Has Kullar
298- Evlatlarına şirkin büyük bir zulüm olduğunu öğretir. Anne babasına saygı ve hürmette kusur etmemeye gayret eder. Anne ve babası bile olsa, eğer onu şirk koşmaya zorlarlarsa, onlara itaat etmemesi gerektiğini bilir. Onlarla dünya işlerinde iyi geçinir. Allah’a yönelenlerin yoluna uyar. Sonuçta herkesin Allah’ın huzuruna toplanacağını, her yapılanın kayda alındığını bilmek, onu bilinçli adımlar atmaya sevkeder. Yaptığı büyük ya da küçük her şeyin huzurda hesabının verileceğinin idrakiyle, ibadetlerini ihmal etmez. Bulunduğu her yerde iyiliği emredip, kötülüğü engellemeye çalışır. Başına gelenlere ise sabreder. Azimli bir şekilde hayat mücadelesini sürdürürken, alçakgönüllü, doğal ve yumuşak olup, ‘karekterli insan’ olmayı başarır. Hiçbir zaman bağırıp çağıran, gösteriş yapan, taşkınlık yapan, telaşlı, kaba saba bir duruş sergilemez. Aksine bulunduğu yerlerde; olgun, kendinden emin ve olumlu bir etki bırakır.
299- İnsanların çoğunluğunun sorgulamaksızın atalarının izlerinde yürüdüğünü ve buna sıkı sıkıya bağlı olduklarını görür. Bu hal bile insanlığın hataları neden sürekli tekrarladıklarını anlamasına yeter. Kimilerinin hatalı bile olsa sorgulamaksızın bu gidişata dur demek isteyenlere nasıl amansız düşman olduğunu gördükçe, Rabbinin ‘ya ataları doğruyu bilmiyor yahut yaşamıyorlardıysa?’ sorusu aklına gelir. Bütün bu senaryoyu yazan ve vizyona koyanınsa şeytan olduğunun farkındadır. Ne hazin ki şeytanı yok sayanların, şeytanın yönetmenlik yaptığı dünya ölçeğinde işlevsellik gösteren bu capcanlı filminde, baş aktörler şeytanın varlığını bile kabulde zorlananların ta kendileridir. Yığınlarınsa, sürü psikolojisi ile, yeter ki ‘modern hayat’ denilen ve her coğrafya da yerli işbirlikçileri eliyle oynanan bu sahnede, küçükte olsa bir role talip oluşlarını içi sızlayarak izler. İzledikleri onu sadece kime, ne zaman,
nasıl yaklaşması, anlatması, uyarması gerektiği konusunda biliçlendirir. İnsan olarak insanlığın kendini topyekün intihara sürükleyişine, azabı hakedecek bir hayatı umarsızca geçirip kaybetmelerine duyarsız kalmaz. Bıkmadan, usanmadan, pes etmeden anlatır, anlatır, anlatır. Ne de olsa sahile vuran deniz analarından kaç tanesini suya kavuşturursa kurtulacaklarının farkındadır. Su islamdır ona göre. İslamas hayatın, afiyetin, selametin ta kendisi. Sahildeki deniz anaları ise, islamaızlıktan can çekişenler elbette.
300- Eğer bir insan, iyi davranışlar sergileyerek kendini tümüyle Rabbine adarsa, işte onun tutunduğu bu kulpun, asla kopmayacağını bilir. Modern insanın kimliksizleşmesinin en temel sebebinin güven kaybı yahut eksikliği olduğunun farkındadır. Oysa inancın insanın içini kuşatan bir ordu gibi, iç benliğe güç, kuvvet, kudret, emniyet hissettirdiğinin canlı şahidi, bizzat kendisidir. Yapacağı hiç bir iyiliğin kaybolmayıp değerlendirileceğini bilmek, onu daha çok iyilik yapmaya iter. Oysa Allah için yapılmayan iyiliklerin nasılda hunharca hiçe sayıldığına, hem yaşadıklarıyla hem de duyduğu, gördüğü ve dinlediği pek çok insanın gerçek yaşam öyküleri sayesinde tecrübe etmiştir. Bu nedenle ‘iyiliğin karşılığı yalnızca iyilik olacak’ diyerek çıkar yola. Ve iyi olmaya azami gayret edip, iyi olmak isteyip bir yol bir yöntem bulamamışlara, bir dost eli uzatıp, yol ve yöntem öğretmeyi kendine görev bilir.
Hatice Dilek CENGİZ