Sevmek ve Sevilmek mi İstiyorsunuz?

Sevmek ve Sevilmek Mi İstiyorsunuz?

Bir O sevsin sizi yeter.

O’nu sevenler, O’nu seveni zaten severler.

Siz O’nu gereği gibi sevdiğiniz hâlde, sizi sevmeyenlerin, O’nu gereği gibi sevmediklerini anlayın.

Sorunun kendinizde olduğunu farkedip, sevdiğinizin kalite standardını gözden geçirin derim kardeşler.

Standardını doğru belirleyip, seven ve sevilmeyi başaranlardansanız, tebrikler.

Hatice Dilek Cengiz

Doğru Mu?

DOĞRU MU?

Karmakarışık hayat bu yaşadığımız. Doğrularla eğrilerin, iyilerle kötülerin, güzellerle çirkinlerin verdiği mücadelede çoğu zaman kötüler kazanmış gibi görünüyor. Kimin sesi fazla çıkarsa, kimin yumruğu daha kuvvetli ise, kimin sırtı kalın, eli yağlı, dili ballı ise sanki o kazanıyor. Ne dersiniz haksız mıyım?

Ben doğru deyince, ne matematikte ip gibi çizilen çizgiyi, ne muhatabı onaylamak için sallanan başı, ne de doğru, haklısın, katılıyorum demesine rağmen “Hadi yap yapalım, öyleyse nerdesin?” Diye sorduğumda ortalığı tozu dumana bile boğmadan yani kaçtığını belli bile etmeden hatta kaçmadan, oracıkta oturup bir türlü kalkmayan, kalkmaya ihtiyaç duymayan, kalkana ise ne derim de vazgeçirir, oturturumun hesaplarını yapanları, üzgünüm ama doğru adamlar listesine alamıyorum.

Benim anladığım doğru adam yatan değil; kıyama kalkan. Susan değil, gerektiğinde panzehir gibi değil kalbe işleyecek, aklı başa getirecek, gözü açacak, kulağa işittirecek bir yumuşaklıkla ama eğip bükmeden gerçekleri, hiç bozmadan, esnetmeden, gizlemeden dosdoğru söyleyecek; çekip çıkaracak, tutup kaldıracak, haksıza haksızsın demekle kalmayıp hakkı haklıya teslim edecek, yıkılanı yapacak, bozulanı onaracak, dargını barıştıracak, dert değil merhem olacak, bölmeyip birleştirecek, kendisi sadece Rabbinden isterken isteyene ya azarlamayacak ya saçıp savurmayacak şekilde verecek, ehli varken torpilliyi işe yerleştirmeyecek, güçsüzken değil otoriteyi eline geçirdiğinde adaleti tahsis edecek laf kalabalığı değil, iş yoğunluğu içinde en doğru, en acil, en hayırlı olana öncelik verip vakti emeği, parayı israf etmeyip net kimlikle doğruyu gösterecek. Eğlence vaktinde meşru şekilde eğlenecek, ortalığı asık suratı ile buz kestirmeyecek kişiler arıyorum. Tanıyan, duyan, tanışan varsa aranızda ne mutlu diyorum.

Vakit cihad vakti ise elini, dilini, kalbini ama mutlaka birini savunma aracı seçecek. Hüzünlü anlarda aman sen de demeyecek ya da ben de çekmiştim oh olsun dercesine köşeden gizli gizli seyretmeyecek, sarılacak, saracak, gönül alıcı sözlerle, dostluğa bakım yapacak.

Elime fırsat geçti diye düşene bir tekme de o atmayacak, kendisi hangi durumda kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa o durumlarda, kardeşine, eşine, çocuğuna, arkadaşına, tanıdığına hatta tanımadığına insan olduğu evet evet sırf insan olduğu için insanca kıymet verip gönül alacak. Sahi, hala gönül alınıyor mu sizin oralarda? Gönle girmeye, gönülden çıkmamaya, gönül kazanmaya, gönle ışık tutmaya, gönülden vermeye, gönüllü gelmeye, gönülden sevmeye, gönlü yıkmamaya, gönülden anlayan gönüllüler var mı sizin oralarda? Allah şahidim olsun ki hasret kaldık hepimiz, ben buna şahidim ve eminim ki hep birlikte “Biz de” dediniz bu satırları okurken. Hani güneşe mi göç var? Biz bu aradıklarımızdan olduğumuz için mi buradayız bilmiyorum? Bu kısmı sizin vicdanınızla, biricik nefsinizin baş başa yapacağı mini sohbete bırakıyorum. Sonuç ne çıktı? Olumlu ise ne ala, değilse bugünden sonra bari doğrularla doğrulun!

Öyleyse gönlü, gönlün sahibine, gönüller sultanı Hz. Muhammed’in izinde götürebilmek için doğruya ihtiyacınız var, doğru yola değil mi?

Sizleri Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile Kur’ân’a, o dosdoğru mubine davet ediyorum. Buyurun! Buyurduysanız Hoş geldiniz. Hoş geldinizse yani gönüllü geldinizse, o sizi dosdoğru yoluna iletecek, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar tüm doğruların yolunda yürütecek bilesiniz. Vira bismillah deyip çıkın yola. İlk durağın adı Alak, son durak ise Nâs. Adlarından bile belli değil mi? İnsanlık yolu bu yol. Tohumdan insan olmaya, ihtişamlı bir diriliş muştusu. Ve sonu muhteşem nimetlerle donatılmış Selam yurdunuz. Muazzam karşılama ve Âlemlerin Rabbi ile konuşma, buluşma yani asıl VUSLAT!

Dile benden ne dilersen diyen bir Rab varken bu nasıl bir aldanıştır. Artık uyan, yeter uyuduğun, doğrul ve kalk ayağa! Emrolunduğun gibi dosdoğru olmak olsun biricik davan! Durma artık DAVRAN!

Hatice Dilek Cengiz

İnsanlığa Davet

İnsanlığa Davet

Yaşamakla, mış gibi yaşamak arasında ki farkın farkındalığına varmak bence KULLUK!

Mış gibi yapmaktan,
Mış gibi yapanlardan,
Mışcasına yapılanlardan,
Sana sığınırım Rabbim!

Adem gibi adamlara ve Havva gibi hanımlara selam olsun!

Ne Mutlu ben müslimlerdenim deyip,
Dosdoğru bir yol tutan,
Yolda kalan,
Yola çağıran,
Yolun Rabb’ine adananlara…

Yoldan çıkan,
Yolu satan,
Yolun Rabb’ine eş koşanlara ise veyl olsun!

Cennete doğmak,
Cehennemden azad olmak,
Samimiyetle İslâm olmaksa derdiniz,
Sizleri samimiyete davet ediyorum!

Önce siz tumturaklı olduğunu sandığınız tüm mazeretlerinizden kurtulun!

Yeter artık kendinizi ve kendiniz dışındakileri kandırmaya çalışmaktan da kurtulun!

İnsanlık adına bir sesleniş bu,
Tabi hala insanlığınız kaldıysa…
İnsanca yaşamaya rağbetiniz varsa!
Hatice Dilek Cengiz

Kitap’la Yaşamak

Kitap’la Yaşamak!

Birbirimizi ve birbirlerini Allah için sevmeyi başaramayanlardan hayır beklemek ham bir hayal. Önce nefislerdeki kıskançlığı ve benliği yenip, biz olmayı ve küfre karşı bir duvarın tuğlaları kadar aynılaşabilmeliyiz. Bu da ancak Kitap’lı bir hayatı seçmek ve yaşamakla mümkün. Kitaba dokunmakla, okuyup okuyup geçmekle, başkalarını uyarmak için okumakla, kitabın tafsilatına takılıp hükmü es geçmekle, anlayamam aymazlığında bocalamakla, kitabı anlattığı söylenen kitaplarla oyalanıp kaynağı ihmal etmekle, bir kısmını önemseyip diğer kısımlarını önemsiz sanmakla, güzel sesle seslendirip ezber yarışmaları yapmakla, ben başardım demek için iş yapmaya kalkmakla olmaz kardeş. Rahman tez zaman da aklımızı başımıza devşirsin. devşirsin ki; beyni kalbe, kalbi Rabbe teslim edenlerle birlikte ümmetin dirilişi gerçekleşsin.Amin. Kalemin Rabbine Andolsun ki hepimiz sorumluyuz!

Hatice Dilek Cengiz

 

Düşünmatik-30
Dedi: Nezih bir hayat aslında özümüzün istediği desem ne dersin?
Dedim: Nezihten kastınızı tam bilemesemde güzel ve temiz bir hayatı kim istemezki derim elbette.Ama nasıl olacak bu diye de sormak gelir içimden.Hatta sonra daha cevabınızı bile duymadan, mümkün olamayacağına dair bir sürü fikirde geçmedi değil aklımdan.Ne garip değil mi?
Dedi: Değil elbette.Eminim öyledir.Ama biz engelleri değil, bence çözümleri konuşalım.
Dedim: Güzel olur.
Dedi: Hepimiz hepimize hepimiz için temel olan değer, ihtiyaç ve haklar konusunda adil olsak. Bunu istekle, nezaketle ve olması gerektiği için yaparken; yormasak, yıkmasak, kızmasak, söylenmesek. Gerekeni gerektiğinde, gerektiği şekliyle, gereksiz hiçbirşey söylemeden, sormadan, istemeden, en güzide şekli nasılsa, o nitelikte ve zamanda yapsak.
Dedim: Düşününce bile gülümsediğimi fark ettim anlattıklarınızı. Harika olur.
Dedi:Hangimiz böylesi bir rahmeti tatmak istemez ki değil mi?
Dedim: Hem de ne rahmet. Var mı böyle birileri diyeceğim şimdi de?
Dedi: Var olmaya başlayabilir.Sen ve ben başlasak, başlatsak, başarsak olmaz mı? Şimdi, şu andan itibaren.
Dedi: İyi ama başlayalım desem, ne değişir ki?
Dedi: Biz değişiriz. Sonra bizi seven ve sonra bizdeki hali beğenenler değişir.Ve böylece en azından bizim bulunduğumuz her yerde rahmet rüzgarları esmeye başlar.Ve bundan ilk nasiplenende biz oluruz yetmez mi?
Dedi: Yetmez nasıl diyebilirim ki? Yeter ve tabi ki çokta mutlu eder.
9 Aralik 2022
15 Cemazi-el Evvel 1444
Hatice Dilek Cengiz

İletişim Problemi!

İLETİŞİM PROBLEMİ!

Söz ağızdan bir kere çıkmalı ama acaba çıktığı gibi mi giriyor? Yani sizi dinleyen ancak koşulsuz, önyargısız, istekle faydalanmak için dinliyormuş gibi yapan, işine geleni alan, kırpan, tırpanlayan, duymayan, aldırmayan öyle çok ki. Her söylediğimizi doğru söylesek bile doğru anlaşıldığımızdan emin olamayız. Yapacak bir şey yok. Bize düşen anlatmak, en doğru üslup ve yöntemle, en doğru zaman ve zeminde.

Görevimiz, tohumla toprağı birleştirmek. Tohum sözünüz, toprak sizi dinleyenlerin yürekleri. Eğer doğru ikili bir araya gelmişse hava, su, güneş, Rahmân’dan ikram ediliyor zaten. İşin aslı samimiyette. Samimi bir söz, samimi bir yürekte filizlenir. Değilse sözle tohum değil yaprak vermek, serpilip büyümek, gün yüzüne bile çıkamaz. Öyleyse biz bize düşeni yapıp saf tohum yani doğal tohum ekelim. Şefkatle toprağı işleyelim, bakımını yapalım ve hasada kadar tevekkül edelim. Görelim Mevla’m neylerse güzel eyler.

Hatice Dilek Cengiz

Kötülük Yapmak Kolay

KÖTÜLÜK YAPMAK KOLAY

Kar taneleri tek başına ne kadar da yumuşak ve hoş değil mi? Ama sert bir kartopuna dönüştüğünde veya çığ adıyla zirvelerden kaymaya başladığında, nasıl da beyaz bir ölüme dönüşüyor. İnsani fakat kötü eylemlerimizi birer kar tanesi varsayarsak, bizi sarıp kuşatmadığı sürece donmayız diyerek avunsak yahut biri yaptığımız kötülüklerin altında kalıp ölmedikçe sorun yok desem, hata etmiş olmaz mıyız?

Kötülük eşittir ölüm yahut katletmek diyebilir miyiz? Ya öldürmemeyi ama aynı zamanda güldürmemeyi de hedefliyorsa birileri yani işkence ediyorsa, kendince “Rahmet say öldürmüyorum ya!” diyorsa? İşte bu zulmü bir çeken bilir, bir de çektiren, bir de her şeyi bilen!

Gökten üç elma düşse, biri iyilerin başına, ikincisi kötülerin, üçüncüsü kötülüğün yayılmasını isteyenlerin başına. Birinciler hariç, son ikisi bu elma ile zehirlense desem o zaman cenneti dünyada istemiş ve haddi aşmış olurum değil mi? Dünya kurulalı beri iyiler ve kötüler hep oldu, hep olacak biliyorum. İçimi acıtan gerçekleri, bir kez daha belleğimin gün yüzüne çıkmasına neden olan nefsim, nefsimi körükleyen şeytan, biliyorum. Üzülüyorum insanca ama çaresiz olmadığımı çok iyi bilmenin kuvveti ile yönümü Allah’a dönüyorum. Dua frekansında kalıp o en özel anı yakalamaya gayret ediyorum.

Ne olur şu andan itibaren tatil planları, düğün, bayram, gezi, üniversite, kariyer, davet, yarışma, v.b gibi dünya zevklerine yatırım yapmaktan çok daha fazlasını, ahiret için yapsak. İçimizdeki kötülüğe teşvik eden sinsi şeytana değil vicdanın müşfik ellerine bıraksak merkezi kontrol sistemimizi. Nefsimiz doludizgin koşmaktan yorulmadan, dünya adına ve yaşlanıp iş işten geçmeden, bir yatağa hareketsiz mahkûm olmadan ya da ansızın ölümle burun buruna gelmeden, artık kendi varoluşuna adasa kendini, hepimiz…

Başkalarının ne yaptığı ya da ne yapmadığından çok kendi yaptıklarımızı gözden geçirip kötülük adına ne varsa listeden silmek için çabalasak. Bugün farklı bir ben olma yolunda, bir adım atsak. Öldüğümüz gün, en büyük ödülü yani cenneti kazandığımız gün olsa. Kötülerle yollarımızı bu dünyada ayırmanın hazzını, tüm hücrelerimizde hissetsek. Herkese söz geçirme çabamızı bırakıp kendi cennetimizin kaskosunu kendi irademizle imzalasak. Kaybetmeye değil, kazanmaya ayarlasak tüm gayretimizi. İyilerden olup iyilerle haşrolsak.

Ne güzel olurdu değil mi? Öyleyse bugün kendinize bir hediye alın, Adı Kur’ân olsun. Çünkü bilin ki o, iyilerin kitabı! En iyinin, tüm iyilere çağlar öncesinden gönderdiği hediyedir o. İyilerin destansı kıssaları sizi tutuştursun.

Kötülerin kötülüklerinin nasılını, niçinini, iyilerin asil mücadelesini ve zafere giden yolun kilometre taşlarını bir bir yüreğinize koyun. Asrın bir iyisinin de siz olduğunuzu ispatlamanın en iyi yolunu bulmak için yorulun. En az kötüler kadar yorulmuyorsak iyiyim demeye utanmayı bilenlere, kardeşçe bir tavsiye.

Hatice Dilek Cengiz

İnce Fikirli Misiniz? Kalın Fikirli Mi?

İnce Fikirli Misiniz? Kalın Fikirli Mi?

Olaylara nereden bakarsınız? İçeriden mi? Dışarıdan mı? İnce eleyip sık dokuyanlardan mısınız? Kafa göz yarıp sapı samana karıştırıp “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye” denecek kadar umarsız davranıp sonra da kimseye pabuç bırakmayayım dercesine doludizgin, ağzınıza geleni kurşun gibi yağdıranlardan mı?

Vaktinde bir şeyi hazır edenlerden mi? Nasıl olsa yetişir deyip ipe un serenlerden misiniz?

Konuşmadan önce düşünenlerden mi, düşünmeden konuşmayı sanat haline getirdiği ile övünenlerden mi?

Ser vermeye gerek olmasa da, sır vermeyi bir ihanet algılayanlardan mı, yoksa her ağzınız boş kaldığında, yemeden içmeden, bildiğini, bilmediğini, duyduğunu ama görmediğini, yumurtlamayı sevenlerden misiniz?..

Başkalarının haklarına saygılı mısınız? Yoksa hepimiz kardeşiz kolaycılığına kaçıp hak ihlal ederlerken bile, pişkinliği elden bırakmayıp kabalaşan, itip kakanlardan mı? “Evdeki hesap çarşıya uymayabilir” deyip tedbiri elden bırakmayanlardan mısınız? Yoksa iş olacağına varır diyerek, çarpık bir kadercilikle işi oluruna bırakıp sıkışınca, vaveyla koparıp ya da tozu dumana katıp “Nereden bilebilirdim kardeşim?” diyerek sabun köpüğü misali üste çıkanlardan mısınız?

Leb demeden leblebiyi hatta Çorum’u kastettiklerini anlayanlardan mısınız? Yoksa gözüne sokmadıkça görmeyen, yeter denmedikçe ısrar etmeye devam eden, sus denene kadar konuşanlardan, defol denene kadar, karşınızdakinin sizden zevk aldığını sananlardan mısınız?

Bakışından, duruşundan, ses tonundan ne demek istendiğini çözenlerden misiniz? Karşınızdakinin sözünü, haddinizi bilmeksizin, saçma sapan, incir çekirdeğini doldurmayan açıklamalarla keserek, muhatabınızı çılgına çevirenlerden misiniz?

İstetmeden verenlerden misiniz? Yoksa başınıza dikilmedikçe alacaklınız, borcunuza sahip çıkmayanlardan mısınız?

Biz bizce kıyasladık. Siz sizce değerlendirip en doğruyu bulacak fakat eğri oturup doğru konuşmadan yana tavır alacak mısınız yoksa hem doğru oturup hem de doğru konuşacak mısınız bilmiyoruz! Sizleri nefsinizle baş başa bırakırken, şeytandan uzak, Rahmân’a yakın bir ömür geçirmenizi diliyoruz. Çünkü biz dostuz!
Fikrime rejim yaptırıp, ince fikirli olmaya gayret eden şahsım adına, sizinle birlikte artık birşeyleri hep birlikte yeniden anlamlandıralım istiyorum. Dünya fikren hayli obez kanımca. Neye ve kime hizmet ettiği üzerine ciddi düşünmemiz gerekli diyenleri, düşünmeye, iyiden iyiye düşünmeye davet ediyorum

Hatice Dilek Cengiz

 

Düşünmatik 29

Düşünmatik-29
Dedi: Kötülükle ve kötülerle mücadele kimin derdi hiç dikkat ettin mi?
Dedim: Bazen kulağı, bazen gözü, bazen de bizatihi nefsiyle bunu görmeyen, işitmeyen, tatmayan olmuş mudur ki?
Dedi: Şahit olmamış ya da bizzat tecrübe etmeyen yoktur evet ama bir tecrübe devşirilmiş midir ki, kötüler kötülüklerine bu kadar pervasız devam edebiliyor.
Dedim: Her zaman mümkün değil ki, farkında olsak bile engel olabilmek.
Dedi: Allah’ın kimseden kaldıramayacağını istemediğini bilen ben, gücümün yettiği, elimin erdiği, gözümün gördüğünden sorumluyum.
Dedim: Yani ne yapabiliyorsan onu yap diyorsunuz.
Dedi: Evet. Oysa çoğu zaman, dilsiz, elsiz, gözsüz hatta yüreksizmiș gibi yaşananların canlı şahidi olup, ahiretimize ne acı ki ortak olduğumuz veballerin ağırlığı ile göçmeye aday olduğumuzu bile düşünmüyoruz, yahut umursamıyoruz. Uyuşmuş yahut uyuşturulmuş hayatlar, biteviye süren, kendi gölgesinden bile korkan, elinden emziği alınmadığı sürece açlığın son demine kadar “yeter’ bile diyemeyip, hakkını bilmekten, aramaktan, ve tabi almak için mücadelen uzak,cahil, aciz, tembel bir halde, göçüp gidecek olunması, beni düşündüren. Ne hazin!
Dedim: Nasıl yani?
Dedi: Engel olabilirken olmadığımız her şart, ortam ve sonuçtan sorumluyuz kardeşim.
Dedi: İstesek ama gücümüz yetmese de mi?
Dedi: Hayır. Gücün yettiği halde istemediğin, uğraşmadığın, es geçtiğin, hatta ‘iyi olmuş’ diyerek hak verip gıyaben ortak olduğun her kötülük sana da yazılıyor.
Dedi: Peki çözüm ne?
Dedim: Durmamak, susmamak, boșvermemek. Canlı, akıllı, doğru, kararlı olup, iyileri ve iyilikleri, neye gücümüz yetiyorsa onunla beslemek. Dua ile, mal ile, can ile, eğiterek, öğreterek, hatırlatarak. Kötüleri ve kötülüklerini ise yine dua, mal ve can ile durdurmak için, bir saniye bile gevşemeyerek. Görüyorum ki su da uyumuyor düşman da…Rabbim bizi elimizle işlediklerimizin akıbetinden korusun. Tevbeyle bizi yolunun yolcusu olmaya aday kılsın. Amin
29 Kasım 2022
5 Cemazi-el Evvel 1444
Hatice Dilek Cengiz

Sorunumuz Benlik Krizi!

Sorunumuz Benlik Krizi

‘Ben’ kelimesi size ne ifade ediyor?
‘Gerçek ben!’ ne istiyor?
Beninizin ne istediğini gerçekten biliyor musunuz?
‘Beninizi’ en son ne zaman dinlediniz?
Beninizi bu güne dek siz ne kadar ‘ezdiniz, üzdünüz’?
Buna zulüm denmez de ne denir?
Ya da haketmediği anlarda bile onu neden bu kadar pohpohladınız?
Sahi size bu ‘ben’ i kim verdi?
Vereni unutmanın verileni nasıl değersizleştirdiğini görmeyecek kadar kör, sağır ve kalpsiz değilseniz;
Sizleri ‘ben’likleriniz için kıyama davet ediyorum…
Yoksa siz, ben, biz, hepimiz, çer çöp olup yok olmayacağımıza ve tek başımıza ben adına yaptıklarımızın hesabını vermeye göçmekte olduğumuza göre,
Beni ve sizi ‘benliklerimize’ sahip çıkmaya davet ediyorum!
Ben de varım diyenlere
Tüm benliğimle selam ediyorum!
Ya Rahman ‘benlerimizi’ yalnız sana Kul eyle!
Amin.

Hatice Dilek Cengiz