BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ!
Hayat bir masal mı gerçekten?
İçinde iyilerin ve kötülerin, devlerin ve cücelerin, cadıların ya da meleklerin, dipsiz kuyuların, göz kamaştıran sarayların var olduğu ve odalarına hapsedildiğimiz, çağdaş yaşam iğnesinde, hep şeytanî projeleri üretenlerin laboratuarlarında özel olarak tasarlanmış “Ölene kadar uyusun” niyetiyle aşılanmış, hiç kalkmayan kollarımız, hiç tutmayan ayaklarımız ve bir türlü odaklanamayan zihnimiz, sanki Azrail’i görmeye ayarlı gözlerimiz var bizim. Habibullah’ın ifadesiyle “İnsanlar uykudadırlar ancak öldükleri zaman uyanırlar!”
Uyku dinlenmek içinse, ey Rabbim! Biz hiç yorulmadık ki!
İnsan nisyandan türeyen bir kelime ise yani unutkansa, biz seni hatırlatan vahyine hiç kulak, göz ve kalp vermedik ki!
Sen “Bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık” derken, biz hiç teneffüsten derse girmedik ki!
Sen “Kalemle yazmayı öğrettim” derken, biz seni, bizi eğiten olarak seçmedik ki!
Sen “Bir dil ve iki dudak verdim” derken, biz seni anlatıp sana davet etmedik ki!
Sen arıdan, kuştan, sinekten misaller verip uyarırken, biz kayadan deve çıksa, deniz yarılsa, ateş suya dönse, bıçak kesmese, çöl çağlasa zemzemle, gök gürleyerek seni ansa, “Ey yer suyunu yut. Ey gök sen de tut!” dediğin andan beri, bizi adalarına yerleştirdiğin yeryüzünde, sana hakkı ile tabi olamadık ki!
Korkular sardığında benliğimizi, duaya sığınmadık ki!
Kötü kopyaları olduk birbirimizin. Asırlar öncesinde bize sunduğun insan-kul-peygamber üçlüsünü nefislerimize sindiremedik ki!
Sen “Acıkmadan yemeyin, doymadan kalkın” derken sofradan, biz genişlemiş midelerimizi azla tatmin edemedik ki!
Sen “Harama yaklaşmayın, bataklığın etrafı bile tehlikelidir” derken, biz ayağımıza bir de taş bağlayıp düştük günah bataklığına, bir türlü çıkamadık ki!
Sen “Her duyduğunuza, her gördüğünüze, her hissettiğinize inanmayın, kulak göz ve kalp sorumlu” derken, biz haberi fasıktan dinlemekten, okumaktan vazgeçmedik ki!
Evlerimiz ölüler evine döndü. Onları Kur’ân okunan, namaz kılınan mekânlar hâline sokamadık ki!
Ne işimizde ne aşımızda ne düğünümüzde ne cenazemizde ne sevdiğimizde ne nefretimizde ne itaatimizde ne isyanımızda ne gülmemizde ne ağlamamızda ne kazanmamızda ne harcamamızda, hiçbirinde bir türlü dengeyi yakalayamadık ki!
Biliyorum tüm bu yolların, kaybolmuşlukların, boşlukların, bitmişliklerin, taşkınlıkların ve yalnızlıkların arasında, sen bizi yardımsız bırakmazsın!
Biliyorum, sen merhametlilerin en merhametlisi!
Sahipsizlerin sahibisin…
Tuzak kuranların en hayırlısısın!
Üzerimize oynanan tüm tuzaklarını boz. Tuzaklarında boğ onları. Gırtlaklarından mü’min kanı geçirmeye alışmış vampirleri, sen yerin dibine geçir, onların mallarını yok et!
İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme, bizi katından bir güçle destekle, bize indireceğin her türlü hayra muhtacız.
Biliyorum, sen bizi terk etmez ve bize darılmazsın!
Hatice Dilek Cengiz
‘Sarp Yokuş’ Adlı kitabından Alıntıdır