Günün Sözü
Günün Sözü
“Zafiyetleri tevbenin ardından irade ile, keyfiyetleri ise vicdanın gözetiminde azimetle terkedebilirsek, meziyetli, hikmetli, onurlu insanlar haline gelebiliriz. Yeterki kibri, ihaneti, zilleti tercih etmeyelim. Yoksa yolcuya, yolun sahibinin vadettiği, gözüde gönlüde aydın edeceklerden mahrum kalacağımızı bilin.”
4 Mart 2024
23 Şaban 1445
Hatice Dilek Cengiz
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Makalelerim
Günün Sözü
Günün Sözü
“Öncelediklerimiz ve önemsediklerimiz değerli ise değer kazanıyor, aksi ise değer kaybediyor, kaybetmeyede devam edeceğiz demektir. Bu gidişata dur diyecek bizzat kendimizden bașkası olamayacağına göre, ‘Rabbimi, beni kurtuluşa çağıran elçilerini ve benim hayrıma olan herșeyi, öncelemeyi ve önemsemeyi, gayrısına ise, Rabbimin emrettiği ve muhatabımın hakettiği șekilde değer vereceğim’ demenin vakti çoktan geldi, geçmesin ama değil mi?”
3 Mart 2024
22 Şaban 1445
Hatice Dilek Cengiz
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Dualarım, Makalelerim, Sözlerim
Günün Sözü
Günün Sözü
“Dünya için ihtiyaçlarımıza yetip kimseye muhtaç olmayacak kadar çalıșırsak, ahiret içinse takva sahiplerine öncü olmak niyetiyle, hayırlarda yarıșırsak; ne fitne, ne fesad, ne hased kalır. Dünya yașanılası bir hâl alır, hem ahiretimizi kaybetmez, hem dünyamıza hak ettiği, hürmeti ve kıymeti göstermiș oluruz.”
2 Mart 2024
21 Şaban 1445
Hatice Dilek Cengiz
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Anasayfa, Makalelerim, Sözlerim
Günün Sözü
Günün Sözü
“Dünyayı olduğu gibi değil olduğumuz gibi görüyoruz.
Kuran’da emrolunduğumuz gibi olsak, zahmet yerini afiyete bırakacaktır. Ama iman,ama tevbe, ama sabır, ama şükür olmadan olamaz ki!”
1 Mart 2024
20 Şaban 1445
Hatice Dilek Cengiz
www.huzuryasamkocu.com
- Published in Anasayfa, Makalelerim, Sözlerim
Ben Kimim?
BEN KİMİM?
Benlik sahibi olmakla yani içinizdeki “Ben”i bulmaya çalışmakla geçer bir ömür. Ama bilirsiniz ki, arayanlar bulur. Öyleyse sevgili gençler, belki de ilk yapmamız gereken “beni,” içimizdeki bize ait o en özel şifreyi bulmaktır. Ve sonra kozmik bilinçte ne ifade ettiğimizi anlamaya çalışmaktır.
Aslıda hepimiz biriz, biriciğiz. Tıpkı matematiksel işlemlerde “elde var bir” dediğimiz gibi önce “elde var ben” diyebilmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü beni bana yar etmek için önce beni keşfetmeli sonra sıfırlar veya daha büyük rakamlar eklemeliyiz sağına. Fakat ille de sağına. Çünkü sola eklenen sıfır ya da diğer rakamların ne anlamı olabilir ki; eğer ortada izzetle duran bir ben yoksa. Sonra bir hedef belirlemeli ki, aslında genetik kodlarımız o hedefe kitlenmiş durumda. O şifreyi çözmeli, şifre bu, zor, çözemem dememek için bir rehberden yardım almalıyız.
İşte biz, işte dünya; Hodri Meydan. Küçücük bir dünyadan, ana rahminden, kocaman bir dünyaya bırakılan türünün biricikleriyiz hepimiz. Ağlayarak doğduğumuz, baş aşağı başlayan serüvenimizde, ayaklarımız üzerinde doğrulmayı ve “Ben O’na gidiyorum, mutluyum, hoşnudum, siz de ardımdan gelin!” demeyi bilmeliyiz. Biz iz bırakmalıyız ardımızda. Gölge hayatlarla değil, gerçek kanıtlarla “görev tamamlandı” diyebilmeliyiz. Ve yepyeni bir âleme, bu kez pırıl pırıl parlayan bir çehre ile “Ben geldim, ben zaten sana geleceğimi biliyordum Rabbim” diyebilmeliyiz dimdik ayakta.
Öyleyse işte size uzun gibi görünen kısa hayat yolculuğunda temel ihtiyaç listesi;
- Rabbim; beni bana veren.
- Peygamberim; benim biricik rol modelim, örneğim, rehberim, eğitmenim, öğretmenim, liderim.
- Kitabım; tüm sınırlı aklımın sınırlarına indirgenmiş dosdoğru bilgiler.
Vizyondan kalkması mümkün olmayan, kesin yaşanmış ispatlanmış ilahî kanunlar.
4. Ve ben!
HATİCE DİLEK CENGİZ
- Published in Makalelerim
Hayat Oyun Mu?
HAYAT OYUN MU?
Böyle olması, böyle geçmesi için çok gönül çelen var, görünür, görünmez şer güçleri, Allah düşmanı, Peygamber düşmanı, insanlık düşmanı, biliyorum. Fakat tüm muhaliflerime inat ben sizi Rahmân’ın “Dünya hayatı bir oyun ve eğlence değildir” âyetine ve Allah Rasûlü’nün “Kalplerinizi eğlendirin. Nefisler yorulur, bıkar” hadisi ile dengeye davet ediyorum.
Biliyorum “Canı çıksın insanın, ne de nankördür” der Allah. “Dünyada her dilekte bulunduğunuz şey olmayacaktır!” diyor kitap.
“Bıkkınlık duyulmayacak yer cennet” ve insan dünyada dilekte bulunmaktan hiç bıkmaz.
Soruyorum şimdi size, kaçınız lise, üniversite, dil veya memuriyet sınavlarına, elde çerez, meşrubat, çikolata, baklava, börekle girdiniz? Yoksa kalem değiştirmeyi bile kayıp sayıp yedek kalem alarak, en güzel silgiyle aman izi bile kalmasını planlayıp gözetmenim inşallah topuklu ayakkabı giymez ve sınıfta tık tık gezmeze kadar ince ayrıntıları bile hesaplamadınız mı? Gece stresten uykusuz kalıp yorgun, kaygılı ve panik bir hâlde erkenden ya trafik tıkanırsa diye yollara düşmediniz mi?
Öyleyse haydi kalkın ve hazırlanın, sizi ciddi bir sınav bekliyor!
Erken kalkın, gece vaktinde yatın, zamanı israf etmeyin, bilginizin kıymetini bilin, elinizden geleni elinizin tersiyle tepmeyin, bile bile lades diyerek.
Daha gencim, çok vakit var demeyin. Bu ahiret sınavının, saati bilip delirmesinler, akılları başlarında her an hazır beklesinler diye -Rahmân bilir doğrusunu ya- ne yeri belli ne de ne zaman başlayacağı.
Kesin olan bir şey var; sınavın iptal edilmeyeceği, kimsenin trafiğe takılıp gecikmeyeceği, salonu terk etmenin imkânsızlığı ve hazırlık yapana çok şefkatli, “aman sen de saçmalık bu” diyene çok zorlu gözetmenler bizi bekliyor; ürperin!
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Kitap’la Yaşamak
Kitap’la Yaşamak!
Birbirimizi ve birbirlerini Allah için sevmeyi başaramayanlardan hayır beklemek ham bir hayal. Önce nefislerdeki kıskançlığı ve benliği yenip, biz olmayı ve küfre karşı bir duvarın tuğlaları kadar aynılaşabilmeliyiz. Bu da ancak Kitap’lı bir hayatı seçmek ve yaşamakla mümkün. Kitaba dokunmakla, okuyup okuyup geçmekle, başkalarını uyarmak için okumakla, kitabın tafsilatına takılıp hükmü es geçmekle, anlayamam aymazlığında bocalamakla, kitabı anlattığı söylenen kitaplarla oyalanıp kaynağı ihmal etmekle, bir kısmını önemseyip diğer kısımlarını önemsiz sanmakla, güzel sesle seslendirip ezber yarışmaları yapmakla, ben başardım demek için iş yapmaya kalkmakla olmaz kardeş. Rahman tez zaman da aklımızı başımıza devşire. Devşire ki beyni kalbe, kalbi Rabbe teslim edenlerle birlikte ümmetin dirilişi gerçekleşe…Amin. Kalemin Rabbine Andolsun ki hepimiz sorumluyuz!!!
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Doğru Mu?
DOĞRU MU?
Karmakarışık hayat bu yaşadığımız. Doğrularla eğrilerin, iyilerle kötülerin, güzellerle çirkinlerin verdiği mücadelede çoğu zaman kötüler kazanmış gibi görünüyor. Kimin sesi fazla çıkarsa, kimin yumruğu daha kuvvetli ise, kimin sırtı kalın, eli yağlı, dili ballı ise sanki o kazanıyor. Ne dersiniz haksız mıyım?
Ben doğru deyince, ne matematikte ip gibi çizilen çizgiyi, ne muhatabı onaylamak için sallanan başı, ne de doğru, haklısın, katılıyorum demesine rağmen “Hadi yap yapalım, öyleyse nerdesin?” Diye sorduğumda ortalığı tozu dumana bile boğmadan yani kaçtığını belli bile etmeden hatta kaçmadan, oracıkta oturup bir türlü kalkmayan, kalkmaya ihtiyaç duymayan, kalkana ise ne derim de vazgeçirir, oturturumun hesaplarını yapanları, üzgünüm ama doğru adamlar listesine alamıyorum.
Benim anladığım doğru adam yatan değil; kıyama kalkan. Susan değil, gerektiğinde panzehir gibi değil kalbe işleyecek, aklı başa getirecek, gözü açacak, kulağa işittirecek bir yumuşaklıkla ama eğip bükmeden gerçekleri, hiç bozmadan, esnetmeden, gizlemeden dosdoğru söyleyecek; çekip çıkaracak, tutup kaldıracak, haksıza haksızsın demekle kalmayıp hakkı haklıya teslim edecek, yıkılanı yapacak, bozulanı onaracak, dargını barıştıracak, dert değil merhem olacak, bölmeyip birleştirecek, kendisi sadece Rabbinden isterken isteyene ya azarlamayacak ya saçıp savurmayacak şekilde verecek, ehli varken torpilliyi işe yerleştirmeyecek, güçsüzken değil otoriteyi eline geçirdiğinde adaleti tahsis edecek laf kalabalığı değil, iş yoğunluğu içinde en doğru, en acil, en hayırlı olana öncelik verip vakti emeği, parayı israf etmeyip net kimlikle doğruyu gösterecek. Eğlence vaktinde meşru şekilde eğlenecek, ortalığı asık suratı ile buz kestirmeyecek kişiler arıyorum. Tanıyan, duyan, tanışan varsa aranızda ne mutlu diyorum.
Vakit cihad vakti ise elini, dilini, kalbini ama mutlaka birini savunma aracı seçecek. Hüzünlü anlarda aman sen de demeyecek ya da ben de çekmiştim oh olsun dercesine köşeden gizli gizli seyretmeyecek, sarılacak, saracak, gönül alıcı sözlerle, dostluğa bakım yapacak.
Elime fırsat geçti diye düşene bir tekme de o atmayacak, kendisi hangi durumda kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa o durumlarda, kardeşine, eşine, çocuğuna, arkadaşına, tanıdığına hatta tanımadığına insan olduğu evet evet sırf insan olduğu için insanca kıymet verip gönül alacak. Sahi, hala gönül alınıyor mu sizin oralarda? Gönle girmeye, gönülden çıkmamaya, gönül kazanmaya, gönle ışık tutmaya, gönülden vermeye, gönüllü gelmeye, gönülden sevmeye, gönlü yıkmamaya, gönülden anlayan gönüllüler var mı sizin oralarda? Allah şahidim olsun ki hasret kaldık hepimiz, ben buna şahidim ve eminim ki hep birlikte “Biz de” dediniz bu satırları okurken. Hani güneşe mi göç var? Biz bu aradıklarımızdan olduğumuz için mi buradayız bilmiyorum? Bu kısmı sizin vicdanınızla, biricik nefsinizin baş başa yapacağı mini sohbete bırakıyorum. Sonuç ne çıktı? Olumlu ise ne ala, değilse bugünden sonra bari doğrularla doğrulun!
Öyleyse gönlü, gönlün sahibine, gönüller sultanı Hz. Muhammed’in izinde götürebilmek için doğruya ihtiyacınız var, doğru yola değil mi?
Sizleri Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile Kur’ân’a, o dosdoğru mubine davet ediyorum. Buyurun! Buyurduysanız Hoş geldiniz. Hoş geldinizse yani gönüllü geldinizse, o sizi dosdoğru yoluna iletecek, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar tüm doğruların yolunda yürütecek bilesiniz. Vira bismillah deyip çıkın yola. İlk durağın adı Alak, son durak ise Nâs. Adlarından bile belli değil mi? İnsanlık yolu bu yol. Tohumdan insan olmaya, ihtişamlı bir diriliş muştusu. Ve sonu muhteşem nimetlerle donatılmış Selam yurdunuz. Muazzam karşılama ve Âlemlerin Rabbi ile konuşma, buluşma yani asıl VUSLAT!
Dile benden ne dilersen diyen bir Rab varken bu nasıl bir aldanıştır. Artık uyan, yeter uyuduğun, doğrul ve kalk ayağa! Emrolunduğun gibi dosdoğru olmak olsun biricik davan! Durma artık DAVRAN!
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim
Huzur Psikolojisi
Huzur Psikolojisi
Ne acı, ne hastalık, ne sıkıntı
O ve bizin bağına zarar vermiyorsa,
Ne kaygı, ne korku, ne öfke
Ne umut, ne hayal, ne hasret,
Bizi O’ndan koparıp,
Onsuzluğun delhizlerine düşürmüyor,
Her sabah, her akșam, her mevsim yeniden,
En bașa dönebilir olmanın emniyeti,
Döndüğümüzde șefkatle, sevgiyle, yardımla,
Nice hoș nimetlerinin ruhumuzda, nefsimizde ve bedenimizde uyandırdığı coșkuyla,
Sana rağbetin kolaylaștırdıkları,
Seninle sabrın kazandırdıkları,
Senin varlığının içimizde yeșerttiği,
Yokedilemeyen huzuru eșliginde,
Sana seninle gelen tüm hakiki, samimi, gayretli,
Bir o kadar yorgun, bir o kadar yılgın, bir o kadar üzgün olabilitemize rağmen,
Pes etmeyișimize,
Eș koșmayıșımıza,
Tek yürek olma isteğimizi dipdiri tutușumuza vadettiklerin,
Bana, bize, hepimize
Bu günde,
Son günde,
O günde,
Hep yetecek Rabbim.
Sen varsın ya,
Ve bizi varederek
Șeref verdin ya,
Bu bize dopdolu yașamak,
Yüklerimizde imanın izzetini kușanarak,
Vaadlerine adanmamıza bir ömür yeter Rabbim.
Hatice Dilek Cengiz
26 Kasım 2023
13 Cemazi-el Evvel 1445
- Published in Dualarım, Makalelerim
Şikayeti Kesin!
ŞİKÂYETİ KESİN!
Biraz edep ya hu! Yaz gelir sıcaktan, kış gelir soğuktan şikâyet ederiz. Biraz sıcak bassa, “ah biraz esse, yaprak kımıldamıyor” diyen bizler, rüzgâr esmeye başlasa bu kez de rüzgârla kavgaya gireriz. Hele yağmur dile gelse pek bir dertli. İyi ki insanın elinde değil doğanın ipleri. Biraz öfkelensek düşmanlarımızı yakar kavurur, kinlendi isek saçıp savurur, sözlerimizle ortama buz kestirir, küfürleri belki sağanak sağanak yağdırırız diye düşünüyorum. Nereden mi biliyorum bunları? Tecrübe desem inanır mısınız?
İyi ki rızık kapısı elimizde değil, kapıya geleni kovar, çelik kilit taktırır, kıyamet saatine kadar bencilce, yapayalnız tıkınırdık. Bize verilen onca nimete ihanet eder sonra da obez oldum der hayıflanır, bu kez de bunun için harcamaya sızlanırız. Hiç bıkmadık dırdırdan, vırvırdan, zırzırdan, gırgırdan, mırmırdan, hırhırdan… Ne zaman barış içinde, kardeşçe yaşayabilecek, “Hoş geldin. Gel, bu dünya sana da bana da yeter. Zaten ne sana ne bana kalacak” demeyi bilebilip başarabilip durumu kotarabileceğiz biliyor musunuz? Biz susup O ve elçisi konuştuğu zaman. Şikâyeti kesip şükrü artırdığımız, yerden ve gökten rızıklandırılmayı hak etmek için, edepsizliğin her türünden kaçıp edeple yoğrulduğumuz zaman. Edep ya hu! Edep ey kul!
Hatice Dilek Cengiz
- Published in Makalelerim