34-Madden güçlü olmayı; yığmak, koleksiyon yapmak, insanlara gösteriş yapmak için değil, Allah yolunda infak etmek, kazancını zekat ve sadaka ile temizlemek, malının şükrünü yerine getirirken Rabbinin kendisine verdiğini, o da Rabbi için vererek, sağındakini, solundakini, önündekini, ardındakini abad eder. Verirken gizliden ya da açıktan verir. Yozlaşmaya, kişilerin incinmesine, beklentiye girilmesine sebep olmamak için mümkün olduğunca, dolaylı yardım etmesini bilir. Azıcık verip, gerisini kaya gibi tutmaz yahut saçıp savurmaz. Gerçek ihtiyaç sahibini bulur. Daha çok yüzsüzlük edip istemeyene, çalışmaya gücü olmayan hastaya, düşküne, yaşlıya, dul, yetim ve öksüze, ilim öğrettiği için rızkını kazanmaya vakit ayırması gerekmesin diye öğrenene, öğretene verir. İsteyip dileneni ise az bir miktar vererek yahut hiç vermese de kovmayarak, düzgünce reddetmeyi bilir.
35-Haksızlığa uğrayıp hakkını araması gerektiği anlar dışında, kimsenin arkasından konuşmaz. Zulme uğradığı için konuştuğunda da ahlaksız kelimeler kullanmaz. Kavgacı değildir.Kimsenin izzetine, iffetine dil uzatmaz. Gerekli uyarıyı yüzüne yapar. Kimse ile alay etmez. Kaş göz hareketleri ile kimseyi rencide etmez.
36-Güneşin doğuşundan önce, batışından önce, gecenin bir bölümünde, secdelerin ardında, yağmur yağarken, kar yağarken, rüzgar eserken, ay ve güneş tutulması gibi önemli olaylarda, ezan okurken, hastalıkta, musibet anında, savaşın kızıştığı anlarda, düşmanla karşı karşıya iken, nimetin rahmetini tattığı anlar da, yoksun, yaralı, hüzünlü olduğu anlarda Rabbini tesbih eder. Daima Rabbini anmak için vesileler arar ve O’nu gereği gibi ananlar listesine girmeyi başarır.
37-Allah’ın tehdidinden korkanlara Kuran ile öğüt verir. İnanmayanlara ise sabır göstererek süre tanır. Kimseyi inanmaya zorlamaz.
38-Dininin hiçbir şahsın, kurumun, grubun, ekolün, ırkın tekelinde olmadığını bilir. Dinin hükümlerine ekleme yahut çıkarma yapmanın inkar olduğunu bilir. Dinini eksiksiz görür ve Rahman’ın koruması altında olduğunun huzuru içindedir. Dinin sahibinin Rabbi olduğu bilinci ile, her konuda Kuran’a gönüllüce, kayıtsız şartsız TESLİM olur. Dinin hükümlerinin değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğini bilir.
39- Nefsinin tüm dünyevi ihtiyaçlarını gereği gibi, helal yolla giderir. Meşru dairede yer, içer, eğlenir. Fakat ne zamanını, ne parasını, ne sağlığını, ne de duygularını çarçur etmez. Hak edene hak ettiği kadar anlam yükler. Hiç bir ihtiyacına abartılı değer verip, diğerlerini es geçmez. Her konuda dengeli seçimler yapmayı başardığından; nefsini öldürmez de, azdırmaz da. Güzele değer verir reklama değil, kaliteye değer verir markaya değil, sağlığa ve helale değer verir damak zevkine değil, insana ve insanlığa, inanca değer verir şöhrete, makama, mal varlığına değil, iki dünya ya değer verir, tek dünyaya değil.
40-Konuşurken haddi aşmaz. Ne helali haram kılar, ne de haramı helal. Önce farzları, sonra sünnetleri, sonra nafileleri hayatının prensipleri haline getirir. Ne kitabı bilmeyene pirim verir, ne iddialarını kitaptan sandırmaya çalışanlara ödün verir. Kitabını öyle iyi bilir ki, sapı samandan çok net ayırt edebilir. Ne kitabını her hangi bir menfaati yahut zevki için satar, ne de satana yüreğinde zerre kadar değer verir. Her işinde itidalli ve dengelidir.
41-Allah’ın İSRAF edenleri SEVMEDİĞİNİ bildiği için; canını, malını, sağlığını, zamanını, bilgilerini, sevdiklerini, duygularını, düşüncelerini kısaca üzerindeki hiç bir nimeti israf etmez. Her şeyi yerli yerinde, zamanında, gerektiği gibi, gerekenle, gerektiğinde, gerektikçe yapar.
42-Dua da haddi aşmamak için:
-YALNIZCA Rabbine yalvarır. (Allah’tan gayrısından yalvararak bir şeyler isteyen ne çok kişi var değil mi?)
-YALNIZCA Rabbine sığınır.
(Allah’tan başka birilerine sığınıp medet uman ne çok kişi var değil mi?)
-YALNIZCA Rabbini hoşnut etmeye çalışır.
(Sadece canının istediğini yapan ya da ömrünü birilerine yaranmaya çalışmakla harcayan ne çok kişi var değil mi?)
– Mümkün mertebe gizlide gizlice ve kabul olunur mu kaygısı taşımadan, bıkmaksızın, ümitle dua eder.
43-Yeryüzünün girdiği her yerinde düzen kurar. Çıktığı her yeri düzenli bırakır. O yapsın, bu yapsın, şu niye yapmıyor demek yerine, kendisi mutlaka boş durmayıp anlamlı ve elzem bir işle meşgul olduğundan, yapılacak yahut yapılması gereken diğer işleri organize eder. Onun bulunduğu her yerde bir sistem, bir paylaşım, bir akış, bir fayda söz konusudur. Yaptığı her işin hakkını verir. Hakkını verecek olanı iş başına getirir, Hakkını vermeyeni işten uzaklaştırır. Hakkını verecek kişiler yetiştirmek için efor sarfedip, hiçbir iş yapmadığı ve işe de yaramadığı halde, ‘şom ağzıyla’ herkesin motivasyonunu düşürenleri de ortamdan güzelce uzaklaştırır. İşin ‘FİTNE yeryüzünden kalkıncaya kadar ve DiN hakim oluncaya kadar’ süreceğini bildiğinden TEMBEL değildir. Çıtası yüksek olan YÜREKLİ MUTTAKKİLERLE, o her an bir iştedir.
44-Ölçtüğünde TAM ölçer. Kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz. Kimsenin onda alacağı kalmayacak şekilde çalışır didinir öder. Değil borç, öldüğünde kimseye minnettar kalmamak için, hakka hukuka son derece duyarlıdır. Kimseye hakkını yedirmeyecek kadar akıllı, kimsenin hakkını yemeyecek kadar güvenilirdir.
Güvenin hissedilecek değil HİSSETTİRİLECEK çok önemli bir DEĞER olduğunu bilir. İftira atanların Peygamberlere bile iftira atmışların soyundan geldiğinin şuruyla, hiç bir kınayıcının kınamasından etkilenmeyerek, EMROLUNDUĞU hal üzere sukunetle yoluna devam eder. Hiç bir zaman yaygaracı değildir. Yaygara yapanlara cevap bile vermeyip, her duyguğu tiz sese itibar edenlere de, itibar etmeyecek kadar dikkatli ve şahsiyet sahibidir.
45-Tehdit ederek, Allah’ ın dininin dosdoğru yaşanmasını engellemek niyeti ile; yolu eğip bükmek isteyen, yolda kusur arayan, yola çamur atan, yol darmış gibi genişletmeye çalışan, genişmiş gibi daraltmaya kalkan, yolda olmayanı yola katan, yoldan çıkanı bile yolda sayan, yolu kapatmaya azmedenlere karşı, uyanık, hazırlıklı ve azimlidir.
46-Rahman’ın kendisine verdiği ile yetinir. Dünya hayatı adına, daima gözü kendinden daha zor şartlar da yaşayanlarda olur. Üzerindeki her türlü nimetin farkında olarak şükreder. Yaratılışından, ailesinden, akrabalarından, çevresinden, şikayet etmek yerine; imtihan da olduğu konularda sabretmeyi, rahmet olan konularda şükretmeyi marifet bilir.
47-Doğruyu bildiği halde yaşamayanlara şeytanın musallat olacağını ve o demden itibaren de batılı meşru kabul ederek azacağını bilir. Bu nedenle de hiç bir hatasını küçük görmez. Hiçbir konuda şeytanı sevindirmez. Çünkü kafirin Kuran’da ‘Rabbine karşı şeytana arka çıkan!’ diye tanımlandığını bilir.
48-Rabbinin isimlerinin anlamlarını tek tek öğrenir. İsimleri konusunda haddi aşanları gereği gibi uyarır. Rabbini anne babasından, eşinden, yavrularından, evinden, arabasından, işinden kısaca dünya ve içinde ki her şeyden daha çok sevmesi ve tanıması gerektiğini bilir. Böylece Rabbine nasıl daha yakın, nasıl daha has, nasıl daha takvalı kul olacağının şifrelerini çözümleyebilir.
49-Af yolunu tutar. İyiliği emreder ve cahillerden yüz çevirir. Kim ne yaparsa yapmış, ne söylerse söylemiş olsun nefsi için öc almaz. Fakat Rabbine, Peygamberlerine, Kutsal Kitabına söz söyletmez. Daima güzele, iyiye, barışa, adalete, şefkate, erdeme, edebe davet eder. Kitabı bilmeyen ve Rabbine şirksiz bir imanla teslim olmayanların; kütüphaneler dolusu kitapta devirse, ömrü boyunca mürekkepte akıtsa, kasalar dolusu ziyneti yahut parasıda olsa, görmediği, gezmediği yer kalmasada, tatmadığı lezzet olmasa da, namı tüm dünyaya yayılmışta olsa, bu vb kişilerin şovlarının ne seyircisi, ne şakşakçısı, ne destekçisi, ne fanı olmaz, olamaz.
50-Negatif güç olan şeytanın, her an duygu ve düşüncelerine etki edebileceğini bilir. Bu kötü gücün etkisinden kurtulmak içinse; kaçmanın, göçmenin, birilerine sığınmanın, görmezden yahut duymazdan gelmenin anlamsızlığını bilir. Çünkü şeytana inanmadığını savunanların, aslında düpedüz şeytana kölelik yaptığının farkındadır. Bu kötü halden kurtulmak isteyenlerinse tek yolunun, kendini vicdanının şefkatli kollarına, direnmeden, iş işten geçmeden, ölümle burun buruna gelmeden bırakmaktan geçtiğini bilir. Böylece içinde ki saf ve temiz yanı besleyerek, o güne dek hep istediği iç huzuruna erebilir.
51-Kuran okunurken DİNLER ve SUSAR. Çünkü Kuran okunurken konuşan Rabbidir. Dinleyenlerse; saygı, tevazu, muhabbet, haşyet, ehemmiyet ve rahmet hissettiği her halinden belli olan kulları. İşte tam da bu yüzden ayetler okunurken kalbine işlemesini istiyorsa eğer, tüm alıcılarını açar. Ne dinlermiş gibi yapar, ne dinlemek istemeyene okur, ne de okunurken saygısızlık edene saygı duyar. Kişinin imanının kalitesi Kuran’ a olan yaklaşımından bellidir. Kuran’ı hafife alan, hükümlerini yok sayan, bilse de aldırmadan bildiğini okuyanların; yerini, hakkını, hatrını bu sayede çok net belirlemesi gerektiğini, hatta bu işte gecikenlerin ağır bedeller ödediğini, ödeyeceğini de bilir. Bu gibi kitapsız yaşamayı seçenleri yüreğinden söküp atarak, Rabbine olan vefasını TERCİHLERi ile kanıtlayarak, ARŞIN GÖLGESİNDE gölgeleneceği ana dek, Dünyanın tüm meşakkatine RAHMAN olan Rabbi için göğüs gerebilir.
52-Yeryüzünde ki tüm mescidlerin Allah’a ait olduğunu bilir.Ta baştan takva niyeti ile yapıldıysa elbette. Her mescidde Allah’ı anmak ve dinini yüceltmek için ibadet eder. Allah’ın mescidlerinde Allah ile birlikte kimseyi yüceltmez, kimseden medet ummaz, gücün, kudretin, kurtarıcının, rızık vericinin, koruyucunun Allah olduğunu bilerek, dua da haddi aşmaz.
53-İnanmayanların sözlerine üzülmez. ‘Üzülme!’ diyenin Rabbi olduğu bilinci ile kendini dik ve diri tutar. Bu inanmayanlar en yakınları olsa bile. Allah’ın gizli ve açık her şeyi bilmesinin emniyeti ile kaygı, korku, ümitsizlik gibi manevi buhranlara kapılmaz.
54-Peygamberlerin bizim gibi yemek yiyen, çarşıda dolaşan bir insan olduğunun bilinci ile hareket eder, kutsamaz. Peygambere imanın Rabbinin kulunu kuluyla denemesi olduğunu bilir. Rabbinin seçimine saygı ile teslim olur, sorgulamaz, kıskanmaz, kusur aramaz.
55-‘Kullarının günahını Allah’ın bilmesi yeter!’ hükmü gereği, kimsenin gizli kusurlarını araştırmaz. Kimseyi mahcup etmeye çalışmaz. İnananların kusurlarını gece gibi örtmeye çalışır. Onları doğruya davet eder. Hakir görüp kınamak yerine, merhamet duyup dua eder.
56-Yeryüzünde tevazu ile yürür. Kendini bilmezlere uymaz. Ağız kavgası yapmaz. Tartışmacı, hırçın, küfürbaz değildir. Bildiğini öğretir, bilmediğini öğrenir. Bildiği ile kibirlenmez, bilmediğini de biliyormuş gibi yapmaz. Faydalı bilgiye ve bilene değer verir. Bildikçe tevazusu artar. Her bilen üstünde bir bilen olduğunu, ilmi sınırsız ve tartışılamaz olanınsa yalnızca Rabbi olduğunu bilir. İlmin kaynağının Kuran olduğu gerçeğinden yola çıktığı için de, sözde ilmi çalışma sonucu elde edildiği iddia edilen yanlı, paradoks üreten, hatta bazen her beş on yılda yahut her yeni yüzyılda değişen, gelir geçer dayatma ve öğretilere kulak asmaz. Bu vb çalışmaların kuytıu köşelerde özel, planlı, programlı yapıldığını bildiğinden, kalıcı ve ilahi olan bilgiye değer verir. Dünya ve içinde ki her şey, ona ahireti kazandıracaksa değerli olacağından, değerlerini hiçe sayan tüm uydurulmuş, sunulmuş, kutsanmış, reklam edilmiş, alışkanlığa dönüştürülmüş, ihtiyaç zannettirilmiş hiç bir şey onun için ‘ şey’ kadar bile ‘bir şey’ ifade etmez. Çünkü zaten DEĞERSİZDİR! Kısaca gündemini kötüler ve kötülerin kuklaları değil; Rabbi, kitabı ve yüreği ile belirleyip, VİZYON ve MİSYONUM ‘Şehadete ayarlı şirksiz bir kulluk!’ dercesine yaşamak için, nefsi, ailesi ve çevresi ile AMANSIZ bir mücadele sonucu durmaksızın RABBİNE DOĞRU bir yol tutar.
57-Geceler onun feyz, ilim, nur, muhasebe, karar, taat, kanaat, şükür, sabır, tevbe eşliğinde, hayatının tüm anlarını, yaptıklarını, yapacaklarını bir çizgide mi diye sorguladığı, duygu, düşünce ve bilgilerini saç örgüsü örer gibi ilmek ilmek dokuduğu, yenilendiği, arındığı, silkindiği, coştuğu, sığındığı, KIYAM ve SECDE ile süslediği, süsleyemeyip güneşin yarışı kazandığı, güne ondan önce başladığı günlerde ise hüzünlendiği, günün en özel ve güzel anlarıdır. Kısaca GECE onda sadece uyumak değil uyanmanın, dinlenmemin, demlenmenin ve durulmanın vaktidir.
58-Harcadığında ne istaf eder ne de cimrilik. Aldığı, sattığı, yaptığı, tattığı, hissettiği, hissettirdiği hiç bir şeyi zayi etmez. Gerekli olanla yetinip, gereksize meyletmez. Asilce, dürüstçe, erdemlice, adilce bölüşür, paylaşır, anlaşır, halleşir. Kıymet bilir, haysiyet gözetir, hak hukuk tanır, narsist yahut egoist olmaz.
59-Her yerde, her zaman, her konu da hükmün Allah’ın hükmü olup olmadığına aldırmadan; alışılagelmiş, gelenekleşmiş, meşrulaştırılmış, yaygınlaştırılmış, dayatılmış, reklamı yapılmış, güncel sayılan ne varsa, taklit etmeye, kabul etmeye, imzalamaya, ısmarlamaya, boyun eğmeye, bel bükmeye, saygı duymaya, hoşgörmeye, hoş göstermeye ÇALIŞMAZ!
60-Can sahibi her şeyin ona emanet olduğunu bilir. Kuran hükmüne göre savaş yahut zulüm olmadığı sürece; şiddet uygulamaz veya öldürmez.
Hastaya şefkat gösterir.
Dertliyle dertlenir.
Zalimin zulmüne imkanı varsa engel olmak için, topyekün karşılık vermesi gerektiğini bilir. Toplu hareket edilemediği anlarda eliyle, diliyle veya kalbi ile zulme rıza göstermediğini belli eder şekilde davranır.
Barış yahut savaş ortamında hiç bir can sahibine:
-Küfretmez
-Hakaret etmez
-Aç susuz bırakmaz
-İşkence etmez
-Taciz, tecavüz gibi insanlık dışı eylemlere girişmez
-Suçlunun eşine, çoluk çocuğuna, anne baba yahut akrabasına eziyet etmez
-Engelli, hasta, çocuk, yaşlı kimselere dokunmaz
-Savaşmıyorsa, kadınlara asla dokunmaz
-Savaşmayan barıştan yana olan insanların, yaşam alanlarına zarar vermez
-Mahsülü yakıp yok etmez
-Hayvanlara eziyet etmez
-Hayvanların yuva, barınak vs gibi yaşam alanlarına dokunmaz
-Ağaçları kesmez
61-Zinanın her türünden kaçınır. Elini, gözünü, ayağını ve tüm bedenini HARAMDAN muhafaza eder. Gerek birebir ilişkilerinde gerekse sanal ortam da Rabbinin görüyor, biliyor ve duyuyor olması onda yeterli bir iç disiplin sağlayacağından, gizlisi ve açığı birdir. Geçmişte bilmeden yahut nefsine uyarak hata yapmış bile olsa, bir daha aynı yanlışlara düşmemek için zinaya götürecek tüm sebepleri ortadan kaldırmakla kalmaz, samimiyetle tevbe edip, tertemiz bir sayfa ile yeniden Rabbine dönmeyi bilir. ‘Sen artık bittin! Allah seni affetmez, sen de kendini affetme , olan oldu hiç bir şey artık düzelmez!’ diyen şeytan ve dostlarına karşı dik ve kararlı bir duruş sergiler. Düştüğü yerden kalkar ve Rabbinden af dilemiş olarak iyi davranışlar sergileyerek yoluna devam eder. O andan itibaren de toplumda olması gereken yerini alır. Artık cinsiyetini ve karşı cinsi önceleyen bir hayat tarzı yerine;
-İlmini
-Ahlakını
-Mesleğini
-Yeteneğini
-Tecrübesini
-Örnek davranışlarını
-Başarılarını
-Cömertliğini
-Fedakarlığını
-İnsanlığını
-Merhametini
-Takvasını
-Özgün fikirlerini
-Karizmatik kişiliğini
-Saygınlığını
-Organizatörlüğünü
ön plana çıkarıp, artık ancak bunlarla gündem olmayı başarır.
62-Yalancı şahit olmaz. Yakını bile olsa doğruya şahitlik eder. Sözü, duruşu, kararı, itirazı çok değerlidir. Herkesce güvenilirliği tescillidir.
63-Boş sözlerle sataşıldığında vakarla geçer gider. Tartışmaz, tartıştırmaz, tartışanlara uymaz. Tüm iddiaları çürütecek sağlam bilgi ve donanıma sahiptir. Kimsenin sözünü kesmez, kimseye sözünü kestirmez. Ağırbaşlı, olgun, etik ve onurludur.
64-Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldığında sağır ve kör kalmaz.Yani duymamış, görmemiş, anlamamış, bilmiyormuş, farketmiyormuş, aldırmıyornuş, önemsemiyormuş gibi davranmaz. Duydukları ve gördükleri onu diriltir. Ağlayarak secdelere kapanmasına ve tevbe edip haddini bilmesine, bulmasına vesile olur. Tekdüze, sıradan, anlamsız hayat yaşamaz. Attığı her adımın, aldığı her kararın, söylediği her sözün bir hedefi, bir amacı, bir misyonu vardır.
65-Rabbinden göz aydınlığı olacak eş ve evlat diler. Eş ve evlatlarının da gözünü aydın etmeyi hedeflediği için; kendini anne, baba ya da eş olmaya hazırlar. Hayatta çıtası çok yüksektir. Sadece kendini kurtarmaya çalışmakla yetinmeyip, takva ehli olanlarla diyaloğunu arttırıp, onlara bile liderlik yapmayı hedefler. Bunun için de takva ehli kardeşlerinin, saygısını ve güvenini kazanır. İlmi ile onlara fark atar.
66-Yerden ve gökten rızıklandıranın Rabbi olduğunu bilir. Bu iman onu para, mal, makam, şeref için kula kul olmaktan korur. Kimseye Rabbine ait olan sınırsız yahut sonsuz bir güç, kudret, sıfat atfetmez. Atfetmeye kalkıp, kula kul olan, kula kul olmayı zorunlu kılmak için türlü tuzaklar kurmaya kalkanların tuzaklarından korkmaz, tehtitlerine aldırmaz, onlarla aşık atmaya kalkmaz. Lat Uzza Menat’lara methiye düzenlere kızıp, kaba ve küfürlü konuşarak, onların haddi aşıp Rabbimize küfretmesine zemin hazırlamaz.
67-Allah’ın vaadine güvenir. Rabbinin rızasını kaybetme korkusu ve Cennet’te dilediği her şeye ulaşma umudu onu; hile, yalan, kumar, şöhret, haz, vs gibi batıl yollarla zengin, mutlu ya da güçlü olma hırsından korur.
68-Şeytanı düşman bilir. Çünkü şeytanın düşman olduğunu ona öğreten Rabbidir. Bu nedenle Şeytan kimdir? Neden yaratılmıştır? Hedefi nedir? Hangi yöntemlerle insanoğluna savaş açmıştır? Şeytan nasıl diskalifiye edilebilir? Kimleri tuzağına düşürür? Kimlere tesir edemez? Kimler şeytanın dostu adını alır? Şeytana uymanın sonunda kişi ne kaybeder? Şeytan mantığı nedir ve nasıl işler? Şeytan insanı neye ve nereye çağırır? Bu gibi hayati önem arzeden soruların cevaplarını çok iyi öğrenir ve en yakınlarından başlayarak, gücü yettiğince etrafındakileri bu konularda bilgilendirir. Dünya üzerinde ki tüm şer güçleri yöneten ana kaynağı hafife almamak gerektiğinin şuurundadır. Bir yerde İYİLER kaybediyorsa, bu KÖTÜLERİN ( Şeytan ve dostlarının) davalarına DAHA SADIK olmalarının neticesi olduğunu bildiğinden, düşmanını takip edip tedbir alma da yahut hazırlık yapmada gaflete düşmez.
69-Kötü ve iyinin tanımını kitabından öğrenir. Kötü işi kendisine iyi görünenlerden değil, kötülüğün her çeşitinden fersah fersah kaçan bir birey olmak için; nefsi, ailesi, akrabaları, içinde bulunduğu toplum, yaşadığı ülke, gelenekler, din adına uydurulmuş hurafeler, batıl inanışlarla, en güzel yolla mücadele eder ve mücadelesini kazanır.
70-Davet ettiği kişilerden olumsuz tepki aldığında kendini helak etmez. Kulun Allah’ı dilemediği sürece, hidayete ermeyeceğini bilir. Kimsenin yüreğine iman ekme lüksü olmadığının farkında olarak, ne kendini ne de birilerini bu konuda yücelterek şirke düşmez. Hadi, Kafi, Veli, Batın, Hakim olanın Rahman olduğunun şuurundadır. Görevinin sadece uyarmak (Kuran’la ve Kuran’a davet etmek) ve korkutmak (Allah’ın rızasını ve ebedi saadeti kaybetmek) olduğunu daima hatırlar.
71-İzzetli ve şerefli insanın TAKVA üzere (Allah’ın hükümlerine canı gönülden inanan ve sınırlarını korumaya çalışan) yaşayanlar olduğunun bilinci ile, etrafındakilere Allah’a olan samimiyetleri ölçüsünce değer verir. Ne para pul, ne soy sop, ne ırk, ne dil, ne görünüş, ne nam şan onun için bir değer ifade etmez. Lafa karnı toktur. Ağzı iyi laf yapana değil, az da olsa yaptığı her işin, söylediği her sözün hakkını verene değer verir.
72-Bir amelin Allah katında kabul görmesi için; niyet ve amelinin Allah’ın rızasına uygun olması gerektiğini bilir. Yani her işi hem Allah için, hem de Allah’ın istediği şekilde yapması gerektiğini bilir. Her iş deyince içine; yeme, içme, giyme, konuşma, sevme, sevilme, evlenme, boşanma, eğlenme, dinlenme, ahitleşme, okuma, meslek seçme, iş yapma, özel ihtiyaçlar, aileyle, çevreyle, resmi ya da gayri resmi tüm ilişkilerinde bir duruş sergilemesi gerektiğini bilir. Gök kapılarından geçemeyecek ameller işlememek için, kitabını çok iyi bilerek, neyi nasıl neyle kiminle yaparsa makbul olacağının şuurundadır. Bu nedenle de kitapsız adım atmaz. Söz söylemez. Karar vermez.
Hatice Dilek Öztürk