UTANÇ DUYMAK
Nelerden utanç duyarız diye bir düşünsek liste hayli kalabalık olur değil mi? Haydi ilk akla gelenleri sıralayalım;
Bir şeyi başaramamak,
Bir şeyi yanlış yapmak,
Bir şeyi bilmemek,
Konuşamamak,
Düzgün, kekelemeden, net konuşamamak,
Yüzümüz kızararak veya sesimiz titreyerek konuşmak,
Göstermek istemediğimiz bir bölgenin (vücutta) görülmesi,
Yaptığımız bir hatanın içimizde uyandırdığı kendini aşağılık hissetme, kendini suçlama hali,
Başkalarınca hatamız yüzünden eleştirildiğimizde, suçlandığımızda, alay edildiğimizde,
Kendimizi ifade etmekte bile zorlandığımızda…
Oysa bu saydıklarımızı hemen her zaman yaşamamız olasıdır. Bunun aksi yani bu sayılanları hiç hissetmemiş olmak dengeli değildir. Fakat eğer biz utanç duyduğumuzda nasıl baş edeceğimizi bilirsek sorun hızlı bir şekilde ortadan kalkacaktır. Biz su değiliz ki sıcağı görünce buhar olup uçalım, soğuğu görünce donalım. Ne övgüler bizi buhar olup uçurmalı, ne yergiler taşlaştırmalı. Hep dengede kalmayı bilmek için kendimizi akort etmeliyiz. Örneğin; nerede, ne yapabilirizi ya da düşünmeliyizi paylaşalım.
Eğer bir şeyi başaramadı iseniz; yeteri kadar istememiş olabilir misiniz acaba? Çoğu zaman başarı beklenen konuları kişi kendisi için değil yakın çevresi hatırına isteyince sonuç hüsran olabiliyor. Oysa hayatta yapmak istediğin işleri Allah’ın istediği şekilde ve O’nun için yapmalıyız. O zaten kuluna iyi gelecek, O’nu coşturacak, güçlendirecek, mutlu edecek şeyleri ister. Sonra da başaranların nasıl başardığını araştırıp kendinize bir plan belirleyebilirsiniz.
Yanlış yapmaya gelince; Bu çok doğal insani bir hal olduğu için yanlışı yapmış olmamak için ne yapmalıydım ve “Şimdi ne yapmalıyım”a odaklanmayı bilmelisiniz. Hatanız için önce Allah’tan ve sonra da kullardan özrünüzü dileyip tekrarlamamanız yeterli. Mükemmel olmak zorunda değilsiniz. Yaptıysam ne olmuş deyip küstahlaşmayın ya da yaptıklarınızı küçük görmeyin yeter. Hani sinek küçüktür ama mide bulandırır ya, anlıyorsunuz değil mi?
Bilmemek sorun değil, bilmemeye çalışmak, dahası bilmemek için direnmek kötü olan. Bilmiyor fakat bilmediğinizi biliyorsanız kimsenin sizi kınamaya hakkı yok. Yeter ki siz bilmeye giden yolda emek harcayın. Sallanmayın, emek ve parayı boşa harcamayın, odaklanın. Bakın neler değişecek.
Konuşmamak, çoğu zaman bastırılmış duygulardan kaynaklanır. Eğer size akıl sağlığı, bir dil ve iki dudak verilmişse, konuşun. Elbette her ağzınıza geleni söylemeyin ama söylemeniz gerekeni de, öyle hissettiyseniz söyleyin. Düşüncelerinizi herkese açmayabiliyor olmanız ya da açmamanız normal fakat duygularınızı söylemediğinizde anlaşılamazsınız. Bu devirde şöyle bir yüzünüze, ses tonunuza, gözlerinize bakıp sizi anlayacak kaç kişi var sanıyorsunuz? Yok denecek kadar az bilesiniz! Konuşun fakat her söylediğinizin onaylanmasını beklemek gibi bir yanılgıya düşmeyin. Yeter ki siz doğruyu, doğru bir üslupla, doğru yerde söyleyin.
Kekelemek, aşırı heyecan yine aşırı kaygının neticesidir. Rahat olun. Sizi dinleyenlerin de sıradan bir insan olduğunu hatırlayın. Onlara insanüstü bir değer biçmeyin. Korkmayın, artık büyüdünüz.
Tehditler, keskin bakışlar, sivri diller sizi ürpertmesin. Sakin olun, size değer verip yaratan Rabbiniz adıyla, konuşun. Kendi kendinize, ayna karşısında bol egzersiz yaparak hazırlıklı olun. Hemencecik incinmeyin, kelebek kadar hassas olursanız kanatlarınızı koparırlar, aslan gibi kükrerseniz de haklı bile olsanız dinleyeniniz ya çok az, ya hiç olabilir.
Yüz kızartıcı suç işlemediğinize göre, kan yüzünüze hücum etmesin. Derin derin ve sakin nefes alıp verin. Düşüncelerinizi önce içinizde seslendirin sonra dillendirin. Cevap verme değil, soru sorma ile iletişime başlayın. Sordukça güçlendiğinizi görün, gevşeyin.
Görünmesini istemediğiniz bölgeleri gereği gibi tedbir alarak örtün. Değilse hem gösterip hem mini eteğinizi çekiştirip komik sahneler sergileyerek, çelişkili davranmayın. Başkalarını bıraktım bari kendinizle çelişmeyin. Toplumu ifsat etmemek içinse, elbette edebi kuşanın.
Hatalarınızdan bahsederek herkesi yaptıklarınıza şahit tutmayın. Geçmişteki hatalarla anı tüketmek için, bir saniye bile harcamadan, AF KAPISINI ALNINIZLA ÇALIN! Yani secdelere kapanıp gözyaşlarınızla amel defterinizi yıkayın.
Kim ne derse desin, insanlar ne der değil, Allah ne isteri düşünerek hareket edin. İnsanlara güvenip eylem yapmayın. İnsanlarla yaşayın, insanlarla paylaşın, insanlara katılın fakat yüzde yüz kimseye güvenmeyin, hep bir açık kapı bırakın. Tevekkülü yalnız Allah’a yapın.
Kendinizi, en basit, en kalbi, en doğal halinizle ifade edin. Kimse olmaya uğraşmayın. Kimseye tepki olsun diye, yapacaklarınızı yapmaktan vazgeçmeyin. Kendinize verdiğiniz sözde durun.
Rabbinizin, verdiğiniz sözü denemek, tutup tutmadığınızı görmek için sizi dünyaya gönderdiğini hatırlayın ve yaşayın. Orijinal kalın. Sizi siz en iyi sunabilirsiniz. Siz olarak kalın. Farklılıklarınızı avantaja dönüştürünüz. Yeteneklerinizi fark edin ve kullanın.
Hatice Dilek Cengiz
Yaşam Koçu-Gıda müh.-Yazar
“Sarp Yokuş” adlı kitabından alıntıdır.