Geçmişinizle Barışın

GEÇMİŞİNİZLE BARIŞIN

İnsan ne de çabuk ve ne de çok pişmanlık duyabiliyor değil mi? Hayat ne de hızlı akıyor. İnsanlar, şartlar, siz nasıl da değişiyorsunuz? Ve evren kurulduğu günden bugüne ne çok değişim geçirdi biz gibi.

Ne ahlar, ne vaylar, ne vahlar çıktı bugüne dek ağzımızdan semaya. Ve biz nasıl da etimizle, kemiğimizle piştik hayat kazanında. Dertlerimiz bizi kavurdu, rengimiz attı bu kesin. Ama ağardık mı karardık mı orası meçhul desem bana gücenir misiniz? Pişerken etimize işlediyse acı, kıvama gelmeye başladık demektir. Ağaç bile sıcağa soğuğa farklı tepkiler verirken, biz toprağın üstünde aynı kalamazdık değil mi? Ya köklerimiz bir çim kadar kolay sökülen cinsten mi? Yoksa asırlık çınar gibi derinlere kollarını uzatıp sımsıkı bir ilişkide mi? Vefakâr dostu ile sürekli has bir alış verişte mi YÜREĞİNİZ?

Harımız arttıkça, acımızın arttığını düşünmek ne kadar gerçekçi. Bir eliyle kazanın altına odun atan, bir eliyle yarasına tuz basmaya çalışırken, var gücü ile bağıran biz miyiz?

Yanan kim? Yakan kim? Yanmak için yeni yeni yollar bulup tuzaklara düşen kim? Düşüren kim? Yolu bulup eli bulup yola gelmemekte direnirken, bir yandan da yol yöntemden bahsedip yolcuyu yolda bırakacak olmasına rağmen, yola çıkanlarla yol tutan kim?

Gelin her şeyden ve herkesten geçin, tevbe edin. Önce O (Rahmân) affetsin diye yakarın O’na. Affedilmenin sonsuz rahmeti sizi şefkatle sarsın. İçinizde hissedin. Ovalar gibi düzleşsin tümsekleriniz. Söğütler gibi eğilsin başınız öne, kışın karda açan kardelenler kadar nurlansın elleriniz. Emen bir bebeğin annesinin sütüne kavuştuğu andaki kadar, ılık ılık rahmet aksın damarlarınızdan. Meltem essin içinizde, düşüncelerinizdeki tüm tereddütlerin alnını secdeye değdirsin. Güneş gibi aydınlık bir yüzle, narçiçekleri açsın kararmış kalbinizin hüzün bahçesinde. Ve kuşlar size aynı yolun yolcusu olduğunu hatırlatsın, yücelsin gök katlarına âminleriniz.

Ve her ihtiyaç duyduğunuzda, tıklayacak bir rahmet kapınız olduğunu unutturmasın size yüzü kapkara kesilenler. Siz yönelin O’na, O sizi sevsin. Beslesin, büyütsün, olgunlaştırsın. Ve sonunda zaten kavuşacağınız, O’na sunacağınız salih amelleriniz arasında, büyük günahlarınız, büyük pişmanlıklarınız, büyük acılarınızdan daha büyük tevbe edişleriniz, yürek yangınlarınızı söndüren gözyaşı ırmağınız, kara bulutları dağıtan rahmet rüzgârlarınız çöp misali sizi hep üzen tüm anılarınızı hatırladıkça, çıkarttığım dersler başlığında topladığınız bilgileriniz, tecrübeleriniz, benzeri durumları yaşayacaklara tavsiyeleriniz dışındakileri atın gitsin. Siz siz olun bugünden sonra çöplükten beslenmeyin. Çöpleri eşeleyip pis kokudan rahatsız olmamak için, tevbe ateşinde onları topluca yakın, olmadı yanmayanlar varsa, es-Settâr’dan yardım dileyin, gömün onları. Yaşanmamış sayın, yolunuza derin bir teslimiyetle düştüğünüz yerden kalkarak devam edin. Her hatırınıza geldiğinde, ihlâsla tevbe ederek şeytanın hilesini hayra çevirin.

O hedefi aşmış kullarına müjde verirken af kapısında beklemeyin, beklemenize gerek kalmayacak bir hızla hesabınızı vermeye hazırlanın. Kendinize eziyet etmeyin. Yürekten bir yönelişle hep Allah deyin, her daim O’na yönelin ve sükûnete erin.

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş’ adlı kitabından Alıntıdır

Bu Gün O Gün Olsaydı

BU GÜN O GÜN OLSAYDI!

Evet bu gün o gün olsaydı ne yapardınız?

Ya da ne yapmazdınız?

Bu günü diğerlerinden farklı kılmak için, bu güne dek yaptınız?

Ne yaptıysanız yaptınız aslında.

Bence önemli olan ne yapmadığınız?

Öyle ya, bu güne kadar neler yapmadık ki?

Korkulası, acınası, üzülünesi, unutulası, kahredilesi işler mi bunlar?

Yoksa sevinilesi, onur duyulası,

Mutlu olunası, coşulası, hatırlanılası işler miydi?

Eğer hatırladıklarınız içinizi ezdi ise,

Gelin sizinle koyu bir sohbete dalalım.

Dipsiz kuyularda gibi davranmanın anlamsızlığının anlamını kavrayıp,

Sarılalım sımsıkı birbirimize,

Tutalım ve kaldıralım!

Ve sonra ışıkları yakalım kardeşler.

Farz edelim ki dünya evine yeni girdik.

Karanlıktan çıkmanın tek yolunun,

Aydınlığın tuşuna basmakta olduğunu anlayalım,

Anlatalım, bıkmadan usanmadan anlatalım.

Elbette dinlemek isteyene kardeşler.

Zorbalık bizim nemize gerek.

Biz biz olalım dilimizin döndüğünce uyaralım.

Hani belki dinleyen, belki anlayan, belki anlamak isteyen olur diye.

‘Yok eğer;’Ne münasebet ben hiç pişman olacak iş yapmadım!’ diyebiliyorsanız,

Sizi gıpta ile anıp, herkese anlatalım.

Ve ‘Bunu nasıl başardığınızı bir gün sizden dinleyelim!’ diyeceğim kardeşler.

Fakat biliyor musunuz?

Pek inandırıcı gelmedi desem bana kırılmazsınız değil mi?

Hani daha önce de söylediğim gibi, ben dostum kardeşler.

Dostun dostuna faydası olabilsin diye,

Gelin biz bu dünyada, birbirimizi ‘gerçek dost’ seçelim.

Gerçek dost yalnız kendini düşünmez,

En az kendi kadar dostunu da düşünür.

Hatta dostunu, kendine önceler kardeşler.

Öyle ucuzlatmaya yahut indirime gidilmemeli böylesi kavramlarda,

Bunlar çok önemli gerçekler.

Laf değil icraat ister.

Canı cana katmak ve Canana öylece varmak için,

Terk etmeden ve darılmadan,

Küsmeden ve nefsi için kızmadan,

Onun her daim yanı başında olmak, bunun için azami gayret etmek ister.

Öyle uzak ta bir köy var tarzında, dost olunmaz!

Dostluk vefa ister, ter ister, yürek ister kardeşler.

Her şeyi yapın demeyeceğim, hakçasını yapın!

Ama lütfen siz siz olun,

Dostluğun da içini boşaltmayın kardeşler.

İçi boşaltılacak bir şey varsa o da; düşmanlık, ihanet, zulüm bohçamız olsun.

Gelin bundan böyle, ne gelin, ne de güvey olun kardeşler!

Bu düğün bizi ecele götürür.

Götürdüğü yerde de bırakır.

Sonra oracıkta, yapayalnız kalıveririz kardeşler.

Bu günden sonra düşmanı dosttan ayırt etmeyi bilelim,

Baltayı kime ve ne zaman indirdiğimize dikkat edelim.

Biraz olsun insafa gelip, ürpermeyi bilelim!

Gerçek dosta yol almakta olduğumuz şu dünyadan,

Olması gerektiği gibi göçmenin şifrelerini birlikte çözelim.

Her gün başlı başına bir değer aslında.

Üstelik kuyruksuz, diplomasız, emeksiz.

Bize bedavadan sunulmuş, binlerce değer varken hayatımızda,

Görmedim ,duymadım, bilmiyorum diyen hayvancağızı,

Taklit etmeyelim.

Bu masal eskidi kardeşler!

Modası geçeli çok oldu.

Artık modası geçmeyecek olanı seçip,

Ebediyete göçerken giyeceğimiz kefenin sıradanlığını bari hatırlayıp, kendimize gelelim.

Ve aklımızı başımıza devşirelim!

Bizler nasıl oluyor da, bize verilen onca değeri,

Bu kadar kolayca harcayıveriyoruz.

Sahi harcadığımız kim ve ne ki?

Biz ve hayat mı?

Hayatta bizi bize getiren,

Bize bizi sevdiren,

Bizden bizi kurtaran kimler ve neler desem, neleri sayabilirsiniz ki?

Allah ve İslam değil mi kardeşler?

Hadi bu kez de ‘Yok canım sen de!’ dediğinizi varsayalım.

Biraz da bunun üzerinde duralım ve konuşalım kardeşler.

Milyonda bir olasılıkta verseniz haklılığıma,

Sizden biraz zaman istiyorum.

Diyelim ki ölümü yok saydınız ya da yokmuşçasına yaşadınız.

Ölüm treni gelmeyecek ve bizi alıp götürmeyecek mi gerçekten?

Kaçış var mı yani?

Yok deseniz de demeseniz de artık ben söze giriyor,

‘Var kardeşler var!

Ölüm var!

Ama kaçış yok!’ demek istiyorum.

Sözünüzü suni falan değil, inanın hakiki balla kesiyorum.

Gayemse bir parmak bal çalıp ağzınıza gitmek olmadı hiç, bu güne dek.

Varsam varım dedim, yoksam yokum!

Bunu bu kadar net söylemesini istedim herkesin de daima.

Hem de bizzat yüzüme.

Kendimizi ya da birilerini kandırmaya ne hacet ki kardeşler?

Kanmak ta istemeyiz, kandırmakta, kandırılmakta.

Zaten kandıranın kendini kandıracağı Kuran’la sabit değil mi?

Öyle ise gelin başımızı ellerimizin arasına alalım,

Ve düşünelim , düşünelim , düşünelim kardeşler.

Öldükten sonra, hala neleri yapmış olmayı isterdik?

Öldükten sonra, kimden ya da kimlerden kaçmak isterdik?

Öldükten sonra, nerede yaşamak isterdik?

Öldükten sonra, kimi ya da kimleri görmek bile istemezdik?

Öldükten sonra, geriye gönderilsek, geridekilere en çok ne söylemek isterdik?

Öldükten sonra, geridekilere ne bırakmak isterdik?

Öldükten sonra, nasıl anılmak isterdik?

Öldükten sonra, kiminle ya da kimlerle aynı yerde olmak isterdik?

Öldükten sonra, ya rütbemizin ne olmasını isterdik?

Öldükten sonra, neleri, neden, ne için yok etmek isterdik?

Öldükten sonra, ilk ne söylemek isterdik?

Öldükten sonra değil kardeşler!

Bütün bunları ölmeden önce düşünmezsek eğer,

Yanmışız, mahvolmuşuz, bitmişiz demektir aslında.

Sizce de öyle değil mi?

Ölmeden öleceğini bilip ona uygun hareket etmeli.

Yoksa biliyor olmanın ne anlamı var ki?

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır

Öfke Zehirden Acı

ÖFKE ZEHİRDEN ACI

Baldan tatlı bir hayat yaşamak çok mu zor? Bu şartlar altında evet. Yenilen, içilen, seyredilen, dinlenen ne varsa sağanak sağanak öfke yağdırıyor kasınıza, kemiğinize, etinize işliyorsa çok zor! Böyle yaparak, ömrünüzü yiyen bir bakteriye dönüştürmeyin sorunlarınızı.

Artık onların yediklerini yemekten vazgeçin.

Onlar gibi eğlenmekten,

Onlar gibi dinlenmekten,

Onlar gibi yatmaktan, istifa edip kendi tarzınızı belirleyin.

Bir farkınız olsun. Onlar kendilerinin reklamını yapadursun, siz Ashabın reklamını yapın.

Klâs bir duruşunuz olsun. Müslimce sevin sevdiklerinizi, Ömer’ce öfkelenin Allah için, Ebu Bekir’ce verin, Ali’ce bilin, Osman’ca edeplenin.

Görün bakalım karanlık caddelerden siz geçtikçe aydınlanma olmayacak mı?

Herkesin çok konuştuğu ama çoğu zaman Kitab’ı bilmeksizin konuştuğu şu dünyada, siz sadece bildiğiniz konularda konuşun. Konuştuklarınızsa Rahmânî olsun.

Öfkelenmeyin, öfkelenmeyin, öfkelenmeyin!

Öfke baldan tatlı değil, bilin ki zehirden acı. Her öfkelendiğinizde, içinizde bomba patlatmışçasına kendinize zarar verdiğinizi bilin.

Nefsinize bir haksızlık mı yapıldı? “Kendimi tutmayı artık başaracağım, çılgına dönmeyeceğim, dilimi ısırmışçasına ortamdan kısa bir süre uzaklaşıp sonra duygularımı söyleyeceğim!” deyin içinizden. Sonra dönün sakin bir dille neden kızgın, kırgın, haklı olduğunuzu düşündüğünüzü anlatın bir kez. Laf anlayana anlatılır, anlamadığını fark ediyorsanız ilişkinize alt bir seviyeye getirerek, o günden sonra geri çekin kendinizi.

Bazen sürekli iletişim kurmanız gereken biri ise sizi geren, takva sahibi olmak isteyenlerden iseniz, küçük hatalarını affedin etrafınızdakilerin. Çünkü Allah takva sahiplerinin, insanların kusurlarını affedeceğini söylüyor. Siz onları affedin ki Rahmân da sizi affetsin.

Her öfkenizi yuttuğunuzda sabır cennetine yatırım yaptığınızı, her öfkenizi kustuğunuzda ise; iki rekât namaz kılıp etrafı da gererek kul hakkına girdiğinizden, hem Rahmân’dan hem de kullarından özür dileyin.

Bol bol Sabur, Halim, Kerim, Latif, Rahmân isimleri ile Rabbinize sığınıp sizi de yumuşak huylu hale getirmesi için dua edin.

Korkulan değil, sayılan

Kaçılan değil, aranan

Sövülen değil, takdir edilen

Cezalandıran değil, bağışlayan

Hesap soran değil, hesap sorulacak âleme göç etmeden uyaran

Bıktıracak kadar konuşan değil, konuşmaları ve tarzı ile ortamı ısıtan

Dehşet saçan değil, Rahmet peygamberi gibi emniyet sunan

Avazı çıktığı kadar bağırmak yerine, volümü iyi ayarlanmış kalp yumuşatacak bir ses tonu ile konuşabilmek için, çok sıkı hazırlık yapın. Neyle mi? Hucurât sûresinin birinci ve ikinci âyetleri ile: “Seslerinizi Allah’ın ve Rasûlü’nün önüne geçirmeye kalkmayın. Yoksa bütün amelleriniz boşa gider!”

Hatice Dilek Cengiz

Hayat Oyun Mu?

HAYAT OYUN MU?

Böyle olması, böyle geçmesi için çok gönül çelen var, görünür, görünmez şer güçleri, Allah düşmanı, Peygamber düşmanı, insanlık düşmanı, biliyorum. Fakat tüm muhaliflerime inat ben sizi Rahmân’ın “Dünya hayatı bir oyun ve eğlence değildir” âyetine ve Allah Rasûlü’nün “Kalplerinizi eğlendirin. Nefisler yorulur, bıkar” hadisi ile dengeye davet ediyorum.

Biliyorum “Canı çıksın insanın, ne de nankördür” der Allah. “Dünyada her dilekte bulunduğunuz şey olmayacaktır!” diyor kitap.

“Bıkkınlık duyulmayacak yer cennet” ve insan dünyada dilekte bulunmaktan hiç bıkmaz.

Soruyorum şimdi size, kaçınız lise, üniversite, dil veya memuriyet sınavlarına, elde çerez, meşrubat, çikolata, baklava, börekle girdiniz? Yoksa kalem değiştirmeyi bile kayıp sayıp yedek kalem alarak, en güzel silgiyle aman izi bile kalmasını planlayıp gözetmenim inşallah topuklu ayakkabı giymez ve sınıfta tık tık gezmeze kadar ince ayrıntıları bile hesaplamadınız mı? Gece stresten uykusuz kalıp yorgun, kaygılı ve panik bir hâlde erkenden ya trafik tıkanırsa diye yollara düşmediniz mi?

Öyleyse haydi kalkın ve hazırlanın, sizi ciddi bir sınav bekliyor!

Erken kalkın, gece vaktinde yatın, zamanı israf etmeyin, bilginizin kıymetini bilin, elinizden geleni elinizin tersiyle tepmeyin, bile bile lades diyerek.

Daha gencim, çok vakit var demeyin. Bu ahiret sınavının, saati bilip delirmesinler, akılları başlarında her an hazır beklesinler diye -Rahmân bilir doğrusunu ya- ne yeri belli ne de ne zaman başlayacağı.

Kesin olan bir şey var; sınavın iptal edilmeyeceği, kimsenin trafiğe takılıp gecikmeyeceği, salonu terk etmenin imkânsızlığı ve hazırlık yapana çok şefkatli, “aman sen de saçmalık bu” diyene çok zorlu gözetmenler bizi bekliyor; ürperin!

Hatice Dilek Cengiz

Kişisel Eylem Planınızı Yapın!

KİŞİSEL EYLEM PLANINIZI YAPIN!

Biriciksiniz bu dünyada, parmak ucunuza bakın. Sadece siz değil, geçirdiğiniz an da biricik. Öyleyse anı, anında yaşayın. Geçmiş, adı üstünde sanki bir masal, mişli geçmiş zaman. Gelecek ise -cek -caklarla kurulu, henüz bir sis perdesinin ardında sanal alan.

Sen oturduğun, bulunduğun yere bak. Başlangıç noktan, bu an.

Nokta kadar küçük işler yapıp gitmemelisin buradan. Virgül olup yere çapa atmamalı, ünlem olup kavak gibi boya posa takmamalısın. Sokaktakilerden bir farkın olması için üç nokta gibi saf tutmamalısın. Ünlem gibi başında kılıç sallatmadan, barış içinde, hep selamet için yarışmalısın.

Her ne kadar başlangıçta noktaysak da hedefi 12’den vurmak için oka dönmeli, vektör gibi hedefe varana dek, eğilip bükülmeden, emrolunduğumuz yolda dosdoğru yürümeliyiz. Doğrulara, doğruluklarının fayda vereceği ana kadar hep yürümeliyiz.

Hatice Dilek Cengiz

Güvenmek!

GÜVENMEK!

Allah’ım bizi güvenilir olanlardan eyle!

Allah’ım bizi sözünde duranlardan eyle!

Allah’ım bizi ardına düşülebilecek, yanında durulabileceklerden eyle!

Allah’ım bizi dininin havarilerinden eyle!

Allah’ım bizi yolunun şehitlerinden eyle!

Allah’ım bizi bulunduğu yerde, tek başına bile ümmet olabilenlerden eyle!

Allah’ım bizi fitne kalmayıncaya kadar, gevşemeden ve üzülmeden çalışanlardan eyle!

Allah’ım bizi kafir ve münafıklara deneme konusu eyleme!

Allah’ım bizi ve soyumuzu çalışıp boşa yorulanlardan eyleme!

Allah’ım yakınlarımızla gözümüzü aydın eyle!

Allah’ım bizi şerre engel, hayra destek eyle!

Allah’ım bizi salihlere kardeş kıl, münafık ve kafilerinse heybetinden korktuklarından eyle!

Allah’ım evlerimizi Kur’an okunan ve adının anıldığı evlerden eyle!

Allah’ım işimizi bize kolay, aşımızı bize şifa eyle!

Allah’ım bizi daima veren el olan eyle!

Allah’ım bizi yürek yakmaktan ve hainlere ortak olmaktan muhafaza eyle!

Allah’ım bizi her girdiğimiz yerde, izzeti ikram görenlerden eyle!

Allah’ım her sıkıntılı halinde, bizi kurtuluş yollarını hazırladıklarından eyle!

Allah’ım her şeytani hileyi, Rahmani çözümlerle bertaraf edebilenlerden eyle!

Allah’ım girdiğinde rahmet olan fakat, gittiğinde zahmet olmayanlardan eyle!

Allah’ım bilemediğimizde sezgimizle, göremediğimizde ferasetimizle bizi güçlü eyle!

Allah’ım imanı bize kale, bizi ise dinine nefer eyle!

Allah’ım duygu ve düşünce dünyamızda, cennet umudunu daima diri eyle!

Allah’ım bilinçaltımız ve reflekslerimizle bizi,

Cehennemine karşı olağan tedbirler alanlardan eyle!

Allah’ım günü, ayı ve yılı bize asır gibi bereketli eyle!

Allah’ım zaman ve zeminin gereklerini iyi okumayı, başarmayı nasip eyle!

Allah’ım yüzünden ve sözünden, insanın hasını tanıyabilecek bir ilme nail eyle!

Allah’ım bizi hatalarımızın çöplüğünden çıkmaya müyesser eyle!

Allah’ım bizi kendi öz nefsine tercih edenlere yaren eyle!

Allah’ım bize nimetten hesap vereceğini bilerek yaşayan, bir şuur ihsan eyle!

Allah’ım amelde veya niyette şirkin her türünden korunmamızı nasip eyle!

Allah’ım olmasını istediğimiz her şeyi hakkımızda hayırlı kıl ve işlerimizi ol dediklerinden eyle!

Çünkü biz;

Güvenemiyoruz Senden gayrısına.

Güvenemiyoruz laf cambazlarına,

Güvenemiyoruz yalanın bini bir para modunda yaşayanlara,

Güvenemiyoruz kuyumuzu kazmak ister gibi bizim gizlimizi araştıranlara,

Güvenemiyoruz sağ gösterip sol vurmak istediği her halinden belli olanlara,

Güvenemiyoruz bir dediği bir dediğini tutmayanlara,

Güvenemiyoruz ağzını çok rahat bozanlara,

Güvenemiyoruz öküz altında buzağı arayanlara,

Güvenemiyoruz kendinden başka kimseye güvenmediğini itiraf edenlere,

Güvenemiyoruz iş söz değil öze gelince, tevile sığınanlara,

Güvenemiyoruz her ağzını açtığında, kusur bulanlara,

Güvenemiyoruz gürlemekle kalıp, yağmur yağdırmak yerine çölde bırakanlara,

Güvenemiyoruz yürek dağlamayı hafife alanlara,

Güvenemiyoruz aldatmayı basit sayanlara,

Güvenemiyoruz kılı kırk yarıp işi yokuşa sürenlere,

Güvenemiyoruz yanında kendimizi kastıklarımıza,

Güvenemiyoruz her an açığımızı bulmak istercesine davrananlara,

Güvenemiyoruz gözümüzün içine sorusuz ya da sorgusuz bakamayanlara!

Güvenemiyoruz bize ait olanı kendisininmiş gibi, pişkince kullanmaya kalkanlara,

Güvenemiyoruz saygı ve nezaketi ayrıntı sayanlara,

Güvenemiyoruz en yakınlarına duman attıranlara,

Güvenemiyoruz konuştuğunu yaşamayanlara,

Güvenemiyoruz dünyayı çok sevdiği, her halinden belli olanlara,

Güvenemiyoruz paranın her kapıyı açtığını sananlara,

Güvenemiyoruz kalbi ile değil, beyni ile çözüm sunanlara,

Güvenemiyoruz dini bir cüzdan gibi arka cebinde taşıyanlara,

Güvenemiyoruz havaya göre kostüm değiştirenlere,

Güvenemiyoruz sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyenlere.

Biz yalnız sana ibadet edip, yalnız senden yardım dileyerek,

Senin kullarını en iyi sen bileceğinden,

Senin dostlarını seçebilecek bir güveni, bize sağnak sağnak yağdır.

Biz bu güne dek, sana dua etmekle hiç mutsuz olmadık!

Çepeçevre alevler içinde kaldık.

Kurunun yanında yanan yaş olmak istemiyoruz Rabbim!

Amin!

Hatice Dilek CENGİZ

Yaşam Koçu-Gıda müh.-Yazar

“Sarp Yokuş II” adlı kitabından alıntıdır

Yaşamak

YAŞAMAK

İnadına değil.

İsyan ederek hiç değil.

Yılgınca, bitkince ve umarsızca da değil.

Masumca, asilce, zarafetle yaşamak.

Tüm hoyrat, ruhsuz, gaddar insancıklara,

Hain, zalim, kâfirlere aldırmadan,

Engellere, kaygılara, korkulara rağmen,

Sancılara, ağrılara, ateşlere kendini bırakmadan,

‘Geçecek, bitecek fakat sen tükenmeyeceksin tamam mı?’ diyerek her an kendine,

‘Tükenmek senin işin değil!’ demeyi bilecek kadar sağlam duracaksın.

Dimdik ve onurluca,

Hataların girdabında boğulmayı değil,

Tecrübelerin okyanusuna yelken açmayı bilerek,

Varsın tufan kopmasın tüm kötülükleri gömmek için,

Sen içindeki tüm kötülük tohumlarını gömebilmelisin,

Bitmesine bile fırsat vermeden yürek toprağında.

Çünkü senin mayan Cennet toprağından.

Sen oraya aitsin ve oraya dönmelisin.

Bu dünya ya cezalandırılmak için geldiğini sananlara kanma.

Aksine ödüllendirilmek için geldin.

Ve öz vatanına dönüş yolunu bulabilmek senin elinde.

Gönderen bunu senin başarabileceğini biliyor,

Mesele senin bunu bilmen ve gayret göstermen.

Önce Rabbine, sonra kendine, sonra da herkese göstermen gerek.

‘Kalk! Oturma! Ve bir dakika bile boş durma ne olur!

Sesin çıkmıyorsa kaleminle,

Gözün görmüyorsa gönlünle ilet, iletmek istediklerini.

Sen göklere niyetini aç!

O muhakkak kıymet görecek.

Sen tertemiz ol!

Yeni doğmuş bir bebek kadar masum kal!

Ve buram buram Cennet kok!

Cennet kokabilmek için yapman gerekenleri bul ve kuşan!

Elinin erebildiğinden,

Gücün yetebildiğinden mesulsün unutma!

Sadece minik bir yavru kadar masum ol ve masum kal yeter ki.

Ve elinden geleni yaparak bekle.

Ölümüne bekle!

Ölüme değin bekle!

Senin için takdir edilen seni bulacaktır.

Senin için verilen karar haktır.

Sen Hakk’a teslim olduktan sonra,

Yardım er ya da geç gelecektir.

Yeter ki sen yılma!

O var ya,

Bil ki senin tüm ihtiyaçlarını biliyor,

Senin tüm taleplerini, hasretlerini her şeyi ama emin ol her şeyini biliyor.

Sen rahat ol!

Seni sevdi ki yarattı.

Ve nimetlendirmeye devam ediyor değil mi?

Tut kulluğun ucundan.

Yapış!

Ayrılma!

Düşersen yanarsın.

Kanarsan aldanır,

Aldanırsan mahvolursun.

Ne mahvolmak, ne mahvetmek için buradasın.

Senin görevin bu değil.

Sen bozmak değil, yapmak için gönderildin.

Öyle ise hadi başla!

Yapbozunun adı Dünya.

Yap ama sakın bozma!

Ve sakın oynama!

Oynamamalısın artık.

Oynamayacak kadar büyüdün değil mi?

Dünya da oynamayanlarla Cennette oynayabilmek için.

Kalk ve yaşa!

Bismillahla başladığın işleri,

İnşallahla destekler,

Elhamdülillahla sonlandırabilirsen,

Ne mutlu sana!

Çünkü Rabbinin huzuruna,

‘Görev başarı ile tamamlandı! diyerek gelebilecek,

Cennetle müjdelenebileceksin.

Lütfen inan bana!

 Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır.

Ekmeğinize Katık Olacak Fikirler

EKMEĞİNİZE KATIK OLACAK FİKİRLER

İnsanız ve temel bazı ihtiyaçlarımız var biliyorum,

Bunları karşılarken, ölçünüz hep ‘orta’ olsun diyorum kardeşler.

Ne az verip hırsız, ne çok verip arsız etmeyin nefsinizi

Nefis bu; çalar da azar da.

Sakın’ Ben yapmam!’ demeyin.

Size demirbaş ihtiyacınızı söyleyeyim mi ilk olarak?

‘İnanmak’ kardeşler!

O’na inanmak yetmez.

Peygamberlerine, Kitaplarına, gaybı yalnız O’nun bildiğine,

Sonra kendinize, etrafınızdakilere, ailenize, dostlarınıza,

Kısaca bir şeylere ve birilerine inanmak zorundasınız bilesiniz.

Kaçamak yok!

Mış gibi yapmak yok!

Niye mi?

Yaparsanız kendinize yapmış,

Bir ömrü çöpe atmış olursunuz da ondan, kardeşler.

Sonra NEFES almak!

Soluyup içine çekmek,

İhtiyaç duyulan elementleri.

Bu, bazen bir duygu, bazen bir koku da olabilir.

Yer ve zaman çok şeyi içinize sokabilir.

Siz siz olun neyi soluduğunuza,

Nerede nefes aldığınıza,

Nerede ciğerlerinizin bayram ettiğine dikkat edin.

Sizi nefessiz bırakan,

Kalbinizi sıkıştırıp, gözünüzü karartan,

Astım krizine benzer haller yaşatan,

Kişi, ortam, makam, iş ve konuşmaları bir rüzgâr hızıyla terk edin.

Niye mi?

Batarsınız, boğulursunuz, soluksuz kalırsınız da

Boğulmanıza sebep olanlar bile size yardım edemezler.

Ya sizi kendi kaderinize terk ederler,

Ya da su testisi misali sizinle kırılır giderler.

 

Diğer bir ihtiyacınızsa ‘yiyip içme’ değil mi?

Elbette yiyip içeceksiniz.

Ama helalinden ve temizinden kardeşler.

Helal değilse şimdi bir söz verin.

Yanından onurluca geçip gidecek,

‘Ben sizin albeninize kapılacak kadar aklımı peynir ekmekle yemedim,

Rabbim ne diyorsa o,

Muhakkak bir hikmeti var!’ diyerek.

Yemediğiniz gibi, ehlinize de yedirmemek için,

Amansız gayret göstereceksiniz.

Ya ‘temiz olanlar’ kısmını yaşamak için hükmün ne yapmalıyım derseniz?

Orada burada değil, mümkün mertebe evinizde,

Akraba ve dostlarınızın evlerinde yiyip içecek,

Diğer yerlerde yemek zorunda kaldığınızda,

Yumuşakça ama mutlaka,

Personeli ve işletme sahibini,

Pisliğin haram olduğunu,

Hazır kendilerine sunulmuş rızık kapılarını zayi edip,

Vebal almamaları konusunda uyaracaksınız!

 

Ve sonra ‘barınma’ ihtiyacınız geliyor biliyorum.

Elbette başınızı sokacak kadar dar değil,

Ailenizle rahatça oturabilecek bir eve sahip olmak için,

Kuşlar gibi erken kalkacak,

Helal sahalarda kanat çırpacak,

Dönüşünüz muhteşem olması için,

Evinize vakitlice gelecek, gelişinizi heyecanlı bekleyişlere çevireceksiniz.

Ve tabiî hane halkı olanların da çorbada tuz olmadığını,

Herkesin üzerine düşeni yapmadığı bir dünyada,

Bir gün işlerin sarpa sardığını görmeden,

Ne gerekiyorsa hep birlikte yapalım deyip,

Toplu yaşam kurallarını ihmal etmeyeceksiniz.

Eğer ne gerek var deyip,

Mekân ihtiyacınızı es geçerseniz,

Ev halkına sorumsuzluk örnekleri sergiler,

En yakınlarınızın her gün yüreğini yakar,

Evi yaşanmaz hâle getirmekte çok becerikli iseniz.

Aslan bile yattığı yerden belli olurken,

İnsan olmanın hakkını vermediğiniz için,

Dışarıda ne kadar büyük işler başarsanız da,

En yakınlarınızın gözün de,

Daima prestij kaybettiğinizi görüp irkilmelisiniz!

Bu ateş sizi de yakar,

Hep birlikte yoğun sıkıntılar çeker,

Yeryüzü dar geliyor dercesine yaşar

Ve öylece ölür gidersiniz kardeşler bilesiniz!

 

 

Gelelim ‘bineğinize’.

Evet, her aileye bir binek en güzeli diyeceğim.

Belki de alaylı alaylı gülüp ‘Kolay mı öyle hanımefendi!’ diyeceksiniz.

Ben de kolay olmasa da mümkün diyerek,

Siz yıllarca,

Boş umutlara, sahalarda top koşturanları izlemeye,

Verilen üç kuruşa razı olup,

Alternatif ne yapabilirim?

Hangi yeteneğimi keşfedip,

Daha onurlu bir hayat sürebilir demezseniz,

Dumanı bile zehir olanları içip,

‘Ne olmuş canım hiç mi eğlencem olmayacak!’

Arada bir arkadaşlarla takılıyorum işte deyip, iki tek atmaya devam ederseniz,

Hem kendinizin hem etrafınızdakilerin hakkına girdiğinizi es geçerken,

Bir ömrü toplu taşıma araçlarında geçirmek zorunda kalmak istemezseniz,

Dişinizi sıkıp,

Ekstra tüm masraflarınızı kesip,

Abur cubura veya incik boncuğa

Yahut çaya kahveye,

Değerinin en az on katını vermekten vazgeçerseniz,

Bilin ki orta hallisinden,

Sizin de bir aracınız olabilecektir kardeşler.

İşte ondan sonra,

Rahatça ziyaretlere gidebilecek,

Dostlarınızla piknikler geziler yapabilecek,

Kim bizden önce nerede nasıl yaşamışı görüp,

İbret alabilecek etkinlikler düzenleyip,

Hayatınızı monotonluktan kurtarabileceksiniz.

 

Daha sıralanacak olsa çok şey çıkar biliyorum.

Fakat ben son olarak ‘sevgi ve güven’ diyorum kardeşler.

En temel ihtiyaçlarınız bunlar bilmeli,

Sizi seven ve size güvenen birileri var mı diye arayışa geçmeden,

İmanımdan dönmediğim sürece,

Ölümüne sevilecek ve güvenilecek insan mıyım? diye,

Aynada gözlerinize uzun uzun bakıp,

Önce kendinize,

Elbette önce kendinize şu sözü vermelisiniz!

Bundan sonra ‘olmaya’ çalışacağım.

Şartlar ne kadar ağırda olsa üzerime aldığım yükü kaldıracağım,

Zaten kaldıramayacağımın başıma gelmeyeceğini bilip kendimi motive edecek,

Ama ‘Bana güvenen ve sevenleri,

Asla yarı yolda bırakmayacağım!’ sözünü vermelisiniz.

Hem de hemen şimdi!

Niye mi?

Belki de Azrail’in az yolu kaldı size ulaşmak için ne dersiniz?

Mümkün ama değil mi?

Var mı içinizde senet imzalayan kardeşler?

Öyle ise bu rehavet niye? demeliyim.

Giderken iyi gitmeli,

Gittikten sonra da hayırla anılabilmek için,

Hatıralarınızın dualarla süslenmesine katkı sağlamayı başarmış olmak için,

En çok siz ter dökmüş olmalısınız,

İnsana yalnız emeğinin yemeği sunulacak öyle değil mi?

 

Hayat bu sevmeden yaşanmaz.

İnsanı, hayvanı, doğayı,

Yaşamın kendisini,

En önemlisi Rabbinizi, kitabınızı ve peygamberlerinizi sevmelisiniz.

Sevmek yetmez sizi sizden çok korumak için,

Güzele ve iyiye davet ettiğine inanmalısınız.

Dua ile Allah’a yakarırken,

Salâvat ve sünnetleri ile Hz. Peygamberi (s.a.v.) hatırlamalı ve hayatımıza katmalı,

Kitabı rahleye koyup,

Dizi dibine çöküp okumalısınız.

Ona bir canlı muamelesi yapmalı,

Onunla konuşmalısınız.

Göreceksiniz her sorduğunuza cevap verecek!

Her soramadığınızı, düşünemediğinizi, fark edemediğinizi bile önünüze getirecek.

Bazen sular seller gibi ağlayıp,

Bazen coşkun ırmaklar gibi çağlayacaksınız.

Bazen korkudan nefesiniz kesilecek,

Bazen heyecandan diliniz damağınıza yapışacak,

‘Ben bunları hak edebilir miyim?

Gerçekten bunu başarabilir miyim?’

Diye kendinizi sorgularken kendinizi yakalayacak,

‘Durma hadi! Erteleme artık!’ diyebileceksiniz.

Her gün nefes almak kadar elzem olduğunu fark edince,

Okuyamadığınızda susayacak,

Koşup sığınacaksınız hikmet deryası satırlarına.

Bu satırlar sizin yakıt deponuz.

Bunlarsız yaşayamayacağınızı görecek,

Yol yakınken dönecek,

Kendinizi kandırmak pahasına,

Bir ömrü köstebek modunda geçirmemek için,

Çalıların arasından sıyrılıp,

Kendinizi Kur’an’la tedavi edeceksiniz.

Kısaca hayatı ıskalamadan yaşamayı bilecek,

Erdemli bir hayat için,

Her günü bir öncekinden farklı kılmaya çalışacak,

Düşeni ezmek değil, kaldırmaya çalışarak,

Boş vermişleri boş vererek akıntılarına kapılmadan,

Selin önünden kaçıp,

Kendinize güzel ve namaz kılınır mekânlar kurmayı bileceksiniz kardeşler.

Ben size, sizdeki fıtrî potansiyele olan inancımla,

Haydi kalkın! diyorum.

Yoksa bitiyoruz, tükeniyoruz ve sadece tüketiyoruz görmüyor musunuz?

İyi de biz bunun için gelmedik ki bu dünyaya?

Kim ya da kimler hayatınızı kontrol ediyor?

Sahi kaçınız ‘Ben emri yalnız Allah’tan alırım!’ diyecek,

Şerefte bir hayat yaşıyor?

Hiç düşündünüz mü?

Eve ‘Bugün pazar! Bugün tatil!’ hikâyeleri ile çok pazarlar geçirdik biliyorum.

Gerçekten yoruldunuz da mı dinlenmeyi hak ediyorsunuz?

Peki ya, kim için yoruldunuz?

Sizden istenen bu mu diye düşünmeye vakit buldunuz mu?

Ve cevap çoğunuz için ‘hayır!’ Biliyorum kardeşler.

Birileri bizi dört nala sahaya sürüyor!

Sahi onlar neredeler?

Neden hep biz toza toprağa bulaşıyoruz?

Size bir şey söyleyeyim mi?

Nerede oldukları çok da önemli değil ama

Nereye gideceklerini kitap çok kesin söylüyor.

Ya siz onlarla olmaya var mısınız orada?

Ama ben şahsım adına,

Artık ‘Kral çıplak!’ demek

Ve sizi sarsmak istiyorum kardeşler!

Gerçekleri görün istiyorum!

Doğrusu bunca söz yeter, öğüt almak isteyene.

Öyle ise;

‘Bir iki üç tıp!

Susuyorum!

 Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır.

İnsan Neden Pişman Olur?

İNSAN NEDEN PİŞMAN OLUR?

Ey insan!

Her şeyi mükemmel planlayan,

Kâinatın içindeki bildiğimiz ve bilmediğimiz her şeyin,

En ince ayrıntısına kadar tasarımını yapan,

Yaratan, yöneten, düzenleyen O.

Sanıyor musunuz ki, sizde bir eksik veya yanlış yapılmış olsun?

Hayır, hayır insanın eşrefi mahlûkat olduğunu unutmamalısınız.

Öyle ise sizi Rabbiniz hakkında şüpheye düşüren ne?

O sizi mükemmel yarattığı halde,

Siz neden bunu ispatlayamıyorsunuz?

İspatlayamıyor mu yoksa ispatlamak mı istemiyorsunuz?

İspatlamak istemeyenler baş kaldıranlar,

Onları es geçiyorum?

Niye mi?

Rabbini es geçen, es geçilmeyi hak ettiği için!

Öyle ise gelin,

İspatlayamayan bizlerin nerede yanıldığını düşünelim.

Hadi hep birlikte tüm samimiyetimizle düşünelim.

Bugüne kadar,

Neden, ne zaman ve ne kadar pişmanlık duyduk kim bilir değil mi?

Haddini hesabını tutamayacak kadar olsa bile çekinmeyin.

Sakın pes etmeyin ve sahneden inmeyin!

Ne zaman inmeniz gerektiğine karar verecek olanın,

Siz olmadığınızı hatırlayın ve sabredin!

Hâlâ yaşıyor olduğumuza göre,

Hâlâ bir şeyleri düzeltme fırsatı veriliyor,

İdrak ettiniz mi?

Biliyor musunuz?

Allah’ın bir müjdesi var Kur’an’da?

‘Kim ki Allah’tan hakkı ile korkarsa,

Allah ona iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir!’

Anladınız mı şimdi işin sırrı nerede kardeşler?

Lütfen tüm önyargılarınızı bir tarafa bırakın.

İnsansanız, insan olmanın rahmetini ve zahmetini göze alın.

Zahmeti rahmete çevirecek olanın Kur’an olacağını kavrayın.

Bu din zorluk çekelim diye inmedi.

Bu hayat çile çekelim diye verilmedi.

Bu aklı Allah korkusu ile kullandığınızda,

Eğer bizi şaşırtmayacağını vaat eden Rahman’sa,

Bizim O’ndan ne kadar korktuğumuzu tartmamız gerekmez mi?

İşe nefsi, şeytanı, dünyayı değil de,

Allah’ı, Peygamberi ve Kur’an’ı baş tacı ederek giriştiğinizde,

‘Ya Rabbi şöyle istiyorum. Çünkü…’ dediğinizde,

Kurduğunuz cümleler sizi tatmin ediyorsa,

Gönlünüz yayla gibi genişleyip,

İçerisinde bahar çiçekleri açmış gibi ferahlıyorsa,

Aklınıza hiçbir alternatif görüş gelmeden,

Evet, işte bu.

Doğrusu bu.

Hakçası bu.

Aslolan bu.

Eminim bu! diyebiliyorsanız,

Siz basiretle yolunuzu bulmuş,

Ve Allah’ın yardımına nail olmuşsunuz demektir.

Fakat kafanız karmakarışık,

Gönlünüz darmadağınık,

İşleriniz sarpa sarmış durumdaysa,

Siz Hakk’ı unutup, halkı

Siz Allah’ı unutup nefsi,

Siz ahireti unutup dünyayı tercih ettiniz,

Bu yüzden de bir türlü sükûnete eremediniz demektir.

Oysa bu din bize nasihattir.

Gelin bugünden sonra,

İçiniz neyle yatışıyorsa,

O içinize yatan şeyi, Allah’ın huzurunda da savunabilecek,

‘Evet, Rabbim çok düşündüm doğrusu buydu, bencesi buydu.’

‘Dünya ve ahiretim adına buydu!’ diyebilecekseniz,

Hiç düşünmeden seçiminizi yapın.

Seçtiğinizle mutlu olmaya bakın.

Ve asla pişman olmayın!

Çünkü pişman olmak hata yapıldığının alametidir?

Eğer karar verdim sanırken, pişmanlık duyuyorsanız,

Doğru yaptım sanırken, yanıldınız demektir.

O zaman da geç olmadan,

Dönüp tam tersi bir manevrayla,

Kendinizi ateşten korumaya çalışın.

Ateş bu,

İnsana delicesine susamış olduğu anlatılıyor kitabımızda.

Eğer biri sizi,

Allah’a ve Cennet’e davet ediyorsa,

Gecikmeden Cennet yolcusu olmayı seçin.

Aldığınız kararla mutlu olun.

Azim sahibi peygamberler gibi azmedin ve kazanın.

Kendinize mutluluğu yasaklamayı seçerek,

Şeytanın oyuncağı olmayın!

Unutmayın Allah’tan korkan birine, Allah

İyice düşündüğünde,

Doğruyu bulduracaktır.

Daima doğruyu bulanlardan,

Pişman olunmayacak adımlar atanlardan,

Her iki dünyada da âfiyetle yaşamayı seçenlerden olmanız,

Seçimlerinizle Allah’a yaklaşmanız,

Yaklaştıklarınızla dolu dolu eylemlere imza atıp,

Cennetin özlediği kullardan olmanız duası ile.

Âmin!

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır

Şeytan Kimlerin Görünmeyen KANKASI?

Şeytan Kimlerin Görünmeyen KANKASI?

1-Allah’ şirk koşanların ve gereği gibi inanmayanların! (Hayatının her anını O’nun razı olacağı şekilde düzenlemeyi seçmeyenlerin.)
2- Kur’an’ a gereği gibi inanmayanların! ( Kitabı sorgulayan, şüphe duyan, kitapta ki hükümler yerine insan kaynaklı hükümleri yüceltip uygulayanların.)
3-Ahirete gereği gibi inanmayanların! ( İnandığını iddia ettiği hayata hiç ya da yetersiz hazırlık yapanların.)
4-Namazı gereği gibi kılmayanların! ( Namazda okuduğu ayetlerin bile anlamını bilmeden, rastgele bir şeyler giyerek, yatıp kalkan fakat tilki gibi etrafı seyre dalan, huzurda olduğuna aldırmayıp namaz da günlük plan yapan, görünüşte kılar gibi yapıp baştan savanların.)
5-Şeytan’ a tapanların! (Satanist olan veya Satanist olduğunu itiraf etmese bile ‘ne yapayım şeytan diyor ki’ deyip bir ömür Rabbi yerine Şeytanı uyanların.)

Ya Rahman bizi şeytandan ve şeytanlaşmış insanların şerrinden koru!
Onların yanımızda, yakınımızda, yuvamızda, yüreğimizde olmasından senin sayısız kelimelerine sığınırız!
Sen bizi en şerefli yaratmışken, yaratılmışların en aşağısının yar ve yardımcısı olmaktan koru!
Muhakkak ki sen sana hakkıyla sığınan kullarını koruyansın!
Bizi kendi aralarında şefkatli, senin ve bizim düşmanlarımıza karşı izzetli kıl!
Bizi bir an olsun nefsimizle başbaşa bırakma!
Bizi Cumartesi haddi aşanlardan ( Yahudiler ),
Pazar haddi aşanlarından ( Hıristiyanlar )
Vesair günlerde şirk koşan sapkınlardan ve onları dost tutanlardan eyleme…
Bizi razı olduğun Cuma ehlinin yolunda sabitle…
Amin
Yaşam Koçu
Hatice Dilek Cengiz