Düşünmek İbadettir!
Düşünmek ibadettir!…
Bir şartla…kişi inanmışsa!
Çünkü:
Rahman’a şirksiz teslim olmuş bir yürek ancak temiz aklı ile doğruları bulur , bilir ve yaşar…
Diğerlerine gelince her kafadan bir ses çıkmaya devam edecektir.
Neden mi?
Boş teneke çok tıngırdar da ondan…
Rahman olan Rabbim beynimizi Kuran’ la doldurup, kalbimizi Kuran’ ın hükümlerine içimizde hiçbir sıkıntı duymaksızın teslim olmamızı ihsan etsin ki Sarp Yokuş olan hayatımızda ki tüm sorulara iman etmiş bir yürekle doğru cevapları verebilelim.
Amin.
Dünya sınıfında tüm kardeşlerime başarılar diliyorum….
Sınavdayız!…
Şimdi lütfen okuyun ve düşünün!
Google’ın CEO’su Sundar Pichai’nin Hamam Böceği Teorisi
IIT ve MIT mezunu, Google Chrome’un başkanı Sundar Pichai’den güzel bir konuşma:
Kişisel gelişim için hamamböceği teorisi
Restoranın birinde bir gün aniden bir hamamböceği belirdi ve orada bulunan bir kadının üzerine çıktı.
Kadın korkudan çığlık atmaya başladı.
Paniklemiş yüzü ve titreyen sesiyle, can havliyle hamam böceğini üzerinden elleriyle atmaya çalışırken zıplamaya başladı.
Onun bu tepkisi bulaşıcı olmuştu, bulunduğu gruptaki diğer insanlar da paniklemişti.
Kadın sonunda hamam böceğini üzerinden atmayı başardı derken… başka bir kadının üzerine düştü hamam böceği.
Şimdi aynı şeyleri yaşamak için sıra gruptaki diğer bir kadındaydı.
Garson hemen imdatlarına koştu.
Bu nöbet değişiminde, bu sefer de hamam böceği garsonun üzerine düştü.
Garson dimdik durdu, kendini toparladı ve gömleğindeki hamamböceğinin davranışlarını gözlemledi.
Kendine yeterince güvendiğini hissettiğinde, hamam böceğini parmaklarıyla tutarak, restorandan dışarı attı.
Kahvemi yudumlayıp, curcunayı izlerken, beynimdeki anten birkaç fikir yakaladı ve merak etmeye başladı, kadınların bu tiyatral, abartılı hareketlerinden hamamböceği mi sorumluydu?
Eğer öyleyse, neden garson rahatsız olmadı?
Durumu mükemmel yakın bir şekilde, hiçbir kargaşa çıkarmadan halletti.
Buna neden olan hamamböceği değildi, hamamböceğinin sebep olduğu rahatsızlığı o kadınların giderebilecek kabiliyette olmamasıydı, onları bu denli rahatsız eden buydu.
Farkettim ki, babamın, karımın veya patronumun bağırması değildi beni rahatsız eden, bana bağırmalarıyla hissettiğim rahatsızlıkla başa çıkamamamdı.
Yoldaki trafik değildi beni rahatsız eden, trafik sıkışıklığıyla oluşan sıkıntılı durumu halledemeyecek olmamdı.
Hayatımdaki kargaşayı yaratan şey, problemin kendisinden çok benim ona verdiğim tepkiydi.
Hikayeden çıkarılan dersler:
Anladım ki, hayatta olaylara tepki vermemeliyim.
Onun yerine, olaylara cevap vermeliyim.
Kadınlar hamam böceğine tepki verirken, garson ise cevap verdi.
Tepkiler içgüdüsel olarak gösterilen şeylerken, cevaplar etraflıca düşünülerek oluşturulmuş şeylerdir.
HAYATI anlamanın güzel bir yolu.
MUTLU olan biri, hayatındaki her şey yolunda olduğu için mutlu değildir.
MUTLU olmasının sebebi, hayatındaki olaylara karşı tutumunun doğru olmasıdır.
ALINTIDIR
- Published in Faydalı Bilgiler
Hintli Milyarder’den Mutluluğun Tanımı
Hintli milyarder RatanjiTata’ya radyo sunucusu tarafından bir telefon görüşmesinde sorulduğunda:
“Efendim, hayatta en mutlu olduğunuz anı ne olarak hatırlıyorsunuz?”
Ratanji Tata dedi ki:
“Hayatta mutluluğun dört aşamasından geçtim ve sonunda gerçek mutluluğun anlamını anladım.
İlk aşama zenginlik ve kaynak biriktirmekti.
Ama bu aşamada istediğim mutluluğu elde edemedim.
Ardından değerli eşyaların toplanması olan ikinci aşaması geldi.
Ama bunun etkisinin de geçici olduğunu ve değerli şeylerin parıltısının uzun sürmediğini fark ettim.
Ardından büyük bir proje alma olan üçüncü aşaması geldi. O zaman Hindistan ve Afrika’daki dizel yataklarının %95’ine sahiptim.
Ayrıca Hindistan ve Asya’daki en büyük çelik fabrikasının sahibiydim.
Ama burada da hayal ettiğim mutluluğu elde edemedim.
Dördüncü adım, bir arkadaşımın benden bazı engelli çocuklar için tekerlekli sandalye almamı istemesiydi.
Yaklaşık 200 çocuk.
Arkadaşımın tavsiyesiyle hemen tekerlekli sandalyeleri aldım.
Ama arkadaşım onunla gitmem ve tekerlekli sandalyeleri çocuklara vermem konusunda ısrar etti. Bende hazırlanıp onunla gittim.
Orada bu çocuklara tekerlekli sandalyeleri kendi ellerimle verdim. Bu çocukların yüzlerinde garip bir mutluluk parıltısı gördüm. Hepsini tekerlekli sandalyede otururken, dolaşırken ve eğlenirken gördüm.
Kazanan bir hediyeyi paylaştıkları bir piknik yerine ulaşmış gibiydiler.
Gerçek mutluluğu içimde hissettim.
Ayrılmaya karar verdiğimde çocuklardan biri bacağımdan tuttu.
Bacaklarımı yavaşça kurtarmaya çalıştım ama çocuk yüzüme baktı ve bacaklarımı sıkıca tuttu. Eğilip çocuğa sordum: Başka bir şeye ihtiyacın var mı?
Bu çocuğun verdiği cevap beni sadece şok etmekle kalmadı, hayata bakışımı da tamamen değiştirdi.
Bu çocuk dedi ki:
“Yüzünü hatırlamak istiyorum ki cennette buluştuğumda seni tanıyıp bir kez daha teşekkür edebileyim!..”
Nevzat Öz Facebook sayfasından Alıntıdır
- Published in Faydalı Bilgiler
Mutlu Olmanın Yolu
Alimlerden biri, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler.
Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıydı.
Talebe:
“Hocam bu ayakkabıyı saklasak da sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki halini seyretsek, ne dersin? “dedi.
Hoca:
“Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir.Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun,bu ayakkabının içine bir miktar para bırak,sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim”dedi.
Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın Ayakkabısının içine bir miktar para koydu.Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.
Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hiç kimseyi göremeyince, dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp:
“Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu Sence malumdur,verdiğin bu nimet için Sana sonsuz şükürler olsun,”deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı.Bunu gören Hoca ile talebesi de göz yaşlarını tutamadılar…
Sonra Hoca talebesine döndü:
“Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı, şu an daha mutlu değil misin?” dedi.
Talebesi:
“Evet Hocam, daha sevinçliyim.Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım:
-Verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun”.
Hocası dedi ki:
“Evladım! Güçlü ve haklı olduğunda affetmek: Vermektir”
“Yokluğunda kardeşine dua etmek: Vermektir.”
“Haksız iken özür dileyebilmek: Vermektir.”
“Başkasının ırzına kem gözle bakmamak: Vermektir.”
“İnsanların gönüllerine sevinç ekmek: Vermektir…”
Alıntıdır
- Published in Faydalı Bilgiler
İslam Ahlakı
Hoca efendi cemaatine soruyor ;
— Okçular tepesini terkeden sahabeler kimlerdi?
Kimseden ses yok..
Tekrar etmiş..
– Okçular tepesini terk eden sahabeler kimdi?!!!
Sonunda cemaat mahçup bir şekilde;
– Bilmiyoruz hocam.. demişler.
İşte o an her birimizin Beynini sarsacak, Kalbimizin titretmesini gerektirecek şu kelâmlar dökülmüş dilinden Hocanın..
– İnanın bunu bende bilmiyorum..! Aslında hiç kimse bilmiyor. Çünkü, bu asla İslâm tarihinde de yazmaz..!
– O okçular kimdi ?.. Öz çocukları da bilmez, hanımları da bilmez. Çünkü Ashab-ı Kiram kimseye söylememiş, saklamış!.. (Radiyallahu Teala Anhum Ecmain..)
Hatta ve hatta yıllar sonra Cemel, Sıffın gibi hadiselerde birbirlerine ters düştükleri vakitlerde bile, ağızlarından bu konu hakkında hiçbirşey çıkmamış;
– Sen zaten Uhud’da da tepeyi terketmişlerdendin..! Diye hiç bir şey dememişler!
“Orada dahi birbirlerini hataları ile vurmamışlar.”
Ya Rabbi..!
Bu nasıl bir Ahlâk..?
Bizler Uhud’un aslında bir yenilgi değil zafer olduğunu yeni anladık..
Bu ne muazzam edeb..!!??
Birbiri hakkında konuşmak için en ufak bir fırsatı kaçırmayan, hatta;
“Ne yani..?! Olanı söylüyorum, benim niyetim temiz” diye nefsini aldatıp, en ufak bir fırsatı kaçırmadan, ağzından kardeşinin ölü etinin kanlarını akıtan bizlerin, buradan alacağı çok ders var..!
Öyleki
Uhud’da, Ayneyn Tepesini terk eden okçuların isimleri Sahâbe arasında gizlendiği gibi, biz de birbirimizi öyle örtelim ki , bunun hürmetine ahirette, Rabbimiz (cc.cş) Hazretleri de,
kimsenin bilmediği nice günâhlarımızı örtüp, açmacağını umalım!
Birbirimizi çekiştirmek, “yahu olanı söylüyoruz..” demek zaten Gıybettir. Olmayanı söylersen İftira olur.
Bizler öyle olgun başaklar olalım ki, Hakkanî düşünce eğsin başlarımızı..
– Acaba affolundum mu..?
– Acaba bu imtihan başıma gelse ben ne yapardım..?
– Hakkında konuştuğum kişi Cehenneme girse, benim Cennette yerim mi artacak..!?
– Rasulullah mahşerde “Ümmetim !..” diye haykırırken, ben kime kusuyorum bu kini..?! diye, kendimizi sorgulamalıyız.
Sorgulamalıyız ki;
Hz. Vahşi ile Hz. Hamza’nın, “El ele tutuşarak” gireceği Cennetten, biz de bir pay umabilelim..!
Alıntıdır
- Published in Faydalı Bilgiler
Aslan Yürekli Olmak
Dişi aslan avladığı ceylanı yemeye başlarken karnında yavrusu olduğunu fark eder.
Yavruyu ölmüş ceylanın karnından çekip çıkarır lakin iş işten geçmiş, yavru çoktan ölmüştür.
Aslan, annesi ölmüş yavruyu yere koyar ve ağır adımlarla bir kenara çekilip yere uzanır.
Bu fotoğrafları çeken fotoğrafçı uzun süre aslanın hareketsiz kalmasından şüphelenir ve cesaretini toplayarak aslanın yanına yaklaştığında onun öldüğünü görür.
Aslanını ölüm nedenini öğrenmek için götürdüğü veteriner karnını yarar ve kalbinin patlayarak parçalandığını tespit eder.
Bu fotoğrafı gördükten ve altındaki bu bu yazıyı okuduktan sonra anladım ki; “Aslan yürekli” olmak, gücüne dayanarak senden zayıfların hayatına kast etmek değil; masum bir annenin ya da bir yavrunun ölümüne sebebiyet vermiş olmanın üzüntüsüne yüreğinin dayanamaması demekmiş.
Bu yüzdendir ki “hayvan” dediğimiz o varlıklar, insanlardan binlerce kat daha iyiler.”
Kaç defa okudum bilmiyorum döndüm tekrar tekrar
okudum…
Biz insanlar neden böyle olamıyoruz?
Alıntıdır
- Published in Faydalı Bilgiler
Bir Dua
“Rabbim O’na da bana da merhamet et. Eğer O’na merhamet nasip değilse, O’nun şeytanını benden uzak tut.”
- Published in Faydalı Bilgiler
Allah Rızka Kefildir
“Allah (CC), rızka kefildir ama imana kefil değildir . Bu yüzden “imanınızı” dert edin, rızkınızı değil.” Hz Ali (RA)
- Published in Faydalı Bilgiler
Tevazu
Çok ünlü bir araba firması var. Hani herkesin sahip olmak istediği spor arabaları üreten, araba yarışlarının aranan o firmasından bahsediyorum.
O firmanın televizyonlara ya da gazetelere reklam verdiğini gördünüz mü?
Vermez…
Çünkü firma ürününe o kadar güvenir ki reklam vermese bile ürünün tam da istediği fiyata satılacağından emindir. Reklam için ciddi bütçe ayırmaz, rahattır yani…
Öz güven denilen şey de bundan çok farklı bir şey değil aslında. İnsan kendinde olan şeylerin reklamını yapmıyorsa öz güven sahibi, ama insanların gözüne sokmaya çalışıyorsa egosu şişirilmiş kibirli biridir bu hiç şaşmaz.
Bir başka hiç şaşmayan şey ise dolu başağın mutlaka eğilmesi gerçeği.
Birinin kibirli mi özgüvenli mi olduğunu anlamanın en kestirme yolu, tevazu sahibi olup olmadığına bakmak sanırım.
Gerçek eğitim almış ve aldığı eğitimi de hayatına uygulayabilmiş özgüvenli insanların, tevazu sahibi olduğuna defalarca şahit oldum. Bilgisi ile beni yüze çarpacak insanların, bir konuyu bana anlatırken karşımda nasıl iki büklüm olduklarını size tam anlamıyla anlatabilmem imkansız.
Görmeniz lâzım…
Nasıl ya diyorsun, bu kadar dolu bir adam nasıl bu kadar kendi ile dertli. Nasıl bu kadar mütevazi olabilir?
Bol madalyalı bol ünvanlı, bol sertifikalı, diplomalı ortamlara girdiğiniz zaman elinize kart vizitini tutuşturup önceden hazırladığı fragmanını sahneye koyanlar ile; aldığı çok önemli ödüllerini bile utanıp rica minnet söyleyenlerin dünyası buralar.
Kibir para yapıyor artık.
Bu dünyada insana tevazu elbisesi kadar yakışan bir giysi görmedim ben. Ama insanlar ısrarla kendilerini çirkin, akılsız ve ucuz gösteren kibir elbisesini giymekte ısrar ediyorlar.
Vitrini süslü ama rafları boş mağazalara benzetiyorum bu insanları.
Zaman zaman ben de düşüyorsam bu duruma ki muhtemeldir, inşallah düştüğüm yerde kalmam hiç. İnşallah ayağımın kayıp düştüğüm yeri yuvam bellemem. İnşallah insanlar beni kibrim ile asla anmazlar.
Yoksa hepimiz hata yapabiliyoruz, yapalım da zaten.
Bizi insan olarak kıymetli kılan da hata yaptıktan sonra pişkinliğe vurma eşiğinin arasında geçirdiğimiz süre değil mi zaten?
Mahcup olduğumuz kadar insan değil miyiz zaten?
Ezgi Akgül
Ezgi Akgül’den ALINTIDIR
- Published in Faydalı Bilgiler
Atalarımızdan Bir Ramazan Günü Örneği
Çanakkale’de Cephede Ramazan
“Bir asker cepheden kızına mektup yazıyor ve diyor ki;
“Benim güzel kızım,bu gün Temmuz 14, Ramazan’ın ikinci günü. Şeyhülislam oruç tutmayabilirsiniz diye fetva yayınladı. Ama benim içim rahat etmedi. Oruca niyetlendim. Sahur vakti çalıların arasında iki kök çiriş (pırasadan daha küçük bir ot) buldum. Onlarla sahur ettim. Gündüzü yeni siperler kazdık. Hiç susamadım. Taarruz arttı. Kafamızı çıkaramadık. Akşam olunca bir asker ezan okudu. Siperin içinde matara elden ele dolaştı. Herkes orucunu su ile açtı. Ben zannettim ki sadece ben oruçluyum. Meğer bölüğün hepsi oruçluymuş. Matara en son bana geldi. Geldi ama ben kendimden utandım. Arkadaşlarım hepsi sahursuz oruç tutmuşlar. Ben ise iki çirişi yediğim için arkadaşlarıma karşı kendimi mahcup hissettim. O gün oruçlu şehit olan Erzurum’lu, Darende’li ve Yenice’linin hakkını nasıl öderim diye gözyaşı döktüm…”
Alıntıdır
- Published in Faydalı Bilgiler