siz neden bunu ispatlayamıyorsunuz?

İspatlayamıyor mu yoksa ispatlamak mı istemiyorsunuz?

İspatlamak istemeyenler baş kaldıranlar,

Onları es geçiyorum?

Niye mi?

Rabbini es geçen, es geçilmeyi hak ettiği için!

Öyle ise gelin,

İspatlayamayan bizlerin nerede yanıldığını düşünelim.

Hadi hep birlikte tüm samimiyetimizle düşünelim.

Bugüne kadar,

Neden, ne zaman ve ne kadar pişmanlık duyduk kim bilir değil mi?

Haddini hesabını tutamayacak kadar olsa bile çekinmeyin.

Sakın pes etmeyin ve sahneden inmeyin!

Ne zaman inmeniz gerektiğine karar verecek olanın,

Siz olmadığınızı hatırlayın ve sabredin!

Hâlâ yaşıyor olduğumuza göre,

Hâlâ bir şeyleri düzeltme fırsatı veriliyor,

İdrak ettiniz mi?

Biliyor musunuz?

Allah’ın bir müjdesi var Kur’an’da?

‘Kim ki Allah’tan hakkı ile korkarsa,

Allah ona iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir!’

Anladınız mı şimdi işin sırrı nerede kardeşler?

Lütfen tüm önyargılarınızı bir tarafa bırakın.

İnsansanız, insan olmanın rahmetini ve zahmetini göze alın.

Zahmeti rahmete çevirecek olanın Kur’an olacağını kavrayın.

Bu din zorluk çekelim diye inmedi.

Bu hayat çile çekelim diye verilmedi.

Bu aklı Allah korkusu ile kullandığınızda,

Eğer bizi şaşırtmayacağını vaat eden Rahman’sa,

Bizim O’ndan ne kadar korktuğumuzu tartmamız gerekmez mi?

İşe nefsi, şeytanı, dünyayı değil de,

Allah’ı, Peygamberi ve Kur’an’ı baş tacı ederek giriştiğinizde,

‘Ya Rabbi şöyle istiyorum. Çünkü…’ dediğinizde,

Kurduğunuz cümleler sizi tatmin ediyorsa,

Gönlünüz yayla gibi genişleyip,

İçerisinde bahar çiçekleri açmış gibi ferahlıyorsa,

Aklınıza hiçbir alternatif görüş gelmeden,

Evet, işte bu.

Doğrusu bu.

Hakçası bu.

Aslolan bu.

Eminim bu! diyebiliyorsanız,

Siz basiretle yolunuzu bulmuş,

Ve Allah’ın yardımına nail olmuşsunuz demektir.

Fakat kafanız karmakarışık,

Gönlünüz darmadağınık,

İşleriniz sarpa sarmış durumdaysa,

Siz Hakk’ı unutup, halkı

Siz Allah’ı unutup nefsi,

Siz ahireti unutup dünyayı tercih ettiniz,

Bu yüzden de bir türlü sükûnete eremediniz demektir.

Oysa bu din bize nasihattir.

Gelin bugünden sonra,

İçiniz neyle yatışıyorsa,

O içinize yatan şeyi, Allah’ın huzurunda da savunabilecek,

‘Evet, Rabbim çok düşündüm doğrusu buydu, bencesi buydu.’

‘Dünya ve ahiretim adına buydu!’ diyebilecekseniz,

Hiç düşünmeden seçiminizi yapın.

Seçtiğinizle mutlu olmaya bakın.

Ve asla pişman olmayın!

Çünkü pişman olmak hata yapıldığının alametidir?

Eğer karar verdim sanırken, pişmanlık duyuyorsanız,

Doğru yaptım sanırken, yanıldınız demektir.

O zaman da geç olmadan,

Dönüp tam tersi bir manevrayla,

Kendinizi ateşten korumaya çalışın.

Ateş bu,

İnsana delicesine susamış olduğu anlatılıyor kitabımızda.

Eğer biri sizi,

Allah’a ve Cennet’e davet ediyorsa,

Gecikmeden Cennet yolcusu olmayı seçin.

Aldığınız kararla mutlu olun.

Azim sahibi peygamberler gibi azmedin ve kazanın.

Kendinize mutluluğu yasaklamayı seçerek,

Şeytanın oyuncağı olmayın!

Unutmayın Allah’tan korkan birine, Allah

İyice düşündüğünde,

Doğruyu bulduracaktır.

Daima doğruyu bulanlardan,

Pişman olunmayacak adımlar atanlardan,

Her iki dünyada da âfiyetle yaşamayı seçenlerden olmanız,

Seçimlerinizle Allah’a yaklaşmanız,

Yaklaştıklarınızla dolu dolu eylemlere imza atıp,

Cennetin özlediği kullardan olmanız duası ile.

Âmin!

Hatice Dilek Öztürk

Kitap’la Yaşamak

Kitap’la Yaşamak!

Birbirimizi ve birbirlerini Allah için sevmeyi başaramayanlardan hayır beklemek ham bir hayal. Önce nefislerdeki kıskançlığı ve benliği yenip, biz olmayı ve küfre karşı bir duvarın tuğlaları kadar aynılaşabilmeliyiz. Bu da ancak Kitap’lı bir hayatı seçmek ve yaşamakla mümkün. Kitaba dokunmakla, okuyup okuyup geçmekle, başkalarını uyarmak için okumakla, kitabın tafsilatına takılıp hükmü es geçmekle, anlayamam aymazlığında bocalamakla, kitabı anlattığı söylenen kitaplarla oyalanıp kaynağı ihmal etmekle, bir kısmını önemseyip diğer kısımlarını önemsiz sanmakla, güzel sesle seslendirip ezber yarışmaları yapmakla, ben başardım demek için iş yapmaya kalkmakla olmaz kardeş. Rahman tez zaman da aklımızı başımıza devşire.  Devşire ki beyni kalbe, kalbi Rabbe teslim edenlerle birlikte ümmetin dirilişi gerçekleşe…Amin. Kalemin Rabbine Andolsun ki hepimiz sorumluyuz!!!

Hatice Dilek Öztürk