Empati Nedir?
Empati Nedir?
Kişinin ben merkezli olmaktan çıkıp, biz, siz, onları düşünebildiğini belgeler şekilde özeni, önemi ve özveriyi gösterebilmesidir.
Karşısındakine dikkat etme, ciddiye alma, dinleme, anlama çabasıdır.
Etrafında olup bitenlere duyarsız kalmayarak taşın altına elini, başını, yüreğini hatta tüm bedenini koyabilmek için hazır olmanın adıdır.
Egonun, hırsın, bencilliğin, art niyetin, menfaatin olmadığı sağlam, nitelikli, sağlıklı ilişkiler kurmayı erdem bilenlerin işidir.
Bir denge, tutarlılık, seviye, kalite, istikrar gösterebilme halidir.
Sıcak, derin, içten diyaloğun olmazsa olmazıdır.
Bir parça yetenek, çaba, hatta eğitim gerektirdiğini kabul eden, fakat en temelinde insan sevmeyi ve sevilir insan olmayı hedefleyen insanların vasfıdır.
Bazen bir boşluğun dolması, bazen bir ihtiyacın zorlaması, bazen bir nezaket tezahürü, bazense insani bir halin insanca yansımasıdır.
Bir talebe, bir beklentiye, bir hizmete, bir hürmete hazır oluşun yahut duyarsız kalmayışın ispatıdır.
Özgüvenin, cesaretin, fedakarlığın, anlayışın, sosyalliğin, kültürlülüğün, karakterli oluşun, karizmanın gerekleri arasında mutlaka anılmalıdır.
Anlayışsızlığa, sorumsuzluğa, baş kaldırmaya, yanlış alışkanlıklarla mücadele de, eksik bilgiye, önyargıya, düşüncesizliğe neşter atmanın adıdır.
İçten gelenlerin dışa vurumunun zarafetle süslenmiş halinin, doyumsuz lezzetler hissettirmesi, sıcacık bir gülümseyiş, hoş bir dokunuş, yapmacıksız bir davranışın sonucunda, yüreklere hatır, sevgi, iyilik ekildiğinin işaretidir.
Şuurlu, olgun, dingin, bilge, asil olmayı başarabilen faziletli insanların hallerinden bir haldir.
Mevsimleri kıştan yaza, duyguları dipten yüzeye, çehreleri gerginlikten dinginliğe çevirebilen, inanılması zor işleri kolay kılan bir güçtür.
Uzakları yakın, dargınları barışık, anlaşmazlıkları huzurla noktalayabilen bir enstantanedir.
Almadan vermeyi, istenmeden fark etmeyi, sevilmeyi beklemeden sevebilmeyi, ihtiyaç olunduğunda davet beklememeyi başaranların meziyetidir.
Açlığı, yorgunluğu, acıyı, stresi, yokluğu, zulmü yaşamış, rağmen insanlığını kaybetmemiş olanların tecrübeleriyle zorun kolaylaşmasıdır.
Kalp kırmanın, küs kalmanın, can yakmanın, bozgunculuk çıkartmanın aksine, hoşgörüyü, sempatiyi, paylaşıma açık olmayı tercih edebilmektir.
Bomboş bırakılmış bir tarla da bile, en iyi nasıl mahsül alırımın derdini taşımak ve vazgeçmeden işe koyulmaktır.
Durmayı, susmayı, konuşmayı, bakmayı, dokunmayı, işitmeyi, görmeyi, bilmeyi, anlamayı başarmak isteyenlerin hassasiyetlerinde gizli olan bir yetidir.
Farklılıklara, kültürlere, geleneklere, değerlere yepyeni ve ölçülü bir kıvam verebilmektir.
Empati Kuramayışın Nedenleri?
Görmezden, duymazdan, bilmezden gelerek, sorunları örtbas etmeyi marifet saymaktandır.
Basmakalıp, dışa kapalı bir duygu durumuna girip, taassup sahibi olmaktandır.
Kin duymanın, öfke seline kapılmanın, boş yaşamayı dolu sanmanın, gelir geçer şeylere demirbaşları harcamayı, hiçe saymanın neticesidir.
Kabalığın, seviyesizliğin, görgü eksikliğinin, maneviyat yoksunluğunun tezahürüdür.
Kültür farklarını, inanç farklarını, ihtiyaç farklarını görmezden gelmektendir.
İnsafsızlığın, nemelazımcılığın, katılaşmış bir kalbin tipik belirtisidir.
Kötülüğe kötülükle karşılık verilirin dozunu kaçırmanın sonucudur.
Abartmanın, çığırtkanlık yapmanın, alınganlığın, sabırsız ve fevri davranışların kör kuyusudur.
Kötü yetiştirilmekten, kötü bir çevre de yaşamayı terk etmemekten, kötülük yapmayı ya da düşünmeyi hafife almaktandır.
Güzel davranışları yapmacık, iyi niyetli olmayı ahmaklık, bir başına da kalsa doğruluktan ayrılmamayı imkansız saymaktandır.
Yalnızlaşmaktan, katılaşmaktan, donuklaşmaktan, hırçınlaşmaktan, bencilleşmektendir.
Böyle gelmiş böyle gidere, bir böyle de ben eklesem ne olur dercesine; kendini, gücünü, varlığını hiçe saymaktandır.
Hayatın anlamını keşfetme çabasından vazgeçip, bir ömrü ipek böceği gibi kendi etrafında ördüğü kozasında kalarak geçirmeyi yeğlemekten, uçmaktansa tırtıl kalıp sürünmeyi tercih etmektendir.
Ne tarihten, ne kitaptan, ne yaşanandan, ne atlatılandan ders almayı istemeyip, bildiğini okumayı tercih etmektendir.
Kendini bulunmaz Hint kumaşı sanmakla kalmayıp, ne göze, ne dişe dokunur bir iş yapmadığını veya yapamadığını bir türlü kabul etmemektendir.
Kepenkleri indirmişçesine yaşarken, uçuk kaçık sanal hayatlara dalıp, batıp, bulaşıp çıkıyor olmayı yaşamak sanmaktandır.
Sevgiyi, şefkati, saygıyı, adaleti tatmamış olmanın neticesin de karalar bağlayıp, beyaza adanmayı boş saymaktandır.
Hilekara, dalkavuğa, ahlaksıza, inançsıza değer vermenin neticesinde, tüm değerlerini kaybetmiş olmanın bıkkınlığı, yılgınlığı, ümitsizliği ile, kendine iyi ve faydalı olacak her kişiden kaçmaktandır.
Küçükle küçük, büyükle büyük, gençle genç, yaşlıyla yaşlıymışçasına olamamaktandır.
Olmazsa olmazlar listesini hazırlarken, kimsenin aklına ihtiyacım yok dercesine nefsini ilahlaştırmış olduğunun bile farkına varmamaktandır.
Ben kim onlar kim dercesine, bir türlü kendine yeteri kadar değer vermeyişin yalnızlığında boğulmaktandır.
Gözünde gerçek büyükleri küçük, küçükleri büyük görmekten kaynaklanan algı bozukluğunun acı sonucunu tatmaktandır.
Özlenesi, sevilesi, görülesi kişi ve yerleri yok sayıp, vur patlasın çal oynasını yaşam tarzı olarak benimsemiş olmaktandır.
Yaşanandan, öğrenilenden, öğretilenden, duyulandan, bilinenden, görülendense, her şeyi en iyi ben bilir, ben yaparım dercesine davranmaktandır.
Sığ bir çevre de kalıp, kalmayı bile isteye seçip, sonra da karanlığa taş atmaktan hiç yorulmamaktandır.
Zamanı, emeği, insanı, nimeti har vurup harman saymaktandır.
Günü, ömrü, ahireti düşünüp neyi nasıl yapmalıyı dert etmek yerine, yiyip içip, yatıp kalkıp, gezip tozmayı marifet saymaktandır.
Peygamberleri, ‘o peygamber bense sıradan insan’ diyerek örnek almak yerine kutsamayı ya da ‘onlar da benim gibi insan işte’ diyerek hafife almaktandır.
İnsan gibi düşünerek yaşamayı seçmek yerine, insanlıktan çıkmayı bile insanca bir hak sayar olup, aşağıların en aşağısı olmaktan hiç arlanmamaktandır.
Rabbim bizi, sevdiklerimizi, sevenlerimizi ve soyumuzu, has kullarına empati yapabilenlerden eyle! Amin
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Bu Yürekçe!
BU YÜREKÇE
Güven verilir ve hissettirilir, telkinle güvendirmek mümkün değildir!
Bekletmek yüreğe ağır geleceğinden, insaf ehlinin işi değildir!
Dinlemek erdemin, susturmak nezaketsizin işidir!
İnanmak kalbi, ispatı kavli değil sadece, bedeni de bir duruş sergileyebilmektir!
Sevgi Rahmani bir ayettir gökten iner lakin, samimiyet toprağında ancak sürgün verir!
Kimin gerçekte ne istediği elbet sözünden değil, özündekine rağbetinden bellidir!
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Kendinizi sevin!
Hem öyle sevin ki!
Ne sizi doğuran anneniz,
Ne neslinizin atası babanız,
Ne doğurduğunuz evladınız,
Ne eşiniz,
Ne kardeşiniz,
Ne dostunuz,
Ne arkadaşınız,
Ne soyunuz sopunuz,
Kimse sizinle O’nun arasına girmesin!
Herkese olması gerektiği kadar değer verin. Allah’ın, “Hürmetler karşılıklıdır” dediğini; “Size düşman olana dostluk yapın, bir de bakmışsınız ki dostunuz oluvermiş” diyerek barışa davet ettiğini, “Eşleriniz ve çocuklarınız imtihan sebebidir, sabredenleri müjdele” dediğini (yani ailenin imtihan olduğunu) bilin. Eğer Allah’a ve Rasûlü’ne düşmansa, en yakınımız da olsa sevmememiz gerektiğini bilin. Peygamber’in, “En çok kime hürmet edeyim?” diye sorana, “Annene, annene, annene sonra babana” dediğini hatırlayın. Ama en önemlisi kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Şirk en büyük zulüm, unutmayın! Ellerimizle işlediklerimiz yüzünden gelecek, başımıza gelenler. Kendinize bakım yapın. Kırılan, dökülen, yıpranan neyiniz varsa onarın. Ve ayağa kalkın. Gözünüzün içine aynada bakın. Sonra kendinize “O senden razı mı?” diye sorun. Cevap hayırsa, artık hiç değilse siz, kimse bilmiyorsa, bilmediyse, siz kendi kıymetinizi bilin. Ölüler şehrinde dirilin, Kur’ân’ın hakkını vererek okuyun. Canı canana emanet edin!
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Düşünmatik – 28 Mutlu Olmak mı, Mutmain Olmak mı?
Düşünmatik-28
Dedi: İnsanoğlu ne garip hep mutlu olup, mutluluk devşirmek istiyor değil mi?
Dedim: Doğru ama nesi garip, çok insani bir istek değil mi?
Dedi: Fakat mutluluk bir ateş böceğinin parlayan ışığı kadar çabucak göz kırpıp gitmedi mi hep?
Dedim: Evet ama burası Dünya, kalıcı mutluluk zaten mümkün mü ki?
Dedi: Tam da bunun için mutlu muyum diye yüreğimi yormak yerine, mutmain miyim diye sormayı yeğliyorum. Bu düşünceler bana; kim olduğumu, nerede olduğumu düşündürüp, doğru tespitler yapabileceğim bir duygu durumu ve şuur kazandırıyor. Ve ben yapmam gerekeni daima istikrarla yaptığım her dem, kendimi kuşlar kadar hür, neşeli ve umutla O’na kanat çırparken, çok hoş hislere bürünmüş bir ruh haline giriyorum.
Dedim: Bu müthiş bir bakış açısı. Ama kolay olmasa gerek.
Dedi: İyi gün ya da kötü gün ayrımı yapmadan, iyi kul, salih kul, has kul olmayı başardığım her an bil ki O kolaylaştırıyor.
Dedim: Öyledir mutlaka. Yoksa biz insan olarak aciz ve zayıf düşüyoruz değil mi çoğu zaman?
Dedi: Evet onun için değil mi sık sık ‘La havle velâ kuvvete illa billah’ deyişlerimiz. Yoksa ne içtiğimiz suya, ne aldığımız havaya, ne üzerinde yürüdüğümüz toprağa malik biz değiliz ki değil mi?
Dedi: Haklısınız. Anlıyorum ki artık benim görevim bana düşeni yapmak, yaparken hoşnut olmak ve bu hal üzere huzura çıkabilirsem, hoşnut edileceğimden de emin olmak.
Dedim: Evet Rabbim beni, kardeşimi ve yüreği senin için çarpan kardeşlerimi bu hal üzere huzuruna çağır. Amin.
16 Ekim 2022
20 Rebiülevvel 1444
Hatice Dilek Cengiz
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Makalelerim
Düşünmatik-27 İnsanının Yaşama İsteği Ne Zaman Tüketir?
Düşünmatik-27
Dedi: İnsanın yaşama isteği ne zaman tükeniyor sence?
Dedim: Yorulduğumu, canımın veya yüreğimin çok yandığını,çözüm bulamadığımı ve bulamayacağımı, anlatamadığımı veya anlaşılmadığımı hissettiğim, varlığımın anlamını dahi sorgulamaya başladığım zamanlar, daha çok?
Dedi: Oysa böyle anlarda kendimiz dışındaki şeylere, içinde yaşadığımız dünyanın akışına bir baksak, nasılda herşey gayet yolunda ve normal ilerliyor gibi geliyor değil mi?
Dedim: Bu bile beni rahatsız ediyor, böyle anlarda. Daha bir yalnız ve kötü hissediyorum kendimi. Sanki bir ben bunları hissediyor ve yaşıyormușum gibi geliyor o an.
Dedi: Oysa yaşadığımızı fark etmek için, hâlâ burda olmak yetmeli, olayların içinde, insanların arasında, burda, dünyada işte.Herşeye bizce bir şeyler katmak veya çıkarmak kalıyor geriye. Kısaca etkilemek veya etkilenmek için bir ses, bir soluk, bir hareket seçmek.
Dedim: İyi ama ya etkilenmiyor, etkilemiyor veya etkili olmayı bile başaramıyorsam.
Dedi: Yanlış.Etkilerizde, etkilenirizde.Önemli olan nasıl etkiledigimiz ve nasıl etkilendiğimiz. Sonuç hayır olsun yeterki.Süreci yönetmek sadece size bağlı olmayabilir. Fakat her şart ve ortamda seçimlerimizle, sürece dahlimiz olduğunun kıymetini bilmeliyiz. Ancak böyle olursa, kendimize anlam yüklemiş oluruz.
Dedim: Bunu başarmak için seçimlerimle sonuçlarını, bir terazide tartmalıyım sanırım.
Dedi: Evet. Eminim herşey daha bir net görünecek gözüne o zaman. Ve yaşadığını ve yaşıyor olmanın kazanımlarını farketmek, seni her seferinde yeniden adım atabilir olmak için tutuşturacak.
2 Ekim 2022
6 Rebi-ül Evvel 1444
Hatice Dilek Cengiz
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Makalelerim
Duymak ve Dinlemek Arasındaki Fark
DUYMAK VE DİNLEMEK ARASINDAKİ FARK?
Çoğu zaman duymakla yetindiğinizi ve aslında karşı tarafı hiç ama hiç dinlemediğinizi fark ettiniz mi? Peki bunu açık yüreklilikle ifade edip muhatabınızdan tekrarlamasını istediniz mi? Yoksa dürüstlük, hatayı kabul etme, özür dileme gerekirse, muhatabınızı dinleme nezaketi göstermeniz yitirilmiş değerler, hâlbuki tüm bu sayılanların peygamberi bir eylem olduğunu unuttunuz mu?
O ne yapardı biliyor musunuz? Önce dinlerdi. Hem de tüm içtenliği ile. Yüzüne bakardı konuşurken. Onu her hali ile önemsediğini hissettirirdi.
Eğer iletişimde olduğu kişi elini tutsa, o bırakmadığı sürece bırakmayarak, sevgi dolu ve alçakgönüllü oluşunu tüm beden dili ile yansıtırdı.
Alay etmez, azarlamaz, tartışmaz, surat asmaz, kaba ve küfürlü konuşmaz, bıktıracak kadar lafı uzatmaz, laf kesmez hatta lafın sonunun geldiğinden emin olmak için “söyledikleriniz bitti mi?” diye sorar, “bitti” cevabını duymadan ağzını açıp tek kelam etmez, konuşmaya başladığı andan itibaren ah sussa değil de susmasa diyecek kadar dikkatli, fasih ve öz konuşurdu.
Oysa biz dinlermiş gibi yaparken, ilgilenmiş gibi olmak için sorular sorup anlamış gibi yaparak, sözde karşımızdakini ama aslında kendimizi kandırıyoruz. Ya da umursamazlık atı alıp Üsküdar’ı geçtiği için, bu kopuşların bizi bir gün yalnızlığa mahkûm edeceğini düşünmeden, bencil bir hayata yelken açmış, akıntının büyüsü ile önümüzdeki şelalenin bizi baş aşağı uçuracağının bile farkında değiliz. Oysa suyun sesi kulaklarımıza geliyor. Ancak duyduklarımıza takılmadığımız için, kendi sonumuzu kendimiz hazırlamakta pek maharetliyiz.
Öyleyse Allah bir dil ve iki dudak vermişken, iki kulak vermesinde bir hikmet olduğunu anlayıp çok dinleyip az konuşun bugünden sonra ne dersiniz? Her yönden gelen her sesi dinleyin fakat siz sözün en güzeline uyacak bir bilinci taşımadığınız sürece, ne bilmenin, ne dinlemenin, ne de söylemenin vebalden başka bir katkısı olmayacaktır.
Kendinize bir iyilik yaparak, söz haksa dinleyip yüz çevirenlerden olmamak için, bilginin hamalı değil, bilgi ile hayâlı olmayı seçip bilgeliğe doğru yelken açın.
Yaptıklarınızı söyleyin
Söylediklerinizi iyi bilin
Sizi daima Rahmân’ın dinlediği
Bilinci ile hareket etmenin,
Gücünü keşfedin.
HATİCE DİLEK CENGİZ
- Published in Makalelerim
Öfke Zehirden Acı
ÖFKE ZEHİRDEN ACI
Baldan tatlı bir hayat yaşamak çok mu zor? Bu şartlar altında evet. Yenilen, içilen, seyredilen, dinlenen ne varsa sağanak sağanak öfke yağdırıyor kasınıza, kemiğinize, etinize işliyorsa çok zor! Böyle yaparak, ömrünüzü yiyen bir bakteriye dönüştürmeyin sorunlarınızı.
Artık onların yediklerini yemekten vazgeçin.
Onlar gibi eğlenmekten,
Onlar gibi dinlenmekten,
Onlar gibi yatmaktan, istifa edip kendi tarzınızı belirleyin.
Bir farkınız olsun. Onlar kendilerinin reklamını yapadursun, siz Ashabın reklamını yapın.
Klas bir duruşunuz olsun. Müslimce sevin sevdiklerinizi, Ömer’ce öfkelenin Allah için, Ebu Bekir’ce verin, Ali’ce bilin, Osman’ca edeplenin.
Görün bakalım karanlık caddelerden siz geçtikçe aydınlanma olmayacak mı?
Herkesin çok konuştuğu ama çoğu zaman Kitab’ı bilmeksizin konuştuğu şu dünyada, siz sadece bildiğiniz konularda konuşun. Konuştuklarınızsa Rahmânî olsun.
Öfkelenmeyin, öfkelenmeyin, öfkelenmeyin!
Öfke baldan tatlı değil, bilin ki zehirden acı. Her öfkelendiğinizde, içinizde bomba patlatmışçasına kendinize zarar verdiğinizi bilin.
Nefsinize bir haksızlık mı yapıldı? “Kendimi tutmayı artık başaracağım, çılgına dönmeyeceğim, dilimi ısırmışçasına ortamdan kısa bir süre uzaklaşıp sonra duygularımı söyleyeceğim!” deyin içinizden. Sonra dönün sakin bir dille neden kızgın, kırgın, haklı olduğunuzu düşündüğünüzü anlatın bir kez. Laf anlayana anlatılır, anlamadığını fark ediyorsanız ilişkinize alt bir seviyeye getirerek, o günden sonra geri çekin kendinizi.
Bazen sürekli iletişim kurmanız gereken biri ise sizi geren, takva sahibi olmak isteyenlerden iseniz, küçük hatalarını affedin etrafınızdakilerin. Çünkü Allah takva sahiplerinin, insanların kusurlarını affedeceğini söylüyor. Siz onları affedin ki Rahmân da sizi affetsin.
Her öfkenizi yuttuğunuzda sabır cennetine yatırım yaptığınızı, her öfkenizi kustuğunuzda ise; iki rekât namaz kılıp etrafı da gererek kul hakkına girdiğinizden, hem Rahmân’dan hem de kullarından özür dileyin.
Bol bol Sabur, Halim, Kerim, Latif, Rahmân isimleri ile Rabbinize sığınıp sizi de yumuşak huylu hale getirmesi için dua edin.
Korkulan değil, sayılan
Kaçılan değil, aranan
Sövülen değil, takdir edilen
Cezalandıran değil, bağışlayan
Hesap soran değil, hesap sorulacak âleme göç etmeden uyaran
Bıktıracak kadar konuşan değil, konuşmaları ve tarzı ile ortamı ısıtan
Dehşet saçan değil, Rahmet peygamberi gibi emniyet sunan
Avazı çıktığı kadar bağırmak yerine, volümü iyi ayarlanmış kalp yumuşatacak bir ses tonu ile konuşabilmek için, çok sıkı hazırlık yapın. Neyle mi? Hucurât sûresinin birinci ve ikinci âyetleri ile: “Seslerinizi Allah’ın ve Rasûlü’nün önüne geçirmeye kalkmayın. Yoksa bütün amelleriniz boşa gider!”
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Düşünmatik-26
Düşünmatik-26
Dedi: Neyi,ne zaman,nasıl,kiminle konuşmalıyız öncelikle, bilmek ister misin?
Dedim: Elbette. Ne geliyorsa başımıza dilimiz belası değil mi zaten?
Dedi: Yaratan O, yaşatan O, huzuruna çağıracak ve koşulsuz itaat edilerek tekrar hayat verecek yegane kudret sahibi O olduğuna göre;
Önce Onunla,
En çok Onunla,
En içten Onunla konuşmalıyız diyorum.
Ne de olsa ben dediğimiz beni; benlik sahibi kılan da, ona ben olma bilinci kazandıran da, aklettiren de , kelam ettiren de hep O.
Dedim: Peki ya gayrısı?
Dedi: Gayrısı ise en basit ifadeyle gaf kanımca.
İnsan, aslolanı es geçince, es geçileceği bir hayata doğru yol alırken, sadece savruluyor da, yaşıyorum sanıyor ne hazin ki!
Dedim: Rahman bizi gaftanda hüsrandanda uzak kılsın öyleyse.
Dedi: Sonuçta insanız. Yürüyecek ayaklarımız, tutacak ellerimiz, tutunacak yüreğimiz var. İnsanca yaşamayı başarmak yapmamız gereken, hepsi bu.
Dedim: ‘Haklısınız’ demek olsa gerek, benim de payıma düşen.Haklısınız!
14 Temmuz 2022
15 Zilhicce 1443
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Ne Zaman ve Kime Hayır Demelisin
Düşünmatik-25
Dedi: Ne zaman ve kime hayır demelisin biliyor musun?
Dedim: Bildiğimi düşünsemde bazen hata yaptığımı farkediyorum.Sizin görüşünüzü bilmek isterim.
Dedim: Allah’ın izin vermediği veya razı olmayacağı her durumda.Tabi bunun içinde, Rabbimizin kitabıyla tüm samimiyetinle, hemhâl olman gerektiğini kesinlikle ifade etmek isterim.
Dedim:İyi ama kim beni dinliyor, dinlemek istiyor veya soruyor ki? Hekes keyfine göre, aslında nefsine göre bir hayat yaşamak derdinde.
Dedi: Herkes demekle genelleme yapmış olmadın mı?
Dedim: Evet doğru, istisna insanlarda var elbette.
Dedim: Öyle ise, bu istisna güzel insanlar dışındakilerin nefsi talepleri, kitaba uymuyorsa uygun bir üslupla reddetmen gerekir.
Dedim: Fakat bu beni toplumdan soyutlanmış bir insan haline getirmez mi?
Dedi: Eğer yerinde, zamanında, doğru bir üslupla yapılırsa, sadece kimlik ve kişilik sahibi olduğunu ispatlamış olduğunu, anladıklarını yaşadığında göreceksin.
Dedim: Peki ya herkese ve herşeye gereksiz isyan edenlere nasıl davranmalıyım?
Dedi: Onlara hakkı hakka davet ettiğini hissettirerek anlatmalı, tercihi, son kararı, sonucu kişilerin kendisine bırakmayı başarmalısın.Ne de olsa kul Allah’ın kulu. Bize düşen bana anlat diyene ve anlatmandan rahatsız olmayana anlatmak.
5 Temmuz 2022
6 Zilhicce 1443
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Ne İstiyorum Diye Kendine Hiç Sordun Mu?
Düşünmatik-24
Dedi: Ne istiyorum diye kendine hiç sordun mu?
Dedi: Elbette sormamıș olmam mümkün mü ki?
Dedim: Mümkün ya! Sormayan, sorulmayan, sordurmayan, sordurtmayan, sorgulamadan, anlamadan, düşünmeden,hissetmeden, farketmeden, bulmadan göçüp giden ne çok insan var bilir misin? Ya da bilmek ister misin?
Dedim: İstemez olur muyum. Ya bende onlardan biriysem dedirttiniz siz sayarken.
Dedi: Öyle ise şimdi birlikte soralım kendimize: ‘Ne istiyoruz?’
‘Kimden istiyoruz?’
‘Neden istiyoruz?’
‘Ne zaman ve nasıl istiyoruz?’
Dedim: Çok basit benim için cevaplamak. Manen ve madden güçlü, başarılı, sağlıklı olmak istiyorum. Diğerleri konuya ve duruma göre değişiyor doğrusu.
Dedim: Bense O’nun rızasını iste yalnızca diyorum nefsime ve eğer değer verir dinlersen, senin nefsine. O’ndan iste. O’ndan gayrısının istediklerini veremeyeceğini artık anla ve gece gündüz, gizlide ve açıkta sadece O’ndan, tüm samimiyetinle, gözünde yaş, kalbinde ümit ve korkuyu kaynaştırıp, durmaksızın, herşeyden kendini çekerek, yalnızca O’ndan iste.
Dedim: Tamam ama istemem yeterli mi?
Dedi: Samimiyetle isteyenler su içmeyi istemekle kalmaz, suya avuçlarını uzatır, bedenleriyle de uzanırlar. İşte o zaman kana kana kaynağından içerler veya içmek için sıralarının gelmesini beklerler. Ve o sıra burada ya da orada mutlaka gelir, Rahman’ın izi ile.
Dedim: Anlamam gerekeni anladım.Teşekkür ederim.
28 Haziran 2022
29 Zilkade 1443
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim