İnsan Neden Pişman Olur?
İNSAN NEDEN PİŞMAN OLUR?
Ey insan!
Her şeyi mükemmel planlayan,
Kâinatın içindeki bildiğimiz ve bilmediğimiz her şeyin,
En ince ayrıntısına kadar tasarımını yapan,
Yaratan, yöneten, düzenleyen O.
Sanıyor musunuz ki, sizde bir eksik veya yanlış yapılmış olsun?
Hayır, hayır insanın eşrefi mahlûkat olduğunu unutmamalısınız.
Öyle ise sizi Rabbiniz hakkında şüpheye düşüren ne?
O sizi mükemmel yarattığı halde,
Siz neden bunu ispatlayamıyorsunuz?
İspatlayamıyor mu yoksa ispatlamak mı istemiyorsunuz?
İspatlamak istemeyenler baş kaldıranlar,
Onları es geçiyorum?
Niye mi?
Rabbini es geçen, es geçilmeyi hak ettiği için!
Öyle ise gelin,
İspatlayamayan bizlerin nerede yanıldığını düşünelim.
Hadi hep birlikte tüm samimiyetimizle düşünelim.
Bugüne kadar,
Neden, ne zaman ve ne kadar pişmanlık duyduk kim bilir değil mi?
Haddini hesabını tutamayacak kadar olsa bile çekinmeyin.
Sakın pes etmeyin ve sahneden inmeyin!
Ne zaman inmeniz gerektiğine karar verecek olanın,
Siz olmadığınızı hatırlayın ve sabredin!
Hâlâ yaşıyor olduğumuza göre,
Hâlâ bir şeyleri düzeltme fırsatı veriliyor,
İdrak ettiniz mi?
Biliyor musunuz?
Allah’ın bir müjdesi var Kur’an’da?
‘Kim ki Allah’tan hakkı ile korkarsa,
Allah ona iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir!’
Anladınız mı şimdi işin sırrı nerede kardeşler?
Lütfen tüm önyargılarınızı bir tarafa bırakın.
İnsansanız, insan olmanın rahmetini ve zahmetini göze alın.
Zahmeti rahmete çevirecek olanın Kur’an olacağını kavrayın.
Bu din zorluk çekelim diye inmedi.
Bu hayat çile çekelim diye verilmedi.
Bu aklı Allah korkusu ile kullandığınızda,
Eğer bizi şaşırtmayacağını vaat eden Rahman’sa,
Bizim O’ndan ne kadar korktuğumuzu tartmamız gerekmez mi?
İşe nefsi, şeytanı, dünyayı değil de,
Allah’ı, Peygamberi ve Kur’an’ı baş tacı ederek giriştiğinizde,
‘Ya Rabbi şöyle istiyorum. Çünkü…’ dediğinizde,
Kurduğunuz cümleler sizi tatmin ediyorsa,
Gönlünüz yayla gibi genişleyip,
İçerisinde bahar çiçekleri açmış gibi ferahlıyorsa,
Aklınıza hiçbir alternatif görüş gelmeden,
Evet, işte bu.
Doğrusu bu.
Hakçası bu.
Aslolan bu.
Eminim bu! diyebiliyorsanız,
Siz basiretle yolunuzu bulmuş,
Ve Allah’ın yardımına nail olmuşsunuz demektir.
Fakat kafanız karmakarışık,
Gönlünüz darmadağınık,
İşleriniz sarpa sarmış durumdaysa,
Siz Hakk’ı unutup, halkı
Siz Allah’ı unutup nefsi,
Siz ahireti unutup dünyayı tercih ettiniz,
Bu yüzden de bir türlü sükûnete eremediniz demektir.
Oysa bu din bize nasihattir.
Gelin bugünden sonra,
İçiniz neyle yatışıyorsa,
O içinize yatan şeyi, Allah’ın huzurunda da savunabilecek,
‘Evet, Rabbim çok düşündüm doğrusu buydu, bencesi buydu.’
‘Dünya ve ahiretim adına buydu!’ diyebilecekseniz,
Hiç düşünmeden seçiminizi yapın.
Seçtiğinizle mutlu olmaya bakın.
Ve asla pişman olmayın!
Çünkü pişman olmak hata yapıldığının alametidir?
Eğer karar verdim sanırken, pişmanlık duyuyorsanız,
Doğru yaptım sanırken, yanıldınız demektir.
O zaman da geç olmadan,
Dönüp tam tersi bir manevrayla,
Kendinizi ateşten korumaya çalışın.
Ateş bu,
İnsana delicesine susamış olduğu anlatılıyor kitabımızda.
Eğer biri sizi,
Allah’a ve Cennet’e davet ediyorsa,
Gecikmeden Cennet yolcusu olmayı seçin.
Aldığınız kararla mutlu olun.
Azim sahibi peygamberler gibi azmedin ve kazanın.
Kendinize mutluluğu yasaklamayı seçerek,
Şeytanın oyuncağı olmayın!
Unutmayın Allah’tan korkan birine, Allah
İyice düşündüğünde,
Doğruyu bulduracaktır.
Daima doğruyu bulanlardan,
Pişman olunmayacak adımlar atanlardan,
Her iki dünyada da âfiyetle yaşamayı seçenlerden olmanız,
Seçimlerinizle Allah’a yaklaşmanız,
Yaklaştıklarınızla dolu dolu eylemlere imza atıp,
Cennetin özlediği kullardan olmanız duası ile.
Âmin!
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Dualarım, Makalelerim
Allah ve Rasullerine Kimler Gerçekten İman Eder?
Düşünmatik-16
Dedi:Kimler gerçekten Allah ve Rasûllerine iman etmiştir bu yürekçe, bilmek ister misin?
Dedim: Elbette.
Dedi: Allah’ı ve Rasullerini dünya ve içindeki herşeyden daha çok seven ve bu sevginin gereklerini yapanlar.
Dedim: Bu belli olur mu?
Dedi: Her şeyinden belli olur.
Sözünden, gözünden, yüzünden, eyleminden, hayalinden, rüyasından…
Dedim: Yani?
Dedi: Yaşam tarzından ve ölürken ki itikadından.
Dedim: Öyle ise ne yapılmalı?
Dedi: ‘O var ettiği için var oldum’ deyip, var olmanın anlamını, her dem için için soluyarak, O’nun öğretileriyle yaşıyor olmayı ancak, ‘yaşamak’ saymalı.
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Kardeşçe Bir Hatırlatma
Kardeşçe Bir Hatırlatma
Hayat bir sorun denizi değil, soru destesidir. Sorunun kendisine değil çözüme odaklananlar, sorunlar kördüğüme dönüşmeden çözüm üretebildikleri için, finalde kazanırlar. Sorun denizi kabul edenlerse, boğulurlar.
Yüzmeyi bilmedikleri, öğrenmedikleri,
öğrenmeyi de istemedikleri için.
14 Cemazi-el Ahir 1443
17 Ocak 2022
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Bu Yürekçe Hayat Nedir?
Düşünmatik-15
Dedi: Bu yürekçe hayat nedir bilmek ister misin?
Dedim: Elbette.
Dedi: Şu iki sorudan ve bir karardan ibaret aslında.
Dedim: Nedir onlar?
Dedi: “Değer mi?” “Değdi mi?” Ve “Artık değmeli!”
Dedim: Peki ama nasıl?
Dedi: Değecek işler, değecek insanlar, değecek hedefler için çalışırsak,”Değdi mi?”diyen yüreğimize, ‘Elbette.” diyebiliriz. Ve artık tüm gayretimizi bu yönde kullanarak, minik bir çocuğun minicik parmaklarıyla anne babasını ellerine yapışması gibi, Rahman’ın özümüze yerleştirdiği vicdan ve aklın ellerine yapışarak büyümeyi başarabilir, Rahman katında hayırla anılan kullara katılabiliriz. Ne de olsa her yeni gün, hep yeni fırsatlar ve kararlar için bize hediye edilmiyor mu?
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Kendinizle Söyleşiye Var Mısınız?
KENDİNİZLE SÖYLEŞİYE VAR MISINIZ?
Kendinizi hiç dinler misiniz?
Kendinizi tanıyor musunuz?
Peki ya kendinizle barışık olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Kendi kendinizle buluşup şöyle güzel,
Yıpratıcı olmayan, verimli bir sohbete dalıyor musunuz?
Bunu hiç yaptınız mı bu güne dek?
Yoksa hep kaçtınız mı kendinizden bile?
Ne dediniz size?
En önemli anlarda onu konuşturdunuz mu?
Yoksa hep, diline biber sürerim tarzı tehditler savurdunuz,
Ya da duymamak için iç sesinizi, kıstınız mı?
Ona hep hor davranmanın bedelini ağır ödeseniz de,
Hala ders almadınız mı?
Sahi siz kim?
O kim?
Siz ayrı, o ayrı telden mi çalıyor?
Buna inandınız mı?
Kim inandırdı sizi?
Hiç durup baktınız mı oraya?
Ta içinize, en gizlinize bir yolculuk yaptınız mı?
Uzaktan seyreder gibi hiç yaptınız mı kendinizi?
Deniz gibi dalgalandığınız, durulduğunuz, kabardığınız, karardığınız anları fark ettiniz mi?
Yahut yakamozların pırıl pırıl parladığı bir gece şölenine katıldınız mı?
Güneşin yakmadığı nefis bir gününüzde, uçsuz maviliğinize daldınız mı?
Halleştiniz mi?
Dertleştiniz mi?
Paylaştınız mı neyiniz varsa kendi kendinizle?
Yoksa hep köşe kaçmaca mıydı bu güne dek oynadığınız oyunun adı?
Sahi yorulmadınız mı?
Ya o yani siz, sizden bıkmadınız mı?
Siz onu anlamak için uğraşırken,
Onun hala pes etmediğini gözlemlediğinize göre,
Sizin size dost olmaktan başka çareniz olamayacağını hissetmediniz mi?
İnsan kendine bunu niye yapar?
İnsan en iyi kendine yanlış yapar demeyesiniz sakın!
Niyesini düşünmek ve artık bu yanlışa bir dur demek vakti gelmedi mi?
Geldi de geçiyor bile değil mi?
Hadi artık dönün evinize!
Bırakın şimdi vatan kurtarmayı,
Dünya emredildiği gibi dönüyor,
Kainatta canlı cansız herkes,yapması gerekeni mükemmel yapıyor,
Biz insanoğlu dışında, her şey ve herkes olması gerekeni harfiyen yapıyor değil mi?
Ya biz?
‘Bu kainat sınıfının yaramaz öğrencisi olmaktan ne zaman vazgeçecek,
Ne zaman aslımıza döneceğiz diye sormanın vakti gelmedi mi kendinize?
Sorun ve alın cevabınızı?
Bu güne dek durduğunuz kabahat!
Kalkın ve düşün yola!
Konuşun, tanışın, kaynaşın kendinizle.
Sarılın iç beninize ki içiniz ferahlasın!
Söndürün yanan ocakları elbirliği ile.
Olsun deyin!
Geçti! Gitti! Bitti deyin!
‘Ama bak gelecek hala gelecek!
Göreceksin deyin!
‘Ve sen artık acele etmeden beklemeyi bilmelisin!’ deyin ona!
Sevin, hoş ve kibar davranın,
Artık dost olmanın keyfine varın.
Ve sonra gerçek dostu anlatın.
Hiç bir zaman terk etmeyen ve darılmayanı.
Yaratanı, yöneteni, davet edeni anlatın ona.
Cennet deyin, Peygamber deyin, Vuslat deyin!
Sonra ‘Artık düşünme!’
‘Düşünmen gerekenden başkasını!’
‘Bakma geriye , pes etme, küsme kendine!’ deyin.
Tutun sımsıcak elinden onun yürüyün.
Ta ki huzura dek,
Bedenimizle birlikte başaracağız, başarmalıyız,
Başarmak bizim yani senin ve benim elimde deyin.
Bu güne kadar ne olmuş olursa olsun,
Nerede ne kadar büyük yanlışlara düşmüş olsan da,
İnsansın sen ve yanılmış, unutmuş, kanmış olabilirsin,
Fakat senin çok merhametli bir Rabbin var!
Dön ona anlat acziyetini,
Göster samimiyetini,
Karar ver ve kararında sabit kalmayı bil yeter ki!
Kalamazsın diyenlere kanma.
Sözünde durup gidenlere bak sen,
Sınıfta kalanlara değil.
Çıtanı hep yüksek tut!
Her gün az kaldı diyerek yaşa,
Başarmama az kaldı!
Çünkü şaka değil bu söylediğim belki de gerçekten az kaldı!
Sakın azı çokmuş gibi yaşayıp, ömrünü har vurup harman savurma!
Ve şu satır aralarında, sana çok şey anlatamaya çalıştığımı ne olur anla!
Sakın ha kızma bana!
Ben senim, sen de ben!
Hepimiz insan değil miyiz?
Öyleyse ben dostum!
Gitmeden ben, inan bana!
Hatice Dilek Cengiz
‘Sarp Yokuş II Şiirlerim’ adlı kitabından alıntıdır
- Published in Makalelerim
Dağların Taşıyamadığını Taşımak
DAĞLARIN TAŞIYAMADIĞINI TAŞIMAK!
Bunun için cansız değil, canlı olmak gerek kardeşler.
Bunun için sıradan değil sıra dışı olmayı bilmek,
Bilmekle kalmayıp irkilip kendimize gelmek,
Ne olmuştu? Nasıl olmuştu?Peki neden?
Diyebilmek gerek.
Çok soru sormak gerek nefse ve çok cevap almak gerek yürekten.
Çok dinlemiş olmak gerek her hikmetli sesi,
Çok uzak durmak gerek zilletten ve şirretten.
Durmak gerek!
Dimdik kale gibi ayakta.
Gerekirse günlerce susmak ama vazgeçmemek,
Ama pes etmemek gerek.
Hamdım piştim diyebilmek için, ateşle dağlanılan anlarda,
Sukutun serinliğinde, imanla yanmak gerek.
Anmak gerek her an, her yerde O’nu!
Safiyane bir dille içten kopup gelenleri,
Gözyaşları ile paketleyip zatına sunmak gerek.
Göze yaş, dile dua, kalbe sızı getirenleri,
Bir bir saymak, dökmek gerek secdeye.
Sormak gerek bilenler üstü bilene,
Kişiye özel cevapların şifrelerini çözmek için,
Kapanmak gerek kitaba,
Ve açılmak gerek kitapla.
Fezaya çıkmış gibi, sanki konuşmuş gibi,
Sanki ölmek üzere olduğunu anlamış gibi af dilemek gerek.
Af Rabbim Af! diyerek
Gereği gibi kul olamadığımızı itiraf etmek gerek.
Affedilmek umudunu diri tutmakla birlikte,
Fırtına da sallanan tek kişilik kayığımızda, batıp gidenlerden olmamak için,
Küreklere çok sıkı asılmak gerek.
İzlendiğimizi, dinlendiğimizi, çok sevdiğimizi ispatlamak için,
Elimizin erdiğini,
Dilimizin döndüğünü,
Gücümüzün yettiğini yükleyen bir Rabbe kul olmanın ferahlığını,
Tüm benliğimize içirmek gerek.
Susayan, acıkan, korkan, arzulayan,yorulan, bıkan nefsin kangren olmuş uzuvlarını,
Bir kartal kararlığıyla koparmak, kesmek, budamak gerek.
Ve sonra yükseklere yükselmek için,
Yüksek idealleri kuşanmak,
Takva azığı gagamızda,
Sabır zırhı pençemizde,
Parıldayan yepyeni tüylerimizle yükselmek,
Yükselmeye niyetlenmek,
Rüzgarı ardımıza,
Yağmuru mataramıza,
Kardeşlerimizi etrafımıza toplayıp,
Ben geldim diyebilecek cesareti göstermek için,
Bu dünyanın albenisine gözünü yummak,
Ufka hipnozlanıp,
Kanat çırpmak gerek.
Acı mı? Olmak zorunda,
Hüzün mü? Benim süsüm,
Tevekkül mü? Demirbaşım,
İman mı? Yol arkadaşım demek,
Dağları un ufak eden doğrularla,
Damarımıza kan, dilimize ferman,gözümüze nur, kalbimize sürur yükleyip,
Dingin, emin, halim ve cesur olmayı kanatlarımızda toplamam gerek.
İşte ancak o zaman,
Kolayı kolay olan kitabımızdan öğrenip,
Hayırlı işlerde aceleyi,
Zor işlerde pes etmemeyi,
Zorun zorluğu haram oluşundan mı yoksa deyip,
Helali haramdan ayırt etmeyi,
Çok ama çok iyi başarmak gerek.
Niye mi?
Salih amel işleyenler ancak kanat çırpmış olacak,
Ve sonra cennette Hüdhüd’le buluşacak,
Kusva ile dertleşecek,
Kıtmir’le sohbet edebilecekte ondan.
İnsanlık ailesi adına insanca eylemlerde bulunmadığımızda,
Bir kuş, bir deve, bir köpek bile hayvanlık yarışında ipi göğüslemişken,
Ben niye, neden, nasıl başaramam dememiz gerekmez mi?
Ve bu halden imtina edip,
‘Tamam yeter artık!
Ey şeytan ve ey nefis düş yakamdan!’ diyebilip,
Hep birlikte kanat çırpmayı istiyorum,
Vakit şimdi!
Mevsim Sonbahar!
Ümmetçe Rabbimize göçelim mi?
Hatice Dilek Cengiz
‘Sarp Yokuş II Şiirlerim’ kitabından alıntıdır
- Published in Makalelerim
Düşünmatik 14 : Kimlerin Kalbine Kıyamete Dek Nifak Yerleşir?
Düşünmatik-14
Dedi: Kimlerin kalbine kıyamete dek nifak yerleşir?
Dedim: Allah’a verdikleri sözde durmayanların.
“Allah’a verdikleri sözde durmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da kalplerine, kendisiyle kavuşacakları güne kadar nifak sokar.”
Tevbe Suresi 77.Ayet
Dedi: Allah’a verdikleri söz ne peki?
Dedim: Sadaka vermek ve salihlerden olmaya dair söz vermek.
“İçlerinden ‘Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz.” Diye Allah’a söz verenler vardır.”
Tevbe Suresi 75.Ayet
Dedi: Peki Allah onlara istediklerini verince ne yapmış bu insanlar?
Dedi: Yüz çevirip, dönüp gittiler der Allah.
“Fakat Allah lütuf ve kereminden onlara verince, onda cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler.”
Dedi: Öyle ise nifak ehli olmak bir sonuç yani, öyle mi?
Dedim: Elbette.
Tevbe Suresi Ayet 76.Ayet
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Bir İnsanın İman Zafiyeti Olduğunu Nasıl Anlarım?
Düşünmatik-13
Dedi: Bir insanın iman zafiyeti olduğunu nasıl anlarım?
Dedim: Bollukta yan çizip, darlıkta yalvar yakar davranmasından.
“İnsana nimet verdiğimiz zaman yan çizer. Fakat başına bir kötülük gelince yalvarıp yakarır.”
Fussilet Suresi 51.Ayet
Dedi: Peki bu insanlar, ayetleri mi bilmiyor, yoksa kitaba mı inanmıyor?
Dedim: Çoğu bilmiyor. Çünkü sözde okur yazar ama sadece Arapçasını okuyup, anlamını merak bile etmiyor.Bir kısmı ise, Kuran diye bir kitaptan haberdar olsa bile, Allah’tan geldiğine inanmıyor!
“De ki: O Kuran Allah katındansa ve siz onu inkar etmişseniz. Böylesi bir halde ki insandan daha şaşkın kim olabilir?”
Fussilet 52. Ayet
Dedi: Peki bana düşen nedir bu kişiler hakkında ne hissetmeli ve nasıl davranmalıyım?
Dedi: Uyanık olmalı, Allah’tan ve ahiretten şüphe ettikleri için böyle davrandıklarını bilmeli, bu tür kimselere karşı daima tedbirli olmalı, çıkmadık candan ümit kesilmez deyip, hakkı dilinin döndüğünce yumuşaklıkla anlatmalısın.
“Uyan! Onlar Rablerine kavuşmaktan şüphe içindedirler.Uyan ki Rabbinin ilmi herşeyi kuşatmıştır.”
Fussilet 54.Ayet
Zuhruf Suresi 43.Ayet
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Allah Anılınca Kime Sıkıntı Basar?
Düşünmatik -11-
Dedi : Allah anılınca Kime sıkıntı basar, kalbi sıkışır bilmek ister misin?
Dedim: Elbette isterim.
Dedi: Ahirete inanmayan ve şirk koşanların. Ve şirk koşuyor olmaktan da sevinç duyanların. “Allah bir olarak anılırsa, ahirete iman etmeyenlerin kalpleri sıkışır, O’ndan başkası anıldığında ise yüzleri güler.” Zümer Suresi 45.ayet
Dedim: Bu kişilerin ahiretteki halleri nasıl olacak?
Dedi: “Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır.” Zümer Suresi 47.Ayet
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Düşünmatik 12
Düşünmatik-12
Dedi: Kuran’ın hükümlerinden yüz çevirerek yaşayanlara, Allah’ın dünyada verdiği ceza nedir?
Dedim: Bilmiyorum.
Dedi: Şeytanın uydusu haline gelmek.
” Kim Rahman’ın zikrini görmezden gelirse, biz ona bir şeytanı musallat ederiz. Artık o, onun ayrılmaz bir arkdaşı olur.”
Zuhruf Suresi 36.Ayet
Dedim: Peki kişi bunun farkında olur mu?
Dedi: Hayır. Onlar doğru işler yaptıklarını sanırlar.
“Muhakkak şeytan onları doğru yoldan uzaklaştırır. Onlarsa kendilerini hidayette sanırlar.”
Zuhruf Suresi 37. Ayet
Dedi: Peki nasıl dosdoğru yaşayabilirim?
Dedim: Kuran’ın rehberliğinde.
“O halde sana vahyolunana sımsıkı sarıl.”
Zuhruf Suresi 43.Ayet
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim