CESARET Mİ ESARET Mİ SİZİNKİSİ?
Gelin birlikte düşünelim…
İstediklerinizi mi yapıyorsunuz?
Yap denilenleri mi?
İstediğiniz için mi yapıyorsunuz?
Yapılmak zorunda bırakıldığınız için mi?
İstemeyi biliyor musunuz?
İstenmeden veremiyor musunuz?
Gülümseyebilmek ve ilk adımı atmak mı işiniz?
Tartıp ölçmek, ‘vermeden vermem’ dercesine beklemek mi?
İpe sımsıkı asılıp ‘haydi çıkıyoruz!’ deyip dağa tırmanmayı göze almak mı?
‘Siz çıkın! Ben çıkacak kolay bir yol bulurum’ diyerek gruptan kopmak mı?
‘Ben varım kimse olmasa da, bu iş olmalıysa oldurmak için buradayım!’ diyen misiniz?
‘Daha önce onca kez denenmiş, alemin akıllısını bir ben miyim?’ diyen misiniz?
Söylenemeyeni söylemenin en mükemmel yolunu ve tarzını bilen misiniz?
Söyleyemediklerinin girdabında boğulurken bile, tebessümüyle acısını gizleyen misiniz?
Yokun yokluğunda ki hikmeti bilip,
Taşı taş olmasına rağmen sıkarak su çıkarmayı deneyen misiniz?
Olanlar bana yeter, olanı kaybetmemek için ,yanlışta olsa her yolu denerim diyen misiniz?
Hayatı her boyutu ile yaşamak için mertçe içini dışına döken misiniz?
İçinden geçenlerin sorumluluğunu almamak adına, ‘hissetmedim hissetmiyorum’ diyen misiniz?
‘Doğduğumdan bu güne ne çok şey öğrendim’ deyip dinleyeni buldukça anlatan mısınız?
‘Yaşadıklarım bana kalsın, söylersem sözümün esiri olurum.’ diyen misiniz?
Sözün bittiği anlarda yüreğinizle yola düşen misiniz?
Söz söylenmesi gereken anda bile susup, yoldan çekilen,
Yahut yolda beklemeyi yeğleyen misiniz?
Sizi arayıp soranları, sizle umut gemisinde,
Cennet limanına taşımak için, güverteye davet eden misiniz?
Ben buyum, benden bundan ötesi çıkmaz bahanesi ile,
Kendinizden bile vazgeçirmek için mücadele eden misiniz?
Günü rahmet bilip güne ekleyen ve her eklediği halkayla onur duyan mısınız?
‘Güneş bu doğar ve batar’ deyip arayı neyle nerde nasıl doldursama bakan mısınız?
Emniyetin hissedilemediği anlarda bile,
Yüreğe Rabbiyle derin bir nefes aldıran mısınız?
Güven vermek yerine abartılı söylemler bunlar deyip,
Olacakları beklemeyi seçenlerden misiniz?
Ağzınızdan çıkan her sözü,
Cennete dek tutacağınız muhteşemliğini, her sizi tanıyana ikram eden misiniz?
Ben dediklerimi yapmak için, yapılabilecek ortam beklerim,
Şimdi vakti değil diyenlerden misiniz?
Göze ferman, söze derman, işe anlam yüklemeyi bilenlerden misiniz?
Göze düşeni, söze gireni, işe yansıyanı fark ettirmemeye çalışırken,
Bilmezden gelmeye çalışanlardan mısınız?
Kalıcı olanı, yapıcı olanı, olması gerektiği gibi oldurabilmek için,
Yorulmayı göze alanlardan mısınız?
Olanla yetinmeyi, olduğu halde direnmeyi,
Girdiği yerle şekillenmeyi marifet sayanlardan mısınız?
Bulunduğunuz yerde fark edilmeyi,
İhtişamdan ayırt ettirip heybete çevirebilen misiniz?
Güçlü görünmeye çalışmakla meşgulken ,
Gücün gerçek sahibinin emirlerini es geçtiğinizi bile bilemeyenlerden misiniz?
Yaşamayı seçerken anların, canların, duyguların kıymetini bilenlerden misiniz?
Yaşanmışlıkların kapattırdığı kapıların ardında,
Boş vermekle, çok vermek arasındaki dengeyi sağlayamayanlardan mısınız?
Tutmak ve bırakmak tercihimin doğruluğu ile bağlantılı,
Hak edene hak ettiği gibi davranmalıyım diyenlerden misiniz?
Herkesle belli bir mesafede kalmayı yeğleyip,
Kendimi sanal bir korumaya alırım diyenlerden misiniz?
İş,alış veriş, dostluk, mahremiyet hepsi de gerekli diyerek,
Sapla samanı ayırabilenlerden misiniz?
Hepsini birden isterken , hiçbirinde olması gereken standardı,
Olması gerektiği gibi tutturamayanlardan mısınız?
Seçimlerinizi kim belirler sizin?
O’nun sizin fıtratınızda ki mükemmel yansımaları mı?
Seçim yapmayı bile düşünmeden seçtiklerinizle,
İçinizde ‘ben’ diye büyüttüğünüz hayli semirmiş egonuz mu?
Sahi kime hesap verirsiniz siz?
Allah adına size uyarıda bulunan,
Bulunmasına fırsat verdiğiniz ve vermek zorunda olduklarınıza mı?
Kimseye hesap vermem ve kimseden de emir almam tarzında ki dikliğinizle,
Canını sürekli yaktığınız vicdanınıza mı?
Kiminle neyi ne zaman konuşmak gerektiğini bilir de mi konuşursunuz?
Kimseyle, hiçbir zaman, hiçbir yerde paylaşmam diyerek kapanan,
Bir kara kutu musunuz?
Karanlık bir dünya da ateş böceği kadar bile olsa,
Işık bulunca sevinenlerden misiniz?
Aşırı ışıkta kamaşan gözlerle, önünü bile göremeyenlerden misiniz?
Her bulunduğu yerde varlığıyla hakka şahit olmayı şiar sayanlardan mısınız?
Gün gibi aşikar olması gerekenleri bile gizlemeyi,
Özel bir hal sayanlardan mısınız?
Zorsa paylaşmayı, kolaysa şükrü, rahmetse sevinci birlikte tadalım,
Biz olmayı başaralım diyenlerden misiniz?
Zoru başarmayı, kolay da açıkta anmayı,
Sevinci harama bulaşmadan tadabilmenin lezzetini istemeyenlerden misiniz?
Sahi siz, size siz diyenlerin bile,
Size verdikleri ehemmiyetin kıymetini bilmek için, içi titreyenlerden misiniz?
Olur ya bu da onlardandır tarzında,
Elmasa bile taş muamelesi yapmayı temkin sayarken,
Değer verdiklerinizi kaybetme riskinizi hafife alanlardan mısınız?
Var oluşunuzu rahmete çevirmek için,
Fıtratınızın tüm gereklerinin hakkını vermeyi edeple beklerken,
Rabbinden yardım dileyenlerden misiniz?
Ya har vurup harman savurarak,
Ya da kaya gibi sımsıkı tutarak,
Dengeyi kaçırdığınızı bile göremeyenlerden misiniz?
Ölene dek ölümlü olduğunun bilinciyle,
Her güzele ilk günkü kadar özel muamele etmeyi,
Kadir kıymet bilmek sayanlardan mısınız?
Buldum, bildim, nasılsa artık benim dercesine yere çalıp,
Değersizleştirmekte uzmanlaşmakla,
Nice yer ve zaman da hiç korkmadan kul hakkını sırtınıza vuranlardan mısınız?
Bütün bunların biri ya da birden fazlası siz de varsa,
Cesaretle esaret arasındaki farkı fark edebilmek için Kuran’ın dizi dibine oturmanızı,
Tüm esaret zincirlerinizi kırarak,
Artık Allah’tan gayrısına ‘La’ deme kararlılığını göstermenizi diliyorum.
Ne mutlu; esirlere nasıl esir edildiklerini anlatabilmek için,
Bin bir çeşit badireyi göze alan, içi insan sevgisi dolu samimi yüreklere.
Ne mutlu; bu güne değin farkında bile olmadığı pek çok hakikati,
Kendisine tebliğ eden güzel yüreklerin kıymetini bilenlere.
Hatice Dilek Cengiz
Yaşam Koçu-Gıda Müh.-Yazar
‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır