İNSAN İNSANIN KURDU MU?
Yok, yok asla değil!
Elbette kurt postuna bürünüp de,
İnsan görünmek bile istemeyenler var.
Yahut kurda taş çıkartacak kadar vahşileşip,
Metropol sapığı olmaya kalkanı da.
Yahut her bulduğunu kuzu sanıp,
Postuyla korkutmaya kalkanı da.
Kurtlara bol reklam filmi çekip,
Bilbordlara kanacağımızı sananı da.
Parçalanmış kuzu cesetlerini sürekli seyrettirip,
Toplumsal bir karabasanı, sürekli üzerimizde hissettirmeye çalışanı da.
Kurtlarla yaşamaktan, kuzuların varlığını bile yok saymayı hak görüp,
Tüm kuzulara ölüm fermanı çıkaranı da.
Kuzular dünyasının arasına sızıp,
Zaaflarını sonuna kadar kullananı da.
Kurdun kuzuyla dost olamayacağını unutan kuzular sayesinde,
Her bulduğunu dost sanmadığımızı sananı da.
Kurtların postuna bürünmekle, kurt olunamayacağını anlamak için,
Kuzulardan geçtiği,
‘Nasıl kendin olunur?’ dersinden sınıfta kalanı da.
İnsan olmanın kuzu olmaktan farkını unutup,
Aklını peynir ekmek gibi yiyeni de.
Bu kadar kuzu kurt hikâyesinden sonra,
Sadede gelmem gerekirse kardeşler,
Biz insanız ve insan kalmalıyız değil mi?
Birileri bize maskeli balodaymışız gibi, sürekli kostüm biçe dursun.
Biz rolümüzü ta ruhlar âleminde seçmiştik düşünsenize.
Unutanlar varsa hatırlasın!
Orada soruyu soran Allah,
Cevaplayan ise biz kullardı.
Ve biz O’nun bize vereceği ilâhî eğitimi almak üzere,
Kaydolduk hayat üniversitesine.
Hem de gönüllüce.
Şimdi ne mi oldu?
Dünya cazip geldi!
Öğrencilikse meşakkatli.
Ama gelin siz bence, bu dünya da biraz,
Biraz zoru seçmeyi başarın ki
Sözünde duranlardan ve umduklarını değil,
Ummadıklarını bile bulanlardan olabilin!
Şimdi bir karar verin!
Ya başarılı öğrenci olup, diploma töreninde kep fırlatabileceksiniz,
Ya da sorumlu değilmiş gibi yaşamaya devam edeceksiniz.
Ne o ağır mı geldi söylediklerim?
Sahi siz sorumlu gibi davranıyor musunuz ki?
Bunu iddia ederken aslında söylediğinize, siz bile inanmadınız değil mi?
Ama bilin ki yaşadığınız bu hayat, hayat değil, hayatımsı.
İyi ama mış gibi yapmak için gelmediniz ki.
Doğrusu ölümünde mış gibisi yok değil mi?
Peki, siz böyle yaşayarak,
Yalancı, hain yahut zevkine düşkün bir tablo çizdiğinizin, farkında değil misiniz?
Oysa her şey ne kadar da gerçek.
Doğum kadar ölümünde gerçek olduğunu,
Bilmeyeniniz var mı aranızda?
‘Yok’ dediğinizi duymasam da yok olduğunu biliyorum.
Siz ne derseniz deyin,
Beni hiç tanımasanız da dost olduğumu,
İnsanlıkta eşiniz olduğumu,
Size gerçekleri, apaçık gerçekleri söylemekle mükellef olduğum için,
Kafanızı şişirmek,
Lafla peynir gemisi yürütmek,
Size muhalefet etmek gibi,
Basit dertlerim olmadığını bilmenizi istiyorum.
Ve sizi yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşle uyarmak istiyorum.
Gelin ateşten değil,
Cennetten gelen davetiyenin kıymetini bilelim.
Orada bu satırlar dile gelecek.
Okumuştunuz diyecek size birileri,
Söylemiştin diyecek bana da.
Siz duyduklarınızdan,
Ben söylediklerimi yapıp yapmadığımdan,
Hesap vereceğimi adım gibi biliyorum!
Ve o gün,
O bana gelmeden önce, ben iyilerdendim.
O geldikten sonra saptım diyerek, birbirini suçlayanlardan değil,
İyi ki o gün bu satırları yazmışsınız,
İyi ki bizi uyarmışsınız!
Aslında hiç duymamış da değildim.
‘O gün var ya o gün, bir milat oldu benim için!’
Demenizi tüm kalbimle diliyorum.
İnanın bu benim ve benim gibi Rabbine kul olmayı seçenler için,
Dünya ve içindeki her şeyden daha sevimli.
Birinin ahiretine dünyadan ışık tutmuş olmak,
İnanılmaz derecede mutluluk verici.
Ne kadar başardığımızı orada göreceğiz.
Dilerim oynamış ve oyalanmışlardan farkımızı her halimizle belgeliyoruzdur değil mi?
Çünkü Allah bizi,
İnsanlık ailesi içinden çıkarılmış,
En hayırlı ümmet’ olarak tanımlıyor.
Öyle ise hep bu bilinçle davranabilmeliyiz.
‘Böl, parçala, yut!’ diyen kurtlara inat,
‘Sev, paylaş ve mutlu ol!’ diyerek insanlığımızı göstermeliyiz.
Hatice Dilek Cengiz
‘Sarp Yokuş II’ adlı kitabından Alıntıdır.