Has Kullar;
73-Kötülerin tuzak kurduklarını ve kuracaklarını bildiğinden, kötüyü tek tek tarif eden Rabbinden Rahmani bir eğitim alarak, hiçbir kötüye güvenmemesi gerektiğini bilir. Tuzaklar onu kaygılandırıp korkutmaz. Çünkü tüm tuzakları boşa çıkaracak ilim, kudret ve güç sahibi olarak Rabbine dayanır ve güvenir. Fakat sünnettullah gereği kendine düşen kısmı için tuzak kuranların tüm tuzaklarını deşifre edecek bir ilme, ferasete, ehliyete sahip olmak için boş durmaz. Elinden geleni sonuna kadar yaptığında, yerin ve göğün ordularının Allah’ın emriyle, tüm Mücahid ve Mücahidelerin yardımına yetişeceğini bilir. Meselenin Allah’ın ordusunun bir neferi olmaktan geçtiğini bildiğinden, imanını sürekli dipdiri tutar.
74-Ahirette hiçbir günahkârın bir başkasının günah yükünü çekmeyeceğini, kimsenin bir başkasının yaptıklarından sorumlu tutulmayacağını, kimsenin kimseyi azaptan kurtaramayacağını, şefaatin tümünün Allah’ın takdirinde olduğunu, Allah’ın razı olduğu kişilerin, razı olduklarına şeffat edebileceğini bilir. Bu bilinç ona hiç bir haramı hafife aldırmaz. Hiç kimsenin hak, hatır vs gibi bahanelerle kendisini gütmesine, sindirmesine, kontrol edip kimliksiz ve kişiliksiz hale getirmesine izin vermez.
75-Uyarıların ancak Rablerinden korkanlar ve namaz kılanlara tesir edeceğini bilir. Çünkü arınmak isteyenin öğüt alıp düşüneceğinin, diğerlerininse uyarılara aldırmayacağının farkındadır. Bu nedenle kendisine her öğüt verildiğinde Rabbine rağbeti artar. Hiçbir zaman kendi aklı ile övünmez. Akıllıların aklından faydalanır. Kuran’nın ise akıllar üstü bir kaynak olduğunu şuuruyla, Rahmani uyarılar karşısında ağlayarak secdeye kapanır.
76-Görevinin sadece uyarmak olduğunu bilir. Ne uyarmaktan korkar, çekinir, utanır ne de uyardığına bekçi veya zorba gibi olup usanç hissettirir. Yeryüzünde hiçkimsenin uyarılmadan ölmeyeceğini bilir. Bu nedenle de UYARILMADIĞINI iddia edenlerin;
– Aslında uyarılara kulak asmadığını
– Uyaranları beğenmeyip hakir gördüğünü
– Uyarıldığı konuları hafife aldığını
– Uyarılmaktan rahatsız olduğunu
– Uyarıldığı konuların işine gelmediğini
– Uyarıldığı hükümleri yok saydığını ve şüphe ile yaklaştığını
– Uyarıldığı konulardan hoşlanmadığını
– Uyarıya ihtiyacım yok deyip kibirlendiğini bilir.
77- Kişinin ilmi arttıkça Rabbine olan saygısının, haşyetinin, rağbetinin artacağını bilir. Bu nedenle ilim ehli olupta;
– Mütevazi olmayan
– Dünya malı ve makamı karşılığı, Allah’ın dininin hükümlerini gizleyen yahut yok sayan
– Allah’ı kürsü, ders, sohbet, toplantı dışında, özel hayatında yok sayarcasına yaşayan
– Kendi dışında kimsenin görüşlerini beğenmeyip diğer ilim sahiplerini sivri dili ile eleştiren
– Allah ve Rasulünü dost edinmeyenleri dost edinen
– Dine savaş açanlarla can ciğer ahbap olan
– Halkın anlayacağı dil yerine, bile bile anlaşılmaz ağır bir dil kullanan
– Sert, kaba ve katı yürekli olan
kişilerin ilmine ehemmiyet vermez.
Bu gibilerin, Allah’ın dinine ve müminlere zarar vermek üzere özel gayret ettiğini yahut ettirilmek üzere yetiştirildiğini bilir. Oyuna GELMEZ!
78-Dünya hayatının sonunda;
– Allah’ın kitabını gereği gibi okuyup yaşamaya çalışanların
-Namazı gereği gibi, vakitlerine dikkat ederek devamlı kılanların
– Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan gizli ve açık sarfedenlerin
KAZANÇLI çıkacağını bilir.
79-Kendisine kitap verilenlerin Allah tarafından seçildiğini bilir. Aslında sadece Peygamberlerini değil, kendisini dileyen herkesi Rahman’ın seçtiğini ve dünya da bir ödül olarak İMAN ikram ettiğini, lütfettiğini, ihsan ettiğini bilir. İMAN onun için öyle değerlidir ki hiçbir şey, hiçbir kişi, hiçbir arzu, onunla Rabbi arasına giremez. Ölene dek yüreğinde sakladığı ve hiç kaybetmemeye ahdettiği bir HAZİNEDİR.
80-İnsanların;
– Bir kısmının kendisine zulmettiğini ( Rabbine meydan okurcasına yaşayarak her iki dünyasını da mahvettiğini )
– Kiminin ortada olup dengeli, tutarlı, vasat, iyi davranışlar sergilediğini
– Kimininse hayırarda öne geçmek için YARIŞTIĞINI bilir.
İşte bu son gruptan olup Allah katında ‘FAZİLETLİ’ rütbesine ermek için, madden ve manen ne gerekiyorsa yapar.
81-İnkar ehlinin Cehennemlik olduğunu bilir. Küfürde ileri gidip haddi aşanların akıbetlerini bildiğinden onları taklit etmez, onaylamaz, yaptıklarını beğenmez. Bu kişilerin dünya da yaptıkları küstahlıkları unutup: ‘ Rabbimiz bizi dünyaya geri gönder. Yaptığımız kötülüklerin yerine iyi işler yapalım.’diye yalvaracaklarını, Rahman’ın ise: ‘ Size düşünüp ibret alacak bir zaman verdik ve size uyarıcılar da gelmişti. Artık buradan kurtuluş yok. Tadın yok sandığınız azabı. Artık sizi kimse kurtaramaz!’ diyeceğini bilir.
82-Asıl yurdun ahiret yurdu olduğunu bilir. Oraya dek durmaksızın Rabbine yaraşır bir kul olmak için çalışması ve pes etmemesinin gerektiğinin farkındadır. Çünkü dünyada yorulmadan ve bıkkınlık hissetmeden, yorgunluk ve bıkkınlık hissedilmeyecek diyarın hak edilmeyeceğinin bilincindedir. Tüm bunlar onun
iradesini çelikler. Bir an olsun yapacaklarından yahut yapması gerekenlerden YORULDUM veya BIKTIM bahanesi ile vazgeçmez.
83-Kim kendini ne kadar yüce, temiz, özel, güçlü, masum, mükemmel, günahsız, kusursuz gösterneye çalışırsa çalışsın, kimler birilerinde, bahsedilen bu özel nitelikler olduğunu iddia ederse etsin, bunların Kuran tarafından yalanlandığını bilir. Aksine Kuran’da Rabbinin ‘ İnsanları yaptıkları yüzünden helak etmeye kalksaydık, yeryüzünde hiç bir CANLI bırakmazdık!’ şeklinde biz kullarını uyardığını asla unutmaz.
84-Bize düşenin kitaba sımsıkı sarılmak olduğunu bilir. Daha çocuklukta; olgun, yumuşak, temiz davranış sergileyen, Allah’ın emirlerine saygılı, anne babasına iyi davranan, isyankar olmayan, zorbalık yapmayan ( istediğini zorla yaptırmaya çalışmayan ) çocukların FITRATINI KORUMAK için dikkatli olunması gerektiğinin bilinci ile hassas davranır. Her çocuğun fıtratının böyle olamayacağının bilinciyle de, evladına bu güzel nitelikleri kazandırabilmek için, önce kendisi bu güzel özellikleri kuşanmaya çalışır. İnsan beynine ait ‘ayna nöronları’ sayesinde doğru ve güzel davranışların rol model alınacağını bilir. Rağmen başarılı olamıyorsa, bunun hayat sınavındaki zor sorularından biri olduğunu anlayıp, isyana düşmeden ömrü elverdiğince uyarmakla yetinir. Sonuçta kimsenin kimseyi evladı bile olsa, ‘Nuh’un gemisine’ zorla ya da yalvararak bindiremiyeceğini bilir. Haddini aşmaktan Allah’a sığınır.
85-Gerçek ilahını kaybedince ortaya çıkan boşluğu görmeyen, duymayan ve hiçbir fayda sağlamayan şeylere tapmakla dolduranları görür görmez, duyar duymaz tanır. Ve onlardan olanları, en yakınlarından başlayarak uyarır ve şöyle der: ‘Senin bilmediğin gerçeklerden bahsetmek istiyorum sana. Beni dinler misin? Bu yaptıklarının Allah katındaki anlamı şeytana tapmak. Şeytana kulluk etme! Çünkü o Rabbimize asi oldu. Şeytanın yoldaşı olmandan öylece ölmenden korkuyorum.’
86-Ahir Zaman’ın en temel sorunlarından birinin namazı bırakmak olduğunu bilir. Bir zamanlar beşe beş katarak kıldıkları namazları terk etmiş kişilerin oluşturduğu bir toplumun, nasıl da nefislerinin tuzaklarına düştüklerini, her türlü sapkınlığı meşru, doğal, sıradan, ihtiyaç kabul eder olduklarının farkındadır içten içe. Bu nedenle de o, namazına daha bir sıkı sarılır çünkü:
– Namaz kılan kişi, mümkün olduğunca abdestli olmak zorundadır. Özel durumlar hariç abdest alacak yer bulamayabilirim düşüncesi ile, abdestli dolaşır.
– Namaz insanın belli kılık kıyafette yapabileceği bir ibadet olduğundan, temiz düzgün edepli giyinir.
– Vakitlerine uygun kılınacağından, zamanını dikkatli kullanır.
– Mümkün olabiliyorsa cemaatle kılacağından, beyaz üzümleri görmek, ona güzellik bulaştırır.
– Dünya telaşına, kısa bir ahiret molası vermek ruhunu dinginleştirir.
– Tüm bedende sukunet ve canlılık hissettiren ‘manevi haz’ duygusu oluşur.
– Negatif yükleri secdede topraklanır.
– Abdestle tüm sivri uçlarında ki elektrik yükünü akıtıp kurtulur.
– Kulluk şuuru, düzenli ve çeşitli okunan dualarla tazelenir.
– Ümit ve korku aynı anda hissedildiğinden, beden ve ruh dengeye gelir.
– Hakkıyla kıldığında özbenlik dirildiğinden, nefsini namaz sonrası kötülüklerden çok daha kolay korur.
87- Dilini daima tevbe etmeye, bedenini ise güzel işler yapmaya alıştırır. Kem sözlü, kem bakışlı, kem tavırlı olmamak ve ADN Cennetlerini hak etmek için, üzerindeki tüm nimetleri, nimetler Cennetine kavuşmakta seferber etmeyi bilir. Her azası ile kulluğunu zirveye taşımak, artık onun HAYAT FELSEFESİ olmuştur.
88-Rabbinin gökler, yer ve ikisi arasında ki her şeyin Rabbi olduğunu bilir. Kendini kainatın en değerli yaratılmışı olmakla şereflendiren Rabbine, kulluğu bir şükür borcu sayar.Kulluğunun gereklerini yerine getirirken sabırlı ve metanetli olur. Eşi, benzeri, adaşı olmayan Rabbine kulları arasında en özel kul olmak için, yaratılışında var olan EN ÖZEL YANLARINI kullanır.
89-Rabbinin doğru yolda ilerleyenlerin, her geçen gün güzel özelliklerini arttıracağını bilir. Yaptığı her güzel işi sürekli yaparak şahsını Rabbinin katında hayırla andırır. Sürekli yapılan hayırlı işlere Cennet vadedildiğini bildiğinden; tembellik, usanç, maymun iştahlılık gibi basit ŞEYTANİ tuzaklara düşmez.
90- Kuran’ın indiriliş gayesinin Allah’tan sakınanları müjdelemek, şiddetle reddedenleri ise uyarmak olduğunu bilir. Bu sayede de kimin Kuran ile SEVİNÇ duyduğundan, kiminse HOŞLANMADIĞINDAN, kiminle sıcak ve samimi bir iletişim kurması gerektiğini, kiminle ise seviyeyi koruması gerektiğini çok kolay tespit edebilir. Tüm insan ilişkilerin de bunu baz aldığında Allah’ı, kitabını, dinini seveni sevdiğinde kazanacağını, diğer türlüsünde her sıcak bir ilişki kurmaya veya yakınlaşmaya çalıştığında, daha çok yıpranacağını ve acı çekeceğini bildiğinden mesafeli, adil, saygın, iyi niyetli olmakla birlikte, RESMİYETİ muhafaza etmenin rahmetinin farkındadır.
91-Kuran’ın biz zorluk çekelim diye değil, aksine hayatın kördüğümlerini onunla çözelim diye indiğinin farkındadır. Allah’tan hakkıyla korktuğunda, bu korkunun onu hayattaki tüm korkulacak şeylerin korkusundan koruyacağını bildiğinden, kendisini teslimiyeti arttıkça, daha bir emniyette hisseder. Küfre geri dönmekten ateşe atılacakmışcasına korkar.
92- Allah’tan başka ilah olmadığını; ilahının yaratan, öldüren, yeniden diriltecek olan, rızık verici, doğruya ulaştırıcı, koruyucu, şifa verici, affedici, kanun koyan, uygulayan, yargılama yetkisi olan, ahirette yargılayacak ve cezalandıracak yahut ödüllendirecek olan, ihtiyaçsız, kusursuz, eşsiz, benzersiz olduğunu bilir.
93- Namazı Rabbini ANMAK için kılar. Rabbi ile buluştuğu anları adeta iple çeker. Namazın tavuğun yem yemesi gibi yatıp kalkmak, anlamı
bilinmeyen sureleri ezbere okumak, etrafı seyretmek, konuşulanlara kulak kabartmak, kafa da envai çeşit plan yaparken yüreksizce kılındığı her halinden belli olur şekilde, sırf ‘kılıyorum’ demek için namaz kılınmayacağını çok iyi bilir.
94-Kıyametin mutlaka kopacağını ve herkesin peşinde koştuğu şey ya da şeylerin karşılığını bulacağından emindir. Etrafına öyle basiret ve ferasetle bakar ki;
– Kimin derdinin ne olduğunu
– Kimin ne olmadığını
– Kimin gerçek dertli
– Kiminse dertliymiş gibi yaptığını
– Kimin kime ya da neye,neden,nasıl,niçin taptığını
– Tapılanın tapıldığını bildiği ya da bilmediği, hatta bilemeyeceği haller bile olduğunu
– Bile bile koşulan şirkin, affının mümkün olmadığını
– Bilmeden şirk koşulamayacağını
Çünkü; Allah’ın muhakkak bir yerler de, bir şekilde kullarını uyarıcılarla uyardığını, uyarılmadan helak olunmayacağını bilir.
95- Allah’a, kıyamet saatine, kitaba yahut peygambere inanmayan ve nefsinin arzusuna uyanlara uymaz. Bu gibi kişiler en yakınları, sevdikleri, amirleri, yöneticileri dahi olsa, onun dosdoğru yaşamasına engel olmaz, olamaz. Eğer Rabbi ile arasına birini, birilerini, birşeyleri sokarsa mahvolacağını bilecek kadar akıllıdır.
96- Rabbinin Firavuna bile yumuşak söz söyle dediğini bildiğinden; uslubu yumuşaktır. Lakin dinin izzeti söz konusu olduğunda dimdik durmayı bilir. Belki aklını başına alır yahut korkar diye uyarması gerektiğini Rabbinden öğrenmiştir. Önyargılı değildir. Daima hüsnü niyet besler herkese. Tebliğini yaparken içten içe korku duysa da, cezalandırılmaktan veya yalanlanmaktan korkup, susmaz. Gerçeği tam anlamıyla anlatmak için gücünü Rabbinden alır. Karşısındakilere Rabbini anlatarak Rabbine çağırır.
97-Rabbinin insanların tümünün geçmişini ve geleceğini bildiğini bilir. Bu nedenle ‘Rahman’ın konuşmasına izin verdiği ve sözünden hoşlandıklarından olmaya çalışmak’ onun hedeflerinden biridir. Çünkü Rahman’ın bu kişilere şefaat etme yetkisi vereceğini bildiği için; BU YETKİ BELGESİNİ almak için hayat sınavında, yüzdelik sıralamanın en iyilerinden olmak için çalışır. Kısaca dünya adına aza kanaat ederken, ahiret makamı konusunda, gözü yükseklerdedir. Bunu hak etmek için de gönlünü daima Rabbine çevirmekle kalmayıp, bedeni ile de yola revan olmayı bilir.
98- Mümin olarak iyi işler yapmaya devam ettiği sürece, bu dünya da olmasa bile mahşerde zulüm görmeyeceğimi ve asla hakkının yenmeyeceğini bilir. Bu nedenle o sadece iyi olmaya, iyi kalmaya, iyilerden olarak Rabbine kavuşmaya azmeder. Sonunun Rabbinin garantisinde olduğunu bilir. Bu da ona hiç yıkılmayacak, pes etmeyecek, vazgeçmeyecek bir DİRENÇ kazandırır.
99- Dünya da sıkıntılı hayat yaşamasının nedeninin, Allah’ı anmakta ki gafletten kaynaklandığını bildiğinden, ne zaman içi sıkışsa, işleri sarpa sarsa, Rabbini gereği gibi, gereği kadar, gerektiği şekilde anmadığını hatırlar. Kıyamet günü kör olarak haşredilmemek için, dünya da gözünü GERÇEKLERE kapamaz.
Hatice Dilek Öztürk