EVLAT OLMAK MI EBEVEYN OLMAK MI ZOR?
Galiba her ikisi de…
Kişi, yer, zaman önemli elbette ama inanın bana yapılması gerekenler farklı değil!
İnsan aynı, fıtrat aynı, doğru aynı, tabiî ki çirkin ve hayâsız olan da öyle.
Değişen tek şey biziz ve beklentilerimiz.
Kendimizi devşirmeliyiz, karşımızdakini devşirmeye çalışmadan önce.
Hepimiz kul olmayı başarsak sorun kalmayacak realitede.
Fakat ne biz kulluğun hakkını verebiliyoruz, ne de onlar.
Biz diyorum, çünkü artık aile olmayı bir türlü başaramayan,
Küçük insan toplulukları yaşıyor apartman dairelerinde.
Kişiler hücre hapishanelerine girer gibi mutlu kutlu giriyor odalarına.
Saatlerce kendisine çok uzak olan, ama aslında yakınındakilere tercih edilenlerle,
Koyu bir sohbet(!) başlıyor ucu açık…
Ya da oyunlar, filimler, diziler, sanal alışverişler, reklam filmleri, biraz haber derken,
Gün bitip gece düşüyor çatıya.
Ne anlamı var ki zaten değil mi?
Güneş niye doğuyor ki?
Gece niye oluyor ki?
Zaten her şey tekdüze, değirmende öğütülen tahıllar gibi;
Bilgiler, duygular, sevgiler öğütülmüş gibi zerrelere dönüşüyor değil mi?
Eğer yeterli sayıda oda yoksa durum biraz daha kaosa dönüşüyor.
Birlikte yaşamayı, paylaşmayı, hoşgörüyü unutan insancıklar olununca,
Stres artıyor ve sesler yükseliveriyor anında.
Yazık! Hem de çok yazık demekten kendimi alamıyorum kardeşler.
Bu ne hâl demeden, bu hâle bir çözüm üretebilir miyim kaygısı ile,
Oturuyorum şu yazının başına.
Biliyorum bizden önce niceleri geçti bu yollardan.
Biliyorum bu han çok yorgun yolcularından.
Biliyorum yakında tüm yüklerini atacak.
Ne yerin üstünde ne altında açığa çıkmayan hiçbir şey kalmayacak!
Ama ben o gün gelmeden, yedisinden yetmişine herkese ama herkese,
Bir kez de ben seslenmek istiyorum.
Tabiî ki muhataplarım yazdıklarımı ciddiye alırsa…
Ayaktaysa ve uyanıksa…
Anlıyor, dinliyor ve aldırıyorsa…
Olur ya belki bu kez, bu yoğurt maya tutar.
Öyle ya, süt bu sonuçta, fıtratı tamamen bozulmamışsa tutmalı.
İnsan göl değil ki demeyin!
Maya çalmak istiyorum diye de bana inanmaz gözlerle bakmayın!
Bu süt maya tutar elbette.
Dedim ya aslı bozulmamışsa.
Ne sıcak, ne soğuk,
Ne küffarın bilerek çıkardığı tusunamisi, ne şeytanın envai çeşit hilesi,
‘Ne ben buyum!’ deyişlerimiz buna engel değil aslında.
Hadi şimdi eğri oturup doğru konuşma vakti geldi.
Açın kitabınızı okuyun.
Yıllardır satır satır okuduklarınızı, kelime kelime dinlediklerinizi atın bir tarafa.
Allah’ın size ne dediğini okuyun.
Görün hatalarınızı,
Bulun eksiklerinizi,
Fark edin taşkınlıklarınızı,
Size aileniz bile olsa düşman olabilecekler olduğunu okuyun.
Siz ne kadar çaba sarf etseniz de sevdiklerinizi hidayete erdiremeyeceğinizi okuyun.
Ateşe siper olabilmek ve dini onlara en doğru şekilde anlatabilmek için okuyun.
Peygamberlerin de eş, evlat ve ebeveynleri ile denendiğini,
Çok acı çekmelerine rağmen tufan kopana kadar umudu kesmediklerini okuyun.
Sadece ölümle tehdit edildiklerinde terk ettiklerini ailelerini,
Ederken bile dua etmekten vazgeçmediklerini okuyun.
Sabredin Allah’ın sabret dediklerine.
Fakat yalnız Allah için sabredin.
Sabrediyorum derken kahretmeyin ve kahrolmayın olur mu?
Ve sabrın bir ibadet olduğunu bilip,
Sadece bununla bile kendinizi güçlü tutmayı başarın.
Ve asla sabretmekten pes etmeyin!
Niye mi?
Sabrettiğiniz sürece Allah’ın yardımını hak edebilirsiniz de ondan.
Üstelik sabredebilir olmanız bile, Âlemlerin Rabbi için gayret ettiğinizin alametidir.
Çünkü Rahman ‘Senin de sabrın Âlemlerin Rabbi iledir’ der.
Fakat diğer yandan da,
Allah’ın; ‘Sakın onlara bir eğilim göstermeyin!’ dediklerine de susmayın!
Susmamanız gereken yeri çok iyi bilin.
Hakkı en güzel dille söyleyin.
Sakın ola sinirlenmeyin!
Tebliğ öfke ile yapılmaz.
Davet ederken hiddetle bağırılmaz.
Öğüt vermek fayda veriyorsa konuşun.
Vermiyor mu? Öyle ise susun!
İzzetsiz duruşlara hoşgörü adını vermeyin.
Tavizkâr davranıp dizinizi dövecek eylemlere, bıçak kemiğe dayanmadan sınır koyun.
Her istediklerini yaparak veya kafalarına göre takılmalarına fırsat tanıyarak şımartmayın
Kuralları hiçbir zaman siz koymayın, Rahman koysun!
Keyfî sınırlamalar getirmeyin ki,
Size düşman olmasınlar.
Siz de onlardan istediğiniz her doğruyu yaşayın ki örnek alsınlar.
Ailece ya dinde kardeş olduğunuzu hep hatırınızda tutarak,
Ya da içlerinde açıkça dinin değerlerine karşı çıkanlar varsa,
‘Senin dinin sana, benim ki bana’ ölçüsü ile nasıl yaşanırı kitabınızdan öğrenip,
Hayatınıza aktarmayı bilin.
Sapın samana karıştığı,
Biçer döver gibi batılın bizi biçip dövdüğü şu demlere dur diyecek,
Ebeveynler ve evlatlar arıyorum…
Duyan varsa sesime ses versin ve taşın altına elini koysun.
Koymazsanız bu taş kalkmaz ve hepimiz altında kalırız kardeşler.
Artık ne kendimizi ne de ehlimizi es geçelim,
Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten birbirimizi kurtarmak için didinelim istiyorum.
Anlattıklarımın, istediklerimin hiç kolay olmadığını gayet iyi biliyorum.
Ama daha kesin bir bilgim de var ki;
Bu din bize zorluk çekelim diye indirilmedi ise,
Kitabımızın içindekileri,
Önce içimize, sonra ailemize, hatta evimize sindirelim istiyorum.
Ve Rahman ve Rahim olan Rabbimizden hepimiz adına,
Tüm bunları başarmak için yardım diliyorum.
Bizim Velimiz de Vekilimiz de Sensin Ya Rabbi!
‘Bizi içimizden dışımıza, evimizden ümmetimize kuşat’ diye yakarıyorum.
Dualarımızın kabulüne sebep olacak hâllerle bizi hâllendir.
Çok konuşan, boş konuşan ve boşa konuşmuş olanlardan olmak istemiyorum.
Âmin!
Hatice Dilek Öztürk
Sarp Yokuş 2 adlı kitabından alıntıdır.