Has Kullar

Has Kullar
268- Kitabında Rahman’ın ‘Ey cin ve insan topluluğu içinizden size ayetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran Peygamberler gelmedi mi?’ diye sorduğunu, onlarınsa ‘Kendi aleyhimize şahitlik ederiz.’ diyerek dünya hayatına aldandıklarını ve kafir olduklarına dair kendi aleyhlerinde şahitlik ettiklerini bilir. Halkı habersizken Rabbinin haksızlıkla ülkeleri helak etmediğini de bildiğinden, insanların duymamıştım, bilmiyordum deyişlerinin bahane olduğunun farkındadır.
269- Batıl dinlere sahip insanların kadınlara ve kız çocuklarına zulmettiğini, adaletsiz davrandığını hatta katlettiği bilir. Günümüzde hala kadının bir meta, malzeme, araç gibi kullanılıyor olmasına, haklarının çiğnenmesine karşı duyarsız kalmayıp, her zaman ve zeminde, İslam inancının insanı cinsiyeti ile değil ahlakı, kişiliği, meziyetleri, yetenekleri, ilmi,ihlası ile değerlendirdiğini anlatır. Toplumu bu yönde eğitmeye ve bilinçlendirmeye gayret eder.
270- Kadınlara düşük yaptırmayı meşru sayarak, hamileliği bitirmeye yönelik (kürtaj gibi) canice yöntemler kullanarak, kadının kordonlarını bağlamaya kalkarak, kadın ya da erkeği ‘yeter artık bu kadar çocuk!’ ‘deyip kısırlaştırmaya yönlendirerek, hatta ‘ dünya gitgide kötüleşiyor, böyle bir dünyaya çocuk mu getirilir?’ diyerek haddi aşanların, Mekke müşriklerinin geçmişte defaatle yaptığı diri diri toprağa gömme vahşetinden hiç bir farklarının kalmadığını, tüm bu sayılanların her birinin başlıbaşına zulüm olduğunu anlayacak kadar ferasetli, anlatacak kadar cesaretlidir. Eğer anne adayı hamilelik yahut doğum yaşadığında canı tehlikeye giriyorsa, elbette hekimin gereken tedbiri baştan almayı öğretmesi, sıradışı bir gelişme olup tüm tedbirlere rağmen hamilelik söz konusu olduğunda da, annenin can sağlığını öncelemesi gerektiğini dini ona öğretmiştir. Oysa asrın insanlarınınsa bu tür hayati sebepler olmaksızın, keyfe keder zamanlarda, yapılagelen bu zalim uygulamaları; meşru,
doğal, tercih, zorunluluk, sıradan bir olay gibi göstermeye çalışmalarına, sessiz kalmaz. Rahman’ın yaratmayı dilediği canı, yok etmeyi hedefleyen tüm bu vb faliyetlerin dünya ve ahiret bedellerini açıkça anlatıp
uyarır. Zalime ve zulme seyirci kalmaz. Bu vb konularda oyuna gelmez. Canını, sağlığını, neslini ve tabi ki hayatının kontrolünü ona buna bırakmaz.
Hatice Dilek Öztürk

Has Kullar

Has Kullar
265- Her büyük şehirde liderlik yapanların bozgunculuk yaptıklarının farkındadır. Kimin Allah’ın kurduğu düzeni korumayı hedeflediğinin, kiminse düzeni yıkıp, düzensizliği meşrulaştırmaya çalıştığının şuuruyla, hareket eder. Liderliğin çok büyük mesuliyetler taşımaya liyakat gösterebilir olmayı gerekli kıldığını bilir. Ne önüne gelene, ne önüne getirilene, ne önünde bel bükülene, ne nereden geldiği bile belli olmayan niteliksiz, emniyetsiz, ihlassız kişilere ve davetlerine destek vermez. Rabbini ve hükümlerini yüceltmeyen yani şirksiz iman etmeyenin liderlik hükmünü taşımadığının farkındadır. Bu tür insanların yalnız kendilerini aldattıklarının da bilincindedir.
266- Çok iyi bilir ki Allah kimi doğru yola iletirse, kalbini İslam’a açar. Hangi kalbin samimiyetle O’na yöneldiğini bilir ve O’na yolu buldurur. ‘Yararan yarattığını bilmez mi? ‘der ve ekler ‘Elbette kimin hidayeti hak ettiğini en iyi bilen O’dur!’ Kimin de saptığı için dar ve sıkıntılı bir hayat yaşadığının farkındadır. Bu gibilerin sürekli tık nefes yaşayıp, kalbinin daraldığına pek çok kez şahit olmuştur. Bu hallerin onların inanmayışları sonucu dünya da hak ettikleri ceza olduğunun bilir. Nerede, ne işle ve kimlerle birlikteyken kalbinin ferahladığına dikkat eder. Neyin onu bunalttığına, kastığına, yorduğuna bakıp, kendisini doğru yer, doğru iş, doğru kişilerle birlikte olmaya, birlikte yürümeye, kurtuluşa ermeye endeksler.
267- Allah’ın yüce kitabımızda cinlere şöyle seslendiğini bilir:’ Ey Cinler topluluğu! Siz insanlarla çok uğraştınuz.’ Gerçekten de şöyle bir etrafına baktığında cinlerden korkan, cinlere sığınan, cinlerden medet uman, cinlerle absürd bağlar kurmaya kalkan, cinlerden haber almaya çalışan, cinlerle ortak iş yapmaya kalkan niceleri olduğunu görür. Cinlerle bu tür iletişime geçen insanların ise mahşerde şu itirafı yapacağını yine kitabı ona öğretmiştir.’ Ey Rabbimiz biz birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık.’ Allah’ın ise bu sözlere şöyle cevap vereceğini Kuran’da okumuştur: ‘Allah’ın dilediği hariç hepinizin ebedi kalacağı yer Cehennem olacak!’ Rabbinin bir hikmet üzere verdiği bu bilgilerin kıymetini bilir. Cinlerden medet ummaz. Ve onlarla iletişim kurmaz ve kurmaya çalışmaz.
Hatice Dilek Öztürk

Has Kullar

Has Kullar
262- Allah’ın ayetlerine gereği gibi iman ederek, O’nun adı anılarak kesilen hayvanların etlerini yer. Allah’ın adı ile kesilmiş olduğu halde, yememezlik yaparak haddi aşmaz. Haram ve helali Rabbinin hükmü ile belirler. Zorunda kalmadıkça yenmemesi gerekenlerin kitapta tek tek sayıldığını bilir. Ayette açıkça belirtilenler dışındakiler hakkında birçok insanın, kendi zanlarına uyarak ferva verip, insanları da saptırdığının farkındadır. Hiçbir konuda Rabbinin sınırlarını daraltmaya yahut genişletmeye kalkmaz. Bütün bunların hadsizlik olduğunun şuurundadır. Bu hadsizliği yapanları uyarır ve savundukları görüşlere itibar etmez.
263- Günahın ne açığına ne de gizlisine yaklaşmaz. Gizlide ya da açıkta işlenen her haramın cezasının verileceğini bilir. Rabbinin hudutlarına saygılıdır. Her hükmündeki hikmeti düşünür. Toplumu ifsad edecek her türlü eylem ya da söylemden uzak durur. Yaptıklarını ve yapmadıklarını Rabbinin emirleri belirler. Gelenekler, yönetmelikler, toplum baskısı değil.
264- Keserken Allah’ın adı anılmayan etleri yemez. Bu tür etleri yemenin günah olduğunu bilir. Şeytanın kendi dostlarına, inananlarla mücadele etmek için telkinde bulunduğunu Rabbi ona öğretmiştir.
Şeytan ve dostlarına uymanınsa şirk olduğunun farkındadır. Bu nedenle de kendisi ile din adına mücadele etmeye kalkan herkesin aslında şeytan dostu olan, bir İslam düşmanı olduğunun farkındadır. Bu tür baskı, telkin veya propagandaların arka planını net görecek bir şuura sahiptir. Asla oyuna gelmez.
Hatice Dilek Öztürk

Has Kullar

Has Kullar;

259- Allah’tan başka hakem aramaz. Allah’ın indirdiği kitaptan asla şüpheye düşmez. Rabbinin her konu da Vekil, Şahit, Kefil, Vali, Veli, Alim, Hakem, Hakim, Adl olduğunun bilinciyle yaşar. İster karanlık bir zindan da, ister yapayalnız bir evde, ister gökyüzünde, ister yeryüzünde seyahatte, ister hasta, ister sağlıklı, ister acı dolu, ister mutlu, ister dingin, ister öfkeli, ister emin, ister kaygılı, ister huzurlu, ister dertli her ne halde olursa olsun Rahman’ın ona şah damarından yakın olduğunu bilir.

260- Rabbinin sözlerinin doğruluk ve adalet bakımından tam olduğunu bilir. Onun sözlerini kıyamete kadar hiç kimsenin değiştiremeyeceğinden de emindir. Bu ona göre, ilahi kaynağı olan Kuran’ın, en büyük mucizelerinden biridir. İnsanların Kuran’a gereken ehemmiyeti vermeyişi onu üzse de, onun kitaba olan bağını perçinlemekten başka işe yaramaz. O hiçbir zaman körü körüne muhalefet eden olmaz. Herhalûkârda hakkı ortaya koyup, Rahman içinde yaşadığı toplumla aralarında hakla hükmedene kadar onurlu bir şekilde yaşamaya ve belki düşünüp anlarlar diye uyarmaya devam eder.

261- Hiçbir zaman çoğunluk ne derse o doğrudura itibar etmez. Aksine Rabbinin onu ‘İnsanların çoğunluğuna uyarsanız sizi haktan saptırırlar!’ diyerek uyardığını bilir. Bu nedenle de doğruyu tek başına savunmak zorunda da kalsa davasından, inancından, değerlerinden vazgeçmez. Çoğu insanın zanlarla hareket ettiğini ve yalansız konuşmadığını bilir. O ise bilmediği hiç bir konuda ahkam kesmez. Yarım biliyorsa tamamlamadan kimseye öğretmeye, anlatmaya, duyurmaya kalkmaz. Yalanın her türü ile mücadele edip, şeffaflığı savunur. Sözüne her zaman ve zemin de itibar edilen saygın bir insan olmayı, halifelik göreviyle yeryüzüne gönderen Rabbine bir vefa alameti sayar. Tek derdi nasıl daha iyi halife olabilirimdir.

Hatice Dilek Öztürk

Has Kullar…

Has Kullar;

256- İnanmayanlara melekler bizzat inse, ölüler onlarla konuşsa, Allah her şeyi onların karşısına toplasa, Allah dilemedikçe, onların inanmayacağını bilir. İnanmayanların her an her şey için mazeret üretebildiğine defaatle şahit olmuştur. Üstelik bu mazeretlerinin hiçbir tutar tarafı olmadığını da gayet iyi bilir. Aslında ölülerin her şeyi öldükleri anda anladıklarını, Kuran dolaylı yolla ona öğretmiştir. Bu çok önemli ve çok şeyi de ispatlayan bir bilgidir onun için. Ahiretin varlığını apaçık ortaya koyan bir bilgi. Giden herkesin herşeyi anladığının ortaya koyan bir bilgi.

257- İnsan ve cin şeytanlarının şerrinden Allah’a sığınması gerektiğini bilir. Bunların aldatmak için yaldızlı sözler söylediğini fark ettiği an çoktur. Fakat Allah’ın dileseydi bunu yapmalarına izin vermeyeceğini de bilir. Bu nedenle de bu gibi kişileri uydurdukları sahte ilahlara tapar halde bırakır. Allah’ın takdirine saygı duyar. Yaldızı tırnaklarıyla kazır ve her olayın arka planını sorgular. Ameli kötü olanların niyetinin bozuk olacağını bilir. Sözün büyüsüne de kapılmaz. Telkin almaz.

258- Allah’a inanmayanların ancak, şeytanların yaldızlı sözlerine kanacağını bilir. Dünyanın albenisine kapılanların, Cenneti yok sayarcasına dünyaya tamah edişleri ona çok anlamlı gelir. Hayatını kaybetmiş olmak olarak gördükleri ölüm, onun için Ahiret hayatına geçişte kullanılan bir köprüdür adeta. Ahiretin varlığından zerre kadar şüphe etmediği için de huzurludur. Gerçek mutluluk diyarına kavuşmak ve ebedi saadeti satın almak varken; sahte, eksik, sınırlı hazlar yaşamak ona göre değildir. Şeytanlarca aldatılan kişilerin sanal olduğunu bile bile, bu vaadlerden hoşlandıklarını görmek onu üzer. Hem kendisini hem de yakınlarını bu tuzaklardan korumak için amansız bir mücadele verir. Aynı zaman da bu tuzağa düşenlerin ahiret bilincinin olmadığını da, net olarak anlamış olur.

Hatice Dilek Öztürk

Has Kullar

Has Kullar;

247- İnanır ve imanına haksızlık bulaştırmaz. En büyük haksızlığın Allah’ın yaratan, yöneten, bilen, rızıklandıran, öldürecek ve yeniden diriltip hesap soracak olan olduğuna, aldırmadan yaşamak olduğunu bilir. Etrafında bu güne dek pek çok insanın ‘Kul hakkından korkarım!’ dediğini duymuştur. Fakat aynı insanların Rabbinin hukukunu nasıl rahat çiğnediğini görmek onu düşündürür. Rabbinin hatırını ve hakkını yok sayanların, insan hak ve hukukundan dem vuruyor olması, ona inandırıcı gelmez. Bu gibiler arasında yaşarken, Rahman’a gereği gibi inanıp dayanmanın gücünü ve rahmetini iliklerine kadar hisseder. Ancak bu inançla insanın kendini güvende hissedebileceğinin farkındadır. Gerçekte doğru yolu bulanların, şirk koşmaksızın iman edenler olduğunu bilmek, onu olgun ve tutarlı insan haline getirir. Çevresindekilerin kaygı, korku, stres ve öfke nedenlerini anlayıp, onlara gerekeni, gerektiği şekilde ve zamanda anlatmak, ona göre bir insanlık görevidir. Büyük resmi, sade ve açık kelimelerle ortaya koymak, onun belki de en çok yapmayı sevdiği ve görev bildiği işidir.

248- Allah’ı gereği gibi tanımayanların, ‘Allah hiçbir insana hiçbir şey indirmedi!’ diyerek vahyi inkar edeceklerini bilir. Onlara düşünce sistemlerindeki çelişkileri tek tek anlatır. Önceki kitaplara inanan bir takım insanların, işlerine gelmediği için son kitabı yok saymaya çalıştıklarının farkındadır. Önceki kitaplardan bildikleri bazı gerçekleri sakladıklarının da şuurundadır. Son kitabın ise atalarının bile bilmediği yahut bilemediği gerçekleri öğrettiğini anlatır. Onları battıkları bataklıkta debelenir halde bırakır. Değil bataklığa girmek, etrafına bile yaklaşmaz. Bastığı yer daima sağlamdır.

249- Kuran’ın çok değerli mübarek bir kitap oluğunun ve önceki kitapları tasdik ettiğinin bilincindedir. Aksini iddia edenlerle, gereksiz polemiklere girmez. Kitaba uygun yaşamanın ona katacağı erdemlerin farkındadır. Son kitabın önceki kitaplarla ilgili verdiği bilgileri esas kabul eder. Namazlarını halkıyla kılmak onun Rabbi ile olan bağını sağlamlaştırır. Namazlarını aksatmaz. Namazın devamlı ve düzenli olarak hem bedenine hem nefsine ciddi bir eğitim niteliği taşıdığının şuuruyla, dinç ve iradeli bir hayat sürmeyi başarır. Onun asli görevinin inanmak ve inandığı doğrulara Mekke ve çevresindekileri davet etmek olduğunun fevkindedir.

250- İnsanlardan bazılarının Allah’a karşı yalan uyduracağını, bazılarının bana da vahiy geliyor diyeceğini, bazılarınınsa ‘Ben de Allah’ın ayetlerinin benzerini söyleyebilirim.’ diyeceğini bilir. Fakat bu tür haddi aşanların ölümlerinin zor olacağını Kuran ona öğretmiştir. Meleklerin bu kişilere ‘ Haydi şimdi de canlarınızı kurtarsanıza! Allah’a iftira atmanın ve ayetlerine karşı kibirlenmenin bedelini ödeyeceksiniz. Bu gün aşağılanacak ve azapla cezalandırılacaksınız.’ diyeceklerini bilir. Kuran’ın bu vb pek çok gayba dair haberleri ile, Rahman’ın insanlığı uyardığının farkındadır. Bu farkındalık dünya üzerinde zulümle abad olunamayacağını ona unutturmadığı gibi, aksine tüm zalimlerin daha ölüm anında acı çekeceklerini bilmenin getirdiği bir bilinçle, zalime ve zulüme direncini arttırır. Sonunun onlara benzememesi için, zerre kadar bile, onlara ve yaptıklarına onay vermez. Onların zulümlerini alkışlamaz, övmez. Çoğunluk onu hiçbir zaman, azınlık haklarını gaspetmek isteyenlerin safına çekemez. Daima Allah’ı ve dinini üstün tutar.

251- İnsanların bir kısmının Cinleri Allah’a ortak koşacağını bilgisi ona Rabbi tarafından öğretilmiştir. Oysaki Kuran’da bu tür insanların ‘Üstelik cinleri de Allah yaratmıştır!’ diyerek yaptıkları işin mantıksızlığı konusunda uyarıldıklarını bilir. Bu tapmanın neticesi olarak haddi aşan kişilerin Allah’a oğullar ve kızlar isnat ettiklerine de şahit olur. Oysa ona göre Âlemlerin Rabbi tüm bu vasıflardan münezzehtir. Bu bilinç onun bulunduğu her yer ve zamanda, Rabbine yakıştırılan bu çirkinliklerle mücadeleye sevk eder. Kim ya da kimler olursa olsun Rabbine iftira atanlarla devamlı bir mücadele içindedir.

252- Kuran’ın kendi kendini tefsir eden bir kaynak olduğunun şuurundadır. Öyleki ayetler geniş geniş açıklanmış olup, ‘Sen ders almışsın!’ denecek kadar anlamak isteyen herkese ayetlerin açılacağını bilir. Bu nitelik Kuran’ın muhteşem özelliklerinden yalnız biridir. Bu nedenle de ömrünü ‘Kitabı kendi başına anlayamazsın!’ diyenlerle mücadeleye adamıştır. Çünkü Rabbinin kitabı kolaylaştırdığını bilir. Kitabı birilerinin tekeline bırakanlar, bırakılmasını savunanlarla olması gereken mesafesini korur. Kitabını gereği gibi korur. Emanetinin hakkını vermek için iyice açıklanmış olan emirlere teslim olur.

253- Her konuda Rabbinden vahyedilene uyar. Ne yerin, ne zamanın, ne konunun, ne olayın, ne niyetin, ne hedefin O’ndan bağımsız düşünülemeyeceğinin farkındadır. Gayesi O’nunla O’nu hoşnut edecek bir hayatı yaşamaktır. O’nsuz bunu başaramayacağını bilir. O’nun hükümlerini hafife aldığı her an, kendisini yahut birilerini çok fazla yüceltmiş olmasının sonucu olarak, hata yapacağınında, acı çekeceğininde, çıkmaza gireceğininde, mutsuz olacağınında farkındadır. Bu nedenlede Rabbinin hükümlerine sımsıkı bağlı yaşayarak mutlu olmayı değil mutmain olmayı hedefler. Bilirki dünyada mutlu olunsa da mutmain olunmadığında, mutluluk diye tanımlanan her şey acıya dönüşebilir. İşte tam da bu sebeple, yalnızca Rabbini hoşnut edecek şeylerle mutmain olması için nefsini eğitmelidir. Nefsini eğitmenin en önemli basamağının da elbette hakkı tanımayan, hakkı duymaya tahammül edemeyen veya ‘Benim doğrum bana yeter, bana anlatma!’ diyenlerden hem yüz hem de yürek çevirmeyi bilmesidir.

254- Allah’ın şirk koşanların iman etmelerini dilemediğini, aksine herkesi dilediği hayatı yaşamakta serbest bıraktığını, sonucunu göze alan herkesin de her istediğini yapabileceği bir irade vererek, kimseyi kulu olmaya zorlamadığını bilir. Elini, dilini ve kalbini bu gibilerle meşgul etmekten korur. Ne bekçi olur bu gibilere, ne de vekiliymiş gibi savunur.

255- Allah’tan başkasına tapanlara sövmez ki onlarda haddi aşıp Rahman’a sövmesinler. Hiçbir zaman hiçbir yerde taşkınlık yapmaz. Dolayısıyla da taşkınlık yapılmasına da zemin hazırlamaz. Rağmen taşkınlığa maruz kalırsa onurluca susar ve uzaklaşır. Derdini ise Âlemlerin Rabbi ile paylaşır. Dua penceresi hep açıktır. Kapatırsa nefes bile alamayacağını, dar ve sıkıntılı bir hayatın kapısını çalacağını çok iyi bilir. Kimin ne yaptığını, niye yaptığını, niye yapmadığını, niye yapmak istemediğini bilen Rabbine dayanır. Ne de olsa dönüş Rabbime diyerek sabrı kuşanır. Batıl iş yaptıkları halde bu hallerini hoş, doğru, mantıklı zannedenlerle ilgili, Rahmani hikmetin ne olduğunu anlamak için uzun uzun düşünür ve yüreğinin selamette kalması içinse yüreğinin sahibi olan Rabbine yakarır, yakarır, yakarır!

Hatice Dilek Öztürk

Has Kullar

Has Kullar;

223- Batıl hayat yaşayanların, tekrar dünyaya gönderilseler, kendilerine yasaklanan hayatlara dönüp, aynı hataları tekrarlayacaklarını bilir. Çünkü onların böyle yapacağını ve yalancı olduklarını Rabbi ona Kuran’la öğretmiştir. Bu nedenle kimin ne yaptığı yahut yapmadığı ile değil, kendisinin ne yapıp yapmadığı ile ilgilenir. Bu ayetler ona herkesin her hatayı kasten, isteyerek yaptığını anlatmıştır. Bir haramı yapmaya zorlananları elbette bu kategorinin dışında değerlendirir. Bu nedenle yaptıklarını istemeden yaptığını ya da aslında yaşamak istedikleri hayatı bir türlü yaşayamadıklarını söyleyenlerin, kimsenin zorlaması olmadan böyle yaşadıklarını bildiğinden, onların yalancı olduklarının farkında olarak iletişimdedir. Ona bu gibilerin yalan söylediğini Rabbi öğretmiştir. Böylesi insanlarla iş yapmaya veya yeni bir yola çıkmaya, kalkmaz. Kuru vaatlerine aldanmaz. Bilene ve yaşayana kıymet verirken, bildiği halde yaşamayanla ilişkisi ise daima temkinlidir. İpiyle kuyuya inilmeyecekleri, yaşanmışlıklarıyla tek tek tespit edip, gereken önlemleri alıp, ne kendini ne de başkalarını bu gibilere yem etmez.

224- Kıyamet günü günahkârların kendi yaptıklarının bedelini ödeyeceğini, bu kişilerin bir zamanlar iyi iken, zamanla değişip bozuldukları için orada ah vah edeceklerini bilir. Bu bilgi onu bilmenin yetmeyip, eğer bilinenlere uygun yaşanmazsa hiçbir anlam ifade etmeyeceği gerçeğine götürür. Yaptığı ve kazandığı güzel nitelikleri bir ömür korumayı hedefler. Ansızın bitiverecek olan dünya hayatını, en anlamlı şekilde geçirmeye çalışır. Günahlar ya da günahkârlar onu cezbetmez. Kazara, düşünmeden, gafilce bir hata yaptığı anda ise hemen tevbe edip arınmayı seçer.

225- Dünya hayatının bir oyun ve eğlence olduğunun farkındadır. Oyunun sanalı ya da gerçeğinin her türü ile amansız bir mücadele vermesi gerektiğinin şuurundadır. Onun için hayat oyuna harcanmayacak kadar özel ve değerlidir. Bu sektörün insanlığı esir alıp, enerjisini, heyecanını, gücünü, parasını ve en önemlisi zamanını sömürüp tüketerek, geleceklerini kararlıklarının ve ipotek altına aldıklarının farkındadır. O ise, Muttakice yani takvaya uygun yaşamak isteyen her birey gibi, ahireti dünyadan daha fazla düşündüğünü eylemleri, söylemleri, tercihleri ile gösterir. Kitabın öğrettiğine göre, ancak ahiret öncelikli yaşamayı başaranların temiz akıllı olduğunu bilir. Bu nedenlede, kişilerin öyle olmadıkları halde, kendilerini çok akıllı sanmasına, sunmasına aldırmaz. O ahiret bilincinin aklı koruyan en temel dinamiklerden biri olduğunun şuuruyla yaşar. Oyuna eğlenceye dalıp da, kul olma sorumluluğunu hafife almaz. Alanlarla da düşüp kalkarak, kafasını gözünü yarmaz. Gönlünü bu tür boş kişilerle doldurmaz. Bir gün pişman olur muyum diyeceği tüm mekân, kişi ve eylemden onurluca uzak kalmayı başarır. Bu izzetli duruşta onu her türlü kötülükten korur.

226- Kötülerin hayat boyu iyileri üzmeye ayarlı bir tutumda olacaklarını, Rabbi ona öğretmiştir. Bu nedenle Rabbini tanımayan veya hükümlerini hafife alanlardan zarar görebileceğini bildiğinden, sarsılsa bile yıkılmaz. Zorlansa bile pes etmez. Asla dibe vurmaz. Hayal kırıklıkları yaşamaz. Çünkü onlara dair pembe hayaller kurmaz. Rabbi onu ‘Onlar seni değil beni yalanlıyorlar!’ diye teselli etmişken, kul olarak başına gelenlere abartılı üzülmekten bile haya eder. Allah’ı inkâr edenden her türlü şer gelebileceğinin farkında olduğundan, güçlü, sabırlı ve onurlu bir hayat, onun için sıradan insan olmayıp sıradışı olmanın bir çeşit ispatıdır

227- “Onların sözleri sana ağır gelmesin, yerde bir tünel de açsan, göğe bir merdiven de dayasan getireceğin mucizeye inanmazlar!” diyerek, biz kullarına teselli veren, muhteşem bir ilahı olmasının dinginliği, her halinden bellidir. Çok iyi bilir ki Rabbi dileseydi, tüm insanlığı hidayet üzere toplayabilirdi. Fakat bu halin hak ve hukuka aykırı olup, iyilerin iyiliğini boşa çıkarırken, kötülerin kötülüğü ise yanına kâr kalmış gibi olacağından, Cennet ve Cehennemin Rabbine müteşekkirdir. Rahman’ın kullarına seçme hakkı vermesindeki hikmetin farkındadır. Cahillerden olmaktan Allah’a sığınıp, Rabbinin hükümlerine canı gönülden teslim olur. Allah’ın adaletini, ahireti, yaratılışı, hidayet konusunu ucuz akılları ile sorgulamaya kalkanların, ‘Allah’tan tescilli cahil’ olduğunu bilir.

228- Daveti yalnız samimiyetle dinleyenlerin kabul edeceğinin şuurundadır. Bu nedenlede konuşmuş, anlatmış, söylemiş olmak için değil, kesinlikle talep edildiği için konuşmayı tercih eder. Bir kez anlattıktan sonra, karşının talepkâr olup olmayışına göre akışı sürdürür yahut bitirir. Çok iyi bilirki dinin kimseye ihtiyacı yoktur. Asıl dinin emirleri doğrultusunda yaşamak rahmettir. Elbette rahmetten insan anlar, anlamak istemeyen, ‘Anlatma! gerek yok.’ diyen, ‘Ben zaten biliyorum.’ diyerek, çamura yatmayı göze alanlar değil. Allah’ın bu gibilerin ölüm sonrası huzura mecburen getirileceklerini ve hesaba çekileceklerini bildirdiğinden, olayları uzun soluklu tahlil edebilecek bir ferasettedir. Kaçıp kurtulunamayacak hayata hazırlıklı olması gerektiğinin bilinci, onu ölüm ve ötesinden korkmaya değil hazırlanmaya yöneltir. Hayat boyu parolası sorun görmek ve üretmek değil, her an her yerde çözüm sunabilmektir.

229- Bir toplumda darlık ve hastalık nüksetti ise, Rahman’ın emirlerine aykırı davranıldığını anlar. Rabbi kulları boyun eğsinler diye onları bedenlerinde, ailelerinde, mallarında deneyeceğini söyler. Kul kulluğunu unutursa hayatın onun için çetrefilli hale geleceğini bilir. Başına gelen musibetlere ‘niye ben?’ diye isyan etmek yerine, ‘hangi konuda isyan ettim, gaflete düştüm, doğru davranmadım’ demeyi başarmadıkça, sorunlarla boğuşmaktan kurtulamayacağının farkındadır. Başkalarını ya da Rabbini suçlamanın anlamsızlığını defalarca tecrübe etmiştir.

230- Musibet ya da sıkıntı yaşarken bile Rabbine yönelmeyenlerin kalplerinin katı olduğunu anlar. Evet her insan hata yapabilir fakat sonrasındaki tepkileri, onun karakterini, ahlakını ve tabi takvasını gösterir. Hatalarını savunanlara şeytanın yaptıklarını süslediğinin farkındadır. Onlar kendilerini neyle savunursa savunsun bu mazeretlerin Rahman’ın huzurunda işe yaramayacağını bilir. Bunu bildiğinden de hata yaptığında kendini savunmaya kalkmaz. Rabbinden af, insanlardan özür dileyerek hatalarıyla yüzleşip telafi etmeye çalışır. Hataların aslında kapatılması ve bir daha hiç açılmaması gerektiğini bilir. Bu dünyanın sonsuz, limitsiz, kalıcı mutluluk diyarına giden yol olması için, bütün sorumluluğun kendinde olduğunu bir an bile aklından çıkarmamak adına aklı verenin kudretine sığınır. O’nu anmanın, O’na dayanmanın, O’na güvenmenin, kendisini de kendisi gibi inanan herkesi de yolda tutacağının farkındadır.

231- Eğer insanlık uyarılardan ders almazsa, bu kez de her türlü nimeti çok rahat elde edeceklerini, elde ettikleri ile şımardıkları anda ise Allah’ın gazabına uğrayacaklarını bilir. Nimetlerle yüzerken şımarmış insanların, dara düşünce nasılda hemen acze düşüp ümitsizleştiklerinin farkındadır. Oysa o nimet anında şükreder, musibette sabreder. Böylece ne şımarır ne de azar. Aksine nimete şükür, musibete sabır göstermesi gerektiğinin farkında bir hayat yaşar. Nimet içinde yaşayıp şükretmeyenle de, zora gelemeyip sabrı seçmeyenle de yol arkadaşı olamayacağını bilir ve buna uygun yaşar.

232- İnsanoğluna verilen kulak, göz ve kalbin gereği gibi kullanılmadığında mühürleneceğini bilir. Bu azaları gereği gibi kullanabilir olanlar, Rabbine gereği gibi teslim olup, O’nun ihsanlarını ve ikramlarını, O’na şükürde kullananlardır her zaman. Fakat eğer göz güzeli ve doğruyu görmeye çalışmazsa, kulak hak ve hoş olanı işitmeye uğraşmazsa, kalp önüne geleni içine alır, olmadık kişileri, şeyleri, tercihleri baştacı yapıp iktidarı Âlemlerin Rabbine teslim etmezse, sonunun hüsran olacağı zaten bellidir. İslamdan yüz çevirenler, bu aza ve organları esir ederek nasıl hedeflerine ulaşmayı amaçlıyorsa, bizlerinde bu tuzakları boşa çıkaracak bir gayrette ve ciddiyette olmamız gerektiğini, kılı kırk yararak hassas davranırsak ancak kendimizi ve ehlimizi koruyabileceğimizi bilir. İşte tam da bu nedenle; ne gördüğümüz, ne duyduğumuz ve ne hissettiğimiz, neye inandığımız kadar, neyi görmediğimiz, neyi görmezden geldiğimiz, neyi duymadığımız ve bilmediğimiz, neyi hissetmediğimiz ya da neye inanmadığımız da bir o kadar önemlidir.

233- Ahiret bilinci taşıyan herkesi Kuran ile uyarır. Gerçek dost ve yardımcının Allah olduğu şuuruyla yaşamaya davet eder. Çok iyi bilir ki mümin mümine nasihat etmelidir. Bu onun bir kardeşlik görevidir. Belki sakınır ve hatasını görür umuduyla, kardeşinin hatalarını;

– İfşa etmez

– Alay etmez

– Es geçmez

– İhmal etmez

– Gülüp geçmez

– Dedikodu malzemesi yapmaz

– Zaaf kabul edip kullanmaz.

Kötülerin, aramızda ki iyileri, kendilerine katmalarına izin vermez. Hoşgörülü, sabırlı, ilgili, şefkatli davranır. Huzurda birbirinin imanına şahit olmak için, ‘ Gel kardeşim! Birbirimizi ateşten koruyalım. ‘dercesine davranır ve kardeşlerinin tüm dertleri ile dertlenir. Hep ‘Ben’ demenin bencilliğinden kurtulmuşlarla birlikte ‘biz’ olmayı başarır.

234-Hiçbir inanan kişiyi hakir görmez. Kırıcı, acı, argo, seviyesiz ve tahkir edercesine konuşmaz. Kimsenin onuru ile oynayıp kovmaya kalkmaz. Kimseye yaranmak için, kimseyi incitmez. Dili tatlı, yüzü aydınlık, niyeti temiz, hedefi güzel, empatik bir insan olmak, girdiği her toplumda aranan, istenen, özlenen, beklenen insan olmayı başarmak için, hep kendi nefsi ile cihaddadır. Herkesin hesabı yalnız Allah’a vereceğini ve kimin ya da kimlerin takva yarışında ipi önce göğüsleyeceğini bilmenin mümkün olmadığını bilir. Ona göre insanı insan yapan, erdemli davranışları ve inancıdır. Ne soyun, ne ırkın, ne mezhebin, ne cinsiyetin, ne maddi gücün, ne üstüne giyip çıkardığı çaputun, ne kullandığı arabanın, ne taktığı takıların, ne şan şöhretin, ne kaç kişiyi yönettiğinin, ne kaç kişice takip edildiğinin, ne kaç lira kazandığının, Rahman’ın kulu olmayı seçmediği sürece, Allah katında ehemmiyeti olmadığını bilir.

235- Hayatta insanların bazılarının hakir, değersiz, aciz gördüğü, fakat aslında Allah katında değerli olduğu mahşerde ortaya çıkacak ve orada Allah’ın lütfuna ve ikramına mazhar olacak, nice saklı inciler bulunduğunu bilir. Bu gibi kişileri tanıyıp hak ettikleri değeri verecek bir basireti ve feraseti elde etmek için didinir. Böylesi güzel kullarla haşir neşir olarak, yaşam alanlarında rahmeti üzerine çeker hale getirmeyi başarır. Sıradan insanlarca garipsenmek, çizgi ötesi bulunmak onun için sorun değildir. Derdi her an şükür halini koruyup, Allah katında iyiler listesine, iyilerle girip, iyiler arasında dirilmektir.

236- Etrafındakilere daima umut saçar. Selamı önce o verir beklemez. Sohbeti o açar, kasmaz. Günah işleyen, ilmi düşük, hatası çok olanlara ‘Kim bilmeyerek bir kötülük işlerse ve ardından hemen tevbe ederse Allah’ı çok bağışlayan ve çok esirgeyen bulacaktır!’ müjdesini verir. İnsanlar tepeden bakmaz. Allah için yaptıklarını anlatıp, insanlar nazarında prim yapmaya çalışmaz. Rabbinin rahmetinin gani gani olduğunu bildiğinden, insanlığı en güzel şekilde O’na, Cennete, emniyet dini olan İslama çağırır. Bulduğunu ateşe atmak ister gibi davranmaz. Cezbeder itmez. Sakinleştirir kızdırmaz. Tutar bırakmaz.

237- Gaybı yalnız Rabbinin bilebileceğini bilir. ‘Karada ve denizde herşey onun ilmindedir. O’nun ilmi olmaksızın bir yaprak bile düşmez. Kainatta O’ndan gizli saklı hiçbir iş yapılamaz. O gücün, kudretin, ilmin, denetimin kontrolü elinde olandır. O tüm bilgilere sahipken O’nun ilminden izni olmaksızın kimse bilgi sahibi olamaz.’ diyerek bir ömür insanlığı bu güce inanmaya çağırır. Bu nedenle havada, karada, denizde, gizlide, açıkta her yapılanı bilen bir güce inanmak onda muhteşem bir güven hissi uyandırır. Bu güvenle yüreği huzur bulur. Ne tür sıkıntı, dert, tehdit yaşıyor olursa olsun anlatmaya, ulaşmaya, ifade etmeye gerek olmaksızın duyulur, izlenir, bilinir olmak direncini, umudunu, bilincini arttırır. Bilinmeyen herşey bilen bir Rabbe dayanmanın ona verdiği emniyetle, o da etrafındakilere emniyet sunabilir.

238- Gece ve gündüzün Allah’ın birer ayeti olduğunu bilir. Gecenin sonunda, bir çeşit ölüm olan uykudan uyandıranın, Rahman olduğunun bilinci ile her yeni günün, hatalarını anlayıp doğruyu yaşaması adına verilen yeni bir fırsat olarak görür. Dünü dün de bırakabilecek bir basiret, yarına hakkıyla hazırlık yapacak bir feraset ve geçirdiği anların zakkum olup boğazına düğümlenmemesi için bir liyakat gerektiğini fark eder. Çünkü gündüz ne işlediğimize şahit olan güneş, geceyi nasıl geçirdiğimize şahit olan ay, şahitlerden sadece ikisi iken, dönülecek yere dönmeden güzel pozlar vermeyi, güzel sözle söylemeyi, güzel kararlar almayı ve uygulamayı artık başarması gerektiğinin şuurundadır. Yaptıklarının yarın kendisine tek tek haber verileceğini bilmek, ona kralın çıplak olduğunu söyleyen çocuk değil, çıplak kral olduğunu hatırlamak için yetmelidir.

239- Daima gözlendiğinin ve korunduğunun farkında olmalıdır. O Allah ki bu güne dek onu nice tehlikelerden, belalardan, hastalıklardan, kararlardan korumuştur. Fakat eğer kişinin o yer ve zaman da ölümüne hükmedildi ise, öleceğinin de bilincindedir. Her olan olması gerektiği şekilde olarak olmakta, insansa tercihleri ile olanda rolünü oynamaktadır. Yani olmuş olan hiçbir olayın başka türlü olma ihtimali olmadığı halde, olacak olaylar kişilerin tercihine bağlı olarak şekillenmektedir. Bu nedenle’ oldu bir kere ‘demek yetmez. Bu kuru bir avuntudan öteye gitmez. Hata yapanın hatasını anlayıp, tevbe etmesidir gereken. Olacak olan içinse ‘nasıl olsa iş olacağına varıyor’ diyen şeytani sese muhalefet edip olması gereken için niyet ve eylemi birleştirmesi gerekir daima. Rağmen olmadıysa, Rabbinin kişilerin niyetini bile ödüllendireceğini bildiğinden, mutlak başarı anlamına da gelen zaferin, ancak O’nun kudreti ile gerçekleşeceğinin farkında olmak onu müthiş rahatlatır. Melekler ona göre vazifelerinde asla kusur etmeyen, kusurlu iş yapma ihtimali olmayan varlıklardır. Oysa biz insanların kusurlu iş yapmamayı bilinci ile başarması gerekir. Ancak o zaman iradeli bir canlı oluşunun hakkını verebilecektir. Ve tabi iradeli ve doğru kararlarının nihayetinde ödülü de hak edecektir.

240- Karada ve denizde onu ve diğerlerini tehlikelerden koruyabilecek tek gücün Rabbi olduğu şuuruyla dua eden kendisi ve diğerlerinin, kurtulduklarında Rablerine ihanet etmemeleri için ve kurtaranı unutup, sahte kurtarıcılar icad edenleri uyarmaktan sorumlu olduğunun idrakinde bir hayat yaşamalıdır. Çok iyi bilir ki bu hiç kolay değildir. Yiyip içip. gezip görüp eğlenirken ortak paydada buluştuğu nicelerinin, iş itikada, düşünceye, eyleme, niyete dönük değerlerde birlikte hareket etmeye gelince, nasılda o eğlenceli ve hoş havanın yerini, kaos, kargaşa ve öfkeye bıraktığına çok kez şahit olduğunu artık unutmaması gerekir. Bu hatırlama neticesin de de kimlerle neyi, ne zaman, ne kadar paylaşması gerektiğinin şuuruna ermelidir. Rabbine ihaneti alışkanlık haline getirenlerle zevk ve sefaya dalıp, sonra ; ‘Niye böyle oldu? Hani nerdeler?’demekte bile haklı görülmeyeceğini, daha o gün gelmeden bilmeli, saf tuttuklarının safı doğru mu kontrol etmelidir.

241- Rabbinin her an üstümüzden yahut altımızdan azap göndermeye ya da bizi birbirimize düşürüp kimimizin hıncını kimimize tattırmaya yeter güçte olduğunu hiç unutmaması gerektiğinin farkındadır. Kısaca belanın içeriden mi, dışarıdan mı, yukarıdan mı, aşağıdan mı geleceği bile belli değilken, belayı çağırır, hak eder, yok sayar , hafife alır olmaktan korkması gerektiğini bilir. Kitabı ona geçmişte bu hatalara düşenlerin acı sonlarını, ana hatları ile anlatmıştır. Anlaşılsın ve ibret alınsın diye ne tarih, ne şahıs, ne çok ayrıntı verilmeden, sebep sonuç ilişkisi kurup, ders alınması gerektiği söylenerek, pek çok tarihsel döneme ait anekdotların aktarılmış olduğunu bilir kitabında. Bu anlatılanlarda kendini, çevresini, yaşadığı bölgedeki idarecileri, yapılan ve yapılmayan, inanan ve inanmayanları tahlil etmek, Kitabının ona kazandırdığı asli bir görevdir. Bilir ki kitapta anlatılan her bilgi, gerçek ve ibret alınası niteliktedir. Bu nedenle de dura dura, düşüne düşüne, içselleştirilerek okunması gereken, kalemin, kağıdın, mürekkebin, teknolojinin ve pek çok tekniğin bilinmediği ve uygulanmadığı dönemlere ait, saf altın değerinde ki bu bilgilerle ufkunu aydınlatmayı, dününü, bu gününü ve yarınını dosdoğru tanımlayacak, tasarlayacak ve program oluşturacak bir alt yapıyı benliğine kazandırmış olmalıdır. Hayat sahnesine kendisi bu gün teşrif etti diye, dünü ve yarını ihmal etmemeli, rolünü doğru kuşanması gerektiğinin hep farkında olmalıdır.

242- Hayatının her hangi bir deminde; içinde bulunduğu toplulukta, küçük bir toplantı salonunda, derste, izlediği bir film ya da haber kanalında, dinlediği müziğin sözlerinde, katıldığı bir toplantıda Allah’ın hükümleri ile ilgili, hadsiz konuşmalar yapılırsa, onlar başka söze dalana kadar ortamı terk etmeli, şarkıyı ya da filmi ileri sarmalı, eğer bunu yapmayı şeytan unutturursa hatırladığında o zalimlerden uzaklaşmalıdır. Bu kişilere zalim diyen Rabbi olduğuna göre, zalimleri tasvip edercesine davranıyor olmamak için, daima tetikte olmalı, Rabbinin izzetine, dinine söz söyletmemeli, söyleyeni engelleyemiyorsa hiç değilse izzetli tavrı ile safını belli etmelidir.

243- Takva sahiplerine inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk olmadığını bilir. Hayat öyle garip, derin, girift bir kurgudur ki onun gözünde, bazen en yakının en uzağı, en uzakta ki gönlünün en yakını olabilir. Mekânı, malı, işi, aşı, evi paylaşmak, her zaman hayatı paylaşmanın anlamına gelmeyeceğinin bilincindedir. İşte tam da bunun için hüznün mümine yakışan bir hal olduğunu bilir. İstese de kimsenin inanmasını sağlayamayacağından, inanmıyor oluşlarına hüzünlenmesi çok doğaldır. Yine de ümitvar olarak hatırlatma görevini ihmal etmez. Sabırla, yumuşakça ve nezaketle. Bir ümit belki bu kez gerçeği görür ve teslim olurlar diye. Ama yıldırmadan, kızdırmadan, aşağılamadan, dingince.

244- Namazı dosdoğru kılar. Bu kılış onu mutlu, güçlü, takvalı, dengeli, iradeli, sabırlı, zeki, sağlıklı, görüşü keskin, feyz sahibi, esnek, izzetli, duygulu ve bir o kadar düşünceli kılar. Tüm bu hayırları dolu dolu yaşayabilmek için yapması gerekenlerin şunlar olduğunu bilir:

– Şuurunda bir abdest almak

– El ve ayak parmak aralarını yıkamaya özen göstermek

.Dirsekleri yıkamayı ihmal etmemek

-Topukları yıkamayı ihmal etmemek

-Abdeste başlamadan dişleri fırçalamak veya misvaklamak

-Burnunu güzelce temizlemek

– Namazı ezan okuduktan sonra, kılabileceği sürenin ilk üçte birlik zaman diliminde kılmak- Okuduğu surelerin anlamını bilip, namaz esnasında tefekkür ederek kılmak

– Namaza başlamadan telaş etmesine neden olacak işleri bitirmiş olmak

– Çok açken namaza başlamayıp, önce açlığını gidermek

– Tuvalet ihtiyacı duyarken namaza durmamak

– Namazda tüm hareketlerin hakkını tam olarak vermek

– Namaz esnasında etrafı dinlememek ve seyretmemek

– Namaz için de çevreyi ses yolu ile uyarmaya kalkmamak

– Ruku, kıyam ve secdede yeteri kadar kalmak

– Namazlar arasına dua, tesbihat veya bir iş sokup farz ve sünnetleri birbirinden ayırmak

– Sonunda hamd, tevbe ve şükür ile Allah’ı anmak

– Safta düzgün durmak

– Saftan kimsenin önünden geçmeyecek şekilde geriye 180 derece dönerek çıkmak

– Namazda ne tamamen sessiz ne de yüksek sesle kuran yahut dua okumamak

– Namazda gözünü, aklını meşgul edecek obje, eşya, resim gibi nesneleri yakınından uzaklaştırmış olmak

– Beş vakit farz namazı vakitlerine özen göstererek, kendi vakti içinde kılmak

– Gece namazı kılmak

– Olabildiğince sade, alnının zemine gömülmesini engelleyen ve temiz bir seccade yahut sergi üzerinde kılmak

– Namazda sağa sola yahut ileri geri sallanmamak

245- Allah’tan hakkıyla korkar. Bu korku onu dipdiri, sağlıklı, umutlu, kendine güvenilip tutar. Onun korkusu haksızlığa, zulme, adaletsizliğe uğramaktan korkmak değildir. Aksine O Rabbinin rahmetine mazhar olamamaktan, O’na gereği gibi şükredemiyor olmaktan, kulluğunun kalitesinin düşüklüğünden, O’nun hoşnutluğunu ve sevgisini kaybetmekten, O’nun büyük ikramiyesini kaybetmekten korkar. Bu nedenle de Rabbini çok iyi tanır. Sahte ilahlardan farkını her platformda rahatça anlatacak seviye de derin bir esma ilmine sahiptir.

246- Müşriklere gerektiğinde şu çarpıcı soruyu soracak hüccette, heybette ve dirayettedir. ‘Siz Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeyleri ona ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin sahte ilahlarınızdan korkarım. Kim korkmalı? Kim güvende olmaya daha layık?’Bu bilinç onu ödlek, kararsız, dalkavuk, mefaatperet, samimiyetsiz, çelişkili, aciz, zelil olmaktan korur. Her konuştuğu dinlenen, her sustuğu düşündüren, her izlediği takip edilen, her vazgeçtiği terk edilen olacak şekilde, ona vakar kazandırır.

Hatice Dilek Öztürk

Empati

EMPATİ

Empati Nedir?

Kişinin ben merkezli olmaktan çıkıp, biz, siz, onları düşünebildiğini belgeler şekilde özeni, önemi ve özveriyi gösterebilmesidir.

Karşısındakine dikkat etme, ciddiye alma, dinleme, anlama çabasıdır.

Etrafında olup bitenlere duyarsız kalmayarak taşın altına elini, başını, yüreğini hatta tüm bedenini koyabilmek için hazır olmanın adıdır.

Egonun, hırsın, bencilliğin, art niyetin, menfaatin olmadığı sağlam, nitelikli, sağlıklı ilişkiler kurmayı erdem bilenlerin işidir.

Bir denge, tutarlılık, seviye, kalite, istikrar gösterebilme halidir.

Sıcak, derin, içten diyaloğun olmazsa olmazıdır.

Bir parça yetenek, çaba, hatta eğitim gerektirdiğini kabul eden, fakat en temelinde insan sevmeyi ve sevilir insan olmayı hedefleyen insanların vasfıdır.

Bazen bir boşluğun dolması, bazen bir ihtiyacın zorlaması, bazen bir nezaket tezahürü, bazense insani bir halin insanca yansımasıdır.

Bir talebe, bir beklentiye, bir hizmete, bir hürmete hazır oluşun yahut duyarsız kalmayışın ispatıdır.

Özgüvenin, cesaretin, fedakarlığın, anlayışın, sosyalliğin, kültürlülüğün, karakterli oluşun, karizmanın gerekleri arasında mutlaka anılmalıdır.

Anlayışsızlığa, sorumsuzluğa, baş kaldırmaya, yanlış alışkanlıklarla mücadele de, eksik bilgiye, önyargıya, düşüncesizliğe neşter atmanın adıdır.

İçten gelenlerin dışa vurumunun zarafetle süslenmiş halinin, doyumsuz lezzetler hissettirmesi, sıcacık bir gülümseyiş, hoş bir dokunuş, yapmacıksız bir davranışın sonucunda, yüreklere hatır, sevgi, iyilik ekildiğinin işaretidir.

Şuurlu, olgun, dingin, bilge, asil olmayı başarabilen faziletli insanların hallerinden bir haldir.

Mevsimleri kıştan yaza, duyguları dipten yüzeye, çehreleri gerginlikten dinginliğe çevirebilen, inanılması zor işleri kolay kılan bir güçtür.

Uzakları yakın, dargınları barışık, anlaşmazlıkları huzurla noktalayabilen bir enstantanedir.

Almadan vermeyi, istenmeden fark etmeyi, sevilmeyi beklemeden sevebilmeyi, ihtiyaç olunduğunda davet beklememeyi başaranların meziyetidir.

Açlığı, yorgunluğu, acıyı, stresi, yokluğu, zulmü yaşamış,

rağmen insanlığını kaybetmemiş olanların tecrübeleriyle zorun kolaylaşmasıdır.

Kalp kırmanın, küs kalmanın, can yakmanın, bozgunculuk çıkartmanın aksine, hoşgörüyü, sempatiyi, paylaşıma açık olmayı tercih edebilmektir.

Bomboş bırakılmış bir tarla da bile, en iyi nasıl mahsül alırımın derdini taşımak ve vazgeçmeden işe koyulmaktır.

Durmayı, susmayı, konuşmayı, bakmayı, dokunmayı, işitmeyi, görmeyi, bilmeyi, anlamayı başarmak isteyenlerin hassasiyetlerinde gizli olan bir yetidir.

Farklılıklara, kültürlere, geleneklere, değerlere yepyeni ve ölçülü bir kıvam verebilmektir.

Empati Kuramayışın Nedenleri?

Görmezden, duymazdan, bilmezden gelerek, sorunları örtbas etmeyi marifet saymaktandır.

Basmakalıp, dışa kapalı bir duygu durumuna girip, taassup sahibi olmaktandır.

Kin duymanın, öfke seline kapılmanın, boş yaşamayı dolu sanmanın, gelir geçer şeylere demirbaşları harcamayı, hiçe saymanın neticesidir.

Kabalığın, seviyesizliğin, görgü eksikliğinin, maneviyat yoksunluğunun tezahürüdür.

Kültür farklarını, inanç farklarını, ihtiyaç farklarını görmezden gelmektendir.

İnsafsızlığın, nemelazımcılığın, katılaşmış bir kalbin tipik belirtisidir.

Kötülüğe kötülükle karşılık verilirin dozunu kaçırmanın sonucudur.

Abartmanın, çığırtkanlık yapmanın, alınganlığın, sabırsız ve fevri davranışların kör kuyusudur.

Kötü yetiştirilmekten, kötü bir çevre de yaşamayı terk etmemekten, kötülük yapmayı ya da düşünmeyi hafife almaktandır.

Güzel davranışları yapmacık, iyi niyetli olmayı ahmaklık, bir başına da kalsa doğruluktan ayrılmamayı imkansız saymaktandır.

Yalnızlaşmaktan, katılaşmaktan, donuklaşmaktan, hırçınlaşmaktan, bencilleşmektendir.

Böyle gelmiş böyle gidere, bir böyle de ben eklesem ne olur dercesine; kendini, gücünü, varlığını hiçe saymaktandır.

Hayatın anlamını keşfetme çabasından vazgeçip, bir ömrü ipek böceği gibi kendi etrafında ördüğü kozasında kalarak geçirmeyi yeğlemekten, uçmaktansa tırtıl kalıp sürünmeyi tercih etmektendir.

Ne tarihten, ne kitaptan, ne yaşanandan, ne atlatılandan ders almayı istemeyip, bildiğini okumayı tercih etmektendir.

Kendini bulunmaz Hint kumaşı sanmakla kalmayıp, ne göze, ne dişe dokunur bir iş yapmadığını veya yapamadığını bir türlü kabul etmemektendir.

Kepenkleri indirmişçesine yaşarken, uçuk kaçık sanal hayatlara dalıp, batıp, bulaşıp çıkıyor olmayı yaşamak sanmaktandır.

Sevgiyi, şefkati, saygıyı, adaleti tatmamış olmanın neticesin de karalar bağlayıp, beyaza adanmayı boş saymaktandır.

Hilekara, dalkavuğa, ahlaksıza, inançsıza değer vermenin neticesinde, tüm değerlerini kaybetmiş olmanın bıkkınlığı, yılgınlığı, ümitsizliği ile, kendine iyi ve faydalı olacak her kişiden kaçmaktandır.

Küçükle küçük, büyükle büyük, gençle genç, yaşlıyla yaşlıymışçasına olamamaktandır.

Olmazsa olmazlar listesini hazırlarken, kimsenin aklına ihtiyacım yok dercesine nefsini ilahlaştırmış olduğunun bile farkına varmamaktandır.

Ben kim onlar kim dercesine, bir türlü kendine yeteri kadar değer vermeyişin yalnızlığında boğulmaktandır.

Gözünde gerçek büyükleri küçük, küçükleri büyük görmekten kaynaklanan algı bozukluğunun acı sonucunu tatmaktandır.

Özlenesi, sevilesi, görülesi kişi ve yerleri yok sayıp, vur patlasın çal oynasını yaşam tarzı olarak benimsemiş olmaktandır.

Yaşanandan, öğrenilenden, öğretilenden, duyulandan, bilinenden, görülendense, her şeyi en iyi ben bilir, ben yaparım dercesine davranmaktandır.

Sığ bir çevre de kalıp, kalmayı bile isteye seçip, sonra da karanlığa taş atmaktan hiç yorulmamaktandır.

Zamanı, emeği, insanı, nimeti har vurup harman saymaktandır.

Günü, ömrü, ahireti düşünüp neyi nasıl yapmalıyı dert etmek yerine, yiyip içip, yatıp kalkıp, gezip tozmayı marifet saymaktandır.

Peygamberleri, ‘o peygamber bense sıradan insan’ diyerek örnek almak yerine kutsamayı ya da ‘onlar da benim gibi insan işte’ diyerek hafife almaktandır.

İnsan gibi düşünerek yaşamayı seçmek yerine, insanlıktan çıkmayı bile insanca bir hak sayar olup, aşağıların en aşağısı olmaktan hiç arlanmamaktandır.

Rabbim bizi, sevdiklerimizi, sevenlerimizi ve soyumuzu, has kullarına empati yapabilenlerden eyle! Amin

Hatice Dilek Öztürk

Yaşam Koçu , Gıda mühendisi

Kardeşçe Bir Öğüt!

Kardeşçe bir öğüt!
Elbette almak isteyenlere.

Kararlıyım!
Artık anlaşılmayı beklemek yerine anlatıp susmayı seçiyorum.
Biliyorum ki anlamak için çaba sarfeden anlar.
Anlaşanlar birbirlerini anlayanlardır.
Fakat anlamak istememek diye bir gerçeğin olduğunu Kuran bize öğretir.
Değil mi ki İbrahim (A.S) için “Aslında bu genç haklı dedikleri halde küfürde ayak direttiler.”
Değil mi ki Musa (A.S) “Rabbim sözlerime anlaşılırlık ver dedi.”
Demek ki anlamayanlar:
Ya dinlemediklerinden,
Ya işlerine gelmediğinden,
Ya da inanmak istemediklerinden,
Hatalarını sürdürüyorlar.
Anlamak isteyenle sizi, en iyi şekilde anlaştıracak olansa Rahman!
Emin olunki O bir hayır gördüğüne işittirir.
Öyle ise hayrın ve şerrin Maliki’ ne sığının ve bekleyin kardeşler.
Olanda hayır vardır deriz ya hep.
Hayrın ne olduğunu bekleyin ve görün!

Hatice Dilek Öztürk

Sorunumuz Benlik Krizi!

SORUNUMUZ BENLİK KRİZİ

‘Ben’ kelimesi size ne ifade ediyor?
‘Gerçek ben!’ ne istiyor?
Beninizin ne istediğini gerçekten biliyor musunuz?
‘Beninizi’ en son ne zaman dinlediniz?
Beninizi bu güne dek siz ne kadar ‘ezdiniz, üzdünüz’?
Buna zulüm denmez de ne denir?
Ya da haketmediği anlar da bile onu neden bu kadar pohpohladınız?
Sahi size bu ‘ben’ i kim verdi?
Vereni unutmanın verileni nasıl değersizleştirdiğini görmeyecek kadar kör, sağır ve kalpsiz değilseniz;
Sizleri ‘ben’likleriniz için kıyama davet ediyorum…
Yoksa siz, ben, biz, hepimiz,
çer çöp olup yok olmayacağımıza
ve tek başımıza ben adına yaptıklarımızın hesabını vermeye göçmekte olduğumuza göre,
Beni ve sizi ‘benliklerimize’ sahip çıkmaya davet ediyorum!
Ben de varım diyenlere
Tüm benliğimle selam ediyorum!
Ya Rahman ‘benlerimizi’ yalnız sana Kul eyle!
Amin.

Hatice Dilek Öztürk