Kendinizle Söyleşiye Var Mısınız?

KENDİNİZLE SÖYLEŞİYE VAR MISINIZ?

Kendinizi hiç dinler misiniz?

Kendinizi tanıyor musunuz?

Peki ya kendinizle barışık olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Kendi kendinizle buluşup şöyle güzel,

Yıpratıcı olmayan, verimli bir sohbete dalıyor musunuz?

Bunu hiç yaptınız mı bu güne dek?

Yoksa hep kaçtınız mı kendinizden bile?

Ne dediniz size?

En önemli anlarda onu konuşturdunuz mu?

Yoksa hep, diline biber sürerim tarzı tehditler savurdunuz,

Ya da duymamak için iç sesinizi, kıstınız mı?

Ona hep hor davranmanın bedelini ağır ödeseniz de,

Hala ders almadınız mı?

Sahi siz kim?

O kim?

Siz ayrı, o ayrı telden mi çalıyor?

Buna inandınız mı?

Kim inandırdı sizi?

Hiç durup baktınız mı oraya?

Ta içinize, en gizlinize bir yolculuk yaptınız mı?

Uzaktan seyreder gibi hiç yaptınız mı kendinizi?

Deniz gibi dalgalandığınız, durulduğunuz, kabardığınız, karardığınız anları fark ettiniz mi?

Yahut yakamozların pırıl pırıl parladığı bir gece şölenine katıldınız mı?

Güneşin yakmadığı nefis bir gününüzde, uçsuz maviliğinize daldınız mı?

Halleştiniz mi?

Dertleştiniz mi?

Paylaştınız mı neyiniz varsa kendi kendinizle?

Yoksa hep köşe kaçmaca mıydı bu güne dek oynadığınız oyunun adı?

Sahi yorulmadınız mı?

Ya o yani siz, sizden bıkmadınız mı?

Siz onu anlamak için uğraşırken,

Onun hala pes etmediğini gözlemlediğinize göre,

Sizin size dost olmaktan başka çareniz olamayacağını hissetmediniz mi?

İnsan kendine bunu niye yapar?

İnsan en iyi kendine yanlış yapar demeyesiniz sakın!

Niyesini düşünmek ve artık bu yanlışa bir dur demek vakti gelmedi mi?

Geldi de geçiyor bile değil mi?

Hadi artık dönün evinize!

Bırakın şimdi vatan kurtarmayı,

Dünya emredildiği gibi dönüyor,

Kainatta canlı cansız herkes,yapması gerekeni mükemmel yapıyor,

Biz insanoğlu dışında, her şey ve herkes olması gerekeni harfiyen yapıyor değil mi?

Ya biz?

‘Bu kainat sınıfının yaramaz öğrencisi olmaktan ne zaman vazgeçecek,

Ne zaman aslımıza döneceğiz diye sormanın vakti gelmedi mi kendinize?

Sorun ve alın cevabınızı?

Bu güne dek durduğunuz kabahat!

Kalkın ve düşün yola!

Konuşun, tanışın, kaynaşın kendinizle.

Sarılın iç beninize ki içiniz ferahlasın!

Söndürün yanan ocakları elbirliği ile.

Olsun deyin!

Geçti! Gitti! Bitti deyin!

‘Ama bak gelecek hala gelecek!

Göreceksin deyin!

‘Ve sen artık acele etmeden beklemeyi bilmelisin!’ deyin ona!

Sevin, hoş ve kibar davranın,

Artık dost olmanın keyfine varın.

Ve sonra gerçek dostu anlatın.

Hiç bir zaman terk etmeyen ve darılmayanı.

Yaratanı, yöneteni, davet edeni anlatın ona.

Cennet deyin, Peygamber deyin, Vuslat deyin!

Sonra ‘Artık düşünme!’

‘Düşünmen gerekenden başkasını!’

‘Bakma geriye , pes etme, küsme kendine!’ deyin.

Tutun sımsıcak elinden onun yürüyün.

Ta ki huzura dek,

Bedenimizle birlikte başaracağız, başarmalıyız,

Başarmak bizim yani senin ve benim elimde deyin.

Bu güne kadar ne olmuş olursa olsun,

Nerede ne kadar büyük yanlışlara düşmüş olsan da,

İnsansın sen ve yanılmış, unutmuş, kanmış olabilirsin,

Fakat senin çok merhametli bir Rabbin var!

Dön ona anlat acziyetini,

Göster samimiyetini,

Karar ver ve kararında sabit kalmayı bil yeter ki!

Kalamazsın diyenlere kanma.

Sözünde durup gidenlere bak sen,

Sınıfta kalanlara değil.

Çıtanı hep yüksek tut!

Her gün az kaldı diyerek yaşa,

Başarmama az kaldı!

Çünkü şaka değil bu söylediğim belki de gerçekten az kaldı!

Sakın azı çokmuş gibi yaşayıp, ömrünü har vurup harman savurma!

Ve şu satır aralarında, sana çok şey anlatamaya çalıştığımı ne olur anla!

Sakın ha kızma bana!

Ben senim, sen de ben!

Hepimiz insan değil miyiz?

Öyleyse ben dostum!

Gitmeden ben, inan bana!

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır

Küçük Adam Yetiştirmek

KÜÇÜK ADAM YETİŞTİRMEK

 

Daha bebek olarak, anne karnında iken başlayın onunla hayata. Daha orada sevin onu, sevdiğinizi hissedin, hormonlarınızla ona ilk sevgi, şefkat mesajınızı gönderin. Hep doğru şeylerle besleyin bedeninizi, dinlendirin Kur’ân’la gönlünüzü, doğru şeylere emek harcayıp hazırlanın. Adam gibi yetiştirmeye aday olduysanız, boş durmayın.

Kundağa belediğiniz yavrunuz, yattığı odanın süsünü, ona gelen hediyeleri, alınanları, verilenleri bilmez. Fakat günde kaç kez dokunuşlarınızdaki merhameti, gülüşünüzdeki samimiyeti, sesinizdeki hürmeti en kalbî bağlarla hisseder aslında. Ağladığında bağrınıza basmanız, çöle inen su misali, yıkar içindeki kaygıları, korkuları, yatıştırır yüreğini.

Kirlettiğinde altını pişmeden almanız, gücü yetmediğinde hep yanında olup desteklemeniz, yapamadığını yapacağınızı belleğine yerleştirir. Okuyamazken ona okumanız, konuşamazken ona anlatmanız, yürüyemezken taşımanız, uyuyamazken ninni söylemeniz, acıkınca ılık sütünüzü vermeniz, size olan güvenini pekiştirir.

İlk adımlarda elinden tutmanız, ilk lokmasında kaşığı uzatmanız, ilk koşup düştüğünde kaldırmanız, ilk anlamlı sesinde coşku ile şükredip alkışlamanız, kucağınıza alıp havalara fırlatmanız, ilk resmine birlikte bakarken geleceğin güzel hayallerini kurmanız, ilk gözyaşının gerçek bir hayal kırıklığında aktığı anda başını okşayıp göz bebeklerine ilgi ile bakıp “Sen küçük insan, büyüyorsun, bunlar hayat merdivenleri, yılmadan çıkacaksın. Düşsen de kalkacaksın” demeniz ne kadar anlamlı, bir bilseniz.

Sonra ona “Geriye dönüp bakmadan sarp yokuşa sardıkça, gerçek dostunun Rabbin olduğunu hiç unutmadan, her adımı titremeden atacak, güle uzanan eline dikenin de batacağını öğrenecek, tedbirli yaşamanın fevkine varıp hayatı kolaylaştırmak için kafa yoracaksın ki, yarın yorgunluğun, üzüntünün eserinin bile bulunmadığı mutluluk ülkesinde, kim bilir belki bir ümit peygamberlere komşu olacaksın” diyebilmek için önce siz dediklerinizi yapmalısınız.

Sadece cüssesini artırmak değil hedefim dercesine, market mutfak arası mekik dokuyanlara inat, ibadethanelere, kitapevlerine, kütüphanelere taşıyıp boyunca ilmi olması için aklını kullanmayı, asıl akıllının, akıllıların aklından da faydalanma akıllılığını göstereceğini öğretip temiz, hoş ve yerli yerinde giyinmeyi, kuşanmayı, bal arılarını çeken bir çiçek kadar alımlı fakat edepli olmayı hem kızına hem oğluna öğreteceksin ki, testiyi kırmadan zaman-zemin eğitimi verip acele etmenin ecele gitmek olacağını en çarpıcı örneklerle öğretip bilmiyorduma fırsat vermeyeceksiniz.

Kendi vermeniz gereken eğitimin temelini bile sağlam atmamışken ve hayatta tsunami, deprem, sel ne tür afetle karşılaşırsa karşılaşsın, en azından elinden geleni yapsın diyorsan, siz önce yükünüzü başkasına atmadan emek, zaman ve can harcayarak, emaneti, büluğa kadar Âdem olmaya hazırlayacaksınız. Yoksa evlerimiz şeytanlaşmış insan yetiştiriyor. Şükür ki Allah hesap sormuyor ergenlik öncesi ona; biz anne-babalar ise, büluğa erdikten sonra güvercin değil karga beslediğimizi fark ediyor ve bülbül olmasını beklerken, karga gibi sesler çıkaran, aslanlar gibi kükreyen, çita gibi gece-gündüz evden kaçan, leylek gibi lak lak yapan, ağustos böceği gibi eğlenceye dalan, ayı gibi inine girip sizin girmenize izin vermeme küstahlığını gösteren, yılan gibi sivri dişlerini yüreğinize takıp akrep gibi zehirleyen evlatlarla yaşıyoruz bir ömür.

Peki, söyleyin, düşünün ve ağlayın bakalım. “Gerçekten besmele ile Allah’a adamak istedim, O’nun istediği şekilde yetiştirdim” diyememek, ergenliğe geçerken “İşte benim yetiştirdiğim neferim!” diye gösterememek kimin suçu?

Hâlâ “Benim değil” diyenleri vicdanları ile baş başa bırakıyor, hatasını anlayıp “Şimdi ne olacak?” diyenleri ise Kur’ân metodu ile aydınlanmaya, mazereti bırakıp sorumluluk bilincini kuşanmaya davet ediyorum!

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş ‘ Kitabından Alıntıdır

Anlamın Anlamını Bilenlere

ANLAMIN ANLAMINI BİLENLERE

Söyleyenle susanın
Hissedenle fark etmeyenin
Gülümseyebilenle surat asanın
Ağlayanla ağlak yapanın
Görenle sadece bakanın
Bilenle bilmişlik taslayanın
Verenle cek cakla kandıranın
Kalanla gitmeye ayarlı gelenin
Düşünenle düşünmeye bile gerek duymayanın
Cesurla mış gibi yapanın
Var olmaktansa yok olmaya can atanın
Farkını farkedip ;
Anlamı anlamsızlık mezarına gömmeyenlere,
Allah ve Rasulü ne söylediyse doğrudur,
Yolum İslam, Rehberim yalnız ve yalnız Kuran diyerek,
Dünü, bu günü ve yarını dosdoğru değerlendirebilip,
Namı, şanı ve parasıyla değil
Sadece amel defteri ile göçeceğini bilenlere,
Ötelerde ayrılmamak
için, burada yürek yüreğe bağlanmanın kıymetini bilenlere,
Orada Peygamber Sancağı altında toplanabileceklerden olanlara
SELAM OLSUN

08.11.2019
Hatice Dilek Cengiz

Bir Soru Bir Cevap

Bir Soru Bir Cevap
Soru: Allah savaşı neden farz kılmıştır?
Cevap:
1- İman edeni günahlarından arındırmak için.
2- Sabredebilenleri ortaya çıkarmak için.
3- Allah’a şahit olanları tespit etmek için.
4- Cihad edenleri ortaya çıkarmak için.
5-Gerçek müminleri ortaya çıkarmak için.
6-Kafirleri yok etmek için.
Özel Not: Mümin için savaş rahmet, arınma, şehid olma veya gazi olma şerefine erme sebebi iken, kafir için korku, zillet ve yok oluştur.
Delil: Ali İmran Suresi 140,141,142
Hatice Dilek Cengiz

Farkımızı Fark Ettirmenin Zamanı

FARKIMIZI FARK ETTİRMENİN ZAMANI!

Gelin hep birlikte farkın ne olduğu üzerine düşünelim.

Fark dediğimiz şey ayrıntılar değil mi?

Peki ya ayrıntılar ne öyle ise?

Ayrıntıları belirleyen, belirleten, belirlenmesin de rehberlik eden ne?

Siz yorulmayın ben söyleyeyim.

Farkımız inancımız olmalı kardeşler.

Ayrıntılar mı?

Tüm davranışlarımız!

Tarzımız, tavrımız, duruşumuz, bakışımız, gülüşümüz, sevişimiz, seçişimiz.

Okuyuşumuz, öğrenişimiz, anlatışımız, anlayışımız, anlamlandırışımız.

Algımız, fikrimiz, zikrimiz, hedefimiz, niyetimiz, ilkelerimiz.

Bu liste uzar gider değil mi?

Peki biz bu liste de sıralanan veya sıralanmasına bile gerek olmayan kaç konu da,

Farkımızı ortaya koyduk, koyabildik, koymak için direndik,bu güne dek.

Sahi sabrın aslında ‘hakta direnmek’ olduğunu bildik mi?

Yoksa vur başına al lokmasını ağzından tarzında dalaverelere kandık,

Ve kendimizle birlikte,

Bize inanan çok kişiyi de yaktık mı?

Hiç düşünmeden,aldırmadan, korkmadan.

En son ne zaman,

Size sunulan kötü bir teklife, hayır dediniz?

En son ne zaman,

Bilinçli bir tercihte bulunup, işte olması gereken bu dediniz?

En son ne zaman,

Birinci derece de sorumluluğunuz olan konuları,birilerine devretmeden yük aldınız?

En son ne zaman,

İnsanlıktan nasibi olmayanlarla olan ilişkiniz de, siz haktan yana tavır alıp kazandınız?

En son ne zaman,

En yakınlarınızı, mutluluktan uçurdunuz?

En son ne zaman,

Arkanızda kimsecikler olmasa da, pes etmediniz?

En son ne zaman,

Hile veya rüşvet teklif edildiği halde, reddettiniz?

En son ne zaman,

Herkes susarken, siz hakkı olması gerektiğince, tebliğ ettiniz?

En son ne zaman,

Rabbinize tüm kalbinizi samimiyetle açıp, tüm geçmişinize tevbe ettiniz?

En son ne zaman,

Bir mazlumun mağduriyetini gidermenin zevkini, iliklerinize kadar hissettiniz?

En son ne zaman,

Güvenin, vefanın, şefkatin kuruyup çatlamış toprağına, su verdiniz?

En son ne zaman,

Önce ben demeyip onu, sevdiklerinizi öncelediğinizi, uykusuz kalarak belgelediniz?

En son ne zaman,

Bildiğiniz konuda konuşmaktan korkmayıp, hüccet gösterdiniz?

En son ne zaman,

İslam’ın izzeti adına, en doğrusuna, ve en güzeline, ‘Rabbim beni muvaffak kıl!’ dediniz?

En son ne zaman,

Üzerinizdeki nimetlerin hesabını düşünüp, titrediniz?

En son ne zaman,

Ağlarken gülebilip ‘buyur kardeş derdin ne?’ diyebildiniz?

En son ne zaman,

Allah’tan başka güç olmadığını tüm benliğinizde hissedip, iman tazelediniz?

En son ne zaman,

Kendinize ‘artık çocuk olmadığını anla ve büyü’, dediniz?

En son ne zaman,

Hayatı veren adına yaşamanız gerektiği bilinciyle, gereksiz yüklerinizi, indirdiniz?

En son ne zaman,

Kapasitenizi tam kullanma kararı alıp, mazeretleri defterinizden sildiniz?

En son ne zaman,

Yüzünüze bakıp, karalıklarına makyaj yapmak yerine temizlemeyi, tercih ettiniz?

En son ne zaman,

Sizi gerçekten seven ve değer verenlere gereken değeri verdiğinizi, gösterdiniz?

En son ne zaman,

Canlı cansız her şeyin size şahit olduğu farkındalığını kuşanıp, ürperdiniz?

En son ne zaman,

Ümidi, emeği, yemeği olmayan bir yoksuna, Rabbin size olan ihsanını, ikram ettiniz?

En son ne zaman,

En zor anınızda bile şikayet etmeyerek,O’ndan razı olarak, O’nu razı etmeyi, seçtiniz.

En son ne zaman,

Bir kır çiçeğine dokundunuz ve kokladınız?

En son ne zaman,

Bir karıncaya yol verip, selamlaştınız?

En son ne zaman,

Bir ölüye temas edip, vedalaştınız?

En son ne zaman bir hastayı ziyaret edip, acısını unutturdunuz?

En son ne zaman,

Nerde yanlış yaptım diyerek başınıza gelenlerdeki hikmeti aradınız?

En son ne zaman,

Alıcı gözle kendinize bakıp, ‘ben bu benden razı mıyım?’ sorusunu sordunuz?

En son ne zaman,

Çelik çomak değil, hayat memat meselesi olan konuları masaya yatırdınız?

Peki sonuçta ne oldu?

Farklı bir hayata ‘merhaba!’ diyebildiniz mi?

Eğer diyebildiyseniz,’ size selam olsun!’

Değilse, bilin ki yok kimseden farkınız!

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır

Yeğlerim

Yeğlerim!

Bilip te yapmamaktansa,

Bildiklerimi az da olsa, düzenli yapmayı yeğlerim!

 

Verip te başa kakmaktansa,

Veremeyip te gözyaşları ile, duadaşı olmayı yeğlerim!

 

Sevip te bir gün ihanet etmekten ve ağlatmaktansa,

Seveceğini Allah için sevsin de, mutlu olsun demeyi yeğlerim!

 

Görüp te görmemiş gibi yapıp yan çizmektense,

Gördüğüne müdahil olabiliyorsam düzeltmeyi, değilse seyretmemeyi yeğlerim!

 

İşitip te sağır kalmaktansa,

İşittiğimle hakka çağırmayı, ya da hakka teslim olmayı yeğlerim!

 

Gülüp te yürek yakmaktansa,

Ciddiyetle, edepli kalmayı yeğlerim!

 

Alıp ta israf etmektense,

Aldıklarımın ihtiyaçtan fazlasını, infak etmeyi yeğlerim!

 

 

Bir çocuğu çocuk olduğu için kandırmaktansa,

Ondan bir çocuk kadar saf olmayı, öğrenmeyi yeğlerim!

 

 

Bir yaşlıya acze düştüğü için hor bakmaktansa,

Bir gün yaşlanırsamı hatırlayıp, titremeyi yeğlerim!

 

Bir zalime ortak olup kazanmaktansa,

Bir mazlumla, bir ömür kaybetmiş gibi olmayı yeğlerim!

 

Bir ilmi bilmezken bilirmiş gibi yapmaktansa,

Bir öğrenciyle aynı sıralarda olup, kendimi yetiştirmeyi yeğlerim!

 

Bir anı zehir eden olmaktansa,

Orada hiç olmamayı, hiç tanışmamayı, hiç tanınmamış olmayı yeğlerim!

 

Bir garibe kötü davranmaktansa,

Bir ömür garipsense de yaptıklarım, Ahiretimi kazanmayı yeğlerim!

 

Varken yokmuş gibi davranmaktansa,

Olmadığım, olamadığım zamanlara bile, rahmet olacak bir şeyler bırakmayı yeğlerim!

 

Öfkemi haksız can yakmakta kullanmaktansa,

Canımın dizginlerini tutup, bir ömür sabır ehli olmayı yeğlerim!

 

Çok konuşup boş konuşmaktansa,

Susmakla, çok şey anlatabilir olmayı yeğlerim!’

 

Güven sarsıp, yürek dağlamaktansa,

Çapımı iyi ölçer biçer, öyle söylemeyi yeğlerim!

 

Azmak veya azdırmaktansa.

Uzak kalmayı, yanıltmamış olmayı, sorulunca söylemeyi yeğlerim!

 

Kaş kaldırıp, ağız eğip, dudak bükmektense,

Mütevazice ve sessizce hiç bilinmeden, göçüp gitmeyi yeğlerim.

 

Cennet satıp, Cehennem satın alan halde olmaktansa,

Dünya ve içinde ki her şeyden geçip,dilemem hayırlıysa ölmeyi diler olmayı yeğlerim!

 

 Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır.

Doğru Olmak Yeter Mi?

Bir Soru Bir Cevap
Soru: Doğru olmak yeter mi?
Cevap: Yetmez!
Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmamız gerekir. Doğrularımızı Rabbimizin belirlemiş olması gerekir ki O’nun katında doğrulardan sayılalım.
Delil: Hud Suresi 112.ayet
Hatice Dilek Cengiz

İnanıyorum Demek Yeterli Midir?

Bir Soru Bir Cevap
Soru: İnanıyorum demek yeterli midir?
Cevap: İnandığını söylemek ilan etmektir. Oysa iman, ilan değil ispat ister.
Delil: Ankebut Suresi 2
Hatice Dilek Cengiz
Yaşam Koçu – Gıda Müh. – Yazar

Allah’ın Düşmanları Kimlerdir?

Bir Soru Bir Cevap
Soru: Allah’ın düşmanları kimlerdir?
Cevap: Kulakları, gözleri ve derileri kendi aleyhlerine şahit olacaklar.
Delil: Fussilet Suresi 19…24
Rabbim bizi, anne babamızı, soyumuzu, seni sevdiğini umduğumuz için sevdiklerimizi, ve Ümmeti Muhammedi haramın her türünden koru. Bizi şahitler ve şehitlerle haşreyle. Amin
Hatice Dilek Cengiz

Bir Soru Bir Cevap
Soru: Cahillere uymayıp iki kez ödülü hak edecek olanlar kimlerdir?
Cevap:
– Kötülüğe iyilikle karşılık verenler.
– Rızıklarını Allah yolunda harcayanlar.
-Boş sözlere karşılık vermeyenler.
Delil: Kasas Suresi 54.55.ayetler

Yaşam Koçu
Hatice Dilek Cengiz