Has Kullar;
223- Batıl hayat yaşayanların, tekrar dünyaya gönderilseler, kendilerine yasaklanan hayatlara dönüp, aynı hataları tekrarlayacaklarını bilir. Çünkü onların böyle yapacağını ve yalancı olduklarını Rabbi ona Kuran’la öğretmiştir. Bu nedenle kimin ne yaptığı yahut yapmadığı ile değil, kendisinin ne yapıp yapmadığı ile ilgilenir. Bu ayetler ona herkesin her hatayı kasten, isteyerek yaptığını anlatmıştır. Bir haramı yapmaya zorlananları elbette bu kategorinin dışında değerlendirir. Bu nedenle yaptıklarını istemeden yaptığını ya da aslında yaşamak istedikleri hayatı bir türlü yaşayamadıklarını söyleyenlerin, kimsenin zorlaması olmadan böyle yaşadıklarını bildiğinden, onların yalancı olduklarının farkında olarak iletişimdedir. Ona bu gibilerin yalan söylediğini Rabbi öğretmiştir. Böylesi insanlarla iş yapmaya veya yeni bir yola çıkmaya, kalkmaz. Kuru vaatlerine aldanmaz. Bilene ve yaşayana kıymet verirken, bildiği halde yaşamayanla ilişkisi ise daima temkinlidir. İpiyle kuyuya inilmeyecekleri, yaşanmışlıklarıyla tek tek tespit edip, gereken önlemleri alıp, ne kendini ne de başkalarını bu gibilere yem etmez.
224- Kıyamet günü günahkârların kendi yaptıklarının bedelini ödeyeceğini, bu kişilerin bir zamanlar iyi iken, zamanla değişip bozuldukları için orada ah vah edeceklerini bilir. Bu bilgi onu bilmenin yetmeyip, eğer bilinenlere uygun yaşanmazsa hiçbir anlam ifade etmeyeceği gerçeğine götürür. Yaptığı ve kazandığı güzel nitelikleri bir ömür korumayı hedefler. Ansızın bitiverecek olan dünya hayatını, en anlamlı şekilde geçirmeye çalışır. Günahlar ya da günahkârlar onu cezbetmez. Kazara, düşünmeden, gafilce bir hata yaptığı anda ise hemen tevbe edip arınmayı seçer.
225- Dünya hayatının bir oyun ve eğlence olduğunun farkındadır. Oyunun sanalı ya da gerçeğinin her türü ile amansız bir mücadele vermesi gerektiğinin şuurundadır. Onun için hayat oyuna harcanmayacak kadar özel ve değerlidir. Bu sektörün insanlığı esir alıp, enerjisini, heyecanını, gücünü, parasını ve en önemlisi zamanını sömürüp tüketerek, geleceklerini kararlıklarının ve ipotek altına aldıklarının farkındadır. O ise, Muttakice yani takvaya uygun yaşamak isteyen her birey gibi, ahireti dünyadan daha fazla düşündüğünü eylemleri, söylemleri, tercihleri ile gösterir. Kitabın öğrettiğine göre, ancak ahiret öncelikli yaşamayı başaranların temiz akıllı olduğunu bilir. Bu nedenlede, kişilerin öyle olmadıkları halde, kendilerini çok akıllı sanmasına, sunmasına aldırmaz. O ahiret bilincinin aklı koruyan en temel dinamiklerden biri olduğunun şuuruyla yaşar. Oyuna eğlenceye dalıp da, kul olma sorumluluğunu hafife almaz. Alanlarla da düşüp kalkarak, kafasını gözünü yarmaz. Gönlünü bu tür boş kişilerle doldurmaz. Bir gün pişman olur muyum diyeceği tüm mekân, kişi ve eylemden onurluca uzak kalmayı başarır. Bu izzetli duruşta onu her türlü kötülükten korur.
226- Kötülerin hayat boyu iyileri üzmeye ayarlı bir tutumda olacaklarını, Rabbi ona öğretmiştir. Bu nedenle Rabbini tanımayan veya hükümlerini hafife alanlardan zarar görebileceğini bildiğinden, sarsılsa bile yıkılmaz. Zorlansa bile pes etmez. Asla dibe vurmaz. Hayal kırıklıkları yaşamaz. Çünkü onlara dair pembe hayaller kurmaz. Rabbi onu ‘Onlar seni değil beni yalanlıyorlar!’ diye teselli etmişken, kul olarak başına gelenlere abartılı üzülmekten bile haya eder. Allah’ı inkâr edenden her türlü şer gelebileceğinin farkında olduğundan, güçlü, sabırlı ve onurlu bir hayat, onun için sıradan insan olmayıp sıradışı olmanın bir çeşit ispatıdır
227- “Onların sözleri sana ağır gelmesin, yerde bir tünel de açsan, göğe bir merdiven de dayasan getireceğin mucizeye inanmazlar!” diyerek, biz kullarına teselli veren, muhteşem bir ilahı olmasının dinginliği, her halinden bellidir. Çok iyi bilir ki Rabbi dileseydi, tüm insanlığı hidayet üzere toplayabilirdi. Fakat bu halin hak ve hukuka aykırı olup, iyilerin iyiliğini boşa çıkarırken, kötülerin kötülüğü ise yanına kâr kalmış gibi olacağından, Cennet ve Cehennemin Rabbine müteşekkirdir. Rahman’ın kullarına seçme hakkı vermesindeki hikmetin farkındadır. Cahillerden olmaktan Allah’a sığınıp, Rabbinin hükümlerine canı gönülden teslim olur. Allah’ın adaletini, ahireti, yaratılışı, hidayet konusunu ucuz akılları ile sorgulamaya kalkanların, ‘Allah’tan tescilli cahil’ olduğunu bilir.
228- Daveti yalnız samimiyetle dinleyenlerin kabul edeceğinin şuurundadır. Bu nedenlede konuşmuş, anlatmış, söylemiş olmak için değil, kesinlikle talep edildiği için konuşmayı tercih eder. Bir kez anlattıktan sonra, karşının talepkâr olup olmayışına göre akışı sürdürür yahut bitirir. Çok iyi bilirki dinin kimseye ihtiyacı yoktur. Asıl dinin emirleri doğrultusunda yaşamak rahmettir. Elbette rahmetten insan anlar, anlamak istemeyen, ‘Anlatma! gerek yok.’ diyen, ‘Ben zaten biliyorum.’ diyerek, çamura yatmayı göze alanlar değil. Allah’ın bu gibilerin ölüm sonrası huzura mecburen getirileceklerini ve hesaba çekileceklerini bildirdiğinden, olayları uzun soluklu tahlil edebilecek bir ferasettedir. Kaçıp kurtulunamayacak hayata hazırlıklı olması gerektiğinin bilinci, onu ölüm ve ötesinden korkmaya değil hazırlanmaya yöneltir. Hayat boyu parolası sorun görmek ve üretmek değil, her an her yerde çözüm sunabilmektir.
229- Bir toplumda darlık ve hastalık nüksetti ise, Rahman’ın emirlerine aykırı davranıldığını anlar. Rabbi kulları boyun eğsinler diye onları bedenlerinde, ailelerinde, mallarında deneyeceğini söyler. Kul kulluğunu unutursa hayatın onun için çetrefilli hale geleceğini bilir. Başına gelen musibetlere ‘niye ben?’ diye isyan etmek yerine, ‘hangi konuda isyan ettim, gaflete düştüm, doğru davranmadım’ demeyi başarmadıkça, sorunlarla boğuşmaktan kurtulamayacağının farkındadır. Başkalarını ya da Rabbini suçlamanın anlamsızlığını defalarca tecrübe etmiştir.
230- Musibet ya da sıkıntı yaşarken bile Rabbine yönelmeyenlerin kalplerinin katı olduğunu anlar. Evet her insan hata yapabilir fakat sonrasındaki tepkileri, onun karakterini, ahlakını ve tabi takvasını gösterir. Hatalarını savunanlara şeytanın yaptıklarını süslediğinin farkındadır. Onlar kendilerini neyle savunursa savunsun bu mazeretlerin Rahman’ın huzurunda işe yaramayacağını bilir. Bunu bildiğinden de hata yaptığında kendini savunmaya kalkmaz. Rabbinden af, insanlardan özür dileyerek hatalarıyla yüzleşip telafi etmeye çalışır. Hataların aslında kapatılması ve bir daha hiç açılmaması gerektiğini bilir. Bu dünyanın sonsuz, limitsiz, kalıcı mutluluk diyarına giden yol olması için, bütün sorumluluğun kendinde olduğunu bir an bile aklından çıkarmamak adına aklı verenin kudretine sığınır. O’nu anmanın, O’na dayanmanın, O’na güvenmenin, kendisini de kendisi gibi inanan herkesi de yolda tutacağının farkındadır.
231- Eğer insanlık uyarılardan ders almazsa, bu kez de her türlü nimeti çok rahat elde edeceklerini, elde ettikleri ile şımardıkları anda ise Allah’ın gazabına uğrayacaklarını bilir. Nimetlerle yüzerken şımarmış insanların, dara düşünce nasılda hemen acze düşüp ümitsizleştiklerinin farkındadır. Oysa o nimet anında şükreder, musibette sabreder. Böylece ne şımarır ne de azar. Aksine nimete şükür, musibete sabır göstermesi gerektiğinin farkında bir hayat yaşar. Nimet içinde yaşayıp şükretmeyenle de, zora gelemeyip sabrı seçmeyenle de yol arkadaşı olamayacağını bilir ve buna uygun yaşar.
232- İnsanoğluna verilen kulak, göz ve kalbin gereği gibi kullanılmadığında mühürleneceğini bilir. Bu azaları gereği gibi kullanabilir olanlar, Rabbine gereği gibi teslim olup, O’nun ihsanlarını ve ikramlarını, O’na şükürde kullananlardır her zaman. Fakat eğer göz güzeli ve doğruyu görmeye çalışmazsa, kulak hak ve hoş olanı işitmeye uğraşmazsa, kalp önüne geleni içine alır, olmadık kişileri, şeyleri, tercihleri baştacı yapıp iktidarı Âlemlerin Rabbine teslim etmezse, sonunun hüsran olacağı zaten bellidir. İslamdan yüz çevirenler, bu aza ve organları esir ederek nasıl hedeflerine ulaşmayı amaçlıyorsa, bizlerinde bu tuzakları boşa çıkaracak bir gayrette ve ciddiyette olmamız gerektiğini, kılı kırk yararak hassas davranırsak ancak kendimizi ve ehlimizi koruyabileceğimizi bilir. İşte tam da bu nedenle; ne gördüğümüz, ne duyduğumuz ve ne hissettiğimiz, neye inandığımız kadar, neyi görmediğimiz, neyi görmezden geldiğimiz, neyi duymadığımız ve bilmediğimiz, neyi hissetmediğimiz ya da neye inanmadığımız da bir o kadar önemlidir.
233- Ahiret bilinci taşıyan herkesi Kuran ile uyarır. Gerçek dost ve yardımcının Allah olduğu şuuruyla yaşamaya davet eder. Çok iyi bilir ki mümin mümine nasihat etmelidir. Bu onun bir kardeşlik görevidir. Belki sakınır ve hatasını görür umuduyla, kardeşinin hatalarını;
– İfşa etmez
– Alay etmez
– Es geçmez
– İhmal etmez
– Gülüp geçmez
– Dedikodu malzemesi yapmaz
– Zaaf kabul edip kullanmaz.
Kötülerin, aramızda ki iyileri, kendilerine katmalarına izin vermez. Hoşgörülü, sabırlı, ilgili, şefkatli davranır. Huzurda birbirinin imanına şahit olmak için, ‘ Gel kardeşim! Birbirimizi ateşten koruyalım. ‘dercesine davranır ve kardeşlerinin tüm dertleri ile dertlenir. Hep ‘Ben’ demenin bencilliğinden kurtulmuşlarla birlikte ‘biz’ olmayı başarır.
234-Hiçbir inanan kişiyi hakir görmez. Kırıcı, acı, argo, seviyesiz ve tahkir edercesine konuşmaz. Kimsenin onuru ile oynayıp kovmaya kalkmaz. Kimseye yaranmak için, kimseyi incitmez. Dili tatlı, yüzü aydınlık, niyeti temiz, hedefi güzel, empatik bir insan olmak, girdiği her toplumda aranan, istenen, özlenen, beklenen insan olmayı başarmak için, hep kendi nefsi ile cihaddadır. Herkesin hesabı yalnız Allah’a vereceğini ve kimin ya da kimlerin takva yarışında ipi önce göğüsleyeceğini bilmenin mümkün olmadığını bilir. Ona göre insanı insan yapan, erdemli davranışları ve inancıdır. Ne soyun, ne ırkın, ne mezhebin, ne cinsiyetin, ne maddi gücün, ne üstüne giyip çıkardığı çaputun, ne kullandığı arabanın, ne taktığı takıların, ne şan şöhretin, ne kaç kişiyi yönettiğinin, ne kaç kişice takip edildiğinin, ne kaç lira kazandığının, Rahman’ın kulu olmayı seçmediği sürece, Allah katında ehemmiyeti olmadığını bilir.
235- Hayatta insanların bazılarının hakir, değersiz, aciz gördüğü, fakat aslında Allah katında değerli olduğu mahşerde ortaya çıkacak ve orada Allah’ın lütfuna ve ikramına mazhar olacak, nice saklı inciler bulunduğunu bilir. Bu gibi kişileri tanıyıp hak ettikleri değeri verecek bir basireti ve feraseti elde etmek için didinir. Böylesi güzel kullarla haşir neşir olarak, yaşam alanlarında rahmeti üzerine çeker hale getirmeyi başarır. Sıradan insanlarca garipsenmek, çizgi ötesi bulunmak onun için sorun değildir. Derdi her an şükür halini koruyup, Allah katında iyiler listesine, iyilerle girip, iyiler arasında dirilmektir.
236- Etrafındakilere daima umut saçar. Selamı önce o verir beklemez. Sohbeti o açar, kasmaz. Günah işleyen, ilmi düşük, hatası çok olanlara ‘Kim bilmeyerek bir kötülük işlerse ve ardından hemen tevbe ederse Allah’ı çok bağışlayan ve çok esirgeyen bulacaktır!’ müjdesini verir. İnsanlar tepeden bakmaz. Allah için yaptıklarını anlatıp, insanlar nazarında prim yapmaya çalışmaz. Rabbinin rahmetinin gani gani olduğunu bildiğinden, insanlığı en güzel şekilde O’na, Cennete, emniyet dini olan İslama çağırır. Bulduğunu ateşe atmak ister gibi davranmaz. Cezbeder itmez. Sakinleştirir kızdırmaz. Tutar bırakmaz.
237- Gaybı yalnız Rabbinin bilebileceğini bilir. ‘Karada ve denizde herşey onun ilmindedir. O’nun ilmi olmaksızın bir yaprak bile düşmez. Kainatta O’ndan gizli saklı hiçbir iş yapılamaz. O gücün, kudretin, ilmin, denetimin kontrolü elinde olandır. O tüm bilgilere sahipken O’nun ilminden izni olmaksızın kimse bilgi sahibi olamaz.’ diyerek bir ömür insanlığı bu güce inanmaya çağırır. Bu nedenle havada, karada, denizde, gizlide, açıkta her yapılanı bilen bir güce inanmak onda muhteşem bir güven hissi uyandırır. Bu güvenle yüreği huzur bulur. Ne tür sıkıntı, dert, tehdit yaşıyor olursa olsun anlatmaya, ulaşmaya, ifade etmeye gerek olmaksızın duyulur, izlenir, bilinir olmak direncini, umudunu, bilincini arttırır. Bilinmeyen herşey bilen bir Rabbe dayanmanın ona verdiği emniyetle, o da etrafındakilere emniyet sunabilir.
238- Gece ve gündüzün Allah’ın birer ayeti olduğunu bilir. Gecenin sonunda, bir çeşit ölüm olan uykudan uyandıranın, Rahman olduğunun bilinci ile her yeni günün, hatalarını anlayıp doğruyu yaşaması adına verilen yeni bir fırsat olarak görür. Dünü dün de bırakabilecek bir basiret, yarına hakkıyla hazırlık yapacak bir feraset ve geçirdiği anların zakkum olup boğazına düğümlenmemesi için bir liyakat gerektiğini fark eder. Çünkü gündüz ne işlediğimize şahit olan güneş, geceyi nasıl geçirdiğimize şahit olan ay, şahitlerden sadece ikisi iken, dönülecek yere dönmeden güzel pozlar vermeyi, güzel sözle söylemeyi, güzel kararlar almayı ve uygulamayı artık başarması gerektiğinin şuurundadır. Yaptıklarının yarın kendisine tek tek haber verileceğini bilmek, ona kralın çıplak olduğunu söyleyen çocuk değil, çıplak kral olduğunu hatırlamak için yetmelidir.
239- Daima gözlendiğinin ve korunduğunun farkında olmalıdır. O Allah ki bu güne dek onu nice tehlikelerden, belalardan, hastalıklardan, kararlardan korumuştur. Fakat eğer kişinin o yer ve zaman da ölümüne hükmedildi ise, öleceğinin de bilincindedir. Her olan olması gerektiği şekilde olarak olmakta, insansa tercihleri ile olanda rolünü oynamaktadır. Yani olmuş olan hiçbir olayın başka türlü olma ihtimali olmadığı halde, olacak olaylar kişilerin tercihine bağlı olarak şekillenmektedir. Bu nedenle’ oldu bir kere ‘demek yetmez. Bu kuru bir avuntudan öteye gitmez. Hata yapanın hatasını anlayıp, tevbe etmesidir gereken. Olacak olan içinse ‘nasıl olsa iş olacağına varıyor’ diyen şeytani sese muhalefet edip olması gereken için niyet ve eylemi birleştirmesi gerekir daima. Rağmen olmadıysa, Rabbinin kişilerin niyetini bile ödüllendireceğini bildiğinden, mutlak başarı anlamına da gelen zaferin, ancak O’nun kudreti ile gerçekleşeceğinin farkında olmak onu müthiş rahatlatır. Melekler ona göre vazifelerinde asla kusur etmeyen, kusurlu iş yapma ihtimali olmayan varlıklardır. Oysa biz insanların kusurlu iş yapmamayı bilinci ile başarması gerekir. Ancak o zaman iradeli bir canlı oluşunun hakkını verebilecektir. Ve tabi iradeli ve doğru kararlarının nihayetinde ödülü de hak edecektir.
240- Karada ve denizde onu ve diğerlerini tehlikelerden koruyabilecek tek gücün Rabbi olduğu şuuruyla dua eden kendisi ve diğerlerinin, kurtulduklarında Rablerine ihanet etmemeleri için ve kurtaranı unutup, sahte kurtarıcılar icad edenleri uyarmaktan sorumlu olduğunun idrakinde bir hayat yaşamalıdır. Çok iyi bilir ki bu hiç kolay değildir. Yiyip içip. gezip görüp eğlenirken ortak paydada buluştuğu nicelerinin, iş itikada, düşünceye, eyleme, niyete dönük değerlerde birlikte hareket etmeye gelince, nasılda o eğlenceli ve hoş havanın yerini, kaos, kargaşa ve öfkeye bıraktığına çok kez şahit olduğunu artık unutmaması gerekir. Bu hatırlama neticesin de de kimlerle neyi, ne zaman, ne kadar paylaşması gerektiğinin şuuruna ermelidir. Rabbine ihaneti alışkanlık haline getirenlerle zevk ve sefaya dalıp, sonra ; ‘Niye böyle oldu? Hani nerdeler?’demekte bile haklı görülmeyeceğini, daha o gün gelmeden bilmeli, saf tuttuklarının safı doğru mu kontrol etmelidir.
241- Rabbinin her an üstümüzden yahut altımızdan azap göndermeye ya da bizi birbirimize düşürüp kimimizin hıncını kimimize tattırmaya yeter güçte olduğunu hiç unutmaması gerektiğinin farkındadır. Kısaca belanın içeriden mi, dışarıdan mı, yukarıdan mı, aşağıdan mı geleceği bile belli değilken, belayı çağırır, hak eder, yok sayar , hafife alır olmaktan korkması gerektiğini bilir. Kitabı ona geçmişte bu hatalara düşenlerin acı sonlarını, ana hatları ile anlatmıştır. Anlaşılsın ve ibret alınsın diye ne tarih, ne şahıs, ne çok ayrıntı verilmeden, sebep sonuç ilişkisi kurup, ders alınması gerektiği söylenerek, pek çok tarihsel döneme ait anekdotların aktarılmış olduğunu bilir kitabında. Bu anlatılanlarda kendini, çevresini, yaşadığı bölgedeki idarecileri, yapılan ve yapılmayan, inanan ve inanmayanları tahlil etmek, Kitabının ona kazandırdığı asli bir görevdir. Bilir ki kitapta anlatılan her bilgi, gerçek ve ibret alınası niteliktedir. Bu nedenle de dura dura, düşüne düşüne, içselleştirilerek okunması gereken, kalemin, kağıdın, mürekkebin, teknolojinin ve pek çok tekniğin bilinmediği ve uygulanmadığı dönemlere ait, saf altın değerinde ki bu bilgilerle ufkunu aydınlatmayı, dününü, bu gününü ve yarınını dosdoğru tanımlayacak, tasarlayacak ve program oluşturacak bir alt yapıyı benliğine kazandırmış olmalıdır. Hayat sahnesine kendisi bu gün teşrif etti diye, dünü ve yarını ihmal etmemeli, rolünü doğru kuşanması gerektiğinin hep farkında olmalıdır.
242- Hayatının her hangi bir deminde; içinde bulunduğu toplulukta, küçük bir toplantı salonunda, derste, izlediği bir film ya da haber kanalında, dinlediği müziğin sözlerinde, katıldığı bir toplantıda Allah’ın hükümleri ile ilgili, hadsiz konuşmalar yapılırsa, onlar başka söze dalana kadar ortamı terk etmeli, şarkıyı ya da filmi ileri sarmalı, eğer bunu yapmayı şeytan unutturursa hatırladığında o zalimlerden uzaklaşmalıdır. Bu kişilere zalim diyen Rabbi olduğuna göre, zalimleri tasvip edercesine davranıyor olmamak için, daima tetikte olmalı, Rabbinin izzetine, dinine söz söyletmemeli, söyleyeni engelleyemiyorsa hiç değilse izzetli tavrı ile safını belli etmelidir.
243- Takva sahiplerine inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk olmadığını bilir. Hayat öyle garip, derin, girift bir kurgudur ki onun gözünde, bazen en yakının en uzağı, en uzakta ki gönlünün en yakını olabilir. Mekânı, malı, işi, aşı, evi paylaşmak, her zaman hayatı paylaşmanın anlamına gelmeyeceğinin bilincindedir. İşte tam da bunun için hüznün mümine yakışan bir hal olduğunu bilir. İstese de kimsenin inanmasını sağlayamayacağından, inanmıyor oluşlarına hüzünlenmesi çok doğaldır. Yine de ümitvar olarak hatırlatma görevini ihmal etmez. Sabırla, yumuşakça ve nezaketle. Bir ümit belki bu kez gerçeği görür ve teslim olurlar diye. Ama yıldırmadan, kızdırmadan, aşağılamadan, dingince.
244- Namazı dosdoğru kılar. Bu kılış onu mutlu, güçlü, takvalı, dengeli, iradeli, sabırlı, zeki, sağlıklı, görüşü keskin, feyz sahibi, esnek, izzetli, duygulu ve bir o kadar düşünceli kılar. Tüm bu hayırları dolu dolu yaşayabilmek için yapması gerekenlerin şunlar olduğunu bilir:
– Şuurunda bir abdest almak
– El ve ayak parmak aralarını yıkamaya özen göstermek
.Dirsekleri yıkamayı ihmal etmemek
-Topukları yıkamayı ihmal etmemek
-Abdeste başlamadan dişleri fırçalamak veya misvaklamak
-Burnunu güzelce temizlemek
– Namazı ezan okuduktan sonra, kılabileceği sürenin ilk üçte birlik zaman diliminde kılmak- Okuduğu surelerin anlamını bilip, namaz esnasında tefekkür ederek kılmak
– Namaza başlamadan telaş etmesine neden olacak işleri bitirmiş olmak
– Çok açken namaza başlamayıp, önce açlığını gidermek
– Tuvalet ihtiyacı duyarken namaza durmamak
– Namazda tüm hareketlerin hakkını tam olarak vermek
– Namaz esnasında etrafı dinlememek ve seyretmemek
– Namaz için de çevreyi ses yolu ile uyarmaya kalkmamak
– Ruku, kıyam ve secdede yeteri kadar kalmak
– Namazlar arasına dua, tesbihat veya bir iş sokup farz ve sünnetleri birbirinden ayırmak
– Sonunda hamd, tevbe ve şükür ile Allah’ı anmak
– Safta düzgün durmak
– Saftan kimsenin önünden geçmeyecek şekilde geriye 180 derece dönerek çıkmak
– Namazda ne tamamen sessiz ne de yüksek sesle kuran yahut dua okumamak
– Namazda gözünü, aklını meşgul edecek obje, eşya, resim gibi nesneleri yakınından uzaklaştırmış olmak
– Beş vakit farz namazı vakitlerine özen göstererek, kendi vakti içinde kılmak
– Gece namazı kılmak
– Olabildiğince sade, alnının zemine gömülmesini engelleyen ve temiz bir seccade yahut sergi üzerinde kılmak
– Namazda sağa sola yahut ileri geri sallanmamak
245- Allah’tan hakkıyla korkar. Bu korku onu dipdiri, sağlıklı, umutlu, kendine güvenilip tutar. Onun korkusu haksızlığa, zulme, adaletsizliğe uğramaktan korkmak değildir. Aksine O Rabbinin rahmetine mazhar olamamaktan, O’na gereği gibi şükredemiyor olmaktan, kulluğunun kalitesinin düşüklüğünden, O’nun hoşnutluğunu ve sevgisini kaybetmekten, O’nun büyük ikramiyesini kaybetmekten korkar. Bu nedenle de Rabbini çok iyi tanır. Sahte ilahlardan farkını her platformda rahatça anlatacak seviye de derin bir esma ilmine sahiptir.
246- Müşriklere gerektiğinde şu çarpıcı soruyu soracak hüccette, heybette ve dirayettedir. ‘Siz Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeyleri ona ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin sahte ilahlarınızdan korkarım. Kim korkmalı? Kim güvende olmaya daha layık?’Bu bilinç onu ödlek, kararsız, dalkavuk, mefaatperet, samimiyetsiz, çelişkili, aciz, zelil olmaktan korur. Her konuştuğu dinlenen, her sustuğu düşündüren, her izlediği takip edilen, her vazgeçtiği terk edilen olacak şekilde, ona vakar kazandırır.
Hatice Dilek Öztürk