İki Günüm Bir Olmasın Diyenlere Tavsiyeler
-5-
Hayırlarda yarışmak icin;
– Allah’ın hoşnutluğunu, nefsinize, ailenize, sevdiklerinize, sosyal çevrenize, kariyerinize, kısaca herkese ve herşeye tercih etmeyi başararak imanınızdan lezzet alın.
Batıl hayattan kurtulmak için;
– Gösterişten, tamahtan, israftan, çirkin ve hayasız işlerden uzaklaşıp, kaliteye, ihtiyaca, dengeye, edep ve adaba azami önem verin.
Hatice Dilek Cengiz

İki Günüm Bir Olmasın Diyenlere Tavsiyeler
-4-
Hayırlarda yarışmak için;
– Peygamberlerimi tanıyor muyum diye sorun kendinize. Onlar Allah’ın övgüsüne mazhar olanlarsa, övülesi halleriyle hallenmek için, kulca bir gayrete girin.
Batıl hayattan kurtulmak için;
– Peygamberleri hafife alan, alay eden, yok sayanları, siz de yok sayın.
Hatice Dilek Cengiz

İki Günüm Bir Olmasın Diyenlere Tavsiyeler
-3-
Hayırlarda yarışmak icin;
– Rabbimizin tüm isimlerini öğrenip, her anın vacibine uygun ismiyle O’nu yūreciğinizde hep anıp, bir ömür, her ismine lâyık kul olmaya çalışın ki, O size yaşarken ve öldükten sonra, anılası bir hayat bahşetsin. Sizi kendisine yakın kılsın.
Batıl hayattan kurtulmak için;
– O’nu, indirdiği dini ve kurduğu düzeni beğenmeyen, bozan herkesle diyaloğunuzda, O’nun taraftarı olduğunuzu ispatlar seçimler yapın.
Hatice Dilek Cengiz

İki Günüm Bir Olmasın Diyenlere Tavsiyeler
-2-
Hayırlarda yarışmak icin;
– Kuran neden inmiştir sorusunun cevabını Rabbimizden öğrenmek için, içinde Kuran kelimesi geçen tüm ayetleri tespit edip, tek tek okuyarak, üzerinde düşünün.Böylece Kuran’la olması gereken sımsıkı bağı kurun.
Batıl hayattan kurtulmak için;
– Haberin mutlaka söyleyenine dikkat edin Allah’tan korkmayanların haberlerine ise araştırmadan inanmayın.
Hatice Dilek Cengiz

İki Günüm Bir Olmasın Diyenlere Tavsiyeler -1-
Hayırlarda yarışmak icin;
-Bu gün müşrik kime denir, mümin kime denir araştırın.Şirksiz bir hayata ilk adımınızı atmak için Rabbimize tam anlamıyla teslim olup Cennete yolcu olma hakkı kazanın.

Batıl hayattan kurtulmak için;
-Artık yalan söylemeyeceğim kararını alın ve kendinize verdiğiniz bu sözde durun.
Hatice Dilek Cengiz

‘İşte’lerin Olmadığı Bir Hayata Özlem!

‘İŞTE’LERİN OLMADIĞI BİR HAYATA ÖZLEM!

Zamanı lehinize işler hale getirmektir hayat.

Akıp giden,durmak bilmeyen, kısır döngü gibi görünse de,

Aslında her an yepyeni gelişmelere açık bir yön saklıdır içinde.

Gün geçer, ay ve yıl kovalar sanki birbirini,

Ve siz bir gün, bir an, olmadık bir zaman da geriye dönüp baktığınızda,

Ne çok şeyin takıldığını anlarsınız eteklerinize değil mi?

Ne çok şey birikmiştir, omuzlarınızda, kollarınızda ve gönlünüzde.

Ve ne çok şey geride kalmıştır, isteseniz de istemeseniz de.

Hayat bir şelale misali akıp gitti sanırsınız avuçlarınızdan,

Oysa biriken birikmiştir bir yerlerde.

Biriktirdiklerimin hantallığı mı yoksa şu beni saran diye düşünmeli,

Bir yeni güne daha aynı kötü hislerle başlamamak için,

Değişmeli, dönüşmeli, zıplamalısınız tırabzanlardan.

Kim bilir belki de bu son gününüzdür ne dersiniz?

Son kez sunulan nimeti tepişiniz,

Sırtınızı dönüp gidişiniz,

Aldırmadan ezip geçişiniz olabilir.

İşte tam da bunun için çok ince düşünmeli,

Sağlam hesap yapmalı,

Tüm kabiliyetlerimi sonuna kadar kullandım mı diye, kendinizi tartmalısınız.

Kimse sizin yerinize koşacak,

Kimse sizin yerinize yürüyecek,

Kimse sizin yerinize tutacak değil.

Bu hayat sizinse eğer, önce siz ona ‘sizin muamelesi’ yapmayı bilmelisiniz.

Kaçımız hayatı ıskalamadı ki bu güne dek.

Kaçımız olması gereken yerde vakitlice oldu.

Kaçımız yürek odunda sözleri pişirdi, sonra sundu.

Ve kaçımız pişman olmayacağı ve üzülmeyeceği bir dilekçeyi

Ölüm anına hazırlayıp, Rabbine onurla sunabildi.

Şükür ki hala yaşıyoruz ve hala kalemimizde mürekkep var kardeşler.

Öyle ise artık sunulası şeyler yazalım mı ne dersiniz?

Nedenler veya nasıllar orada bize asla sorulmayacak.

Bu nedenle de ‘işte’ diye bir cevap ta elbette kabul görmeyecek.

Hatta sesler kısılıp, başlar öne düşecek.

Dünya da secde etmeyi kibirlerine yediremeyenler, orada yüzüstü sürünecek.

Ve ‘Bu gün size güzel haber yasaktır yasak!’ denilecek.

Ya Rahman bizi ve sevdiklerimizi bu güruhta olmaktan dünya ve ahirette uzak eyle.

Hatice Dilek Cengiz

Kötülük Yapmak Kolay

KÖTÜLÜK YAPMAK KOLAY

Kar taneleri tek başına ne kadar da yumuşak ve hoş değil mi? Ama sert bir kartopuna dönüştüğünde veya çığ adıyla zirvelerden kaymaya başladığında, nasıl da beyaz bir ölüme dönüşüyor. İnsani fakat kötü eylemlerimizi birer kar tanesi varsayarsak, bizi sarıp kuşatmadığı sürece donmayız diyerek avunsak yahut biri yaptığımız kötülüklerin altında kalıp ölmedikçe sorun yok desem, hata etmiş olmaz mıyız?

Kötülük eşittir ölüm yahut katletmek diyebilir miyiz? Ya öldürmemeyi ama aynı zamanda güldürmemeyi de hedefliyorsa birileri yani işkence ediyorsa, kendince “Rahmet say öldürmüyorum ya!” diyorsa? İşte bu zulmü bir çeken bilir, bir de çektiren, bir de her şeyi bilen!

Gökten üç elma düşse, biri iyilerin başına, ikincisi kötülerin, üçüncüsü kötülüğün yayılmasını isteyenlerin başına. Birinciler hariç, son ikisi bu elma ile zehirlense desem o zaman cenneti dünyada istemiş ve haddi aşmış olurum değil mi? Dünya kurulalı beri iyiler ve kötüler hep oldu, hep olacak biliyorum. İçimi acıtan gerçekleri, bir kez daha belleğimin gün yüzüne çıkmasına neden olan nefsim, nefsimi körükleyen şeytan, biliyorum. Üzülüyorum insanca ama çaresiz olmadığımı çok iyi bilmenin kuvveti ile yönümü Allah’a dönüyorum. Dua frekansında kalıp o en özel anı yakalamaya gayret ediyorum.

Ne olur şu andan itibaren tatil planları, düğün, bayram, gezi, üniversite, kariyer, davet, yarışma, v.b gibi dünya zevklerine yatırım yapmaktan çok daha fazlasını, ahiret için yapsak. İçimizdeki kötülüğe teşvik eden sinsi şeytana değil vicdanın müşfik ellerine bıraksak merkezi kontrol sistemimizi. Nefsimiz doludizgin koşmaktan yorulmadan, dünya adına ve yaşlanıp iş işten geçmeden, bir yatağa hareketsiz mahkûm olmadan ya da ansızın ölümle burun buruna gelmeden, artık kendi varoluşuna adasa kendini, hepimiz…

Başkalarının ne yaptığı ya da ne yapmadığından çok kendi yaptıklarımızı gözden geçirip kötülük adına ne varsa listeden silmek için çabalasak. Bugün farklı bir ben olma yolunda, bir adım atsak. Öldüğümüz gün, en büyük ödülü yani cenneti kazandığımız gün olsa. Kötülerle yollarımızı bu dünyada ayırmanın hazzını, tüm hücrelerimizde hissetsek. Herkese söz geçirme çabamızı bırakıp kendi cennetimizin kaskosunu kendi irademizle imzalasak. Kaybetmeye değil, kazanmaya ayarlasak tüm gayretimizi. İyilerden olup iyilerle haşrolsak.

Ne güzel olurdu değil mi? Öyleyse bugün kendinize bir hediye alın, Adı Kur’ân olsun. Çünkü bilin ki o, iyilerin kitabı! En iyinin, tüm iyilere çağlar öncesinden gönderdiği hediyedir o. İyilerin destansı kıssaları sizi tutuştursun.

Kötülerin kötülüklerinin nasılını, niçinini, iyilerin asil mücadelesini ve zafere giden yolun kilometre taşlarını bir bir yüreğinize koyun. Asrın bir iyisinin de siz olduğunuzu ispatlamanın en iyi yolunu bulmak için yorulun. En az kötüler kadar yorulmuyorsak iyiyim demeye utanmayı bilenlere, kardeşçe bir tavsiye.

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş’ adlı kitabından alıntıdır.

Şeytan Kimlerin Görünmeyen KANKASI?

Şeytan Kimlerin Görünmeyen KANKASI?

1-Allah’ şirk koşanların ve gereği gibi inanmayanların! (Hayatının her anını O’nun razı olacağı şekilde düzenlemeyi seçmeyenlerin.)
2- Kur’an’ a gereği gibi inanmayanların! ( Kitabı sorgulayan, şüphe duyan, kitapta ki hükümler yerine insan kaynaklı hükümleri yüceltip uygulayanların.)
3-Ahirete gereği gibi inanmayanların! ( İnandığını iddia ettiği hayata hiç ya da yetersiz hazırlık yapanların.)
4-Namazı gereği gibi kılmayanların! ( Namazda okuduğu ayetlerin bile anlamını bilmeden, rastgele bir şeyler giyerek, yatıp kalkan fakat tilki gibi etrafı seyre dalan, huzurda olduğuna aldırmayıp namaz da günlük plan yapan, görünüşte kılar gibi yapıp baştan savanların.)
5-Şeytan’ a tapanların! (Satanist olan veya Satanist olduğunu itiraf etmese bile ‘ne yapayım şeytan diyor ki’ deyip bir ömür Rabbi yerine Şeytanı uyanların.)

Ya Rahman bizi şeytandan ve şeytanlaşmış insanların şerrinden koru!
Onların yanımızda, yakınımızda, yuvamızda, yüreğimizde olmasından senin sayısız kelimelerine sığınırız!
Sen bizi en şerefli yaratmışken, yaratılmışların en aşağısının yar ve yardımcısı olmaktan koru!
Muhakkak ki sen sana hakkıyla sığınan kullarını koruyansın!
Bizi kendi aralarında şefkatli, senin ve bizim düşmanlarımıza karşı izzetli kıl!
Bizi bir an olsun nefsimizle başbaşa bırakma!
Bizi Cumartesi haddi aşanlardan ( Yahudiler ),
Pazar haddi aşanlarından ( Hıristiyanlar )
Vesair günlerde şirk koşan sapkınlardan ve onları dost tutanlardan eyleme…
Bizi razı olduğun Cuma ehlinin yolunda sabitle…
Amin

Hatice Dilek Cengiz

Duygulu Olun Duygusal Değil!

DUYGULU OLUN, DUYGUSAL DEĞİL!

Duygu; olay, insan, eşya, zaman, mekân kıskacında insanı boğan, üzen, yıpratan olmakla birlikte; diğer yandan ayaklarını yerden kesen, nefes aldıran, kanatlandıran, coşturan hisler demetidir. Her şeyde dengeye davet eden Rahmân, bu konuda da bizi duyguları muhafaza etmeye, beslemeye, ifade etmeye, dindirmeye davet ederken; abartmaya, kaptırmaya, azdırmaya izin vermediği gibi ezdirmeye, incitmeye, bastırmaya, yok saymaya da izin vermiyor.

Sevmeliyiz; O’nun sev dediklerini. Ölçüsünce sevmeliyiz. Bir gün düşman olabileceğimiz ihtimalini hiç hatırdan çıkarmadan. Ama en çok O’nu sevmeliyiz. Çünkü Allah kıskançtır. Kulunun kendinden çok hiçbir şeyi sevmesini, önemsemesini onaylamaz. Yerine kimsenin konulmasını affetmez. Çünkü insanın aklı nispetince algılayamayacağı kadar nedeni vardır. İspata da gerek yoktur. O vardır ve kudreti sınırsızdır. Varlığı ispat gerektirmeyecek kadar aşikârdır.

Korkmalıyız. En çok O’ndan. Ama azap etmesinden daha çok, rızasını kaybetmekten korkmalıyız. O azap etmez ki, hak etmeyene. Hak edene hakkını ödetmenin bir şeklidir cehennem. Bir nevi arındırma ünitesi desek, yanlış değerlendirmiş olmam diye umuyorum.

Zatından başka hiçbir şeyden korkmamayı öğrenmeli, kendimizi olgunlaştırmalıyız.

Öfkelenmeliyiz! Allah’a Rasûlü’ne, dinimize, Kitab’ımıza, düşmanımıza (Allah’ın düşmanları), kardeşimizin hakkını gasp edene fakat öfkelenmemeliyiz nefsimizi ezene, hakaret edene, üzene, zulmetmediği sürece eliyle. Yani sözlü saldırıya selam deyip geçmeli, güreşte yenen yiğit gibi şeytanın başımızı kaldırıp burnumuzu havaya dikmesin, öfke anında yumuşak başlılığımızla gücümüzü göstererek, izin vermemeliyiz.

Acıları merhem yapıp yaralarımıza sürmeli, bir delikten bir daha ısırılmamak için eğri oturmayı bilmeli, doğru eylemlerde, doğrularla beraberken başımıza gelenlere Rahmân için, Rahmân’ı yardımcı seçerek sabretmeli, elimizle işlediklerimiz yüzündense af şurubunu gece gündüz içip bir saniye bile gecikmeden amel defterimizi temizlemeliyiz. Acıtmamalıyız kimseyi ki, acıtılan hücrelerimiz, nefesimiz, sesimiz, gözyaşlarımız şahitlerimiz olarak mahkemede sunsunlar delillerini. Beraatımıza tanık olsunlar.

Heyecanlanmamalıyız elbette haddinden fazla hiçbir şey için! Ama O’nun kitabını okuyunca, Rasûlü’ne uymanın tatlı telaşını hep ciğerlerimize aldığımız hava ile dinginleştirmeli, besmeleli eylemlerimizi; şeytani ve nefsi tuzaklardan koruyup amel defterimize bir bonzai tohumu gibi ekmeli, Azrail gelip canımızı istediğinde; Allah’ın emri Rasûl’ün kavli ile almana gerek kalmadan, “Ben zaten verip Rabbimden ücretsiz aldığımı, paha biçilmez rızası için satmaya hazırdım!” deyip; belki bir yatakta, belki masa başında, belki tebliğ anında, belki direksiyon başı, belki seccade üzeri, belki Kur’ân, belki dua, belki zikir, belki cihad meydanında ama O’nun zatına verdiğimiz sözü; “Evet, sen bizim Rabbimizsin!” nidasına ihanet etmediğimizi, Rabbimize belgelediğimizi onurla sunmalıyız. Kanımız akıp soluğumuz kesilip kalbimiz durduğunda yahut kansız bir şahadetse bekleyen bizi, ardımızda kalan ve cennette kanatlarımız olmasını istediğimiz yavrularımıza düşen, güzel bir sabır, sevinç gözyaşları ve varsa sevenlerimizden vasiyetimiz; biricik bayrağımız olan tevhid bayrağımızı, elden ele hiç düşürmeden, mahşere dek taşımaya devam etmeleridir.

İşte o zaman dünyada bulunmuş olmanın, bir yer tutmanın, bir çok şey tüketmiş ama bir o kadar da üretebilmiş olmanın hazzını duyar, elimiz boş geldiğimiz şu dünyadan, amellerimiz değil Rahmânın rahmeti sayesinde göçüp giderken, gözlerimizi huzurla kapatıp ardımızdan gelenlere, Allah’ın uğrunda dökülen ne bir yaş, ne bir ter, ne bir kanı zayi etmeyeceğini müjdeleyebilenlerden olmak isteriz.

İşte yaşıyorsak bunun için yaşamalı, bu aşk için ağlamalı, bu hülya ile gülmeli, bunun için dinlenmeli, bu rüya ile uyuduğumuz yerden, tutuşturan bir iman ile kalkmalı, artık sahte zevklerin, geçici hazların, müsvette insanların, göz boyayan tuzakların, yanından hızla seğirtip geçerek; mutluluğu, kalıcı huzuru, şahsiyetli insanları etrafımıza alıp âlemlerin Rabbinin stratejik planının biricik erleri olup iman meşalesini tutuşturalım.

Bu el, bu ayak, bu göz, bu kulak, bu dil ve bu dudak bu kalple harekete geçirildiği sürece, ve bu kalp Rabbim Allah dediği sürece, duygularımı ve düşüncelerimi, sözlerimi ve eylemlerimi, gecemi ve gündüzümü, yoluna adamak için bir can, bir kan, bir mal, o an ne gerekiyorsa varım diyenlerle sıramı bekliyorum.

Çölleşen kalplerimize Rahmet yağmurlarını yağdır Rabbim. Eriyen buzulların soğuk sularında kalplerimizi dondurma, ekvator sıcağında sellere kaptırma. Bizler çer çöp olmaktan, savrulup durmaktan yorulduk. Bizi tut, bizi durult, bizi huzuruna doğru yürüt.

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş’ adlı kitabından alıntıdır.

Kötülük Yapmak Kolay

KÖTÜLÜK YAPMAK KOLAY

Kar taneleri tek başına ne kadar da yumuşak ve hoş değil mi? Ama sert bir kartopuna dönüştüğünde veya çığ adıyla zirvelerden kaymaya başladığında, nasıl da beyaz bir ölüme dönüşüyor. İnsani fakat kötü eylemlerimizi birer kar tanesi varsayarsak, bizi sarıp kuşatmadığı sürece donmayız diyerek avunsak yahut biri yaptığımız kötülüklerin altında kalıp ölmedikçe sorun yok desem, hata etmiş olmaz mıyız?

Kötülük eşittir ölüm yahut katletmek diyebilir miyiz? Ya öldürmemeyi ama aynı zamanda güldürmemeyi de hedefliyorsa birileri yani işkence ediyorsa, kendince “Rahmet say öldürmüyorum ya!” diyorsa? İşte bu zulmü bir çeken bilir, bir de çektiren, bir de her şeyi bilen!

Gökten üç elma düşse, biri iyilerin başına, ikincisi kötülerin, üçüncüsü kötülüğün yayılmasını isteyenlerin başına. Birinciler hariç, son ikisi bu elma ile zehirlense desem o zaman cenneti dünyada istemiş ve haddi aşmış olurum değil mi? Dünya kurulalı beri iyiler ve kötüler hep oldu, hep olacak biliyorum. İçimi acıtan gerçekleri, bir kez daha belleğimin gün yüzüne çıkmasına neden olan nefsim, nefsimi körükleyen şeytan, biliyorum. Üzülüyorum insanca ama çaresiz olmadığımı çok iyi bilmenin kuvveti ile yönümü Allah’a dönüyorum. Dua frekansında kalıp o en özel anı yakalamaya gayret ediyorum.

Ne olur şu andan itibaren tatil planları, düğün, bayram, gezi, üniversite, kariyer, davet, yarışma, v.b gibi dünya zevklerine yatırım yapmaktan çok daha fazlasını, ahiret için yapsak. İçimizdeki kötülüğe teşvik eden sinsi şeytana değil vicdanın müşfik ellerine bıraksak merkezi kontrol sistemimizi. Nefsimiz doludizgin koşmaktan yorulmadan, dünya adına ve yaşlanıp iş işten geçmeden, bir yatağa hareketsiz mahkûm olmadan ya da ansızın ölümle burun buruna gelmeden, artık kendi varoluşuna adasa kendini, hepimiz…

Başkalarının ne yaptığı ya da ne yapmadığından çok kendi yaptıklarımızı gözden geçirip kötülük adına ne varsa listeden silmek için çabalasak. Bugün farklı bir ben olma yolunda, bir adım atsak. Öldüğümüz gün, en büyük ödülü yani cenneti kazandığımız gün olsa. Kötülerle yollarımızı bu dünyada ayırmanın hazzını, tüm hücrelerimizde hissetsek. Herkese söz geçirme çabamızı bırakıp kendi cennetimizin kaskosunu kendi irademizle imzalasak. Kaybetmeye değil, kazanmaya ayarlasak tüm gayretimizi. İyilerden olup iyilerle haşrolsak.

Ne güzel olurdu değil mi? Öyleyse bugün kendinize bir hediye alın, Adı Kur’ân olsun. Çünkü bilin ki o, iyilerin kitabı! En iyinin, tüm iyilere çağlar öncesinden gönderdiği hediyedir o. İyilerin destansı kıssaları sizi tutuştursun.

Kötülerin kötülüklerinin nasılını, niçinini, iyilerin asil mücadelesini ve zafere giden yolun kilometre taşlarını bir bir yüreğinize koyun. Asrın bir iyisinin de siz olduğunuzu ispatlamanın en iyi yolunu bulmak için yorulun. En az kötüler kadar yorulmuyorsak iyiyim demeye utanmayı bilenlere, kardeşçe bir tavsiye.

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş’ adlı kitabından alıntıdır.