Brezilya’da geçtiğimiz pazar günü sabaha karşı 3 sularında Cesar adında bir evsiz adam, yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle hastaneye gitti. Hastane çalışanı Cris Mamprim ve meslektaşları, evsiz adam ile ilgili bilgi edinmeye başladı. O sırada ise hastalarının yalnız olmadığını fark ettiler.

Hastanenin ön kapısının hemen dışından bakan personel, bir grup köpeğin Cesar’ın dönüşünü sabırsızlıkla beklediğini gördü.

Sağlık durumları iyi olduğu görülen köpeklerin, Cesar’ı ne kadar çok sevdiği belli oluyordu. Cesar tedavisinin ardından bazı günler köpekleri beslemek için hiç yemek yemediğini söyledi.

Hastane çalışanları Cesar’ın tedavisini yaparken, köpekleri içeri davet etti. Daha sonra Cesar ve köpeklere yiyecek verdi.

Hastanede yaklaşık bir saat sonra Cesar sağlıklı bir şekilde taburcu edildi.

Mamprim evsiz adam ile ilgili sosyal medyada yaptığı paylaşımda “Hayatının nasıl olduğunu veya neden sokakta olduğunu bilmiyorum, ama köpeklere duyguğu saygı ve sevgisi için ona hayranım. Keşke herkes onun gibi olsaydı” dedi.

Cris Mamprim’in paylaşımı sosyal medyada ilgi görürken, yabancı basında geniş yer buldu.

13.12.2018 tarihli Haber Türk sitesinden Alıntıdır

Devlete Mektupla Teşekkür

Devletin sahip çıkıp okuttuğu kimsesiz Zeliha, LGS’de yüzde birlik dilime girdi. İlk tercihi Sivas Fen Lisesi’ni kazanan Zeliha, Aile Bakanı’na teşekkür mektubu gönderdi: “İyi ki varsınız.”

 
Sivas’ın Yıldızeli İlçesi’ne bağlı Buğdayören Köyünde 2011 yılında kimsesiz kalan, en büyüğü 13 yaşındaki beş kardeşin kötü kaderi, devletin çocuklara sahip çıkmasıyla bir başarı öyküsüne dönüştü. Koruma altına alındıkları 2011’de beş kardeşi birbirinden ayırmayan ve Sivas kent merkezinde tutulan bir eve yerleştiren Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Sivas İl Müdürlüğü, görevlendirdiği koruyucu yetkililer ve sorumlu öğretmenlerle hem aile ortamını oluşturdu, hem de çocukların eğitimine özel destek sağladı.

İlk tercihini kazandı 

Devlet korumasındaki çocuklardan en büyüğü olan Zeynep, 2017’de Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümü’nü kazandı. 2011’de 6 yaşında olan Zeliha ise bu yıl LGS’de büyük bir başarıya imza atarak yüzde birlik dilime girdi. İlk tercihi olan Sivas Fen Lisesi’ne kayıt yaptıran ve Tıp Fakültesi okumayı hedefleyen Zeliha Yıldız, Devlet Baba’ya olan vefa borcunu Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a gönderdiği duygu dolu bir mektupla dile getirdi. Kendisine ulaşan mektuptan çok etkilenen Bakan Selçuk, Zeliha’yı bizzat arayıp başarısını kutlayacak.

Yeniden aile olduk 

Bir sayfalık mektubunda 6 yaşına kadar geçen bebeklik ve çocukluk dönemi için “hatırlamak istemiyorum” diyen Zeliha, devlet korumasıyla sağlanan “Kardeşler Evi” ortamından ise “yeniden bir aile olduk” ifadeleriyle söz etti.

Emeği geçenlere minnettarım

Mektubunu “emeği geçen herkese minnettarım. İyi ki varsınız” diye bitiren 15 yaşındaki Zeliha Yıldız’ın kaleme aldığı satırlar özetle şöyle: “….Çocukluğumu hatırlamıyorum, hatırladıklarımı da hatırlamak istemiyorum. 6 yaşındayken çocuk evlerine geldik. Biz burada yeniden bir aile olduk. Bilmediklerimi ev ablalarım ve Zeynep ablamdan öğrendim. Gelecekte iyi bir meslek sahibi olmayı hayal ediyorduk. Benim hayallerim için 8’inci sınıf çok önemliydi… Bu yıl benim için en zor, en yorucu ve en eğlenceli yıl oldu. Defalarca pes etmek istedim. Başta ev ablalarım, ailem ve sorumlum beni destekleyip motivasyonumu artırdı. Yılmadım, emeklerimin karşılığını aldığımı düşünüyorum. Bu yüzden mutluyum. En güzeli ise insanların yanımda olduğunu bilmem. Emeği geçen herkese minnettarım. İyi ki varsınız…”

ALINTIDIR.

 

Yok Böyle Aşk!

7 Ay sonra Öleceğini Öğrendi…

7 ay sonra öleceğini öğrendi, tüm servetiyle…

Ali Banat Avustralya’nın Sidney şehrinde doğdu ve Ferrarileri, ultra lüks evleri, yatları ve mücevherleriyle ‘Müslüman milyarder’ olarak nam saldı.

7 ay sonra öleceğini öğrendi, tüm servetiyle...

2015 yılında kansere yakalandı ve 7 ay ömrü kaldığını öğrendi. Bu hastalık onun hayatını değiştirdi. Banat tüm mal varlığını sattı ve kendini hayır işlerine adadı. Banat, tüm vücuduna yayılan kanser hastalığını da  “Allah’tan gelen bir hediye” olarak tanımladı.

Banat, ilk olarak Afrika’nın en yoksul ülkelerinden Togo’ya gitti ve orada hayır işleri yaptı. Banat ayrıca, Dünyanın Her Yerindeki Müslümanlar (MATW) adlı bir vakıf kurdu. Vakfın hayır projeleri için 600 bin İngiliz poundu (800 bin dolar) toplandı.

Ali Banat 29 Mayıs’ta hayata veda etti. Banat’ın ölümü tüm dünyada manşet oldu. Medya ‘Büyük yardım gönüllüsü hayatını kaybetti’ başlıkları attı.

VİDEOSU ORTAYA ÇIKTI

Geçtiğimiz günlerde Banat’ın ölmeden önce kaydettiği bir video ortaya çıktı. Banat, izleyenleri gözyaşlarına doğan videosunda yine bir insanlık dersi verdi ve tüm insanlığı muhtaç olanlara yardım etmeye davet etti.

www.haber7.com sitesinden ALINTIDIR.

 

 

 

 

Japonya’da her sene başında okul idaresi ve öğretmenler, öğrenci velilerine 18 maddeden oluşan bir liste gönderirler

Japonlar için davranışın ve birtakım tutumların çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu davranış ve tutumlar bütününü genelde çocuk yaşta okulda ve aile içinde öğreniyorlar. Bununla ilgili uyarılan velilerden birine okuldan gönderilen listeyi 9GAG aracılığı ile sizlerle paylaşıyorum.

 

1) Birisi konuşurken dikkatli bir şekilde dinle.

2) İnsanlara selam ver, soruları açık bir şekilde ve duyulabilir bir sesle cevapla.

3) Sandalyede uygun bir şekilde otur.

4) Başkalarına ait olan eşyaların, sana ait olmadığını anla.

5) Ayakkabılarını çıkardıktan sonra düzenli bir şekilde yerine koy.

6) Giysilerinin temiz olduğundan ve kırışık olmadığından emin ol.

7) Masanı ve çevreni düzenli tut.

8) Gece erken yatmayı, sabah ise erken kalkmayı öğren ve bu sorumluluğa alış.

9) Kahvaltıyı önemse.

10) Dişlerini her zaman fırçala.

11) Asla yalan söyleme.

12) Kimseyi dışlama ve kimseye dışlanmış hissettirme.

13) Eğer birinin bir problemi varsa ona yardımcı ol.

14) Kimse hakkında kötü şeyler söyleme.

15) İnsanlarla iyi geçinmeyi, oynamayı ve bir şeyler öğrenmeyi alışkanlık haline getir.

16) Sadece tek başına oynama. Başkalarıyla da oynayabilecek kadar sıcakkanlı ol.

17) Hem doğada zaman geçirip rahatlamak, hem de daha fazla hareket etmek için dışarıda oyna.

18) Eğer hata yaptıysan büyük bir ciddiyetle özür dile.

 

“www.aileegitimi.net”” sitesinden ALINTIDIR

Marie Rose Balter Kimdir?
 
➤Marie, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. Annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan Marie’yi yurda verir. Ardından bir çift onu evlatlık edinir. Marie’nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. Bu italyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. Dışardan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ve Marie adeta cehennemden geçer.
 
➤Marie Rose Balter 17 yaşında depresyondan felç geçirir. Halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastahanesine yerleştirirler. Marie hayatının 17 yılını orada geçirir ve çok zor yıllar yaşar. Umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. Yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.
➤Otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar Marie’nin durumunu yeniden değerlendirir. Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. Arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla Marie hastaheneden çıkar.
➤Otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar Marie’nin durumunu yeniden değerlendirir. Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. Arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla Marie hastaheneden çıkar.
➤O artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. Terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuzdört yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktı, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih etti.
➤Yetkililer “Aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız” dedikleri halde Marie, Salem State Üniversitesine Psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. Bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. Kendisi gibi akıl hastahanesinden çıkmış ve iyileşmiş Joe ile evlenir. Kocası maalesef altı sene sonra ölür ve Marie kendini işine verir. Uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra Harvard Üniversitesi’nde mastır yapar. Psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. Biyografisi yazılır ve hayatı film olur (Nobody’s Child). Bir çok ödüle layık görülür.
Elli sekiz yaşındayken, ‘vay be’ dedirtecek birşey yapar: On yedi yılını geçirdiği Masachusetts Danver Devlet Hastahanesine yönetici olarak atanır.
Verdiği bir basın toplantısında şunları söyler:”Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim.”
Marie Rose Balter’in yeni görevini haber yapan bir Ajans, onun zafer açıklamasını da şöyle yapar: “En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. Affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile…”
Marie bu hayatta hiçbirşeyin imkansız olmadığını gösteren en güzel örneklerlerden
ALINTIDIR

UBUNTU: Ben, ben olduğum için sen, sensin

UBUNTU: Ben, ben olduğum için sen, sensin.

Günlerden bir gün, Afrika’da çalışan bir antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir.

Oyun basittir.

Çocukları belirli bir yerde yan yana sıraya dizer ve açıklar.

“Herkes karşıdaki ağaca kadar tüm gücüyle koşacak ve ağaca ilk ulaşan birinciliği kapacak. Ödülü ise yine o ağacın altındaki güzel meyveleri yemek olacak.”

Çocuklar oyuna hazır olunca, antropolog oyunu başlatır.

İşte o ANda bütün çocuklar el ele tutuşur ve beraberce koşarlar.

Hedef gösterilen ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar.

Antropolog şaşırır ve çocuklara neden böyle yaptıklarını sorar.

Aldığı cevap hayli manidardır;

“Biz “UBUNTU” yaptık: Yarışmış olsaydık, aramızdan sadece bir kişi yarışı kazanacak ve 1. olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi yiyebilir? Oysa biz UBUNTU yaparak hepimiz yedik.”

UBUNTU; Güney Afrika’da “BEN, BİZ OLDUĞUMUZ ZAMAN ‘BEN’İM” demektir. Kelime karşılığı “insanlık”.

Başkalarına karşı merhametli, şefkatli, iyiliksever olmak gibi insani değerleri esas kabul ediyor.

İşte BEN yerine BİZ diyebilmenin çok güzel bir örneği. Üzerinde düşünmeye, biraz kafa yormaya, denemeye değmez mi sizce de?

Alıntı

Kırşehir’de Sıradışı Bir Camii

Kırşehir’de, Kur’an’daki Bakara Suresi’ndeki bir ayetten esinlenilerek iç dizaynı yapılan cami, çimleri andıran halı döşemesi, tavanındaki gökyüzü ve duvarlarındaki ağaç resimleriyle dikkati çekiyor.

Yenice Mahallesi’nde 1910’lu yıllarda kerpiçten küçük bir mescit şeklinde yapılan ve zamanla ihtiyacı karşılamayınca yıkılıp yeniden inşa edilen Hamidiye Camisi, içine yapılan resimlerle sıradışı bir görüntü sergiliyor.

Azerbaycanlı bir mimar tarafından iç resimleri yapılan ve bu yıl açılan camiye ibadet etmek için kentin farklı yerlerinden kişiler geliyor.

Camide, Bakara Suresi’nin 22. ayetindeki ifadelere uygun olarak giriş bölümüne asma ağaçları, pencere aralarına kavak ağaçları, mihraba şelale, tavanına gökyüzü ve bulutlar resmedilen ve zeminine çimeni andıran yeşil renkli halı serilen camiye gelenler hayran kalıyor. Caminin dış duvarlarında büyük harflerle Arapça “Allah” ifadesi yer alıyor.

Mehmet Mermer Hamidiye Camisi imamı Sefa Ekinci şöyle konuştu:

“Buraya görevlendirildiğimde caminin yapılışı ile ilgili bilgi edindim. Bakara Suresi’ndeki bir ayeti rehber aldıklarını söylediler. ‘Yeri döşek yaptık, gökyüzünden size sular indirdik.’ cümleleri geçen ayeti camiye resmetmeye çalıştıklarını ifade ettiler. Yine mihrapta şelale resmi var. Nitekim, ayette geçen ve cenneti tasvir eden cümlelere uygun bir iç dizayn yapılmış.

Bütün bunları ayetin camiye resmedilmesi şeklinde değerlendirebiliriz. Caminin içine baktığımızda bölgesel bir özellik de var. Girişte asma resimleri var. İç Anadolu Bölgesi’nin asma bağlarını temsil ediyor. Kavak ağacı resimleri var. Bu da İç Anadolu’ya has bir ağaç. Her camın arasında bir kavak ağacı var, yerler çimen şeklinde. Buraya gelenler ‘Sanki cennet bahçesinde namaz kıldık’ şeklinde cümleler kurarak camiden ayrılıyorlar.” (Kaynak: AA)

Ne zaman bir melek kanadını takıp uçmaya hazırlansa, yanında uzun sakallı bir adam beliriyor. Onları yanına alıyor, acılarını dindiriyor, iyileştirebildiklerini iyileştiriyor. Başaramazsa onlar cennete giderken yanı başlarında duruyor.

Muhammed Bzeek ölümcül hastalığa yakalan çocukları evlat ediniyor, onlara bir ev, baba ve huzur içinde bir ölüm veriyor. Muhammed 62 yaşında. 1978’de memleketi Libya’dan ABD’ye gitti. Şikago’da elektronik mühendisliği üzerine eğitim aldı.

Şehir değiştirdi, Los Angeles’ta çalışmaya başladı. Şehirle birlikte hayatı da değişti. Bu değişimin tam ortasındaysa âşık olduğu kadın vardı.

Muhammed, Amerikalı Dawn’la çalışırken tanıştı. Dawn Ailesi’nden öğrendiği bir geleneği yaşatıyordu, 1980’lerden beri çocuk evlat ediniyordu. Hatta çocuklar için bir bakımevi bile açmıştı.

Muhammed onu ve çocuklarını çok sevdi. Çift evlendi ve evlatlarına evlat kattı. Dawn ve Muhammed, 1995’te önemli bir karar aldı, artık sadece ölüm döşeğindeki çocukları evlat edineceklerdi.

O tarihten sonra evlerinin kapılarını hastanelerde, soğuk odalarda ölümü bekleyen onlarca çocuğa açtılar. Çocuk ve ölüm kelimelerinin bir araya geldiği ve sözün bittiği noktada Muhammed’i dinleyelim:

“Eşim 3 sene önce hayatını kaybetti. O hastalandıktan sonra işi bıraktım, çocuklar ve onunla ilgilenmek için… Eşim öldükten sonra da çocuklara tek başıma bakmaya başladım. Şimdiye kadar 80 çocuğa baktık, 40’ı hastaydı. Maalesef çocuklarımdan 10’u evimde hayatını kaybetti.”

‘KİMSE ONLARI İSTEMİYOR’

Ölüm döşeğindeki evlat edinmeyi neden tercih ettiğini de şöyle anlattı:

“Kimse onları istemiyor. İnsanlar ölümden korkuyor. Çocuklarının evlerinde ölmelerini istemiyorlar. Bakımları da zor. Onları hastane odalarına terk ediyorlar. Ama birisi onlara bakmalı. Çoğunun annesi alkol ya da uyuşturucu bağımlısı. Çocuklarını öylece terk ediyorlar. Hastanede de çocuklar sevgi dolu bir ortamda kalmıyorlar. Ancak bir evde kalırlarsa, aileleri olursa gerçek bir sevgi alıyorlar. Onların bana her zamankinden fazla ihtiyacı var. 10 çocuğumun hepsinin öldüğü zaman ellerinden tutuyordum.”

‘MÜSLÜMAN YAPTIĞI İYİLİĞİ ANLATMAZ’

Basının gözleri üzerine çevrilince Muhammed hayli şaşırmış… “28 yıldır çocuklara bakıyorum. Hayatımı çok özel yaşarım. Benimle ilgili haberler çıkınca arkadaşlarım da çok şaşırdı. Camidekiler ‘Yaptıklarını bilmiyorduk’ dediler. Yıllardır gittiğim marketin kasiyeri beni görünce ağladı. Bu normal çünkü bir Müslüman yaptıklarını anlatmaz. Kimseden teşekkür beklemiyorum, beni ödüllendirirse ancak Allah ödüllendirir.”

TEK BİYOLOJİK ÇOCUĞU VAR, O DA HASTA

Muhammed hem teşekkür beklemiyor hem de kendi deyimiyle Allah’tan gelen hiçbir şeye itiraz etmiyor. Sadece tek bir biyolojik çocuğu var.

Kadere bakın ki, o da gelişim bozukluğundan mustarip. 19 yaşında ancak 4 yaşındaki bir çocuğun bedenine sahip. Muhammed tekerlekli sandalyedeki oğlunu üniversiteye bırakıp döndüğünde ise onu evde evlat edindiği 6 yaşındaki kız çocuğu karşılıyor. Bzeek’in evlat edindiği çocukların çoğu yaşama tutunmayı başardı.

Ama Muhammed çocuklarla iletişimini hiç koparmadı: “Bazıları şimdi üniversiteye gidiyor, bazıları evlendi bile hatta çocukları var! (gülüyor) Mesela 30 yaşında olan çocuklarımdan biri bana hâlâ baba diyor.”

TRUMP’A KARŞI ÖRNEK GÖSTERİLİYOR

Muhammed uzun sakallı, düzenli olarak camiye giden Libya asıllı bir ABD vatandaşı. Peki hiç ayrımcılığa uğradı mı, özellikle de ABD’de artan göçmen ve Müslüman karşıtlığından sonra? Bu soruya Muhammed’in cevabı siyasetin, insani duygular karşısında nasıl çaresizleşebildiğini gösteriyor:

“Evet zaman zaman ayrımcılığa uğradım. Fakat hikâyem haber olduktan sonra çok güzel şeyler duydum. Pek çok yetkili bana ödül verdi. Başkan Trump’ın yasak koyduğu ülkelerden biri benim memleketim Libya’ydı. Çevremdeki pek çok kişi Trump’a ‘Utan ve git Muhammed’in hikâyesini oku’ diye tepki gösterdi.”