CAN SAHİPLERİNE DUYURULUR
Eviniz, arabanız, paranız var mı diye sormuyorum?
Varsa mübarek olsun,
Sizi mübarek kılmakta rahmet olsun,
Yoksa Rahman en hayırlı ve en kolay şekilde,
Size ihsan buyursun diyorum.
Fakat bu gün konumuz o ya da bu değil.
Ben, sen ,o yani biz kardeşler!
Canınız var değil mi?
Öyleyse elinizi vicdanınıza koyun,
Şunları bir düşünün istiyorum.
Yokken var kılındığımız şu alemde,
Varlığımızın ne ifade ettiğini hiç düşündünüz mü diye,
Sormak istiyorum!
Ben benim, ‘doğru!’
Ama ‘Ben kimim?’ Sorusunu hiç kendinize sordunuz mu?
Beni ben yapan ne?
Ya da beni ondan ayıran ne?
Ben ne zamandan beri,
Ben olmam gerektiğini fark ettim?
Ya da gerçekten ben bu muyum?
Ben bende ki bene, ne kadar vakıfım?
Ben onunla neyi, ne kadar ve ne zaman yapmalıyım?
Ne kadarını yaptım?
Veya yapabildim?
O veya ben neyi ifade ediyoruz?
Ya neyi ifade etmeliyiz?
Onun ya da benim kim olduğumun önemi var mı?
Mesele ben miyim?
Olması gereken mi?
Sahi olması gereke ne ki?
Kim biliyor?
Ben bileni biliyor muyum?
Bilmem bana yetiyor mu?
Katıksızca teslim oluyor muyum?
Yaşıyorsam,’ yaşama’ hakkını,
Olması gerektiği şekilde veriyor muyum?
Kimi günleri hiç yaşanmamış saymak istercesine mi?
Yoksa, ‘İyi ki yaşadım!’ dercesine mi yaşıyorum?
Yaşamı, yaşama alanı mı, yaşadıklarımı sahipleniyor muyum?
Yoksa iğreti bir hayat mı yaşadıklarım?
Sırf yaşıyor olduğum için mi yaşıyorum?
Yaşamam gerektiğinin kaçta kaçında başarılıyım?
Başarmak elimde de, ben mi kaçıyorum?
Sahi ben ne istiyorum?
İstediklerimi elde temek için ne yaptım?
Yaparken ne kadar candandım?
Canımın sıkıntısı, niye hep bana bir şeylerin ters gittiğini hissettiriyor?
Nere de ve ne zaman sınıfta kalmış gibi ağlıyorum?
Sınıfı geçme ihtimalimin olması bile, niye beni şevkle tutuşturmuyor?
Neden bu kadar çabuk yıkılıyorum?
Gücümün gücü nereden beslenmeli?
Ben neden güç kaybederken bile ders almıyorum?
Onu bunu değil,
Beni nerede kaybetmişsem,
Niçin orada aramıyorum?
Kaçtığım kim ve ne?
Kaçışım neden?
Kaçmakta olmaktan bile şikayetçi iken ben,
Niye kırmızı ışıkta bile durmuyorum?
Neden sürekli kaza yapıp,
Kazazedeyi oynuyorum?
Çığa dönüşmüş duygularımın esiri olmamak için,
Güneşin eritmesini beklemem, hiç inandırıcı değil!
Ya da kurtarıcı prenslerin olmadığı,
Devlerin masallar da kaldığı,
Yaşananların apaçık gerçekler olduğu,
Acının, zulmün, korkunun, açlığın her yanı sardığı şu alemde,
Ben neyle ve neden oyalanıyorum!
İşim ne benim?
İşimin adı ne?
İşlerimi niye bir türlü yola koyamıyorum?
Sahi yol ne?
Yöntem ne?
Yolda kalmak adına mı bütün bu yaptıklarım?
Yoksa yoldan çıkmanın ne olduğunu da mı bilmiyorum?
Öyle ise neden yola mayın döşeyenlerle,
Yolcuyu yolundan etmek isteyenlerle,
Yolu yol kılanı terke edip, sefa sürenlerleyim!
Ne işim var benim bu tip insanlarla?
Kime? Neden? Ve nasıl bu kadar çok kez kanıyorum?
Kandırılmadığı mı,
Aslın da kanabilmek için bile,
Neleri yok saydığı mı?
Ne zaman itiraf edeceğim?
Etsem ne yazar ki düzelmedikten sonra ben!
Beni ne zaman kulağından tutup, dize getireceğim?
Benim işte bu ben?
Senin ya da onun bana,
Ben istemediğim sürece ne faydası olabilir ki?
Öyle dik ki burnum?
Öyle çılgın ki benliğim?
Öyle nankör ki nefsim?
Ben bile bana söz geçiremiyorum?
Ben benle bile geçinemiyorum?
Ben beni bensiz bırakmak uğruna,
Ben benden çoğu zaman vazgeçiyorum!
Ben niye benim için uğraşmıyorum ?
Ben beni hala yeteri kadar tanımıyorum demek ki diyorsanız,
İzin verin ben cevap vereyim.
Belli ki evet tanımıyorsunuz!
Can bu oyuna gelmez.
Hele ihmale hiç gelmez.
Bilirsiniz yarım doktor candan,
Yarım imam dinden eder ya,
Siz ‘tam can’la Canana kavuşmak istiyorsanız.
Siz bari canınıza kıymet verin.
Hem öyle bir kıymet verin ki
Bedeli Cennet olsun kardeşler.
Canımızı can pazarına düşürerek,
Kendimize yazık etmeyelim!
Yazık ama sizce de değil mi?
Hem de çok yazık!
Haydi öyleyse hatamızdan dönmeyi bilelim.
Ve gerçekten canımızın kıymetini bilelim!
Hatice Dilek Cengiz
‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır.