Duygu Dilinin Güzelliğini Keşfedin

/ / Makalelerim

DUYGU DİLİNİN GÜZELLİĞİNİ KEŞFEDİN!

Kardeşlerim!

Duygular insanidir ve kişiye özeldir.

Anlık gelişir.

O an oracıkta hissedilir.

Eğer o hissettiğinizi oracıkta söylemeniz doğru ise, yani meşru ise gecikmeden söyleyiniz.

Geciktiğinizde çok geç kalmış ya da anlamsızlaşmış olabilir bilesiniz.

 

Oysa bize bu güne dek, hep içimizde tutmak öğütlendi.

Hayır öyle değil, ısrarla söylüyorum ki öyle değil!

Lütfen siz siz olun bu günden tezi yok,

Duygularınıza izin verin, artık konuşsunlar.

Bırakın bülbül kesilmişçesine şakısınlar.

Göreceksiniz!

Ne kadar hoş olduğunu keşfettiğinizde,

Zaten artık siz de susmayacak, susamayacaksınız.

Yazık değil mi bunca yıldır içinizde sakladıklarınıza.

Hem söylersem kaybederim zannettiğiniz pek çok anda,

Aslında kazanırsınız,

Hatta kaybettim sandıklarınızı bile kazanabilirsiniz, bilmenizi isterim.

Tabi ki bu söylediklerim, aç tavuklara buğday ambarına davet edildiği hissi vermesin.

Onlar aç kalmayı hak ettikleri için aç kalmışlarsa,

Yahut kıymet bilmedikleri içinse,

Kırk yıl onlara ‘Kudüs’ yasaklanmış olabilir!

Eh bir ömürde kırk yıl hiçte az değil değil mi?

Kim bilir belki de bir ömür böyle yasaklı bitebilir.

Bazı şeyler oyuna gelmez.

Dal bu kırıldı mı, eşya olmadığı için tamir edilmez.

Seneye bahara gelense, giden değildir değil mi?

Öyle ise kardeşler,bir şeylerin elinizde iken kıymeti bilinmeli.

Kör öldükten sonra ‘badem gözlüm’ dediğinizi duymaz kardeşler.

Mesele birbirimizi diri diri toprağa gömmemek,

Öldürmekle tehdit etmemek,

Öldüresiye öfke duymamak değil mi?

İnanın değmez!

Ahireti kaybettirecek bir öfkenin kime ne faydası olabilir ki?

Sonuçta can taşıyoruz.

Canı, sahibine rağmen sahiplenmek, kimsenin haddi değil!

Öyle ise hep birlikte haddimizi bilmeliyiz,

Bildirileceği günü beklememeliyiz kardeşler!

 

Oysa duygular samimiyetin, öz benliğin, yüreğin sesi ise önem kazanır.

Pis aklın merkezi olmuş bir kalpten süzülenler,

Asla kimseyi hoşnut etmediği gibi,

İticiliğinizi arttırmakla kalmayıp,

İnandırıcılığınız da hep tartışılacak bilesiniz.

 

Bir kere baştan şunu bilmenizi isterim.

Soruyorum size;

İnsanlara teşekkür etmeyi bilmeyen Allah’a eder mi?

Hayır diyor Peygamber!

Peki Allah’ı razı etmek konusunda gitgeller yaşayan,

Kulları ile istikrarlı bir hayat sürebilir mi?

İşte ben de buna da ‘hayır’ demeyi bir insanlık görevi sayıyorum kardeşler.

‘Allah’a kul olmak’, aslında etrafa tam bir emniyet sunmanın tek garantisidir.

Çünkü:

Duygularını düşüncelerinin kalitesi ile beslemeyenler,

Nefislerini okşamayanı sevemeyen ve sürekli yerenler,

O güne dek yaşattıklarını unutup yok sayanlar.

Mümin bir delikten iki kere ısırılmaza gönülden inandığımıza aldırmayanlar,

Lafla peynir gemisi yürür sanabilirler,

Yürümez kardeşler.

Niye mi?

Geminin sakinleri Nuh as. soyundan olmalı bir,

Gemi Rahman’ın takdiri ile, harekete başlayıp durmalı iki,

Gemi hazırlanırken geminin için de olmak için, ne gerekiyorsa yapılmalı üç,

Gemi hazırlığına başlamadan önce, bıkıp usanmadan hak için koşturulmalı dört,

Ve son sahne de sular taşıp gemi sürüklenmeye başladığında,

Dağa sığınacağını sananlara, acımamalı beş.

Ya kardeşler işte böyle.

Ama bu anlattıklarım hiç basit şeyler değil değil mi?

Peygamberi bir irade ile Rabbe sığınılırsa ancak,

Hatadan dönülebiliri anlamak için,

Bolca kitabımızı okumanızı isterim altı.

Ben ne öğrendiysem, Kitabımdan öğrendim yedi.

 

Öyleyse dil bu, nereye çevirirsen oraya döner demeyin.

Siz sadece inandığınız şeyleri ,inancınıza uygun yer ve zaman da,

Uygun kişiye, en güzel şekli ile söyleyin.

 

Bakın neler olacak.

Kaç hüzünlü kalbi neşelendirebilir,

Kaç yanlış anlaşılmayı düzeltebilir,

Kaç umudu yeşertebilir,

Kaç dertliye derman olabilir,

Kaç öfkeyi bastırabilir,

Kaç susturulmuş dile, tercüman olabilir,

Kaç es geçilen gerçeği, gün yüzüne çıkartabilir,

Kaç boğazda düğümleneni, çözebilirsiniz bir bilseniz!

Bir saniye bile kaybetmez,

Bir çocuk duruluğu ve candanlığıyla duygularınızı dile getirirsiniz.

‘Her doğru, her yerde, herkese söylenmez’e kesinlikle inanıyorum!

Fakat her duygu, yeri geldiğinde, söylenmeliyi savunuyorum.

Kimsenin sizin hissettiklerinizle sizi yargılamaya hakkı yok.

Hislerinizi yer ve zaman konusunda kontrol edin yeter!

Fakat meşru ortamlarda kontrol etmekte,

Meşru olmayan ortamlarda kontrolsüzlükte zulme sebep oluyor,

‘Lütfen dikkat!’ diyorum kardeşler.

Örneğin;eşinize, evladınıza, anne babanıza, dostunuza sevdiğinizi, özlediğinizi söyleyin elbette.

Korkmayın!

Şımarmaz, mutlu olurlar.

Fakat hiç tanımadıklarınıza, tanışmadıklarınıza, yoldan geçene, önünüze gelene,

Bilgisayar ekranınıza düşene de,

‘Seni seviyorum’ diyecek hadsizliğe düşmeyin kardeşler.

Sevgi bu Allah’ın bir ayeti.

Çok şeyi israf ettiğiz kadar kolay ve umarsızca duygularınızı da israf etmeyin.

Ne mi olur?

Gerektiğinde verecek eser miktar da sevginiz bile kalmaz,

Duygusuzlaşmak, hislerini tanıyamamak, kendi iç hesaplaşmasından bile kurtulamamak gibi,

Çok ağır bedelleri vardır bu hadsizliklerin!

Öyle ise sonuç mu kardeşler?

Sonuç şu;

Emin olun, bu dünya hep iyilere kaldı ve kalacak.

Kötüler kazdıkları kuyuda, hiç yağmur yağmasa bile, bir kaşık suda boğulacak.

Tatlı dil ise her döküldüğü yere bir tohum ekecek,

Yeryüzünden gökyüzüne uzanan kocaman dallı bir çınara dönüşecek,

Ve asırlar sonrasın da bile tatlı dilli olanlar,

Dillere destan olmakla ödüllendirilecek bilesiniz!

İspat mı istiyorsunuz peki?

İşte peygamberler!

Her biri dillere destan değil mi?

Hatice Dilek CENGİZ

“Sarp Yokuş 2” adlı kitabından alıntıdır