İşinizi Seviyor Musunuz?

/ / Makalelerim

İŞİNİZİ SEVİYOR MUSUNUZ?

“İşiniz var mı?” diye başlamak sanırım daha yerinde olur. Çünkü işi olmayan, daha doğrusu olmadığını sanan, olanı beğenmeyen, olanla yetinmeyip hep şikâyet eden, olanın hakkını vermeyen, olana şükretmeyen, olanı zevkle yapmayan, olanı kötüye kullanan, olmayanlarla hava atan, oldu bittiye getirip -miş gibi yapan nice insan var. Yaptıklarını insanların yuttuğunu, Allah’ın unuttuğunu sanırcasına, ehil olmadığı işte, doktorluk yapıp candan, imamlık yapıp dinden, ebelik yapıp bebekten, inşaat mühendisi veya müteahhit olup evden, eşten, çocuktan, maldan eder niceleri. Nice sahtekâr, zalim, liyakatsiz, adaletsiz var aramızda.

Öncelikle işler dörde ayrılır bence;

Birincisi; boş işler,

İkincisi; ücretli dünyalık işler,

Üçüncüsü; dünyada bedeli olmakla birlikte, asıl karşılığı (mükâfatı) cennette ödenecekler. Helâller.

Dördüncüsü; dünyada bedeli olmakla birlikte, asıl karşılığı (cezası) cehennemde ödenecekler. Haramlar.

Aslında işten çok iş yapan ve yapış niyeti önemli desek, yanılmış olmayız sanırım.

Şöyle ki;

Mesela; boş işleri sıralayalım. Fakat önce tanımlayalım. Hem dünyada hem de ahirette bir işe yaramayacak olan, hiçbir maddi ya da manevi karşılığı olmayan işler:

Adı üstünde boş boş oturmak, iş tutmak, işe yaramamak.

Amaca binaen olmayan boş konuşmalara dalmak.

Hiçbir meziyet kazandırmayan oyunlar oynamak.

Hiçbir faaliyette bulunmadan uyumak ya da uyur vaziyette dolanmak, yaşamak, ölmek. (Dinlenmek için uyumak…)

Dünyalık işler (ücretli):

Aldığı eğitimin hakkını vererek çalışmak. Bulunduğu konumun hakkını vererek idareci olmak. Alaylı yetişip eğitim görmeden, bir yeteneğini konuşturup usta olmak.

Eğitim almamış ya da almaya uğraşmayı zor bulmuş yahut eğitim hayatı bir şekilde son bulmuş olduğu için bir işveren kontrolünde iş yapmak.

Hiçbir eğitimi, vasfı veya özel yeteneği olmadığını ya da olmayacağını düşünüp ne iş olsa yaparım tarzı işlerde daha çok el çabukluğu, kıvrak zekâsı yahut beden gücü ile iş yapmak.

Ücreti ahirette ödenecek, dünyada maddi gelir sağlamayan işler:

Bir yetimi, başını okşamakla kalmayıp sevmek, evine davet etmek, onunla arkadaş olmak.

Bir fakire, bir günlük değil bir ömür yapacağı bir meslek edinmesi için yardım etmek.

Bir hastaya su, ilaç, umut vermek.

Bir âmâyı yoldan karşıya geçirmek, düşen eşyasını kaldırmak.

Bir kırık cam parçasını, araçların lastikleri patlamasın diye çöpe atmak.

Bir dikeni, bir çöpü, bir muz kabuğunu kaldırıp yolu güvenli ve temiz hâle getirmek.

Birine bilet kuyruğunda, acelesi olduğunu anlayıp sırasını vermek.

Birinin maddi sıkıntısını fark edince, fark ettirmeden cebine, evine ya da posta havalesi ile gönül incitmeden, rencide hiç etmeden destek vermek.

Bir yaşlının market, pazar vs. yükünü taşımak.

Bir annenin pilinin bittiğini anladığı anda ağlayan bebeğini kucağından alarak, susturmak, yedirmek, uyutmak.

İstenileni alamadığı anda babaya “Canım babam, canın sağ olsun. Rahmân gücünü artırsın, seni de bizi de affedip afiyetle yaşatsın” demek.

Gece-gündüz tekrar tekrar yaptığı, bitirdiği, pişirdiği, yıkadığı, söylediği, aldığı, verdiği şeylerin farkına varıp anneye, “Canım annem! Başımızın tacı, evimizin demirbaşısın. Gönlümüze merhem, sırtımıza yorgan, midemize ikram, yuvamıza huzur, aklımıza izan, ahlâkımıza nizam verenimizsin. Düştüğümüzde kaldıranımız, korktuğumuzda cesaretlendirenimiz, hastalandığımızda bakanımız, belalardan koruyanımızsın. Sevgin, hoşgörün, merhametinle bizi sarıp sarmalayanımızsın. Sen bize Rahmân’ın bir ikramısın!” demeyi borç bilmek.

Genele açık bir yeri; cami, tuvalet, okul, apartman önü, otobüs durağı gibi yerleri temizlemek, temiz bırakmak, düzenlemek.

Hastası yüzünden bitap düşmüş bir refakatçiye; uyuması, yemek yemesi, dinlenmesi için, dışarıdan getirilecek ihtiyaçları, personele söyleyeceği şeyleri söyleyip; bilmediği katı, işi, bulup yapmak.

Cenazesi olan bir komşunun yemeği, temizliği, misafiri ile ilgilenmek. Müzik, kahkaha gibi eğlence sesleri ile gönlünü kırmamak.

Birini namaza çağırmak, ona, namaz kılacağı mekân sunmak, namaz tesettürü eksikse tatlı bir üslupla uyarıp okuduklarını anlaması ve eti kemiği ile namaz kılmaması için kısa, özlü bir mini sohbet yapıp namaz şuuru kazandırmak.

Henüz evine varamamış oruçluya, bir hurma, su veya bir elma vs. ikram edip orucunu açtırmak. Yalnız yaşayan yaşlıları ara ara ziyaret edip evini temizlemek, aşını yapmak, yatağını, yorganını havalandırıp bir buket çiçek bırakıp duasını almak.

İşini yetiştiremeyen memuru, işçiyi, elemanı azarlamadan, surat asmadan sabırla beklemek.

Canı sıkkın bir insana tebessüm ettirebilmek. Bir borçluyu, o bilmezken borçtan kurtarmak.

Lokantanın dışından içeriye bakan bir açı masasına oturtup doyurmak, onunla sohbet etmek ve ona insanlığın hâlâ ölmediğini hissettirmek.

Bir genç kız ve delikanlının yanlış yaptığını fark edince, gençleri bir şekilde meşgul edip en azından manzarayı düzeltmek. Eğer nasihat alacak tiplerse birkaç yumuşak sözle yüreklerine hitap etmek.

Mahcup etmeden önce doğruyu söylemek, eğer hala yanlışa devam ederlerse etrafa duyuracak şekilde Allah’tan korkmaya, kuldan utanmaya davet etmek.

Bedeli cehennemde ödeneceklere gelince;

Trafikte biraz geç kalkış yaptı diye yolda zorla sıkıştırıp durduktan sonra kafa göz yarmak.

Bir genç kızı iğfal edip sonra masummuş gibi düğün dernekle evlenmek için koklanmamış gül aramak!

Binlercesi çalışıp kazanırken, envai çeşit entrika ile kopya, torpil, rüşvet kullanarak hak etmediği yerlere gelip “Ben ne istersem yaparım” kibri ile etrafındakileri aşağılamak ve bu tiplere dalkavukluk yapıp izzeti, adaleti, emeği yok sayanlardan olmayı mecburiyet saymak.

Bir anneyi tekme, tokat, yumrukla evlatlarından ayırmak. Başörtülü olmakla yetinmeyip tesettürlüyü şeref diye “aşırı dinci, yobaz” olmakla suçlayıp işten, evden kovmak.

Alınan meyvenin yarısından fazlasını çürük çarık koyarak kâr ettiğini sanmak.

Orada burada küçük çocukları taciz edip güzel dünyalarını kirletmek.

Pornografik görüntüleri ekranlara, internete, gazetelere, dergilere basıp bu şekilde ahtapot gibi kolu her yere uzananların kollarını, bacaklarını, kafalarını kırmak yerine, pis tuzaklarına düşürmek için kirli paralarla, kara yüzlerle yarasa gibi evlerimize, işyerlerimize, sokaklarımıza, vitrinlerimize girmesine izin veren herkese, susana, seyirci kalana, toplumu ifsat eden kurum, kuruluş ne varsa, bu yola karınca kadar katkı sağlayana, sağlayanları yedirip içirene, güldürüp eğlendirene, menfaatleri için görmezden gelene ateşten gömlekler, döşekler, yiyecekler diliyorum.

Erkekleri sokaklara iş aramak için dökülen, ancak camına “Bayan eleman alınacaktır” yazdırıp güzel kız avına çıkan, dulu, yetimi, fakiri gözetmek yerine, nefsine yatırım yapmak için ehline değil şekline, şemaline göre teklif sunanları Rabbin hükmüne havale ediyorum.

Ve sayılacak o kadar çok şey var ki deyip; “Rabbim Allah’tır” dediği için eziyet, küfür, işkence gören kim ya da kimler varsa yapanlara lanet, yapılanlara mağfiret ve bizlere de artık eğriyi doğrudan ayıran Furkan’la Rabbimden mücadele azmi ve zaferi diliyorum.

Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş ‘adlı kitabından alıntıdır.