Has Kullar
Has Kullar;
73-Kötülerin tuzak kurduklarını ve kuracaklarını bildiğinden, kötüyü tek tek tarif eden Rabbinden Rahmani bir eğitim alarak, hiçbir kötüye güvenmemesi gerektiğini bilir. Tuzaklar onu kaygılandırıp korkutmaz. Çünkü tüm tuzakları boşa çıkaracak ilim, kudret ve güç sahibi olarak Rabbine dayanır ve güvenir. Fakat sünnettullah gereği kendine düşen kısmı için tuzak kuranların tüm tuzaklarını deşifre edecek bir ilme, ferasete, ehliyete sahip olmak için boş durmaz. Elinden geleni sonuna kadar yaptığında, yerin ve göğün ordularının Allah’ın emriyle, tüm Mücahid ve Mücahidelerin yardımına yetişeceğini bilir. Meselenin Allah’ın ordusunun bir neferi olmaktan geçtiğini bildiğinden, imanını sürekli dipdiri tutar.
74-Ahirette hiçbir günahkârın bir başkasının günah yükünü çekmeyeceğini, kimsenin bir başkasının yaptıklarından sorumlu tutulmayacağını, kimsenin kimseyi azaptan kurtaramayacağını, şefaatin tümünün Allah’ın takdirinde olduğunu, Allah’ın razı olduğu kişilerin, razı olduklarına şeffat edebileceğini bilir. Bu bilinç ona hiç bir haramı hafife aldırmaz. Hiç kimsenin hak, hatır vs gibi bahanelerle kendisini gütmesine, sindirmesine, kontrol edip kimliksiz ve kişiliksiz hale getirmesine izin vermez.
75-Uyarıların ancak Rablerinden korkanlar ve namaz kılanlara tesir edeceğini bilir. Çünkü arınmak isteyenin öğüt alıp düşüneceğinin, diğerlerininse uyarılara aldırmayacağının farkındadır. Bu nedenle kendisine her öğüt verildiğinde Rabbine rağbeti artar. Hiçbir zaman kendi aklı ile övünmez. Akıllıların aklından faydalanır. Kuran’nın ise akıllar üstü bir kaynak olduğunu şuuruyla, Rahmani uyarılar karşısında ağlayarak secdeye kapanır.
76-Görevinin sadece uyarmak olduğunu bilir. Ne uyarmaktan korkar, çekinir, utanır ne de uyardığına bekçi veya zorba gibi olup usanç hissettirir. Yeryüzünde hiçkimsenin uyarılmadan ölmeyeceğini bilir. Bu nedenle de UYARILMADIĞINI iddia edenlerin;
– Aslında uyarılara kulak asmadığını
– Uyaranları beğenmeyip hakir gördüğünü
– Uyarıldığı konuları hafife aldığını
– Uyarılmaktan rahatsız olduğunu
– Uyarıldığı konuların işine gelmediğini
– Uyarıldığı hükümleri yok saydığını ve şüphe ile yaklaştığını
– Uyarıldığı konulardan hoşlanmadığını
– Uyarıya ihtiyacım yok deyip kibirlendiğini bilir.
77- Kişinin ilmi arttıkça Rabbine olan saygısının, haşyetinin, rağbetinin artacağını bilir. Bu nedenle ilim ehli olupta;
– Mütevazi olmayan
– Dünya malı ve makamı karşılığı, Allah’ın dininin hükümlerini gizleyen yahut yok sayan
– Allah’ı kürsü, ders, sohbet, toplantı dışında, özel hayatında yok sayarcasına yaşayan
– Kendi dışında kimsenin görüşlerini beğenmeyip diğer ilim sahiplerini sivri dili ile eleştiren
– Allah ve Rasulünü dost edinmeyenleri dost edinen
– Dine savaş açanlarla can ciğer ahbap olan
– Halkın anlayacağı dil yerine, bile bile anlaşılmaz ağır bir dil kullanan
– Sert, kaba ve katı yürekli olan
kişilerin ilmine ehemmiyet vermez.
Bu gibilerin, Allah’ın dinine ve müminlere zarar vermek üzere özel gayret ettiğini yahut ettirilmek üzere yetiştirildiğini bilir. Oyuna GELMEZ!
78-Dünya hayatının sonunda;
– Allah’ın kitabını gereği gibi okuyup yaşamaya çalışanların
-Namazı gereği gibi, vakitlerine dikkat ederek devamlı kılanların
– Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan gizli ve açık sarfedenlerin
KAZANÇLI çıkacağını bilir.
79-Kendisine kitap verilenlerin Allah tarafından seçildiğini bilir. Aslında sadece Peygamberlerini değil, kendisini dileyen herkesi Rahman’ın seçtiğini ve dünya da bir ödül olarak İMAN ikram ettiğini, lütfettiğini, ihsan ettiğini bilir. İMAN onun için öyle değerlidir ki hiçbir şey, hiçbir kişi, hiçbir arzu, onunla Rabbi arasına giremez. Ölene dek yüreğinde sakladığı ve hiç kaybetmemeye ahdettiği bir HAZİNEDİR.
80-İnsanların;
– Bir kısmının kendisine zulmettiğini ( Rabbine meydan okurcasına yaşayarak her iki dünyasını da mahvettiğini )
– Kiminin ortada olup dengeli, tutarlı, vasat, iyi davranışlar sergilediğini
– Kimininse hayırarda öne geçmek için YARIŞTIĞINI bilir.
İşte bu son gruptan olup Allah katında ‘FAZİLETLİ’ rütbesine ermek için, madden ve manen ne gerekiyorsa yapar.
81-İnkar ehlinin Cehennemlik olduğunu bilir. Küfürde ileri gidip haddi aşanların akıbetlerini bildiğinden onları taklit etmez, onaylamaz, yaptıklarını beğenmez. Bu kişilerin dünya da yaptıkları küstahlıkları unutup: ‘ Rabbimiz bizi dünyaya geri gönder. Yaptığımız kötülüklerin yerine iyi işler yapalım.’diye yalvaracaklarını, Rahman’ın ise: ‘ Size düşünüp ibret alacak bir zaman verdik ve size uyarıcılar da gelmişti. Artık buradan kurtuluş yok. Tadın yok sandığınız azabı. Artık sizi kimse kurtaramaz!’ diyeceğini bilir.
82-Asıl yurdun ahiret yurdu olduğunu bilir. Oraya dek durmaksızın Rabbine yaraşır bir kul olmak için çalışması ve pes etmemesinin gerektiğinin farkındadır. Çünkü dünyada yorulmadan ve bıkkınlık hissetmeden, yorgunluk ve bıkkınlık hissedilmeyecek diyarın hak edilmeyeceğinin bilincindedir. Tüm bunlar onun
iradesini çelikler. Bir an olsun yapacaklarından yahut yapması gerekenlerden YORULDUM veya BIKTIM bahanesi ile vazgeçmez.
83-Kim kendini ne kadar yüce, temiz, özel, güçlü, masum, mükemmel, günahsız, kusursuz gösterneye çalışırsa çalışsın, kimler birilerinde, bahsedilen bu özel nitelikler olduğunu iddia ederse etsin, bunların Kuran tarafından yalanlandığını bilir. Aksine Kuran’da Rabbinin ‘ İnsanları yaptıkları yüzünden helak etmeye kalksaydık, yeryüzünde hiç bir CANLI bırakmazdık!’ şeklinde biz kullarını uyardığını asla unutmaz.
84-Bize düşenin kitaba sımsıkı sarılmak olduğunu bilir. Daha çocuklukta; olgun, yumuşak, temiz davranış sergileyen, Allah’ın emirlerine saygılı, anne babasına iyi davranan, isyankar olmayan, zorbalık yapmayan ( istediğini zorla yaptırmaya çalışmayan ) çocukların FITRATINI KORUMAK için dikkatli olunması gerektiğinin bilinci ile hassas davranır. Her çocuğun fıtratının böyle olamayacağının bilinciyle de, evladına bu güzel nitelikleri kazandırabilmek için, önce kendisi bu güzel özellikleri kuşanmaya çalışır. İnsan beynine ait ‘ayna nöronları’ sayesinde doğru ve güzel davranışların rol model alınacağını bilir. Rağmen başarılı olamıyorsa, bunun hayat sınavındaki zor sorularından biri olduğunu anlayıp, isyana düşmeden ömrü elverdiğince uyarmakla yetinir. Sonuçta kimsenin kimseyi evladı bile olsa, ‘Nuh’un gemisine’ zorla ya da yalvararak bindiremiyeceğini bilir. Haddini aşmaktan Allah’a sığınır.
85-Gerçek ilahını kaybedince ortaya çıkan boşluğu görmeyen, duymayan ve hiçbir fayda sağlamayan şeylere tapmakla dolduranları görür görmez, duyar duymaz tanır. Ve onlardan olanları, en yakınlarından başlayarak uyarır ve şöyle der: ‘Senin bilmediğin gerçeklerden bahsetmek istiyorum sana. Beni dinler misin? Bu yaptıklarının Allah katındaki anlamı şeytana tapmak. Şeytana kulluk etme! Çünkü o Rabbimize asi oldu. Şeytanın yoldaşı olmandan öylece ölmenden korkuyorum.’
86-Ahir Zaman’ın en temel sorunlarından birinin namazı bırakmak olduğunu bilir. Bir zamanlar beşe beş katarak kıldıkları namazları terk etmiş kişilerin oluşturduğu bir toplumun, nasıl da nefislerinin tuzaklarına düştüklerini, her türlü sapkınlığı meşru, doğal, sıradan, ihtiyaç kabul eder olduklarının farkındadır içten içe. Bu nedenle de o, namazına daha bir sıkı sarılır çünkü:
– Namaz kılan kişi, mümkün olduğunca abdestli olmak zorundadır. Özel durumlar hariç abdest alacak yer bulamayabilirim düşüncesi ile, abdestli dolaşır.
– Namaz insanın belli kılık kıyafette yapabileceği bir ibadet olduğundan, temiz düzgün edepli giyinir.
– Vakitlerine uygun kılınacağından, zamanını dikkatli kullanır.
– Mümkün olabiliyorsa cemaatle kılacağından, beyaz üzümleri görmek, ona güzellik bulaştırır.
– Dünya telaşına, kısa bir ahiret molası vermek ruhunu dinginleştirir.
– Tüm bedende sukunet ve canlılık hissettiren ‘manevi haz’ duygusu oluşur.
– Negatif yükleri secdede topraklanır.
– Abdestle tüm sivri uçlarında ki elektrik yükünü akıtıp kurtulur.
– Kulluk şuuru, düzenli ve çeşitli okunan dualarla tazelenir.
– Ümit ve korku aynı anda hissedildiğinden, beden ve ruh dengeye gelir.
– Hakkıyla kıldığında özbenlik dirildiğinden, nefsini namaz sonrası kötülüklerden çok daha kolay korur.
87- Dilini daima tevbe etmeye, bedenini ise güzel işler yapmaya alıştırır. Kem sözlü, kem bakışlı, kem tavırlı olmamak ve ADN Cennetlerini hak etmek için, üzerindeki tüm nimetleri, nimetler Cennetine kavuşmakta seferber etmeyi bilir. Her azası ile kulluğunu zirveye taşımak, artık onun HAYAT FELSEFESİ olmuştur.
88-Rabbinin gökler, yer ve ikisi arasında ki her şeyin Rabbi olduğunu bilir. Kendini kainatın en değerli yaratılmışı olmakla şereflendiren Rabbine, kulluğu bir şükür borcu sayar.Kulluğunun gereklerini yerine getirirken sabırlı ve metanetli olur. Eşi, benzeri, adaşı olmayan Rabbine kulları arasında en özel kul olmak için, yaratılışında var olan EN ÖZEL YANLARINI kullanır.
89-Rabbinin doğru yolda ilerleyenlerin, her geçen gün güzel özelliklerini arttıracağını bilir. Yaptığı her güzel işi sürekli yaparak şahsını Rabbinin katında hayırla andırır. Sürekli yapılan hayırlı işlere Cennet vadedildiğini bildiğinden; tembellik, usanç, maymun iştahlılık gibi basit ŞEYTANİ tuzaklara düşmez.
90- Kuran’ın indiriliş gayesinin Allah’tan sakınanları müjdelemek, şiddetle reddedenleri ise uyarmak olduğunu bilir. Bu sayede de kimin Kuran ile SEVİNÇ duyduğundan, kiminse HOŞLANMADIĞINDAN, kiminle sıcak ve samimi bir iletişim kurması gerektiğini, kiminle ise seviyeyi koruması gerektiğini çok kolay tespit edebilir. Tüm insan ilişkilerin de bunu baz aldığında Allah’ı, kitabını, dinini seveni sevdiğinde kazanacağını, diğer türlüsünde her sıcak bir ilişki kurmaya veya yakınlaşmaya çalıştığında, daha çok yıpranacağını ve acı çekeceğini bildiğinden mesafeli, adil, saygın, iyi niyetli olmakla birlikte, RESMİYETİ muhafaza etmenin rahmetinin farkındadır.
91-Kuran’ın biz zorluk çekelim diye değil, aksine hayatın kördüğümlerini onunla çözelim diye indiğinin farkındadır. Allah’tan hakkıyla korktuğunda, bu korkunun onu hayattaki tüm korkulacak şeylerin korkusundan koruyacağını bildiğinden, kendisini teslimiyeti arttıkça, daha bir emniyette hisseder. Küfre geri dönmekten ateşe atılacakmışcasına korkar.
92- Allah’tan başka ilah olmadığını; ilahının yaratan, öldüren, yeniden diriltecek olan, rızık verici, doğruya ulaştırıcı, koruyucu, şifa verici, affedici, kanun koyan, uygulayan, yargılama yetkisi olan, ahirette yargılayacak ve cezalandıracak yahut ödüllendirecek olan, ihtiyaçsız, kusursuz, eşsiz, benzersiz olduğunu bilir.
93- Namazı Rabbini ANMAK için kılar. Rabbi ile buluştuğu anları adeta iple çeker. Namazın tavuğun yem yemesi gibi yatıp kalkmak, anlamı
bilinmeyen sureleri ezbere okumak, etrafı seyretmek, konuşulanlara kulak kabartmak, kafa da envai çeşit plan yaparken yüreksizce kılındığı her halinden belli olur şekilde, sırf ‘kılıyorum’ demek için namaz kılınmayacağını çok iyi bilir.
94-Kıyametin mutlaka kopacağını ve herkesin peşinde koştuğu şey ya da şeylerin karşılığını bulacağından emindir. Etrafına öyle basiret ve ferasetle bakar ki;
– Kimin derdinin ne olduğunu
– Kimin ne olmadığını
– Kimin gerçek dertli
– Kiminse dertliymiş gibi yaptığını
– Kimin kime ya da neye,neden,nasıl,niçin taptığını
– Tapılanın tapıldığını bildiği ya da bilmediği, hatta bilemeyeceği haller bile olduğunu
– Bile bile koşulan şirkin, affının mümkün olmadığını
– Bilmeden şirk koşulamayacağını
Çünkü; Allah’ın muhakkak bir yerler de, bir şekilde kullarını uyarıcılarla uyardığını, uyarılmadan helak olunmayacağını bilir.
95- Allah’a, kıyamet saatine, kitaba yahut peygambere inanmayan ve nefsinin arzusuna uyanlara uymaz. Bu gibi kişiler en yakınları, sevdikleri, amirleri, yöneticileri dahi olsa, onun dosdoğru yaşamasına engel olmaz, olamaz. Eğer Rabbi ile arasına birini, birilerini, birşeyleri sokarsa mahvolacağını bilecek kadar akıllıdır.
96- Rabbinin Firavuna bile yumuşak söz söyle dediğini bildiğinden; uslubu yumuşaktır. Lakin dinin izzeti söz konusu olduğunda dimdik durmayı bilir. Belki aklını başına alır yahut korkar diye uyarması gerektiğini Rabbinden öğrenmiştir. Önyargılı değildir. Daima hüsnü niyet besler herkese. Tebliğini yaparken içten içe korku duysa da, cezalandırılmaktan veya yalanlanmaktan korkup, susmaz. Gerçeği tam anlamıyla anlatmak için gücünü Rabbinden alır. Karşısındakilere Rabbini anlatarak Rabbine çağırır.
97-Rabbinin insanların tümünün geçmişini ve geleceğini bildiğini bilir. Bu nedenle ‘Rahman’ın konuşmasına izin verdiği ve sözünden hoşlandıklarından olmaya çalışmak’ onun hedeflerinden biridir. Çünkü Rahman’ın bu kişilere şefaat etme yetkisi vereceğini bildiği için; BU YETKİ BELGESİNİ almak için hayat sınavında, yüzdelik sıralamanın en iyilerinden olmak için çalışır. Kısaca dünya adına aza kanaat ederken, ahiret makamı konusunda, gözü yükseklerdedir. Bunu hak etmek için de gönlünü daima Rabbine çevirmekle kalmayıp, bedeni ile de yola revan olmayı bilir.
98- Mümin olarak iyi işler yapmaya devam ettiği sürece, bu dünya da olmasa bile mahşerde zulüm görmeyeceğimi ve asla hakkının yenmeyeceğini bilir. Bu nedenle o sadece iyi olmaya, iyi kalmaya, iyilerden olarak Rabbine kavuşmaya azmeder. Sonunun Rabbinin garantisinde olduğunu bilir. Bu da ona hiç yıkılmayacak, pes etmeyecek, vazgeçmeyecek bir DİRENÇ kazandırır.
99- Dünya da sıkıntılı hayat yaşamasının nedeninin, Allah’ı anmakta ki gafletten kaynaklandığını bildiğinden, ne zaman içi sıkışsa, işleri sarpa sarsa, Rabbini gereği gibi, gereği kadar, gerektiği şekilde anmadığını hatırlar. Kıyamet günü kör olarak haşredilmemek için, dünya da gözünü GERÇEKLERE kapamaz.
Hatice Dilek Öztürk
- Published in Makalelerim
Has Kullar
34-Madden güçlü olmayı; yığmak, koleksiyon yapmak, insanlara gösteriş yapmak için değil, Allah yolunda infak etmek, kazancını zekat ve sadaka ile temizlemek, malının şükrünü yerine getirirken Rabbinin kendisine verdiğini, o da Rabbi için vererek, sağındakini, solundakini, önündekini, ardındakini abad eder. Verirken gizliden ya da açıktan verir. Yozlaşmaya, kişilerin incinmesine, beklentiye girilmesine sebep olmamak için mümkün olduğunca, dolaylı yardım etmesini bilir. Azıcık verip, gerisini kaya gibi tutmaz yahut saçıp savurmaz. Gerçek ihtiyaç sahibini bulur. Daha çok yüzsüzlük edip istemeyene, çalışmaya gücü olmayan hastaya, düşküne, yaşlıya, dul, yetim ve öksüze, ilim öğrettiği için rızkını kazanmaya vakit ayırması gerekmesin diye öğrenene, öğretene verir. İsteyip dileneni ise az bir miktar vererek yahut hiç vermese de kovmayarak, düzgünce reddetmeyi bilir.
35-Haksızlığa uğrayıp hakkını araması gerektiği anlar dışında, kimsenin arkasından konuşmaz. Zulme uğradığı için konuştuğunda da ahlaksız kelimeler kullanmaz. Kavgacı değildir.Kimsenin izzetine, iffetine dil uzatmaz. Gerekli uyarıyı yüzüne yapar. Kimse ile alay etmez. Kaş göz hareketleri ile kimseyi rencide etmez.
36-Güneşin doğuşundan önce, batışından önce, gecenin bir bölümünde, secdelerin ardında, yağmur yağarken, kar yağarken, rüzgar eserken, ay ve güneş tutulması gibi önemli olaylarda, ezan okurken, hastalıkta, musibet anında, savaşın kızıştığı anlarda, düşmanla karşı karşıya iken, nimetin rahmetini tattığı anlar da, yoksun, yaralı, hüzünlü olduğu anlarda Rabbini tesbih eder. Daima Rabbini anmak için vesileler arar ve O’nu gereği gibi ananlar listesine girmeyi başarır.
37-Allah’ın tehdidinden korkanlara Kuran ile öğüt verir. İnanmayanlara ise sabır göstererek süre tanır. Kimseyi inanmaya zorlamaz.
38-Dininin hiçbir şahsın, kurumun, grubun, ekolün, ırkın tekelinde olmadığını bilir. Dinin hükümlerine ekleme yahut çıkarma yapmanın inkar olduğunu bilir. Dinini eksiksiz görür ve Rahman’ın koruması altında olduğunun huzuru içindedir. Dinin sahibinin Rabbi olduğu bilinci ile, her konuda Kuran’a gönüllüce, kayıtsız şartsız TESLİM olur. Dinin hükümlerinin değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğini bilir.
39- Nefsinin tüm dünyevi ihtiyaçlarını gereği gibi, helal yolla giderir. Meşru dairede yer, içer, eğlenir. Fakat ne zamanını, ne parasını, ne sağlığını, ne de duygularını çarçur etmez. Hak edene hak ettiği kadar anlam yükler. Hiç bir ihtiyacına abartılı değer verip, diğerlerini es geçmez. Her konuda dengeli seçimler yapmayı başardığından; nefsini öldürmez de, azdırmaz da. Güzele değer verir reklama değil, kaliteye değer verir markaya değil, sağlığa ve helale değer verir damak zevkine değil, insana ve insanlığa, inanca değer verir şöhrete, makama, mal varlığına değil, iki dünya ya değer verir, tek dünyaya değil.
40-Konuşurken haddi aşmaz. Ne helali haram kılar, ne de haramı helal. Önce farzları, sonra sünnetleri, sonra nafileleri hayatının prensipleri haline getirir. Ne kitabı bilmeyene pirim verir, ne iddialarını kitaptan sandırmaya çalışanlara ödün verir. Kitabını öyle iyi bilir ki, sapı samandan çok net ayırt edebilir. Ne kitabını her hangi bir menfaati yahut zevki için satar, ne de satana yüreğinde zerre kadar değer verir. Her işinde itidalli ve dengelidir.
41-Allah’ın İSRAF edenleri SEVMEDİĞİNİ bildiği için; canını, malını, sağlığını, zamanını, bilgilerini, sevdiklerini, duygularını, düşüncelerini kısaca üzerindeki hiç bir nimeti israf etmez. Her şeyi yerli yerinde, zamanında, gerektiği gibi, gerekenle, gerektiğinde, gerektikçe yapar.
42-Dua da haddi aşmamak için:
-YALNIZCA Rabbine yalvarır. (Allah’tan gayrısından yalvararak bir şeyler isteyen ne çok kişi var değil mi?)
-YALNIZCA Rabbine sığınır.
(Allah’tan başka birilerine sığınıp medet uman ne çok kişi var değil mi?)
-YALNIZCA Rabbini hoşnut etmeye çalışır.
(Sadece canının istediğini yapan ya da ömrünü birilerine yaranmaya çalışmakla harcayan ne çok kişi var değil mi?)
– Mümkün mertebe gizlide gizlice ve kabul olunur mu kaygısı taşımadan, bıkmaksızın, ümitle dua eder.
43-Yeryüzünün girdiği her yerinde düzen kurar. Çıktığı her yeri düzenli bırakır. O yapsın, bu yapsın, şu niye yapmıyor demek yerine, kendisi mutlaka boş durmayıp anlamlı ve elzem bir işle meşgul olduğundan, yapılacak yahut yapılması gereken diğer işleri organize eder. Onun bulunduğu her yerde bir sistem, bir paylaşım, bir akış, bir fayda söz konusudur. Yaptığı her işin hakkını verir. Hakkını verecek olanı iş başına getirir, Hakkını vermeyeni işten uzaklaştırır. Hakkını verecek kişiler yetiştirmek için efor sarfedip, hiçbir iş yapmadığı ve işe de yaramadığı halde, ‘şom ağzıyla’ herkesin motivasyonunu düşürenleri de ortamdan güzelce uzaklaştırır. İşin ‘FİTNE yeryüzünden kalkıncaya kadar ve DiN hakim oluncaya kadar’ süreceğini bildiğinden TEMBEL değildir. Çıtası yüksek olan YÜREKLİ MUTTAKKİLERLE, o her an bir iştedir.
44-Ölçtüğünde TAM ölçer. Kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz. Kimsenin onda alacağı kalmayacak şekilde çalışır didinir öder. Değil borç, öldüğünde kimseye minnettar kalmamak için, hakka hukuka son derece duyarlıdır. Kimseye hakkını yedirmeyecek kadar akıllı, kimsenin hakkını yemeyecek kadar güvenilirdir.
Güvenin hissedilecek değil HİSSETTİRİLECEK çok önemli bir DEĞER olduğunu bilir. İftira atanların Peygamberlere bile iftira atmışların soyundan geldiğinin şuruyla, hiç bir kınayıcının kınamasından etkilenmeyerek, EMROLUNDUĞU hal üzere sukunetle yoluna devam eder. Hiç bir zaman yaygaracı değildir. Yaygara yapanlara cevap bile vermeyip, her duyguğu tiz sese itibar edenlere de, itibar etmeyecek kadar dikkatli ve şahsiyet sahibidir.
45-Tehdit ederek, Allah’ ın dininin dosdoğru yaşanmasını engellemek niyeti ile; yolu eğip bükmek isteyen, yolda kusur arayan, yola çamur atan, yol darmış gibi genişletmeye çalışan, genişmiş gibi daraltmaya kalkan, yolda olmayanı yola katan, yoldan çıkanı bile yolda sayan, yolu kapatmaya azmedenlere karşı, uyanık, hazırlıklı ve azimlidir.
46-Rahman’ın kendisine verdiği ile yetinir. Dünya hayatı adına, daima gözü kendinden daha zor şartlar da yaşayanlarda olur. Üzerindeki her türlü nimetin farkında olarak şükreder. Yaratılışından, ailesinden, akrabalarından, çevresinden, şikayet etmek yerine; imtihan da olduğu konularda sabretmeyi, rahmet olan konularda şükretmeyi marifet bilir.
47-Doğruyu bildiği halde yaşamayanlara şeytanın musallat olacağını ve o demden itibaren de batılı meşru kabul ederek azacağını bilir. Bu nedenle de hiç bir hatasını küçük görmez. Hiçbir konuda şeytanı sevindirmez. Çünkü kafirin Kuran’da ‘Rabbine karşı şeytana arka çıkan!’ diye tanımlandığını bilir.
48-Rabbinin isimlerinin anlamlarını tek tek öğrenir. İsimleri konusunda haddi aşanları gereği gibi uyarır. Rabbini anne babasından, eşinden, yavrularından, evinden, arabasından, işinden kısaca dünya ve içinde ki her şeyden daha çok sevmesi ve tanıması gerektiğini bilir. Böylece Rabbine nasıl daha yakın, nasıl daha has, nasıl daha takvalı kul olacağının şifrelerini çözümleyebilir.
49-Af yolunu tutar. İyiliği emreder ve cahillerden yüz çevirir. Kim ne yaparsa yapmış, ne söylerse söylemiş olsun nefsi için öc almaz. Fakat Rabbine, Peygamberlerine, Kutsal Kitabına söz söyletmez. Daima güzele, iyiye, barışa, adalete, şefkate, erdeme, edebe davet eder. Kitabı bilmeyen ve Rabbine şirksiz bir imanla teslim olmayanların; kütüphaneler dolusu kitapta devirse, ömrü boyunca mürekkepte akıtsa, kasalar dolusu ziyneti yahut parasıda olsa, görmediği, gezmediği yer kalmasada, tatmadığı lezzet olmasa da, namı tüm dünyaya yayılmışta olsa, bu vb kişilerin şovlarının ne seyircisi, ne şakşakçısı, ne destekçisi, ne fanı olmaz, olamaz.
50-Negatif güç olan şeytanın, her an duygu ve düşüncelerine etki edebileceğini bilir. Bu kötü gücün etkisinden kurtulmak içinse; kaçmanın, göçmenin, birilerine sığınmanın, görmezden yahut duymazdan gelmenin anlamsızlığını bilir. Çünkü şeytana inanmadığını savunanların, aslında düpedüz şeytana kölelik yaptığının farkındadır. Bu kötü halden kurtulmak isteyenlerinse tek yolunun, kendini vicdanının şefkatli kollarına, direnmeden, iş işten geçmeden, ölümle burun buruna gelmeden bırakmaktan geçtiğini bilir. Böylece içinde ki saf ve temiz yanı besleyerek, o güne dek hep istediği iç huzuruna erebilir.
51-Kuran okunurken DİNLER ve SUSAR. Çünkü Kuran okunurken konuşan Rabbidir. Dinleyenlerse; saygı, tevazu, muhabbet, haşyet, ehemmiyet ve rahmet hissettiği her halinden belli olan kulları. İşte tam da bu yüzden ayetler okunurken kalbine işlemesini istiyorsa eğer, tüm alıcılarını açar. Ne dinlermiş gibi yapar, ne dinlemek istemeyene okur, ne de okunurken saygısızlık edene saygı duyar. Kişinin imanının kalitesi Kuran’ a olan yaklaşımından bellidir. Kuran’ı hafife alan, hükümlerini yok sayan, bilse de aldırmadan bildiğini okuyanların; yerini, hakkını, hatrını bu sayede çok net belirlemesi gerektiğini, hatta bu işte gecikenlerin ağır bedeller ödediğini, ödeyeceğini de bilir. Bu gibi kitapsız yaşamayı seçenleri yüreğinden söküp atarak, Rabbine olan vefasını TERCİHLERi ile kanıtlayarak, ARŞIN GÖLGESİNDE gölgeleneceği ana dek, Dünyanın tüm meşakkatine RAHMAN olan Rabbi için göğüs gerebilir.
52-Yeryüzünde ki tüm mescidlerin Allah’a ait olduğunu bilir.Ta baştan takva niyeti ile yapıldıysa elbette. Her mescidde Allah’ı anmak ve dinini yüceltmek için ibadet eder. Allah’ın mescidlerinde Allah ile birlikte kimseyi yüceltmez, kimseden medet ummaz, gücün, kudretin, kurtarıcının, rızık vericinin, koruyucunun Allah olduğunu bilerek, dua da haddi aşmaz.
53-İnanmayanların sözlerine üzülmez. ‘Üzülme!’ diyenin Rabbi olduğu bilinci ile kendini dik ve diri tutar. Bu inanmayanlar en yakınları olsa bile. Allah’ın gizli ve açık her şeyi bilmesinin emniyeti ile kaygı, korku, ümitsizlik gibi manevi buhranlara kapılmaz.
54-Peygamberlerin bizim gibi yemek yiyen, çarşıda dolaşan bir insan olduğunun bilinci ile hareket eder, kutsamaz. Peygambere imanın Rabbinin kulunu kuluyla denemesi olduğunu bilir. Rabbinin seçimine saygı ile teslim olur, sorgulamaz, kıskanmaz, kusur aramaz.
55-‘Kullarının günahını Allah’ın bilmesi yeter!’ hükmü gereği, kimsenin gizli kusurlarını araştırmaz. Kimseyi mahcup etmeye çalışmaz. İnananların kusurlarını gece gibi örtmeye çalışır. Onları doğruya davet eder. Hakir görüp kınamak yerine, merhamet duyup dua eder.
56-Yeryüzünde tevazu ile yürür. Kendini bilmezlere uymaz. Ağız kavgası yapmaz. Tartışmacı, hırçın, küfürbaz değildir. Bildiğini öğretir, bilmediğini öğrenir. Bildiği ile kibirlenmez, bilmediğini de biliyormuş gibi yapmaz. Faydalı bilgiye ve bilene değer verir. Bildikçe tevazusu artar. Her bilen üstünde bir bilen olduğunu, ilmi sınırsız ve tartışılamaz olanınsa yalnızca Rabbi olduğunu bilir. İlmin kaynağının Kuran olduğu gerçeğinden yola çıktığı için de, sözde ilmi çalışma sonucu elde edildiği iddia edilen yanlı, paradoks üreten, hatta bazen her beş on yılda yahut her yeni yüzyılda değişen, gelir geçer dayatma ve öğretilere kulak asmaz. Bu vb çalışmaların kuytıu köşelerde özel, planlı, programlı yapıldığını bildiğinden, kalıcı ve ilahi olan bilgiye değer verir. Dünya ve içinde ki her şey, ona ahireti kazandıracaksa değerli olacağından, değerlerini hiçe sayan tüm uydurulmuş, sunulmuş, kutsanmış, reklam edilmiş, alışkanlığa dönüştürülmüş, ihtiyaç zannettirilmiş hiç bir şey onun için ‘ şey’ kadar bile ‘bir şey’ ifade etmez. Çünkü zaten DEĞERSİZDİR! Kısaca gündemini kötüler ve kötülerin kuklaları değil; Rabbi, kitabı ve yüreği ile belirleyip, VİZYON ve MİSYONUM ‘Şehadete ayarlı şirksiz bir kulluk!’ dercesine yaşamak için, nefsi, ailesi ve çevresi ile AMANSIZ bir mücadele sonucu durmaksızın RABBİNE DOĞRU bir yol tutar.
57-Geceler onun feyz, ilim, nur, muhasebe, karar, taat, kanaat, şükür, sabır, tevbe eşliğinde, hayatının tüm anlarını, yaptıklarını, yapacaklarını bir çizgide mi diye sorguladığı, duygu, düşünce ve bilgilerini saç örgüsü örer gibi ilmek ilmek dokuduğu, yenilendiği, arındığı, silkindiği, coştuğu, sığındığı, KIYAM ve SECDE ile süslediği, süsleyemeyip güneşin yarışı kazandığı, güne ondan önce başladığı günlerde ise hüzünlendiği, günün en özel ve güzel anlarıdır. Kısaca GECE onda sadece uyumak değil uyanmanın, dinlenmemin, demlenmenin ve durulmanın vaktidir.
58-Harcadığında ne istaf eder ne de cimrilik. Aldığı, sattığı, yaptığı, tattığı, hissettiği, hissettirdiği hiç bir şeyi zayi etmez. Gerekli olanla yetinip, gereksize meyletmez. Asilce, dürüstçe, erdemlice, adilce bölüşür, paylaşır, anlaşır, halleşir. Kıymet bilir, haysiyet gözetir, hak hukuk tanır, narsist yahut egoist olmaz.
59-Her yerde, her zaman, her konu da hükmün Allah’ın hükmü olup olmadığına aldırmadan; alışılagelmiş, gelenekleşmiş, meşrulaştırılmış, yaygınlaştırılmış, dayatılmış, reklamı yapılmış, güncel sayılan ne varsa, taklit etmeye, kabul etmeye, imzalamaya, ısmarlamaya, boyun eğmeye, bel bükmeye, saygı duymaya, hoşgörmeye, hoş göstermeye ÇALIŞMAZ!
60-Can sahibi her şeyin ona emanet olduğunu bilir. Kuran hükmüne göre savaş yahut zulüm olmadığı sürece; şiddet uygulamaz veya öldürmez.
Hastaya şefkat gösterir.
Dertliyle dertlenir.
Zalimin zulmüne imkanı varsa engel olmak için, topyekün karşılık vermesi gerektiğini bilir. Toplu hareket edilemediği anlarda eliyle, diliyle veya kalbi ile zulme rıza göstermediğini belli eder şekilde davranır.
Barış yahut savaş ortamında hiç bir can sahibine:
-Küfretmez
-Hakaret etmez
-Aç susuz bırakmaz
-İşkence etmez
-Taciz, tecavüz gibi insanlık dışı eylemlere girişmez
-Suçlunun eşine, çoluk çocuğuna, anne baba yahut akrabasına eziyet etmez
-Engelli, hasta, çocuk, yaşlı kimselere dokunmaz
-Savaşmıyorsa, kadınlara asla dokunmaz
-Savaşmayan barıştan yana olan insanların, yaşam alanlarına zarar vermez
-Mahsülü yakıp yok etmez
-Hayvanlara eziyet etmez
-Hayvanların yuva, barınak vs gibi yaşam alanlarına dokunmaz
-Ağaçları kesmez
61-Zinanın her türünden kaçınır. Elini, gözünü, ayağını ve tüm bedenini HARAMDAN muhafaza eder. Gerek birebir ilişkilerinde gerekse sanal ortam da Rabbinin görüyor, biliyor ve duyuyor olması onda yeterli bir iç disiplin sağlayacağından, gizlisi ve açığı birdir. Geçmişte bilmeden yahut nefsine uyarak hata yapmış bile olsa, bir daha aynı yanlışlara düşmemek için zinaya götürecek tüm sebepleri ortadan kaldırmakla kalmaz, samimiyetle tevbe edip, tertemiz bir sayfa ile yeniden Rabbine dönmeyi bilir. ‘Sen artık bittin! Allah seni affetmez, sen de kendini affetme , olan oldu hiç bir şey artık düzelmez!’ diyen şeytan ve dostlarına karşı dik ve kararlı bir duruş sergiler. Düştüğü yerden kalkar ve Rabbinden af dilemiş olarak iyi davranışlar sergileyerek yoluna devam eder. O andan itibaren de toplumda olması gereken yerini alır. Artık cinsiyetini ve karşı cinsi önceleyen bir hayat tarzı yerine;
-İlmini
-Ahlakını
-Mesleğini
-Yeteneğini
-Tecrübesini
-Örnek davranışlarını
-Başarılarını
-Cömertliğini
-Fedakarlığını
-İnsanlığını
-Merhametini
-Takvasını
-Özgün fikirlerini
-Karizmatik kişiliğini
-Saygınlığını
-Organizatörlüğünü
ön plana çıkarıp, artık ancak bunlarla gündem olmayı başarır.
62-Yalancı şahit olmaz. Yakını bile olsa doğruya şahitlik eder. Sözü, duruşu, kararı, itirazı çok değerlidir. Herkesce güvenilirliği tescillidir.
63-Boş sözlerle sataşıldığında vakarla geçer gider. Tartışmaz, tartıştırmaz, tartışanlara uymaz. Tüm iddiaları çürütecek sağlam bilgi ve donanıma sahiptir. Kimsenin sözünü kesmez, kimseye sözünü kestirmez. Ağırbaşlı, olgun, etik ve onurludur.
64-Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldığında sağır ve kör kalmaz.Yani duymamış, görmemiş, anlamamış, bilmiyormuş, farketmiyormuş, aldırmıyornuş, önemsemiyormuş gibi davranmaz. Duydukları ve gördükleri onu diriltir. Ağlayarak secdelere kapanmasına ve tevbe edip haddini bilmesine, bulmasına vesile olur. Tekdüze, sıradan, anlamsız hayat yaşamaz. Attığı her adımın, aldığı her kararın, söylediği her sözün bir hedefi, bir amacı, bir misyonu vardır.
65-Rabbinden göz aydınlığı olacak eş ve evlat diler. Eş ve evlatlarının da gözünü aydın etmeyi hedeflediği için; kendini anne, baba ya da eş olmaya hazırlar. Hayatta çıtası çok yüksektir. Sadece kendini kurtarmaya çalışmakla yetinmeyip, takva ehli olanlarla diyaloğunu arttırıp, onlara bile liderlik yapmayı hedefler. Bunun için de takva ehli kardeşlerinin, saygısını ve güvenini kazanır. İlmi ile onlara fark atar.
66-Yerden ve gökten rızıklandıranın Rabbi olduğunu bilir. Bu iman onu para, mal, makam, şeref için kula kul olmaktan korur. Kimseye Rabbine ait olan sınırsız yahut sonsuz bir güç, kudret, sıfat atfetmez. Atfetmeye kalkıp, kula kul olan, kula kul olmayı zorunlu kılmak için türlü tuzaklar kurmaya kalkanların tuzaklarından korkmaz, tehtitlerine aldırmaz, onlarla aşık atmaya kalkmaz. Lat Uzza Menat’lara methiye düzenlere kızıp, kaba ve küfürlü konuşarak, onların haddi aşıp Rabbimize küfretmesine zemin hazırlamaz.
67-Allah’ın vaadine güvenir. Rabbinin rızasını kaybetme korkusu ve Cennet’te dilediği her şeye ulaşma umudu onu; hile, yalan, kumar, şöhret, haz, vs gibi batıl yollarla zengin, mutlu ya da güçlü olma hırsından korur.
68-Şeytanı düşman bilir. Çünkü şeytanın düşman olduğunu ona öğreten Rabbidir. Bu nedenle Şeytan kimdir? Neden yaratılmıştır? Hedefi nedir? Hangi yöntemlerle insanoğluna savaş açmıştır? Şeytan nasıl diskalifiye edilebilir? Kimleri tuzağına düşürür? Kimlere tesir edemez? Kimler şeytanın dostu adını alır? Şeytana uymanın sonunda kişi ne kaybeder? Şeytan mantığı nedir ve nasıl işler? Şeytan insanı neye ve nereye çağırır? Bu gibi hayati önem arzeden soruların cevaplarını çok iyi öğrenir ve en yakınlarından başlayarak, gücü yettiğince etrafındakileri bu konularda bilgilendirir. Dünya üzerinde ki tüm şer güçleri yöneten ana kaynağı hafife almamak gerektiğinin şuurundadır. Bir yerde İYİLER kaybediyorsa, bu KÖTÜLERİN ( Şeytan ve dostlarının) davalarına DAHA SADIK olmalarının neticesi olduğunu bildiğinden, düşmanını takip edip tedbir alma da yahut hazırlık yapmada gaflete düşmez.
69-Kötü ve iyinin tanımını kitabından öğrenir. Kötü işi kendisine iyi görünenlerden değil, kötülüğün her çeşitinden fersah fersah kaçan bir birey olmak için; nefsi, ailesi, akrabaları, içinde bulunduğu toplum, yaşadığı ülke, gelenekler, din adına uydurulmuş hurafeler, batıl inanışlarla, en güzel yolla mücadele eder ve mücadelesini kazanır.
70-Davet ettiği kişilerden olumsuz tepki aldığında kendini helak etmez. Kulun Allah’ı dilemediği sürece, hidayete ermeyeceğini bilir. Kimsenin yüreğine iman ekme lüksü olmadığının farkında olarak, ne kendini ne de birilerini bu konuda yücelterek şirke düşmez. Hadi, Kafi, Veli, Batın, Hakim olanın Rahman olduğunun şuurundadır. Görevinin sadece uyarmak (Kuran’la ve Kuran’a davet etmek) ve korkutmak (Allah’ın rızasını ve ebedi saadeti kaybetmek) olduğunu daima hatırlar.
71-İzzetli ve şerefli insanın TAKVA üzere (Allah’ın hükümlerine canı gönülden inanan ve sınırlarını korumaya çalışan) yaşayanlar olduğunun bilinci ile, etrafındakilere Allah’a olan samimiyetleri ölçüsünce değer verir. Ne para pul, ne soy sop, ne ırk, ne dil, ne görünüş, ne nam şan onun için bir değer ifade etmez. Lafa karnı toktur. Ağzı iyi laf yapana değil, az da olsa yaptığı her işin, söylediği her sözün hakkını verene değer verir.
72-Bir amelin Allah katında kabul görmesi için; niyet ve amelinin Allah’ın rızasına uygun olması gerektiğini bilir. Yani her işi hem Allah için, hem de Allah’ın istediği şekilde yapması gerektiğini bilir. Her iş deyince içine; yeme, içme, giyme, konuşma, sevme, sevilme, evlenme, boşanma, eğlenme, dinlenme, ahitleşme, okuma, meslek seçme, iş yapma, özel ihtiyaçlar, aileyle, çevreyle, resmi ya da gayri resmi tüm ilişkilerinde bir duruş sergilemesi gerektiğini bilir. Gök kapılarından geçemeyecek ameller işlememek için, kitabını çok iyi bilerek, neyi nasıl neyle kiminle yaparsa makbul olacağının şuurundadır. Bu nedenle de kitapsız adım atmaz. Söz söylemez. Karar vermez.
Hatice Dilek Öztürk
- Published in Makalelerim
Şeytan İşi
ŞEYTAN İŞİ
İş deyince aklınıza ne gelir bilmem ama ben şimdi size gerisini sizin tamamlayacağınız bir liste sunayım. Biliyorum memleketli çıkacak hatta ahbap olacaksınız!
– Bir gence odasını dağıtmayı,
– Bir anneye söylenerek yemek hazırlamayı,
– Bir kardeşe dönem ödevi yaptırmayı zor bulmayı,
– Bir taksiciye bozuk param yok deyip müşteri atlatmayı,
– Bir otogarda otobüs işleten firmaya, karaborsa bilet satmak için, arayan yolcuya “Bitti, yerimiz kalmadı” diye geçiştirmeyi,
– Durakta bekleyen onca insanın önündeki su göletinden hızla geçmek için hız pedalına sert ve sonuna kadar bastırmayı… hızla bastırıp hepsini çamurla makyajlamayı,
– Kızdığı müşterinin tabağına tükürüp çorbasına karıştırıp sunan garsona, köşeden hınçla müşteriyi izlemeyi,
– Ayakta bekleyen onca yaşlı bayan, çocuk, hasta, engelliye rağmen kafasını buğudan görünmeyen camdan dışarıya bakarmış, manzara seyredermiş gibi yapan gence suratını asmayı,
– Bir genç kıza okula gitmek için evden çıkarken, çantasına makyaj malzemesi ve sigarasını azık edip servisten inmeden eteğini 5-10 cm kısaltmayı,
– Saçlarını kirpi gibi dikip düğmelerini biraz daha açarak, jilet atılmış yırtık pantolonu ile kendini havalı hissettiren sporlarıyla, delikanlıya yan yan bakmayı,
– Temizlik yapacağım diye komşusunun pervazına pisliğini boca eden, “Çamaşır var mı acaba?” diye bile bakmaya zahmet etmeden balkon yıkayan, “Ne var canım, üst katta oturuyorum diye ondan izin alıp mı iş yapacağım!” dedirten komşuyu,
– Bütün gün iş yerinde muhabbetten, kahkahadan insanları neşeye boğan fakat her ne hikmetse eve zerre kadar bile gülümseme bırakmayan, çıkarken bolca parfüm, dönerken ter kokan, hadi yoruldu, çalıştı diyelim, geçip bir duş almak yerine odanın başköşesine pis kokulu çorapları ile kaykılıp hatta uyuyakalan erkeğe, babaya, eşe.
Sizce bunları kim telkin ediyor?
Evet bildiniz!
Şeytan.
İyi de siz her telkin edene, parayı kaptırıp bir ömür paça çorbası mı içeceksiniz?
Hatice Dilek Öztürk “Sarp Yokuş” Adlı kitabından alıntıdır
- Published in Makalelerim
Has Kullar
Has Kullar;
10-İman ile şereflendiği andan itibaren kitabını çok iyi öğrenene dek gecenin bir kısmını mutlaka Kuran, dua, namaz ile ihya edip, adını göklerde andırmak için çaba sarf etmesi gerekir.
11-Peygamberlerle Hak Meclise davet edilebilir olmak için, daima Allah’ın hudutlarında yaşayıp ve Allah’ın dinini koruyup yüceltmek için, her şeyini feda edebilmesi gerekir.
12-Kalbini şirk pisliğinden temizlediği gibi bedenini de; saçından tırnağına, dişinden diline, elinden ayağına, gözünden kulağına, beyninden kalbine, tertemiz kılmak için tevbe ve suyla arındırması, tertemiz kokup, tertemiz giyinip, tertemiz konuşup, Nur’a doğru yol alması gerekir.
13-Hayatı, insanları ve tüm kitapları, kitabının kazandırdığı basiretle okur.
14-Secdeyi Rabbine yakınlaşma vesilesi sayar. Rabbi ile buluşma saatlerini ilk üçtebirlik zaman dilimin de tutarak randevularını heyecanla beklediğini Yaradanına ispatlar. (Namazı vaktinin ilk üçte birinde kılar.)
15-Üşenerek ve zorlanarak değil, özenerek, coşkuyla, edeple huzura çıkar. (Gören de iştiyak uyandırır.)
16-Hakikati (Kur’an’ı) yalan sayana boyun eğmez.
17-Şu davranışları sergileyenlere itaat etmez:
-Çok yemin eden
-Aşağılık bir karaktere sahip
-Sürekli kusur arayan
-Laf götürüp getiren
-İyilik yapılmasını engelleyen
-Hakları gasp eden
-Günaha alışmış
18-Sıkıntı yaşadığı her konu da Allah hükmedene kadar sabırla bekler.
19-Rahman’ı isimleri ile anarken herşeyden kopup tüm benliği ile O’na yönelir. ( İsimlerinin anlamlarını derinlemesine bilir ve Rabbinin tüm vasıflarını tanır.)
20-Sığınılacak ve yardımı umulacak tek güç olarak Rabbini görür. (Allah’tan gayrı birilerinden ya da bir şeylerden medet ummanın şirk olduğunu bilir.)
21-Şirk ehlinin söylediklerine sabreder ve onlardan güzellikle ayrılır. ( Çirkefliklerine karşılık vermez. Vakur davranır.)
22-Rahman’ın kendisine verdiği maldan ihtiyaç sahiplerine verir.
23-Hatalarını küçük görmez, daima düşünerek hareket eder, hata yaptığını fark ettiğinde Rabbinden mağfiret diler.
24-Kötülüklerin tümünü terk eder.
25-Daima iyiliği emreder kötülükten sakındırır. Bunu yaparken şu prensiplere uyar:
-Neyin iyilik neyin kötülük olduğunu Kuran’dan öğrenir, insanları Kuran’a davet ederler.
-“Müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz, kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz.’ Hadisine uygun davranır.
-‘Öğüt vermek fayda veriyorsa öğüt ver.’ Ayetine uygun davranır.
-‘Sizden biri bir kötülük gördüğünde eliyle, olmazsa diliyle, daha olmadı kalbiyle düzeltsin. Hadisine uygun davranır. ( Basiretli mümin nerede hangisini seçmesi gerektiğini bilir. Kaş yaparken göz çıkarmaz.)
-Allah’ın kullarını ( mümin kardeşlerini ) sözün en güzeli ile uyarır.
-Kafir ve münafıkları derinden etkileyecek şekilde uyarır. Anlamazdan geldiklerinde sert ve caydırıcı davranır. Fakat sertliği işlenen fiilledir, kişinin şahsına değil.
– Nefsini tatmin için değil, Rabbine davet edip o kişinin kurtuluşunu istediği için uyardığını çok net hissettirir.
-Uyarmakla yetinir, bekçi olmaya ya da hesap sormaya kalkmaz.
-Kiminle, nerede, ne, ne kadar konuşuluru bilir.
-Asla kaba, küfürlü, hakaret içeren kelimeler kullanmaz. Jest ve mimikleri samimidir.
-Saygın, seviyeye uygun, yalın, etkili, pozitif ve duygulu konuşur.
-Gerçeği net, yeterli ve doğru sunar.
26-Yaptığı iyilikleri çok görerek başa kakmaz. Kendisine yapılan kötülükleri mümkün olduğunca affeder. Öc almaz. Fakat bu onun, canını ve malını korumayacağı anlamına gelmez. Kimsenin ırzına, canına ve malına zarar vermez.
27-Yetimi, öksüzü, fakiri, güçsüzü, yakınlarını, yolcuyu, yolda kalmışı, borçluyu, yaşlıyı, hastayı, annesini, babasını, komşusunu, akrabalarını, din kardeşlerini, çocukları, bedensel engelliyi. zihinsel engelliyi, İslam’a sempati duyanı ; ezmez, üzmez, gerekiyorsa yardım eder.
28-İsteyip dileneni azarlamaz, kovmaz, vermeyecek yahut veremeyecekse güzel bir dille ya da suskunlukla muamele eder.
29- Daima Rabbinin nimetini (Kuran’ı ) anlatır. İnsanları kendine, hizbine, cemaatine, grubuna değil yalnızca Alemlerin Rabbine ve kitabın hükümlerini yaşamaya çağırır.
30-Kendisi de her şart ve ortamda daima Rabbine yönelir. Tıpkı atası İbrahim as. gibi.
31-Bir işten yorulduğunda diğerine geçer. Ya dünya da, ya ahirette, ya da her iki dünyada işe yarayan FAYDALI işlerle meşgul olur. BOŞ işlerin tümünden ise yüz çevirir.
32-Attığı her adımı, söylediği her sözü, aldığı her kararı Allah için alır. Hata yaptığını fark ettiğinde ya da fark ettirildiğinde, uyarılırken uslup hatası bile yapılmış olsa, sinirlenmez, kendini düzeltir. Çünkü nefsi müdafaa böyle zaman da kusurdur. Kusurunda asla ısrar etmez. Tüm hayatını Rabbini hoşnut etmeye adadığı için; başkalarının ne yaptığı ya da yapmadığı ile değil, kendi kulluğu ile meşgul olur. Bu da onu SİVRİ dilli değil, SAMİMİ mümin haline getirir.
33-Allah’ı anmaktan yüz çeviren ve Dünya hayatında elde ettiği mal, makam, eş, evlat, soy, nam, zevkle yetinenlerden vakarla uzaklaşır. Onlarla ilişkilerini asgaride ve seviyeli tutar.
Hatice Dilek Öztürk
- Published in Makalelerim
Has Kullar
Kardeşçe Bir Davet!
Rahman’ın huzurunda buluşana dek, tüm kötülere ve kötülüklere rağmen ‘Has Kullardan’ olmak için yaraşır bir gayrete var mısınız?
Has Kullar:
1-Her gün mutlaka kolayına gelen kadar Kuran okur ve içinde geçen hüküm ayetlerini hayatına geçirir.
2- Hala bilmiyorsa şirkin ne olduğunu hemen şimdi öğrenir ve hayatına geçirir.
3-Şu andan itibaren kötü duygu ve düşüncelerini hayra çevirecek doğru ve pozitif kararlar alır ve uygular. Kısaca her an şeytanla mücadele de olduğunu bilir ve kazanır.
4- Yapacağı her işte, söyleyeceği her sözde Allah’ın hoşnutluğunu gözetir.
5-İyiliğe daha güzeli ile karşılık verirken, kötülüğe ise iyilikle karşılık verir. (Barış ortamında)
6-Emrolunduğu gibi yaşarken kimin ne dediğine aldırmaz, kınayıcının kınamasından etkilenmez.
7-Herkesten ve herşeyden çok Rabbini sever.
8-Herkesten ve her şeyden çok Rabbinin ruzasını kaybetmekten korkar.
9-Her girdiği yere rahmet olur, zahmet değil.
Hatice Dilek Öztürk
- Published in Makalelerim
Akıllı İnsan Avcısı Olmak!
AKILLI İNSAN AVCISI OLMAK!
Akıllı insan avcısı olmak gerek kardeşler!
Sevmek ve kıymetini bilmek için elbette.
Yiyip bitirmek için değil.
İnsan bazen nasılda kendine yazık eder değil mi?
Hatta en çok kendine yazık eder desek, abartı olmaz.
Öyle ya eylemlerimizden bizden daha fazla kim,
Ya da kimler etkileniyor ki?
Doğrusu iş bu dünya ile de sınırlı kalmayacak.
Ne ekersek onu biçeceğiz yani.
Öyleyse gelin sizinle doğru oturup, doğru konuşalım!
Doğrularda buluşalım!
Doğruyu paylaşabildiklerimizin kıymetini bilip,
Bindiğimiz dal olmadıklarına göre kırmayalım!
İnsan insana neden hata yapar ve acı çektirir hiç düşündünüz mü?
Sevmediği için!
İşkence etmek istediği için!
Cehaletinden!
İntikam almak istediği için!
Farkında olmadan!
Sevse bile!
Öyle mi?
Hepsi bir tarafa sonuncusu var ya kardeşler,
Sakın sonuncusunu yapmayın olur mu?
Niye mi?
Öyle kolay değil ki sevmek!
Hunharca harcamayın sevgilerinizi ve sevdiklerinizi,
Hele de ‘Yüreğimdesin!’ diye yemin ettiklerinizi!
Tabi bunun için de sevilmesi gerekeni sevmek gerek.
Yürek rotadan çıkmışsa,
Yahut henüz rotasını bulamamışsa,
O zaman sevilmemesi gerekeni de sevmiş olabilirsiniz!
Veya yeterince sevmediğinizi fark etmişte.
Böyle durumlarda bir ömrü harcamayı göze almamak,
Ve hatanın neresinden dönersem kardır demek,
En akıllıcası deyip,
Gerektiğinde bitmesi gerekeni, bitirmeyi bilmelisiniz!
Fakat eğer gerçekten yüreğinizi dolduranı, coşturanı, dinginleştireni,
Hakka akıllıca sevk edeni bulduysanız,
Bulduğunuzu kaybetmeyin?
Kaybedip kıymetliydi demektense,
Kaybetmemek için elinizden geleni esirgemeyin.
Olmadı ne yapayım demek kolay.
Oldurmak için oldum mu?
Oldurmaya çalıştım mı?
‘Bunun için alın ve yürek teri döktüm mü?’ diye sorun kendinize.
Olmaya çalışın!
‘Ben buyum!’ demekle yetinmeyin.
Şeytandı o!
Bir kez baş kaldırdığı için geri adım atmayan.
Ve hatalarında ısrarcı davranmayı seçip,
Yoldan sapan!
Siz yol arayın ve bulun!
Tabi bulduğunuzun değerini gerçekten hissettiyseniz!
Bilemeyen, bulamayan,
Bulduğunun kıymetini de bilmemiş olanlara olan öfkenizi
İnandırıcı kılmak için,
Siz bari kıymetini bilin!
Hayatta değerler vardır.
Uğruna ölünmesi gereken değerler için sizinle olmaya,
Sizinle ölmeye,
Sizinle gelmeye,
Sizinle güzelliklere göçmeye,
Size gereken desteği gücü nispetince vermeye,
Sağlam sözler verenler varsa,
Ve siz daha önce,
Çok kez test ettiyseniz bu sözlerin sahiplerini,
Güvenin ve güvenilirliğinizi gösterin onlara.
Yılmayın! Korkmayın! Vazgeçmeyin!
Fakat içerinizde zerre kadar hinlik varsa,
Aynada gözleriniz size sen sahtesin diyorsa,
Dün söylediğinizi bırakın,
Az önce söylediğinizin bile,
Arkasında duramıyorsanız!
Size yüklenen misyonun farkında olsanız da kaldıramayacaksanız,
Ya da kaldırmak istemediğiniz için kaldırmakta zorlanacaksanız!
Lütfen şeffaf olun!
Allah’tan hakkıyla korkun!
Ama asla içten pazarlıklı olmayın!
Aklınızı kullanmakta,
Aklınıza akıl katmakta,
Aklınızda durulmakta ve huzur bulmakta varsa.
Durmayın aklı verenin adıyla çıkın yola.
Aklın kadrini kıymetini bilin!
Yoksa aklı da, akıllıyı da israf edeceğinizi bilin!
Mutluluk elinizde!
Dilinizde!
Kalbinizde!
Sımsıkı sarılın sebeplere.
Gücünüz duanız nispetinde.
Hatice Dilek Öztürk
“Sarp Yokuş 2” Adlı Kitabından Alıntıdır
- Published in Makalelerim
Sarp Yokuş
SARP YOKUŞ
Zoru sever misiniz? Zor ne ki desenize, zorun anlamı ne ki?
Zor deyince içine neler girer ki?
Sıralayayım. Bence zora olmayan işler:
Sabah yataktan kalkmak. Kalktıktan sonra üşenmeyip yüzü yıkamak. Biraz erken kalkmayı başarmak. Erken kalkabildi ise kahvaltı yapmak. Ev, iş, okul her ne ise sıradan günlük işler.
Durakta toplu taşıma aracını beklemek. Hazır pişmiş ekmeği fırından eve getirmek. Annenin hazırladığı yemekleri, babanın sokaktan taşıdığı meyveleri yıkayıp masaya güzelce koymak. Aile bireylerine sıcak, saygılı ve anlayışlı davranıp evde barış ve neşe rüzgarı estirmek.
Bilgisayar, kitap vs. gibi imkânlar elinin altında iken proje, dönem ödevi, performans ödevi hazırlamak. Küçük ev işlerinin en küçüğü sayılacak oda, yatak, masa toplama işinde sorun çıkarmamak, dağınıklığı toparlamak.
Kirlenen giysileri kirli sepetine, yenen meyve çöplerini oraya buraya değil çöpe atmak. Masanın silgi tozlarını, yere düşen karalanmış kağıtları, yemek masasının altındaki kırıntıları toplayıp çöpe atmak. Banyodan, tuvaletten veya lavabodan, duşta ya da lavaboda tiksindirici; saç kıl vs. bırakmadan tertemiz çıkmak.
Kapıdan girerken evimize veya iş yerimize tebessümü, güzel bir çift sözü çok görmemek.
Yapılan işle, pişirilen yemekle, alınan notla, kazanılan gelirle, anlatılan günlük havadisle, dertleşilen bir mevzuyla; beceriksiz, başarısız, değersiz muamelesi yapmadan ilgilenmek.
Yolda yürürken bir çöpü, pisliği kenara almak veya çöpe atmak. Biletinin, kartının olmadığını fark ettiği biri için otobüste bilet basmak. Markette vs. kuyrukta sabırla, nezaketle beklemek. Evde var olan malzeme ile katıp karıştırıp ama asıl sevgi yağında kavurup dua tuzu ya da şekeri katarak leziz sofralar hazırlamak.
Kazancın çokluğunu değil, helalliğini ve bereketini önemseyip emeği boşa çıkarmadan cömertçe, fedakarca, alın terini, babalık-annelik sorumluluğu ile ikram etmek aile bireylerine.
Belirli aralıklarla, büyükleri en yakından, en uzağa, sırasıyla ara ara ziyaret etmek, hiç değilse mail veya telefonla yoklamak.
Sıcak ev, hazır oda hatta masa ve envai çeşit malzeme ile karnı tok, sırtı pek bir hâlde bilgiyi kullanmayı, saklamayı, sunmayı öğrenmek, boş işlerin tümünden yüz çevirerek anne-babanın onca emeğini, umudunu zayi etmemek, sınav kazanmak değil ilim sahibi olup nitelikli insan olmak için çalışmak.
Onca imkânın, oyuncağın, yiyeceğin içinde kardeş kavgasına tutuşmamak.
Ailesi ile hep birlikte oturup derin, anlamlı, kaynaştırıcı, sevgi dolu bir sohbet ortamı kurmak mümkünse; haberlere, dizilere, yarışmalara, maçlara gömüldükten sonra yatak yorgana sarılıp gerçeklerden, sorunlardan kaçmamak.
Gelin iş yaparken, toruna masal anlatıp ya da oyuna daldırıp oyalamak, oğul işten bunaldığında, hayatın keşmekeşinden bıkkınlık duyduğunda “Oğul, sen babasın, dik durmalısın. Rabbine tevekkül et, her zorlukla birlikte kolaylık vardır, azimle sabret” demek, sevecen bir baba ya da anne olup sırtını sıvazlamak.
Umduğu notu alamayan bir öğrenciye umut verip tekrar çalışmaya teşvik edecek iki cümle edip nefes aldırmak. “Gel, bir çay içip sohbet edelim” deyip onu bir dahakine nasıl başaracağına dair hazırlamak.
Eşe ve çocuklara yatmadan muhabbetle dokunup bir cümle ama kalpleri ısıtıp dinlendirecek bir cümle ile yarı uyku olan ölüme ondan sonra dalmak.
Mümkün değil mi sizce bu saydıklarım? Çok mu zor şu anlatılanlar? Değil ama… Amalara kaldıysa ama çok. Oysa ben, yarını farklı kılmak için şimdi sizleri zorluklara davet ediyorum.
Evet, bence zor olanlar:
Gece sıcak yatağı Allah için terk etmek. Soğuk suyla, seccadeyle, tesbihle, Kur’ân’la bir geceyi daha ayakta dimdik, şuurla geçirmek. Olabildiğince her Pazartesi ve Perşembe’yi, her ayın on üç, on dört ve on beşinci günlerini hatta Hz. Davud gibi bir günü oruçlu, bir günü oruçsuz geçirmek.
Envai çeşit yemek koymak yerine olabildiğince az çeşitle sofrayı hazırlamak, mutlaka helal malzeme olduğuna emin olmaya çalışmak, hazırladıklarımızı iki kişiye yeten dörde de yeter bilinci ile az yemek, yavaş yemek, besmele ile başlayıp hamd ile bitirmek.
İş yaparken söylenmemek, kaçmamak ve hakkını vererek, Peygamber’in “Sizden biri yaptığı işi mükemmel yapsın” düsturu ile bu kadar paraya bu kadar iş yapılır mantığından çıkıp dürüst ve istekli çalışmak. Her türlü kaba, aceleci, hırçın tipe rağmen nezaketi ve yumuşaklığı asla elden bırakmamak. Sokakta yürürken, işte çalışırken ya da evimizde otururken, gözü, kulağı her türlü fuhşiyattan, haramdan korumak.
Öfkeden patlamaya hazır insanlığa emniyet sibobu görevi görüp bulunduğumuz ortamı şeytansızlaştırmak için ne gerekiyorsa yapmak ve İslâm’ın emniyetini sunmak.
Sorumsuzluk, tembellik, asilik yapan evlatlara, sabırla tatlı sert olmayı öğretmek. Onlara, saydırtan bir korku, cıvıtmayan bir ilgi, azdırmayan bir sevgi, kibre düşürmeyen bir takdir, çaldırmayan ya da başkalarında gözü kaldırmayan bir harçlıkla, söylemek yerine yaparak, anlatmak yerine birlikte yaşayarak Muhammedî bir ahlâk kazandıracak bir feraset aşılamak. Emanet olan yavrularımızı işten, aştan, zevkten önce tutmak.
Eşimize gönül alıcı sözler söyleyerek, takdir ettiğimizi, farkında olduğumuzu hissettiren eylemler ve küçük sürprizler yaparak, evde saygınlığını korumak için ardından konuşulmasına, yüzüne bağırılmasına, acımasız eleştirilmesine, yükünün hafife alınmasına müsaade etmemek.
Herkesin ebeveynini ve onların kendilerine sunduğu şartları eleştirdiği hatta suçladığı bir asırda, yaptıkları hiçbir işi küçük görmememiz, varsa bir hataları “Rabbim sizi de bizi de affetsin” diyerek, gönüllerini alıp eski defterleri tekrar açmamamız, yürek yakmak yerine şefkatli kanatlarımızın altına almamız, ayakta iseler sağlıklarına, hasta iseler şifalarına, borçlu ya da darda iseler geçimlerine özen göstermemiz, yalnız iseler ziyaretlerine gitmeyi ihmal etmememiz, bize ihtiyaçları varsa evimize davet edip yuvalarımızda vefa adına onlara yer açmamız gerekiyor.
Rızkımızı kazanırken helal-haram demeden her yöntemi, her ortaklığı, her alışverişi mübah görüp her insanla iletişim kurmak yerine hatta her taşın altından çıkacağım derken altından çıkılamaz taşların altında kalıp “Kurtarın beni? Niye yardım etmiyorsunuz?” diyecek acziyetlere düşmek yerine, doğru insanlarla, doğru yerde, doğru zamanda, doğru niyetle, doğru şekilde, doğru işi yapıp kalbi dosdoğru istikamette tutmak, elimizden geleni en güzel şekilde yaptıktan sonra rızkı Allah’tan beklemek gerekiyor.
Vakti zayi etmek amacıyla kurgulanmış tüm tuzaklardan uzak kalarak, gece-gündüz hem bireysel hem toplu ilmî çalışmalar yapıp uyumayan yılanlar olduğunu hep hatırda tutmak, kış uykusundan uyanıp ya anlayan ya anlatan ya da dinleyen olmak gerekiyor Kur’ân’ı.
Bilmek değil yaşamak, anlatmak değil hakka çağırmak gerektiğinin bilincinde; ağzından her çıkanı yapan, her söylediği doğrudan, sorun değil çözüm üreten, almayı değil, vermeyi hedefleyen, en kritik, zor anlarda bile ağzından bal damlayan, tutup ayağa kaldıran, sarıp sarmalayan, unuttuğunda hatırlatan, yanıldığında düzelten ama hep eli eli üstünde olan ümmet olma bilincini kuşanmış; şehvetin, paranın, mekânın adamı değil, sarp yokuşa sardırmış cennete tırmanırken, birçok dağcıyı da peşine takan bir “Yaşam Koçu” olmak gerekiyor. İp İslâm, yokuş cennete çıkıyor. Doğal afetler dediğiniz afetler sizi ve bizi kuşatmadan doğal oldukça, doğal bir ortamda sizleri zirvelere adanmaya davet ediyorum. Cennet dağına tırmanır mısınız? Ferhat sevdiği için dağı delmişti; siz Rahmân için ne yaptınız? Ne yapmaktasınız? Sarp yokuşun tüm zorluklarına Rahmân için sabretmeye hazır mısınız? Öyleyse işinizi bilin, kılıcınızı kuşanın. Yokuş sizi bekliyor. Dinlenmek için yorulmak, yorulmak içinse bir an bile durmamak gerekiyor. Hiç boş kalmamak üzere yorulmaya devam edin.
Hatice Dilek Öztürk
“Sarp Yokuş ” adlı kitabından Alıntıdır.
- Published in Makalelerim
Damarlarımızda İslam Kanı mı Akıyor Gerçekten?
Damarlarımızda İslam Kanı mı Akıyor Gerçekten? (daha&helliip;)
- Published in Makalelerim
Bir Ayet ve Hadisin Düşündürdükleri
Bir Ayet ve Bir Hadisin Düşündürdükleri
‘Nefsini ilah edinene sen mi bekçi olacaksın Rasulüm?’
‘Kişiye israf olarak nefsinin her istediğini yapmak yeter.’
Öyle ise kardeşler:
Nefsin her istediğini yapmak ve Rahman’ın hükümlerini yok saymak kişinin kendisine tapması anlamına gelir.
Her istediğini yaparak şımarması ise, onun haktan sapmasıdır bilesiniz.
Oysa Allah ‘şımarıkları sevmez’ ve ‘ İsraf edenler şeytanın kardeşleri olmuşlardır! buyurur Kuran.
Ya Rahman bizi bir an bile nefsimizle başbaşa bırakma!
Nefsinin kölesi olmuşların şerinden de bizi, ailemizi, neslimizi ve tüm samimi erkek ve hanım kardeşlerimi koru!
Amin.
Hatice Dilek Öztürk
- Published in Makalelerim
Hoşgeldin Küçüğüm!
HOŞGELDİN KÜÇÜĞÜM!
Hoş geldin dünyamıza!
Evet burası dünya.
Henüz farkında olmadığın, zamanla olacağın, kocaman bir topun içindesin.
Evet burası dünya sen bir bilinmeyenden gelip, henüz içimize yerleştin.
Seni gönderen seni seçti, milyonlarca rakibin arsından,
İşte sen evet sen şimdi bizimlesin.
Seni çok seven bir ailen ve kardeşlerinle beraber kim bilir neler neler yaşayıp göreceksin.
Korkma küçüğüm!
Hem de hiç korkma!
Sen her şeyle ve herkesle baş edebilecek bir güce geleceksin inşallah!
Nasıl mı?
Çünkü seni çok sevenlere emanet etti Rabbin!
Bil ki güvendesin!
Gül şimdi ve konuşamadığından ihtiyaç duyduğunda ağla.
Sen özgür ve sağlıklı bir bebeksin.
Hep öyle kal!
Büyüdüğünde, kendini rabbinin dininin yardımcısı olmaya hazırla.
Sen Muhammed’sin ve övülen bir makam için, isminle müsemma olmayı bilmelisin.
Yaşıtların var şu an, küçüklerin hatta ve büyüklerin dünyanın dört bir yanın da.
Onlar dardalar onlar zorda.
Büyü bebeğim sen anneciğinin kucağında,
Büyü de, güçlen.
Senin ve bizim yapacak çok işimiz var.
Sen umutsun,
Sen nursun,
Ve sen bir tohumsun.şimdi.
Zulme ve küfre inat Anadolu’nun bağrında.
“Hatice Dilek Öztürk ” “Sarp yokuş 2 adlı kitabından alınmıştır.”
- Published in Makalelerim