Ekmeğinize Katık Olacak Fikirler

/ / Makalelerim

EKMEĞİNİZE KATIK OLACAK FİKİRLER

İnsanız ve temel bazı ihtiyaçlarımız var biliyorum,

Bunları karşılarken, ölçünüz hep ‘orta’ olsun diyorum kardeşler.

Ne az verip hırsız, ne çok verip arsız etmeyin nefsinizi

Nefis bu; çalar da azar da.

Sakın’ Ben yapmam!’ demeyin.

Size demirbaş ihtiyacınızı söyleyeyim mi ilk olarak?

‘İnanmak’ kardeşler!

O’na inanmak yetmez.

Peygamberlerine, Kitaplarına, gaybı yalnız O’nun bildiğine,

Sonra kendinize, etrafınızdakilere, ailenize, dostlarınıza,

Kısaca bir şeylere ve birilerine inanmak zorundasınız bilesiniz.

Kaçamak yok!

Mış gibi yapmak yok!

Niye mi?

Yaparsanız kendinize yapmış,

Bir ömrü çöpe atmış olursunuz da ondan, kardeşler.

Sonra NEFES almak!

Soluyup içine çekmek,

İhtiyaç duyulan elementleri.

Bu, bazen bir duygu, bazen bir koku da olabilir.

Yer ve zaman çok şeyi içinize sokabilir.

Siz siz olun neyi soluduğunuza,

Nerede nefes aldığınıza,

Nerede ciğerlerinizin bayram ettiğine dikkat edin.

Sizi nefessiz bırakan,

Kalbinizi sıkıştırıp, gözünüzü karartan,

Astım krizine benzer haller yaşatan,

Kişi, ortam, makam, iş ve konuşmaları bir rüzgâr hızıyla terk edin.

Niye mi?

Batarsınız, boğulursunuz, soluksuz kalırsınız da

Boğulmanıza sebep olanlar bile size yardım edemezler.

Ya sizi kendi kaderinize terk ederler,

Ya da su testisi misali sizinle kırılır giderler.

 

Diğer bir ihtiyacınızsa ‘yiyip içme’ değil mi?

Elbette yiyip içeceksiniz.

Ama helalinden ve temizinden kardeşler.

Helal değilse şimdi bir söz verin.

Yanından onurluca geçip gidecek,

‘Ben sizin albeninize kapılacak kadar aklımı peynir ekmekle yemedim,

Rabbim ne diyorsa o,

Muhakkak bir hikmeti var!’ diyerek.

Yemediğiniz gibi, ehlinize de yedirmemek için,

Amansız gayret göstereceksiniz.

Ya ‘temiz olanlar’ kısmını yaşamak için hükmün ne yapmalıyım derseniz?

Orada burada değil, mümkün mertebe evinizde,

Akraba ve dostlarınızın evlerinde yiyip içecek,

Diğer yerlerde yemek zorunda kaldığınızda,

Yumuşakça ama mutlaka,

Personeli ve işletme sahibini,

Pisliğin haram olduğunu,

Hazır kendilerine sunulmuş rızık kapılarını zayi edip,

Vebal almamaları konusunda uyaracaksınız!

 

Ve sonra ‘barınma’ ihtiyacınız geliyor biliyorum.

Elbette başınızı sokacak kadar dar değil,

Ailenizle rahatça oturabilecek bir eve sahip olmak için,

Kuşlar gibi erken kalkacak,

Helal sahalarda kanat çırpacak,

Dönüşünüz muhteşem olması için,

Evinize vakitlice gelecek, gelişinizi heyecanlı bekleyişlere çevireceksiniz.

Ve tabiî hane halkı olanların da çorbada tuz olmadığını,

Herkesin üzerine düşeni yapmadığı bir dünyada,

Bir gün işlerin sarpa sardığını görmeden,

Ne gerekiyorsa hep birlikte yapalım deyip,

Toplu yaşam kurallarını ihmal etmeyeceksiniz.

Eğer ne gerek var deyip,

Mekân ihtiyacınızı es geçerseniz,

Ev halkına sorumsuzluk örnekleri sergiler,

En yakınlarınızın her gün yüreğini yakar,

Evi yaşanmaz hâle getirmekte çok becerikli iseniz.

Aslan bile yattığı yerden belli olurken,

İnsan olmanın hakkını vermediğiniz için,

Dışarıda ne kadar büyük işler başarsanız da,

En yakınlarınızın gözün de,

Daima prestij kaybettiğinizi görüp irkilmelisiniz!

Bu ateş sizi de yakar,

Hep birlikte yoğun sıkıntılar çeker,

Yeryüzü dar geliyor dercesine yaşar

Ve öylece ölür gidersiniz kardeşler bilesiniz!

 

 

Gelelim ‘bineğinize’.

Evet, her aileye bir binek en güzeli diyeceğim.

Belki de alaylı alaylı gülüp ‘Kolay mı öyle hanımefendi!’ diyeceksiniz.

Ben de kolay olmasa da mümkün diyerek,

Siz yıllarca,

Boş umutlara, sahalarda top koşturanları izlemeye,

Verilen üç kuruşa razı olup,

Alternatif ne yapabilirim?

Hangi yeteneğimi keşfedip,

Daha onurlu bir hayat sürebilir demezseniz,

Dumanı bile zehir olanları içip,

‘Ne olmuş canım hiç mi eğlencem olmayacak!’

Arada bir arkadaşlarla takılıyorum işte deyip, iki tek atmaya devam ederseniz,

Hem kendinizin hem etrafınızdakilerin hakkına girdiğinizi es geçerken,

Bir ömrü toplu taşıma araçlarında geçirmek zorunda kalmak istemezseniz,

Dişinizi sıkıp,

Ekstra tüm masraflarınızı kesip,

Abur cubura veya incik boncuğa

Yahut çaya kahveye,

Değerinin en az on katını vermekten vazgeçerseniz,

Bilin ki orta hallisinden,

Sizin de bir aracınız olabilecektir kardeşler.

İşte ondan sonra,

Rahatça ziyaretlere gidebilecek,

Dostlarınızla piknikler geziler yapabilecek,

Kim bizden önce nerede nasıl yaşamışı görüp,

İbret alabilecek etkinlikler düzenleyip,

Hayatınızı monotonluktan kurtarabileceksiniz.

 

Daha sıralanacak olsa çok şey çıkar biliyorum.

Fakat ben son olarak ‘sevgi ve güven’ diyorum kardeşler.

En temel ihtiyaçlarınız bunlar bilmeli,

Sizi seven ve size güvenen birileri var mı diye arayışa geçmeden,

İmanımdan dönmediğim sürece,

Ölümüne sevilecek ve güvenilecek insan mıyım? diye,

Aynada gözlerinize uzun uzun bakıp,

Önce kendinize,

Elbette önce kendinize şu sözü vermelisiniz!

Bundan sonra ‘olmaya’ çalışacağım.

Şartlar ne kadar ağırda olsa üzerime aldığım yükü kaldıracağım,

Zaten kaldıramayacağımın başıma gelmeyeceğini bilip kendimi motive edecek,

Ama ‘Bana güvenen ve sevenleri,

Asla yarı yolda bırakmayacağım!’ sözünü vermelisiniz.

Hem de hemen şimdi!

Niye mi?

Belki de Azrail’in az yolu kaldı size ulaşmak için ne dersiniz?

Mümkün ama değil mi?

Var mı içinizde senet imzalayan kardeşler?

Öyle ise bu rehavet niye? demeliyim.

Giderken iyi gitmeli,

Gittikten sonra da hayırla anılabilmek için,

Hatıralarınızın dualarla süslenmesine katkı sağlamayı başarmış olmak için,

En çok siz ter dökmüş olmalısınız,

İnsana yalnız emeğinin yemeği sunulacak öyle değil mi?

 

Hayat bu sevmeden yaşanmaz.

İnsanı, hayvanı, doğayı,

Yaşamın kendisini,

En önemlisi Rabbinizi, kitabınızı ve peygamberlerinizi sevmelisiniz.

Sevmek yetmez sizi sizden çok korumak için,

Güzele ve iyiye davet ettiğine inanmalısınız.

Dua ile Allah’a yakarırken,

Salâvat ve sünnetleri ile Hz. Peygamberi (s.a.v.) hatırlamalı ve hayatımıza katmalı,

Kitabı rahleye koyup,

Dizi dibine çöküp okumalısınız.

Ona bir canlı muamelesi yapmalı,

Onunla konuşmalısınız.

Göreceksiniz her sorduğunuza cevap verecek!

Her soramadığınızı, düşünemediğinizi, fark edemediğinizi bile önünüze getirecek.

Bazen sular seller gibi ağlayıp,

Bazen coşkun ırmaklar gibi çağlayacaksınız.

Bazen korkudan nefesiniz kesilecek,

Bazen heyecandan diliniz damağınıza yapışacak,

‘Ben bunları hak edebilir miyim?

Gerçekten bunu başarabilir miyim?’

Diye kendinizi sorgularken kendinizi yakalayacak,

‘Durma hadi! Erteleme artık!’ diyebileceksiniz.

Her gün nefes almak kadar elzem olduğunu fark edince,

Okuyamadığınızda susayacak,

Koşup sığınacaksınız hikmet deryası satırlarına.

Bu satırlar sizin yakıt deponuz.

Bunlarsız yaşayamayacağınızı görecek,

Yol yakınken dönecek,

Kendinizi kandırmak pahasına,

Bir ömrü köstebek modunda geçirmemek için,

Çalıların arasından sıyrılıp,

Kendinizi Kur’an’la tedavi edeceksiniz.

Kısaca hayatı ıskalamadan yaşamayı bilecek,

Erdemli bir hayat için,

Her günü bir öncekinden farklı kılmaya çalışacak,

Düşeni ezmek değil, kaldırmaya çalışarak,

Boş vermişleri boş vererek akıntılarına kapılmadan,

Selin önünden kaçıp,

Kendinize güzel ve namaz kılınır mekânlar kurmayı bileceksiniz kardeşler.

Ben size, sizdeki fıtrî potansiyele olan inancımla,

Haydi kalkın! diyorum.

Yoksa bitiyoruz, tükeniyoruz ve sadece tüketiyoruz görmüyor musunuz?

İyi de biz bunun için gelmedik ki bu dünyaya?

Kim ya da kimler hayatınızı kontrol ediyor?

Sahi kaçınız ‘Ben emri yalnız Allah’tan alırım!’ diyecek,

Şerefte bir hayat yaşıyor?

Hiç düşündünüz mü?

Eve ‘Bugün pazar! Bugün tatil!’ hikâyeleri ile çok pazarlar geçirdik biliyorum.

Gerçekten yoruldunuz da mı dinlenmeyi hak ediyorsunuz?

Peki ya, kim için yoruldunuz?

Sizden istenen bu mu diye düşünmeye vakit buldunuz mu?

Ve cevap çoğunuz için ‘hayır!’ Biliyorum kardeşler.

Birileri bizi dört nala sahaya sürüyor!

Sahi onlar neredeler?

Neden hep biz toza toprağa bulaşıyoruz?

Size bir şey söyleyeyim mi?

Nerede oldukları çok da önemli değil ama

Nereye gideceklerini kitap çok kesin söylüyor.

Ya siz onlarla olmaya var mısınız orada?

Ama ben şahsım adına,

Artık ‘Kral çıplak!’ demek

Ve sizi sarsmak istiyorum kardeşler!

Gerçekleri görün istiyorum!

Doğrusu bunca söz yeter, öğüt almak isteyene.

Öyle ise;

‘Bir iki üç tıp!

Susuyorum!

 Hatice Dilek Cengiz

‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından alıntıdır.